27 Eylül’de Dağlık Karabağ bölgesinin paylaşımı için Azerbaycan ile Ermenistan arasında başlayan savaş şiddetlenerek devam ediyor. Azerbaycan’ın kısmi ilerlemeleri ile süren savaşta, iki tarafında birbirine ciddi anlamda üstünlük sağlayamadığını söyleyebiliriz. Emperyalistlerin çağrılarıyla zaman zaman “insani ateşkes” ilan edilse de ateşkes fazla uzun sürmüyor, karşılıklı bombardımanlar ve “ateşkesi kimin bozduğu” suçlamaları ile çatışmalar devam ediyor.
Tarafların sahadaki çatışmaları yoğunlaşırken, emperyalistlerin masadaki bürokrasi çalışmaları da hız kesmeden sürüyor. AB, ABD ve Rusya emperyalistlerince ne kadar “itidal” çağrısı yapılsa da çatışmaları durdurmaya yönelik bir adım atılmadığı aşikâr. Başta Rusya olmak üzere, AB emperyalistleri savaşın ve çatışmaların körükleyicisi olarak Türkiye’yi görüyor. Türkiye’nin Azerbaycan ile olan silah ihracatının zirve yapması, Suriye’den Dağlık Karabağ’a cihatçı çetelerin transferi, ortak askeri tatbikatlar ve TC ordusunun Azerbaycan ordusunu eğitmesi, bu savaşın sorumlusunun TC olarak görülmesini kanıtlıyor.
Türkiye ve Azerbaycan her ne kadar tek çözümün “savaş” olduğunu üstüne basa basa söylese de emperyalist efendileri “bürokrasi” çağrısı yapıyor. Emperyalistlerin çağrıları da Azerbaycan’dan daha çok TC devletine. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Türkiye’nin Azerbaycan’a desteğine değinerek “Uluslararası aktörlerden bölgeden uzak durmalarını, sorunu körüklememelerini istedik” diyor. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Türkiye’nin askeri çözümün mümkün olduğu açıklamalarını bastıra bastıra reddediyor. Özellikle Rusya bu savaş çıkmaza girdiğinde TC devletini topladığı tüm “delillerle” köşeye sıkıştıracak gibi duruyor. Dağlık Karabağ’da henüz sahneye çıkmayan Rusya, Suriye’de, TC’ye “mesajlar” vermeye devam ediyor. Rusya’nın son “mesajı” TC ordusu ve ÖSO çetelerinin denetiminde bulunan Cerablus’taki kaçak mazot satışı yapılan pazarı balistik füzelerle vurması oldu. Rus donanmasının denizden attığı füzelerle kaçak mazot satışının yapıldığı pazar yerini vurması sonucu çok sayıda kişi hayatını kaybetti. Aynı zamanda Rusya’nın, Suriye’de ÖSO çetelerine ve TC’ye akan IŞİD petrolünün ifşa edildiği dosyayı da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda gündeme getireceği ifade ediliyor.
Rusya’nın Kommersant Gazetesi, TC’nin savaşı başlattığına ve körüklediğine dair belgeleri yayınlamaya başladı. Kommersant’a göre TC, Temmuzdaki çatışmaları izleyen askeri tatbikat vesilesiyle Azerbaycan’da 600 kadar asker ve düzinelerce teçhizat bıraktı. 200’ü bir taktik tabur grubundan olan bu askerlerle 27 Eylül’de başlayan savaş planlandı. Bakü’de 90 danışman, Gebele üssünde 120 uçuş personeli, Nahçıvan’da 50 eğitmen, Yevlah üssünde 50 eğitmen, Perekeşkul’daki 4. Kolordu Komutanlığı’nda 50 eğitmen, Dallar üssünde 20 SİHA operatörü, Bakü’deki Haydar Aliyev Askeri Okulu ve Deniz Üssü’nde 20 eğitmen planlama ve koordinasyon için kaldı. 6 uçak, 8 helikopter, 20 SİHA, 18 piyade muharebe aracı, 10 askeri araç ve bir çoklu roket sistemi geride bırakıldı.
Sadece ekimin ilk haftasında Suriye’den 1300, Libya’dan ise 150 paralı çete taşındı. Afrin, El Bab, Serê Kaniyê (Ras’ul Ayn) ve Girê Spî’den (Tel Ebyad) toplanan çeteler 15 günlük eğitimin ardından Urfa’ya, oradan Azerbaycan’a taşındı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) de çetelerin Azerbaycan’a transfer edildiğini doğrulayarak çok sayıda paralı çetenin çatışmalarda öldüğünü belirtiyor.
“DİPSİZ KUYU” LİBYA
TC’nin de “MİT’iyle, ordusuyla, donanmasıyla ve askeri yardımlarıyla” dahil olduğu Libya savaşında, BM Libya Özel Temsilciliği, Cenevre’deki görüşmelerde tarihi bir başarı elde edildiğini ve kalıcı bir ateşkes sağlandığını duyurdu. Anlaşmanın en önemli maddesi “yabancı” savaşçı ve paralı askerlerin en geç üç ay içinde ülkeyi terk edecek olmalarıydı. Hem Trablus merkezli Serrac Hükümeti hem de Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu bünyesinde binlerce yabancı asker bulunuyor. TC ordusu da azımsanmayacak yardımlarla Serrac hükümetine destek veriyor. BM’nin açıkladığı bu anlaşmaya Türkiye’den henüz açıklayıcı bir yorum yapılmış değil. Hafter liderliğindeki hükümeti devirmek için yüzlerce uçak dolusu asker, cihatçı çete ve askeri yardım gönderen TC devleti, kısmi kazanımlarını masada kaybetmek istemiyor. Ancak masayı kuranın, emperyalist efendileri olduğunu unutuyor. Libya’daki ateşkesin kalıcılığını da bozulup bozulmayacağına da Rusya’nın ve ABD’nin bölgede alacağı tavır belirleyecektir. TC ise her hâlükârda bölgeden “avucunu yalayıp” geri dönecektir.
İç politikada sıkışan ve ekonomisi her geçen gün eriyen TC devleti, dış politikada yaptığı askeri ve bürokratik hamlelerle kendisine alan açmaya çalışıyor. İçeride tüm muhalif kesimleri “silindir gibi ezmeyi” hedefleyen egemenler, dışarıda da kaz gelecek yerden tavuğu esirgemiyor. Azerbaycan’ın doğalgaz, Suriye ve Libya’nın zengin petrol yatakları, emperyalistlerin olduğu gibi TC devletinin de iştahını kabartıyor. Libya’da umduğunu bulamayan TC devleti, Kafkasya’da savaşa doğrudan müdahil oluyor.
Dış politikada yaşanan hamleler, içeride başta Kürt ulusu olmak üzere, ezilenlere ve işçi sınıfına dönük saldırı dalgaları olarak yansıyor. Kafkasya’dan Libya’ya, Suriye’den Doğu Akdeniz’e, TC devleti emperyalist efendilerinin çizdiği sınırlar içerisinde hamle yapmayı sürdürecektir. Biz devrimci ve komünistler de birçok cephede “cenge” çıkan TC devletinin, krizler sarmalını derinleştirmeli, yükseltilen şovenizm dalgasını kırmalı ve sisteme-devlete karşı oluşan memnuniyetsizliği devrimci-militan tarzda örgütlemeliyiz.