Türk hâkim sınıfları ve onların dümendeki temsilcileri AKP-MHP faşist blokunun halka ve halkın örgütlü kuvvetlerine dönük saldırıları aralıksız sürüyor. Emekçi halk, bir yandan zamlar ve derinleşen yoksulluğun girdabına sürüklenirken diğer yandan faşist diktatörlüğün krizi daha az görünür kılacak politikaları hayata geçiriliyor. Bu politikanın önemli bir kısmını “terör umacası” ile kitlelere servis edilen Kürt ulusal mücadelesine dönük faşist saldırılar oluşturuyor. Uzunca bir dönemdir krizlerle boğuşan Türk hâkim sınıfları şovenizm kampanyaları eşliğinde sürdürdüğü saldırı politikalarına dönem dönem hız kazandırarak kitleleri zehirlemiştir. İşgal saldırıları, HDP’li milletvekillerinin tutuklanması, kayyumlar, HDP’nin kapatılması gibi süreçler aynı zamanda kitlelerin kriz ve krizin etkilerinden uzaklaştırılarak faşist saldırganlığa payanda edilmeye çalışıldığı özgün dönemlerdi.
Derinleşen ekonomik krizin gölgesinde, egemenler “nefes alma”nın yollarından birini şovenizm ve Kürt ulusal mücadelesine dönük saldırganlıkta bulsada zamlar, enflasyon, yoksulluk artık halkın esas gündemini oluşturuyor. Halkın bu gerçek gündeminin üzerine “savaş, terör, devletin bekası” söylemleriyle çekilmek istenen perde artık yeterli olmuyor deyim yerindeyse güneş balçıkla sıvanmıyor. Buna rağmen AKP-MHP faşist bloku kitlelerin bilincini bulanıklaştırmak ve faşist saldırganlığa meşruluk kazandırmak adına daha çok şovenizme, daha çok savaşa, silaha ve saldırganlığa yöneliyor.
KİTLELERİN BÜYÜYEN ÖFKESİNİ BÜYÜMEDEN BOĞMA GİRİŞİMLERİ
Geride bıraktığımız iki haftalık süreç, Kürt ulusal mücadelesinin birçok alanına dönük kapsamlı bir saldırı furyasına sahne oldu. Bu saldırıların bir yanını yukarıda bahsettiğimiz şovenizm ile kitlelerin bilincini bulandırma gündemi oluştururken diğer yanını da T. Kürdistanı’nda halkın Newroz başta olmak üzere eyleme geçtiği ve itirazlarını güçlü bir şekilde dile getirdikleri süreçler oluşturmaktadır.
Elektrik zamlarına dönük T. Kürdistanı’nda halkın kitlesel eylemleri Newroz’larda tüm engellemelere rağmen gelişen yoğun katılım faşist saldırıları ivmelendirdi. Newroz’lardan sonra atılan sloganlar gerekçe gösterilerek yapılan operasyonlarda yüzlerce kişi gözaltına alınırken Ankara merkezli açılan yeni “Kobanê dosyası” ile 91 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Ardından Amed merkezli bir diğer operasyon ile aralarında gazetecilerin de bulunduğu 57 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Aynı süreçte HDP Cizre ilçe örgütünü basan polis binayı saatlerce “arama” adı altında talan etti.
Batman’ın Kozluk ilçesine bağlı Gümüşörgü köyünde de 31 Mart günü ev baskınları yapılarak 15 kişi gözaltına alındı. Köylülere işkence evde başlarken götürüldükleri jandarma karakolunda devam etti. Köylüler başlarına çuval geçirilerek kontrgerilla söylemlerle tehdit edildi.
Bu süreçlerde yine devlet destekli ırkçı-faşist çetelerin saldırıları hayata geçirildi. Muğla’nın Menteşe ilçesi Kötekli mahallesinde bulunan Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne (KYK) ait Turgutreis Erkek Öğrenci Yurdu’nda 30 Mart gece yarısı ülkücü faşist bir grup Kürt öğrencilere saldırdı. Yüze yakın faşistin saldırdığı Kürt öğrencilerden 5’i gözaltına alındı.
TUTSAKLARA ÖLÜM, KÜRT HALKINA “KATLİN VACİP” MESAJI
Kürt ulusal mücadelesine dönük saldırıların diğer boyutunu devrimci tutsakları da içerisine alan ve özellikle yurtsever tutsaklara yönelen bir katliam politikaları oluşturuyor. Hasta tutsaklar infaz yakmalarla ölüme sürüklenirken sistematik işkence ve tecrit ile de birçok tutsak bilinçli bir politikanın sonucu olarak katledildi. Garibe Gezer ile başlayan sistematik katliam politikaları hız kazanırken onlarca hapishaneden gelen ölüm haberleri bu katliamların devam edeceğini gösteriyor. Yine Garibe Gezer’in katledilmesine verilen “takipsizlik” kararı da TC devletinin Kürdün ölümünü vacip gören tarihsel kodlarından ödün vermediğinin güçlü bir kanıtı oldu. Hapishanelerdeki sistematik tecrit ve saldırı sonrası gelişen ölümlerden biri de Manisa Akhisar Hapishanesi’nde yaşandı. 28 yıldır tutsak bulunan Mehmet Sevinç 7 Nisan günü yaşamını yitirdi. Tutsaklara dönük katletme saldırıları ile devlet esas olarak Kürt ulusal mücadelesine ve halka gözdağı vermektedir. Bu ölümlere karşı gelişen tepkinin cılız oluşu da yine faşizmin saldırılarını daha da pervasızlaştırmaktadır.
Kürt ulusal mücadelesine dönük saldırılar ve imha operasyonları Türkiye ile sınırlı kalmayıp Kürdistan’ın tüm parçalarına yayılarak sürüyor. Rojava’da Eyn İsa, Zirgan ve Til Temir’de bombardımanlar ve SİHA saldırıları sürerken 17 Nisan gecesi KDP-TC ortaklığı ile PKK’nin üslenim alanlarından Zap bölgesindeki Şikefta Birîndara, Kurojaro ve Çiyayê Reş alanlarına yönelik işgal saldırısı başladı. HPG’nin açıklamalarına göre işgal saldırısı için kalkan helikopter ve askerler KDP denetimindeki bölgelerden hareket etti. KDP’nin çatışma yapılan bölgelere dönük askeri yığınağı ise söz konusu operasyonda TC ile ortak hareket ettiğinin emarelerini barındırıyor.
Emperyalistler, uşakları ve özellikle de TC ile sıkı ekonomik, askeri ve ticari ilişkilerini geliştiren iş birlikçi KDP yönetimi gerilla bölgelerine yönelik kuşatma ve ablukayı uzunca bir dönemdir sürdürüyor. TC ile adı konmasa da koordineli olarak PKK’ye karşı mevzi alan KDP tepkilere rağmen ilişkilerini derinleştirmeye devam ediyor. Daha önce Hulusi Akar ile Yüksekova’da bir görüşme yapılırken işgal saldırısından bir gün önce de Dolmabahçe’de sadece Erdoğan ve Hakan Fidan’ın olduğu bir görüşme gerçekleştirildi. KDP tarafından “ticari ilişkiler gündemli” denilen toplantıda MİT şefi Fidan ve Erdoğan dışında kimsenin bulunmayışı gündemin “ticari ilişkiler”in ötesinde olmadığını ertesi gün başlayan operasyon ile göstermiş oldu. Öyle ki Erdoğan Mesrur Barzani ile 16 Nisan’da yaptığı görüşme ile ilgili gazetecilere yaptığı değerlendirmelerde Barzanilerin PKK’ye karşı farklı bir duruşları olduğunu ve yapılan iş birliğini önemli gördüklerini söyledi.
HALKIN MEŞRU İSYANINDAN BESLENEN MÜCADELE DİZE GETİRİLEMEZ
Zap’ta Kürt Ulusal Hareketi’nin gerilla güçlerine dönük yeni bir imha saldırısı başlatılırken faşist diktatörlük “terörün başını ezeceğiz”, “teröre kilit vuracağız” naralarını bir kez daha dile getirmeye başladı. Ancak yıllardır defalarca Başur’da PKK’ye yönelik harekâtlar yapan TC- KDP iş birliğine rağmen bu alanlarda hava operasyonları dışında kalıcı kara operasyonları yürütebilmiş değil. Tüm askeri ve politik olanaklarına, emperyalist NATO’nun hava sahası başta olmak üzere askeri desteğine ve teknik üstünlüğüne rağmen, kapsamlı imha politikasının başarısız olduğu açıkça görülmektedir. HPG’nin geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama ile 14 Nisan’dan 17 Nisan’a kadar yapılan hava operasyonlarının, aldıkları önlemlerle kayıp alınmadan boşa çıkarıldığı belirtildi. Söz konusu açıklama artık hava saldırılarının da istenilen sonuçları getirmediğini gösteriyor.
Faşist diktatörlüğün Kürt halkına ve Kürt ulusal mücadelesine yönelik saldırıları çeşitli alanlarda ve çeşitli koşullarda değişik yoğunlukta olmakla birlikte her durumda saldırı için alan arayan ve fırsat kollayan bir durumdadır. Özellikle son günlerde TC’nin tüm gücü ve araçları ile gerçekleştirdiği bu saldırıların hedefi; tüm parçalardaki Kürtlerin hangi ülke sınırları içerisinde olursa olsun kazanımlarını yok etmek, diz çöktürmek dahası imha etmektir. Bu saldırılardan TC’nin istediği sonucu alamayışının en önemli nedeni halkın dinmeyen direnişi ve bununla birleşen gerilla mücadelesinin varlığıdır. Bu süreç tüm askeri, teknik, siyasi desteğe rağmen halkın meşru ve haklı isyanından beslenen bir mücadelenin yenilemeyeceğini bize bir kez daha göstermiştir.