[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Maxmûr halkı bir kez daha direnerek kazandı ve bize direnişin ne kadar kudretli olduğunu gösterdi. 16 günlük direniş sonucu Irak ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Ordunun kazdığı hendekleri halk kendi elleri ile doldurarak direniş geleneğini devam ettirdi. Genci, yaşlısı bir olup Irak devletine yaşadıkları yerin kuşatılmasına izin vermeyeceklerini gösterdiler. Yapılan görüşmeler sonucunda Irak ordusu geri çekilmeyi kabul etti.
Şimdilik Irak’ın bu saldırılardan vazgeçiyor olması yeni saldırıların yapılmayacağı anlamına gelmiyor. Bölgede rol oynayan devletler iş birliği halinde mücadeleyi nasıl boğacaklarını gözden geçiriyor. Faşist TC devleti de bölge gerici devletleriyle Kürt kazanımlarını pazarlık yapmaktan geri durmuyor. Suriye’de Rojava üzerinden “terör” söylemleri, Türk devletinin Kürt Ulusal Mücadelesine saldırılarının durmayacağının sinyallerini veriyor.
Daha geçtiğimiz günlerde Süleymaniye’de suikasta uğrayan Mezopotamya İşçiler Derneği üyesi Hüseyin Arasan yaşamını yitirdi. Kürtlere yönelik saldırılar dört bir parçada sürüyor. Bu da önümüzdeki süreçte saldırıların sona ermeyeceğinin ispatı ve işareti niteliğindedir.
HALKIN MEŞRU MÜCADELESİ
Irak ordusunun geri çekilmesinde Kürt halkının direnişi, mücadelede ısrarı, yaşam alanlarına bağlılığı belirleyici oldu. Kürt Ulusal Mücadelesinin meşru direnme çizgisi burada da kendini gösterdi. Halk, her zaman olduğu gibi gerici bölge devletlerinin saldırılarını geri püskürttü. Maxmûr halkının sürdüğü direniş önemli ölçüde bir gelenektir. Maxmûr halkı saldırılara karşı her zaman gelenekselleşmiş direnişi büyüterek cevap olmuştur. Kampın bugünkü gibi kuşatılmak istendiği 2021 yılında da Irak ordusu geri çekilmek zorunda kalmıştı. Çünkü karşılarında direnişi silah haline getiren bir halk vardı ve bu halk çokça kez diz çökmeyeceğini kanıtlamıştı.
KUŞATMA SALDIRILARI
Maxmûr’a ilk defa kuşatma girişiminde bulunulmuyor. Daha önce de bu girişimlerde bulunuldu. Türk devletinin desteğiyle Irak ordusu kampı kuşatarak Kürdistan toprakları ile olan bağı koparmak istiyor. Ancak buna engel olan bir şey var. O da Maxmûr halkının direngen tutumu. TC ve Irak devletlerinin karşısında bombalamaya, katletmeye ve kuşatmaya karşı var gücüyle karşı koyan, baş eğmeyen bir halk var. Her türlü yok sayma girişimine karşı Kürt halkı kendini savunuyor. Kazanımlarını, göç yollarında geçen bir yaşamdan sonra geldikleri kampı, bir daha göç yollarına düşmemek için savunuyorlar. Savunmak zorundalar; çünkü, Kürt ulusuna yönelik imha, inkâr politikaları devam edecektir. Halkın payına da bu saldırılara karşı direnmekten başka bir şey düşmüyor. Öyle ki savaşa devam mesajları Kürt Ulusal Hareketi tarafından veriliyor. Her bir parçada savaşın devam ettiği ve buna hazırlıkların yapıldığı aktarılıyor.
“SAVAŞI YAYACAĞIZ, TÜRKİYE’YE DE TAŞACAK”
Türkiye’de seçimlerden önce, 19 Nisan tarihinde PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan tarafından açıklama yapıldı. Türk devletinin saldırıları karşılığında savaşın süreceğine ve birçok alana taşacağına değinilen açıklamada “Yani savaş sadece Medya Savunma Alanları’nda da değil bu süreçte. AKP-MHP faşizminin saldırdığı her yerde olacak. Bakurda olacak, Türkiye’de olacak bu savaş. Türkiye’ye taşacak, metropollerde çok daha etkili bir savaş durumu gelişecek. Kentlerde gelişecek, ovada gelişecek, dağda gelişecek. Yani buna göre hazırlıklar yapılmıştır.” denildi. Kalkan’ın açıklamalarına bakacak olursak bu savaşın gerilla güçlerince büyütüleceği gözüküyor ki açıklamanın devamında “Türkiye’nin her yerinde, AKP-MHP’nin bize saldırdığı her yerde olacak, kentlerde olacak. Her yer savaş alanı. Böyle bir direniş çizgisini gerilla öncülüğünde geliştireceğiz. Bunun için iyi bir hazırlık düzeyi var. Saldırdığı her yerde direniş çok etkili bir biçimde gelişip saldırıları kıracak, artık saldıramaz hale getirecek. Bu da yetmez, çökecekler.” deniliyor.
Açıklama “seçime kadar herhangi bir saldırının yapılmayacağı” sözünün geçerli olduğu bir tarihte yapılıyor. Çünkü Türk devleti her alanda saldırmaya devam ediyor. İçeride, dışarıda tüm mevzilerde saldırmayı kendine görev edinmiş bir devlet gerçekliği var. Kürt Ulusal Hareketi bu saldırılardan en fazla etkilenen yapı. Gerek konumu gerek örgütlü gücüyle hem demokratik alanda hem de savaş alanında türlü saldırılara uğruyor. Kürt gücü bilinçli bir şekilde parçalanmak isteniyor.
Dört parça Kürdistan’ın her yanında savaş yakıcı bir şekilde sürmektedir. İran’da Jina Emînî isyanında, Rojava’da, Türkiye Kürdistanı’nda her gün bu gerçekliği görüyoruz. Parça parça bölünmüş topraklarda da parça parça bir direniş mevcut.
Emperyalistlerin pazarlıklarında Kürtler ve kazanımları konu edilmeye devam ediliyor. Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünde, Esad’ın TC ile görüşmelerinde Kürtler anahtar rolü oynuyor. Bölgedeki gerici devletler Kürt kazanımlarını parçalamada, hareketi “dizginlemede” kendisine pay biçmek istiyor. Kürt Ulusal Mücadelesi dört parçada, savaşın içinde gelişirken dünya genelinde de yeni bir savaşın başlayıp başlamayacağı tartışmaları yapılıyor.
SAVAŞ KONSEPTİ
Emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz, egemen ülkelerin verdiği mesajlar, savaşlara yapılan yatırım yeni bir savaşın mümkün olup olmadığını tartışmaya açıyor. Halihazırda devam eden Ukrayna savaşı, Ortadoğu’da bitmek bilmeyen çatışmalar emperyalistlere yeterli gelmiyor. Pazar alanlarındaki daralma, daha fazla genişleme arzusu emperyalistler arası çekişmeyi kızıştırıyor. Savaşların arka planındaki gerçeklik sonuçta bundan ibarettir. Pay oranından istediğini elde edemeyen emperyalist efendiler daha fazlası için savaş istiyor. Emperyalistlerin savaşından zarar gören ise dünya halkları oluyor.
Çözülemeyen krizlerin sonunda savaş elbet bir seçenek olarak karşımıza çıkar ve bu savaşlar dünya halklarının aleyhine gelişir. Katledilen, ülkeleri talan edilen halklar olur. Bizim karşı olduğumuz savaş budur.
HAKLI SAVAŞTA ISRAR
Emperyalistlerin çıkarları için başlatılan tüm savaşlara, gerici iktidarların korunmasını amaçlayan tüm müdahalelere karşı olduğumuzu söyledik. Ezilen ulusların ezen ulusa karşı savaşı, işçi-köylünün patron-ağaya karşı savaşı, işçilerin burjuvaziye karşı savaşı dünya halklarının lehine olan savaşlardır ve desteklenmesi gerekir. Ülkemizin yarı feodal, yarı sömürge yapısından kaynaklı patron-ağaya karşı haklı bir halk savaşı ise zorunludur.
Türkiye Kürdistanı’nda da “bitti” demelerine rağmen savaş sürmektedir. TC devleti verilen bu savaşları şiddetli bir şekilde bastırmaya çalışmaktadır; ancak bilinen bir gerçek vardır ki eninde sonunda savaşın kazananı egemenlerin karşısında direnen halk olacaktır. Bizim önümüzde de savaşan iradeyi sahiplenmek, haklı savaşı büyütmek görevi durmaktadır. Tarih direnen halkların zaferini yazmıştır, yazmaya da devam edecektir. Çünkü tarih yazan kitlelerin üzerinde haksız savaşın kara bulutları dolaşmaya devam etmektedir.