[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
HÜDA PAR’ın meclise girmesiyle şiddetlenen kadın özgürlüğü tartışmaları gündemdeki yerini koruyor. Tartışmaların bir ayağını eleştiriler diğer ayağını da savunular oluşturuyor. Bu yazımızda HÜDA PAR’ın cinsiyet politikalarından yola çıkarak ülkemizde kadının aileyle özdeşleştirilmesine değineceğiz.
“Kutsal aile” kavramını genelde kadın düşmanı söylemlerde duysak da ülkemiz kadın hareketi tarafından da özellikle üzerine durulan bir kavramdır. “Aile Değil Kadınız” yılların kalıplaşmış sloganı olarak ülkemiz kadın hareketinin her dönem politikalarının öne çıkan söylemlerindendir. Gerici düzen partilerinin kadının hak ve özgürlüklerine yönelik saldırılarda ilk sarıldıkları argüman yine “kutsal aile” olur. Ayrıca egemenler için devletin bekası, üretimin sürekliliği, din buna bağlıdır; kutsal aile yozlaştıkça bunlar da mutlaka etkilenecektir.
O kutsal aile ki temel direği olan erkek üstüne düşen görevi bu seçimde de yerine getirdi! Urfa’da erkeklerin kadınlar yerine ilk turda da ikinci turda da oy kullandığı görüldü. Bu yarı feodal toplumsal yapının sadece gün yüzüne çıkmış bir örneğidir. Kadın oy kullanma eylemini gerçekleştirse de düşünsel olarak evin “reisinin” iradesiyle hareket etmektedir.
HÜDA PAR’IN PROGRAMINDAKİ KADIN DÜŞMANLIĞI
Ailenin korunması hedefiyle kadının ezilmişliğini hiç gören bu zihniyet İstanbul Sözleşmesi ve 6284’e yönelik saldırılarını hâlâ sürdürmektedir. HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Aynur Sülün “Yaşanan sorunlarda sadece kadının beyanının esas alınması aileye daha fazla zarar vermiş ve aynı zamanda birçok istismara kapı açmıştır.” diyerek erkeklerin beyanının da esas alınması gerektiğini savunmaktadır. Zekeriya Yapıcıoğlu ve İshak Sağlam’ı da sık sık bu söylemlerin içinde görmekteyiz. Biri başkan, diğeri yardımcısı. “İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun ve uygulamaları ailede huzuru sabote etti” diyen Sağlam için kadının yeri elbette evi, kocasının ve bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilerin yanıdır!
HÜDA PAR’ın programında “Huzur ve barış ortamının sağlanması, manevi ve ahlaki değerlerle donatılmış bireylerin yetişmesi ile mümkündür. İnsanın ilk öğretmeni ailesidir, toplumu yetiştiren kadındır. Kadının hak ettiği yerde olması ve en asli vazifesini yerine getirebilmesi, sosyal politikamızın esasları arasındadır.” ifadesi geçiyor. Burada öğretmen olarak nitelendirilirken yine kadının aile içine hapsedilmesi amacı güdülüyor. Öngörülen hapis cezası ise 25 yıl! Zekeriya Yapıcıoğlu “Aileyi ayakta tutmak, muhafaza ve teşvik etmek için 25 yıl evli kalan kadınlara emeklilik hakkı tanıyın.” diye demeçler vererek ev emekçisi kadınları tavlamaya çalışıyor.
KADINLARA UYGUN, KADINLARIN UYGUNLUĞU
Ülkemizde kadının üretimdeki yerini incelediğimizde toplumsal yapının belirleyiciliğini görürüz. Üretim ilişkilerinde kadınla erkeğin eşitlenmesinin önündeki birincil engel feodalizmdir diyoruz; çünkü üretim ilişkilerini belirleyici olan bu çelişki çözülmemiştir. Bunu nerede görüyoruz? Kadının küçük üretimdeki yerinde, aile ekonomisinde erkeğe olan bağımlılığında, yedek iş gücü olarak görülmesinde, daha düşük ücretle çalışmasında, hatta hiç çalışmamasında.
HÜDA PAR’ın programında kadın dinci, gerici zihniyetin kimi hak söylemleriyle süslenmiş halinde bulunur. Erkek ve kadın eşittir derken “ama”lar eklenmiş, kadının toplumdaki, üretimdeki yerine işaret edilmiştir. Kadın çalışmalıdır diyorlar; ama onların istediği şekilde!
Biz bırakalım kendileri anlatsın: Kadın çalışmalıdır; ama “Bunun yanında geçim yükümlülüğünü erkeğin yüklenmesi, kadın için çalışmada tabii önceliğin evi olması gerektiğine inanmaktayız.”, “Kadınlarla ilgili düzenlemeler yapılırken inanç ve toplumsal değerler göz önünde tutulmalıdır. Kadının fıtratına uygun işlerde istihdamına dikkat edilmelidir.”, “Kadının, çalışarak aile bütçesine katkıda bulunurken çocuklarını ve ailesini ihmal etmemesi için, çalışma hayatında gerekli yasal düzenlemeler ve iyileştirmeler yapılmalıdır.”
HÜDA PAR’ın programından alıntıladığımız bu üç cümleden de gördüğümüz üzere kadının çalışmasının şartları bulunuyor. Aile içindeki görevlerin öncelendiği bir “kariyer” arzu edilmektedir.
“Kadınların çalışma şartları cinsiyetlerinin gereklerine uygun hale getirilmelidir. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kadınlara hizmet veren kurum ve kuruluşlarda sadece kadınlar istihdam edilmelidir.” ifadesine de yer verilen programda kadının çok kez sınırlar içine alındığını, yaşamını bu sınırlar içinde geçirmesi gerektiğinin salık verildiğini görüyoruz. Kadınlardan oluşan hastaneler, okullar, kafeler… Kadınlara hizmet vermeyen neresi var? Kadınların kadınlara hizmet ettiği haremlik selamlık bir yaşam biçimi isteniyor.
Bu zihniyet yeni değildir, HÜDA PAR’ın 4 vekilinin meclise girmesiyle de gündeme gelmemiştir. Mutlaka kadın düşmanlığını güçlendirmek için pozisyonlar alınacaktır; fakat bunun geçmişinin olduğu ve sürekliliğinin sağlanmasının hedeflendiğini unutmamalıyız. Erkek egemen sistem çoğu kadının deneyimlediği üzere toplumsal gelişimin önünde bir engeldi, yıkılmadığı sürece de engel olmaya devam edecek. Yakın zamanda kadının soyadı kanununda değişikliğe gidildi. Değişiklikte kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmasını engelleyen hüküm iptal edildi. Bu kararda dikkat çeken, çekmemiz gereken nokta ise karara konan muhalefet şerhidir. Bu şerhte AYM üyesi Muammer Topal “Kadın ve erkeğin anatomik, fizyolojik, psikolojik ve cinsiyet farklılıkları sosyal anlamda da eşitliği imkânsız kılan bir özelliğe sahiptir. (…) Dolayısıyla üzerinde söz söylemeye fırsat bile verilmeden kabullenilmesi gereken dogmatik bir değer olarak öne sürülse de kadın/erkek eşitliği, modern hurafelerden birisidir ve ne ailede ne de toplumda huzuru, adaleti ve mutluluğu sağlayabilecek bir özelliğe sahiptir.” diyor. Topal kimdir? Vikipedi’nin hak ihlaline karşı açtığı davada karşı oy kullanan, AKP karşıtı pankart astığı için yargılananların cezalandırılmasını isteyen bir hâkimdir. Birçok skandal kararın altında imzası bulunan bu unsur tabii ki egemenlerin aparatlarından biridir. Fakat kararda hâkimiyeti başaramayan bir Topal olsa da Topal’ın aparatı olduğu erkek egemen zihniyet toplumda olabildiğince yaygındır. Kadınların hak ve özgürlüklerini savunmak şöyle dursun, her tepkiyi şiddetle bastıran bu düzendendir.
Her alanda süren kadın düşmanlığı “yeni” temsilcileriyle daha çok kürsü imkânı bulsa da aileye sığmaz kadınların sesi sokaklarda, meydanlarda yankılanmaya devam edecektir.