“Sanat bir propaganda aracıdır.” diyordu Bertolt Brecht. Brecht’in bu sözleri bir anda ortaya çıkmış bir karşı geliş değildi. Temelini Marksist teorinin sarsılmaz harcı oluşturuyordu. Bu anlamda Mao Zedung’un kültür, sanat ve edebiyat üzerine düşüncelerine geçmeden önce kısaca devrimci sanatın temeline, Marksist sanat anlayışı üzerinde durmak gerekir.
Sanat, kapitalist ideolojinin yönlendirmesiyle, toplumsal olarak duygusal yoğunluğun sonucunda ortaya çıkan bir ürün olarak görülür. Sanatın asıl işlevinden ayrı tutularak, biçimsel güzelliği ve düzenin rahatını kaçırmayacak yönleri öne çıkarılarak zararsız hâle getirilir. Sanatın varlığı bir eleştiridir. Kapitalist zorbalık, kendisine yönelecek eleştirilerin önüne geçmek için sanatın özünü değiştirir ve dönüştürür. Tarihsel süreçlerde sanat, sınıflar arası çelişkilerin ve düzenin yarattığı kaosu simgeler. Bu anlamda tarihsel dönemlerde toplumun içinde bulunduğu süreçleri açıklamakta araç olarak kullanılır. Sömürgeci anlayış, kendisini “çirkin” gösterecek her sanatsal ürün üzerinde tahakküm kurar ve sanatın “propaganda” aracı olarak kullanılmasını engeller. Sanat, onu yaratan halktan uzaklaştırılarak bir sınıfın lüksü olarak gösterilir. Sanatın asıl yaratıcıları, yarattıkları ürüne yabancılaştırılmıştır.
Marksist sanat anlayışa göre sanat, ezen ve ezilen sınıflar arasındaki çatışmasının ve ekonomik çelişkilerin yansımalarını barındırır. Yani sanat; kederin ve mutluluğun, güzelliğin ve çirkinliğin tekelinde değildir. Sanatın var olabilmesi için bir yaratıcıya, yaratıcının ise sanatı var edebilmesi için bir enerjiye sahip olması gerekir. Bu anlamda sanat, insanın üretici konumda yer aldığı bir iştir. Sanatın toplumsal koşullardan ve tutumlardan ayrı tutularak, yaratıcısından kaçırılması özünün kaybedilmesine neden olacaktır. Marks ve Engels, Sanat ve Yazım eserinde bunu şöyle açıklar: “’Yalnızca kendi iç gelişme yasalarından hareket edilerek kavramanın kesinlikle olanaksız olduğunu’ düşünüyordu. Sanatın özü, kökeni, gelişimi ve toplumsal işlevi (rolü), yalnızca ekonomik etkenin –üretici güçlerin gelişiminin üretim ilişkileriyle olan karmaşık etkileşiminin– belirleyici rol oynadığı, tüm olarak toplumsal sistemin tahliliyle anlaşılabilir.” Yani Marksist ideolojide sanat, bireyin toplumsal varlığının bir parçası olarak görülmektedir.
MAO ZEDUNG; KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT
1917 Ekim Devrimini ve Marksizm’i doğru tahlil ederek yeni bir sosyalist toplum oluşturan Mao Zedung, insan yaşamında var olan her alanda yorulmaksızın bir çalışmaya girdi. Ekonomik politikalardan felsefeye, askeri stratejilerden kültüre ve siyasetten sanata kadar uzanan yeni bir toplumsal değişimi inşa etti. Mao’nun yarattığı yeni sosyalist yaşamda toplum, birey ve parti ayrıştırılarak kategorize edilmiştir. Ve Mao Zedung bu ayrımı, “Halkın ile partinin çıkarları çeliştiğinde devrimci; halktan yana tavır alır. Birey ile partinin çıkarları çeliştiğinde ise devrimcinin tavrı partiden yana olacaktır.” diyerek açıklamıştır. Yazımızın konusuna geldiğimizde, “Sanat kimin içindir?” sorusunun cevabı tahmin edilebilir. Mao Zedung soruyu şöyle cevaplamaktadır: “Bu ‘kim için’ meselesi temel meseledir, bir ilke meselesidir. Sanat ve edebiyatın kime hizmet edeceği meselesini çözdükten sonra ikinci mesele nasıl hizmet edeceğidir…” “Sanat ve edebiyatın milyonlarca ve milyonlarca emekçiye hizmet etmesi gerekir…”
EĞİTİM VE KÜLTÜR HAREKETİ, MART 1927*
Büyük Proleter Kültür Devrimi öncesinde eğitim ve kültür toprak ağalarının özelinde tutulmuş ve emekçi sınıfların bundan yararlanması engellenmiştir. Mao, toprak ağalarının tekelinde tuttukları kültürün yaratıcılarının köylüler olduğunu ifade etmiştir; çünkü var olan kültür köylülerin emeği ve kanı üzerine kurulmuştur. Kültür Devrimi ile birlikte köylerdeki ağalık düzeni yerle bir edilmiş ve kültür, asıl yaratıcılarına kavuşturulmuştur. Mao Zedung, o güne kadar okullardan nefret eden köylü sınıfın, “köylü okulları” adı altında akşam okulları açtığını gözlemlemişti. Köylerde yaratılan eğitim olanaklarıyla birlikte kültür seviyesinde hızlı bir artış meydana gelmiştir.
İNCELEME, EKİM 1938**
Her komünist, Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in düşüncelerini incelemeli ve bu teorisyenlerin ışığında tahlillerde bulunmalıdır. Bu inceleme bireysel kazanım ile kalmayarak daha az bilgili tüm yoldaşların eğitimi için kullanılmalıdır. Mao Zedung, eğitim örgütlenmelerinin yapılandırılmasını önemli bir kural olarak öne çıkarmıştır. Öğrenmenin ve araştırmanın önemi sıklıkla vurgulayan Mao, “Devrimci teoriyi ve tarihi bilmeyen, pratik hareketi derinliğine kavramayan bir siyasi partinin büyük bir devrimci hareketi zafere ulaştırması olanaksızdır” söylemiyle devrimin gerçekleşebilmesi için inceleme yeteneğinin ve pratiğinin zorunluluğunu belirtmiştir. Devrimcinin mütevaziliği inceleme konusunda olmamalıdır. Devrimci öğrendikleriyle yetinmeyerek, öğreneceklerine odaklanmalıdır. Mao yoldaşlarına şöyle seslenir: “İnceleme alanındaki düşmanımız, bildiklerimizle yetinme anlayışıdır. Gerçekten bir şeyler öğrenmek istiyorsak, bu anlayışa son vermek zorundayız. Kendimize karşı tutumumuz doymak bilmeden öğrenmek, başkalarına karşı tutumumuz bıkıp usanmadan öğretmek olmalıdır.”
YENİ DEMOKRATİK KÜLTÜR, OCAK 1940***
Kültürler, toplumun siyasi ve ekonomik yansımalarının ideolojik bir formudur. Mao Zedung, Çin’in emperyalist kültürün etkisi altında olduğunu, bu kültürün Çin’in siyasi ve ekonomik bağlılığının yansıması olarak görünüm kazandığını belirtir. Kültürü, yalnızca ülkede var olan emperyalist sanat kuruluşları değil, emperyalizmin uşaklığını üstlenen ve halkına ihanet etmekten gocunmayan yerli işbirlikçiler de emperyalist sanatı sürdürmektedir. Mao, “köleleştirici ideolojiyi kapsayan her kültür bu sınıflamaya girer” demesiyle, sanatın sınıfsal konumunun tahlilini açıkça gün yüzüne çıkartır. Sanatın özgürleşmesi, emperyalistlerce beslenen ve onlara hizmet eden gerici sanatın yıkılmasıyla mümkün olabilecektir: “Eski kültür ile yeni kültür bir ölüm kalım mücadelesi içindedirler: Yıkmadan inşa olmaz, baskı olmadan kurtuluş olmaz, hareketsizlik olmadan hareket olmaz.”
Mao, eski ve yeni kültürü, “ilk seksen yılın özelliği, eski demokrasidir. Son yirmi yılın özelliğiyse, Yeni Demokrasidir” olarak tanımlamaktadır. Yeni demokratik kültür, halkın çoğunluğunu kapsayan anti-emperyalist ve anti-feodal kültürdür. Yeni Demokrasi, proletaryadan başka hiçbir sınıfın hizmeti altına girmez ve başka hiçbir sınıfın kültür ve ideolojik önderliğini yürütmez. Yani, yeni demokratik kültür, salt olarak komünist ideolojinin ürünüdür ve yalnızca onun önderliğinde gerçekleştirilir. Mao, yeni demokratik kültürü kısaca şöyle açıklar: “Yeni demokratik kültür, geniş halk yığınlarının proletarya önderliğindeki anti-emperyalist ve anti-feodal kültürüdür.”
MİLLİ, BİLİMSEL VE KİTLESEL BİR KÜLTÜR
Mao, yeni demokratik kültürün milli bir kültür olduğunu söyler. Yeni demokratik kültür, emperyalist egemenliğin karşısında durması ve ait olduğu toplumun bağımsızlığını savunmasından dolayı milli özellikleri barındırır. Mao, yeni demokratik kültür için, Çin halkının öz malı olduğunu ve tamamen Çin halkının özelliklerini taşıdığını ifade eder. Yeni demokratik kültürün ‘milliyetçiliği’ onun kendini diğer kültürlerden uzaklaştırdığı anlamını taşımamaktadır. Yeni demokratik kültür, diğer sosyalist veya yeni demokratik kültürlerle güç birliği içerisindedir ve bu kültürlerle etkileşim halindedir. Kültürler arası etkileşim, yeni demokratik kültürlerin gelişmesini sağlamakla birlikte yeni bir dünya kültürü oluşturacağı düşünülmektedir. Yeni demokratik kültür, ilerici ve sosyalist kültürlerle dayanışma içerisindedir. Bunun dışında hiçbir ulusun gerici emperyalist kültürüyle birleşmesinin imkânı yoktur. Mao Zedung, kültürler arası etkileşimde; “Yalnızca günümüzdeki sosyalist ve yeni demokratik kültürlerinde değil, aynı zamanda öteki ulusların daha önceki kültürlerinde, söz gelimi çeşitli kapitalist ülkelerin Aydınlanma Çağı’ndaki kültürlerinde de bizim için yararlı olan her şeyi özümsemeliyiz. Ama bu yabancı malzemenin tek bir kırıntısını bile eleştiriden geçirmeden yutmamalı, onu yediğimiz yemeğe uyguladığımız işlemden geçirmeli, yani ilk önce çiğnemeli, sonra midemizin ve bağırsaklarımızın salgılarının işlemine terk etmeli, daha sonra da sindirilecek besin ile atılacak posayı birbirinden ayırmalıyız. Beslenebilmemiz için böyle yapmamız gerekir” anlayışına sahiptir.
Yeni demokratik kültür, feodal düşüncelerin, metafizik ve kör inançlara karşı olmasıyla bilimseldir. Gerçeği somut olgularda arar ve nesnelliğin peşindedir. Bu anlamda teori ve pratiğin birliğini savunur.
Yeni demokratik kültürün, geniş kitlelerin ürünü ve temsilcisi olması onu demokratikleştirir. Mao, yeni demokratik kültür için, “Nüfusumuzun yüzde doksanından fazlasını meydana getiren işçi ve köylü emekçi kitlelere hizmet etmeli ve giderek onların kendi kültürü durumuna gelmelidir” söylemiyle, yeni kültürel devrimin, kültürü, bir avuç emperyalist ve onun uşaklarının hizmetinden kurtardığını gösterir. Devrimci kültür, halk için güçlü bir devrimci silah olma özelliğini taşır. Mao, devrimci kültürün, hem devrimden önceki ideolojik zemini hazırlayacağını hem de devrim sırasında genel bir devrimci cephe içinde önemli ve gerçekte zorunlu bir mücadele cephesini oluşturacağını savunur. Yeni demokratik kültürü sahiplenen ve onun için çalışan herkesin halk ile iç içe olması ve halkın çıkarları doğrultusunda hareket etmesi zorunlu olarak görülür. Mao, devrimci kültür işçileri üzerine şöyle bir benzetmede bulunur: “Kendini halktan uzak tutan bir devrimci kültür işçisi, barutu düşmanı yok etmeye yetmeyen, ordusuz bir komutana benzer.” Bu doğrultuda, yazı dilinin belirlenen koşullara göre düzeltilmesini ve halkın konuşma diline yakınlaştırılmasını önerir. Ve tekrar tekrar hatırlatır, “devrimci kültürün bitmez tükenmez kaynağı halktır.”
*Hunan’daki Köylü Hareketi ile İlgili Araştırma Üzerine Rapor
**Çin Komünist Partisi’nin Milli Savaştaki Rolü
*** Yeni Demokrasi Üzerine
(Devam Edecek)