HABER MERKEZİ- Geçtiğimiz aylarda Marmara Denizi’nin birçok bölgesinde yoğun olarak görülen müsilaj (deniz salyası) başta Marmara olmak üzere denizleri tehdit etmeye devam ediyor. Belediyelerin ve Çevre Bakanlığı’nın sorunun üstünü örten ilk müdahalelerine rağmen deniz kirliliği artarak devam ediyor.
Mezopotamya Ajansı’na konuşan Hidrobiyolog Levent Artüz, Marmara Denizi’nde kirlenme ve müsilaj sorununa karşı gerekli önlemlerin alınması için uyarıda bulunarak gelecekte bu sürecin devam etmesi halinde yeni felaketlerin yaşanacağını söyledi.
Marmara Denizi’nin birçok noktasında aylarca görülen “Deniz salyası” olarak bilinen müsilaj, son dönemde deniz yüzeyinde pek görülmüyor. Yüzeyde görülmese de tehlike deniz altında devam ediyor. Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı bünyesinde yürütülen ve Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’nin desteklediği Marmara İzleme Projesi (MAREM) kapsamında “Kütlesel Müsilaj Oluşumunun Durumu ve Marmara Denizi Ekosisteminde Bıraktığı Etkiler” deniz çalışması 4 Eylül’de sonuçlandı. Raporda, Marmara Denizi’nde müsilajın var olduğu ama şeklinin değiştiği belirtildi. MAREM proje lideri Hidrobiyolog Levent Artüz, Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununa ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
‘BÜTÜN CANLILARI KAYBETTİK’
Müsilajın, kirlenmenin ikinci fazının oluşturduğu nihai bir ürün olduğunu dile getiren Artüz, sucul ortamlarda kirlenmenin 3 temel aşaması olduğunu ifade etti. Artüz, “İlk evrede kirletici unsuru deniz ortamına verirsiniz dayanabilen türler kalır, dayanamayan türler ya ortamı terk eder ya da ölür. Bu fazı 1989 senesi Ekim ayında yaşadık. 1989 yılında literatürümüze ‘balık ölümleri’ olarak geçti. Olay o kadar büyüktü ki, İstanbul, Ankara ve bazı Karadeniz illerinde valiliklerce balık istihsali ve tüketimi yasaklanmak zorunda kalındı. Literatüre balık ölümleri olarak geçse de neredeyse bütün canlıları kaybettik” dedi.
KARADENİZ UYARISI
Azot-fosfor dengesinin bozulması, küresel ısınma gibi sebeplerin müsilajın oluşmasında etken olduğunu belirten Artüz, ana sebeplerden birinin ise biyolojik değişim ve biyoçeşitliliğin azalması olduğunu söyledi. Müsilajın oluşmasında kirliliğin etkisi olduğunu anlatan Artüz, dünyanın en kirli sularından biri olduğunu aktardığı Ergene Nehri’nin kirletici unsurlarının 2020 yılının Kasım ve Aralık ayında Marmara Denizi’ne aktarıldığını belirtti. Artüz, şu uyarıda bulundu: “Bu işlem devam ederse çok kısa bir süre sonra Karadeniz’i de Marmara gibi kaybedeceğiz. Marmara Denizi’nin ölüm tarihi olan 1989 senesinden beri aynı kirletme çabası içerisindeyiz” ifadelerini kullandı.
YENİ FELAKETLER
Müsilajın sorun edilmesine rağmen ana sorunun Marmara Denizi’nin kirletilmesi olduğunun altını çizen Artüz, “Geçmişte yaşanan ve bizi bu noktaya getiren süreç ortada. Bu süreç devam ettirilirse, durumun düzelme ihtimali de sıfırdır. Aynı uygulamaları yapıp, farklı sonuçlar beklemek ne anlama gelir, varın siz düşünün. Seneye veya gelecekte bu süreç devam ettiği takdirde yeni felaketler ile karşılaşacağımızı söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Ancak bu müsilaj da olabilir, köpüklenme de, denizde koku ve renk değişimleri de olabilir” diye belirtti.
‘NE OLDUĞUNU BİLMİYORUZ’
Artüz, deniz üzerindeki gördükleri müsilaj üzerine yoğunlaştıklarını ancak gerçekte müsilajın ne olduğunu bilmediklerini belirtti. Artüz, yaşanan olgunun su içerisinde çok farklı evreleri olduğunu ve belirli şartlar altında bu evreler arasında dönüştüğünü ifade etti. Artüz, “Bazı evrelerini direkt tercüme edersek ‘yalancı taban’ bir katmanda yoğunlaşan yapının deniz tabanı gibi davranması, ‘kuşak’ belirli derinliklerde birbirine paralel uzanan yoğunlaşmalar ve bizim ilgilendiğimiz ‘örtü’ adı verilen su yüzeyindeki oluşum. Bunları ve burada belirtmediğim fazlardan en az birini Marmara Denizi tüm su kütlelerinde, tüm derinliklerde izlemek mümkün. Müsilajın miktarı onlarca kilometreküp, bunun çok ama çok az bir bölümü bizim dikkatimizi çeken, geçmişte deniz yüzeyini örten ‘örtü’ safhası” ifadelerini kullandı.
MÜSİLAJIN ETKİLERİ
Müsilajın deniz ortamında çok yönlü etkilerinin olduğunu söyleyen Artüz, şunları söyledi: “İlki fiziksel etkiler. Az hareket eden veya hareket edemeyen canlıların üzerini örterek ölümlerine sebep olması veya deniz içinde farklı bir safhada bile olsa deniz canlılarının solunum organlarına bulaşma yolu ile onları öldürmesidir. İkincisi ise mikrobiyolojik etkidir. Organik bir yapıya sahip olduğu için bakteriyolojik olarak parçalanmak zorunda ki, zaten parçalanıyor. Ancak parçalanma hızı çok yavaş. Sebebi de ortamda çözünmüş oksijenin çok ama çok az olması. Yine de belirli bir sürede parçalanacak anca bunu parçalayan bakterilerin oluşturacağı biyokütle de bundan sonraki felakete temel oluşturacak. Hatta bu felaketin ayak sesleri duyulmaya başladı bile. Üçüncü etkisi ise kimyasal etkidir. Parçalanma ürünleri, oksidasyon dolayısı ile ortamdaki çözünmüş oksijeni bitirmesi ve bu büyük kütlesel organik birikim sonucu oluşan çürüme yani öytrofikasyon.”
CİDDİ SORUN
Müsilajı parçalayan bakteri grubunun balık stokları bakımından çok ciddi sorunlar doğuracak gibi gözüktüğünü söyleyen Artüz, “Bu sebeple balık stoklarını takip için MAREM gurubu olarak Tekirdağ’da bir izleme laboratuarı kurduk. Umarım korktuğumuz noktalara varmayız” dedi.
ÇÖZÜM EYLEMDE
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın müsilaja dair bir eylem planı hazırladığını hatırlatan Artüz, “Eylem planı açıklandı ama açıklandığı günden bugüne hangi hukuki altyapı Meclis’ten geçti? Çözüm plan hazırlamakta ya da komisyonlar oluşturmakta değil, eylemde. Eyleme geçmemiş bir planın yeterliliği veya yetersizliği olmaz” dedi. Müsilajın görülmemesi için yapılması gerekenin ise tek bir maddede açıklayabileceğinin altını çizen Artüz, “Marmara Denizi hiçbir şekilde alıcı ortam olarak kullanılamaz, nokta” şeklinde konuştu.