[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
2023 yılında yıllık enflasyon Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yüzde 64,77 olarak açıklandı. Buna göre 2023 Ocak ayından Aralık ayına kadar mal ve hizmetlerin fiyatı TÜİK’e göre ortalama yüzde 64,77 artarken bu dönemde oluşan enflasyonun azalttığı alım gücünü telafi etmek için toplamda asgari ücrete yapılan zam oranı ise yüzde 100 olarak gerçekleşti. Asgari ücretlinin Ocak 2023 itibarıyla 8 bin 506 TL olan ücreti, Ocak 2024’te 17 bin 2 TL olarak gerçekleşti.
Basit bir hesaplama ile yıllık 64,77’lik enflasyona karşı asgari ücretteki yüzde 100’lük artış, her asgari ücretlide ortalama yüzde 35’lik bir avantaj ya da daha anlaşılır bir ifadeyle yüzde 35’lik bir refah artışı sağlamış olmalıydı. Ancak bu hesabın baştan sona anlamsız olduğunu, bu verilerin ciddi mantık hataları içerdiğini en iyi, tam da asgari ücretle geçinmek zorunda olanlar bilmektedir. Asgari ücrette gerçekten de oransal olarak iki katlık bir nominal artış olduğuna göre mantık hatasının, hatalı hesaplamanın enflasyona dair olduğu açığa çıkmaktadır.
TÜİK tarafından açıklanan enflasyonun ciddiyetten ve inandırıcılıktan uzak olması, geride kalan iki yılda ilan edilen enflasyonun üzerinde gerçekleşen asgari ücret zam oranlarıyla kâğıt üzerinde yaratması gereken refahın esamesinin bile okunmamasından kaynaklanmaktadır. Son iki yılda sözde enflasyon oranının üzerinde gerçekleşen bu asgari ücret zamlarının artık heyecan dahi yaratmaması, aslında alım gücünün daralmasından ve artışların bu daralmayı telafi edememesinden kaynaklanmaktadır.
Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) tarafından hesaplanan 2023 yılına ait yıllık enflasyonun yüzde 127 olarak açıklanması, asgari ücret zammının, 2023’teki hayat pahalılığını dahi karşılamadığını göstermektedir. 2023 yılının ocak ayını başlangıç kabul ettiğimizde gerçekleşen asgari ücret zamlarına rağmen ücretlilerin alım gücü azalırken ve dahası yeni asgari ücret henüz çalışanların eline geçmemişken geçim araçlarına zamlar devam etmektedir. Tüm bunların yanı sıra asgari ücret zammının 2024 yılında tek seferlik yapılacağının açıklanmış olması, yıl sonuna kadar asgari ücretliyi sözde bile olsa koruyan hiçbir unsurun kalmaması anlamına gelmektedir.
Asgari ücretin biraz üzerinde kazanan çalışanlar ise enflasyon oranının düşük olduğu gerekçesiyle sınırlandırılmaya çalışılmaktadır. Sendikalı çalışan birçok iş yerinde dahi patronlar enflasyon oranlarına işaret ederek düşük maaş artışları dayatmaktadır. Bu nedenle, zaten ücretli çalışanların ezici çoğunluğunun asgari ücretle çalıştığı ülkede tüm orta gelir grupları giderek daha fazla asgari ücrete yaklaşmaktadır.
Egemenlerin politikalarının, ekonomiye ilişkin hatalarının ve sistemin doğal sonucu olarak karşımıza çıkan ekonomik krizin yükünü başta asgari ücretliler olmak üzere tüm ücretlilerin çekmesi hep karşılaştığımız ancak kabul edilmesi mümkün olmayan bir durumdur. Enflasyonla oluşan hayat pahalılığının ücret artışlarıyla telafi edilememesi, asgari ücretin hükmünü giderek azaltırken sorunların birikerek artmasına neden olmaktadır.
Sabit gelirli çalışanlar için bir diğer can yakıcı sorun ise adaletsiz vergi yükü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülke genelinde çalışanların çok büyük bir kısmı brüt ücretle çalıştığı için yıl içerisinde vergi yükü artarken ücret geliri azalmaktadır. 2024 yılı için asgari ücretin biraz üzerinde kazanan çalışanların henüz yılın ortası gelmeden vergi yüklerinin artarak ücretlerinin azalması ciddi bir sorundur.
Gelir vergisi üzerinden oluşan adaletsizlik öyle büyüktür ki buradaki ilk sorun vergi oranlarının yüksekliği ve matrahın sınırları olarak karşımıza çıkmaktadır. Enflasyonun yüzde 127, ücretlerin ise iyimser bir hesapla yüzde 100 arttığı bir yıl için vergi matrahının sınırları tam da düşük gelirlileri ilgilendiren 15, 20 ve 27 vergi oranlarında yüzde 50 seviyelerinde arttığı görülmektedir. Böylece asgari ücret seviyesinde ücret alan düşük gelirli çalışanlar hızla vergi dilimlerini atlayacak ve önceki yıllara göre daha fazla vergi ödemek zorunda kalacaktır.
Vergi konusundaki diğer sorun ise serbest geliri olanların sabit gelirlilere göre bu konuda avantajlı olmasıdır. Büyük sermaye sahiplerinin, maliyet gelir denklemi içerisinde yüksek maliyet göstererek vergiden kaçınabilmeleri, buna ek olarak sürekli vergi afları ve hibelerle desteklenmeleri devletin “bağımsız (!)” yapısını açığa çıkartmaktadır. Devlet, gelir üzerinden alınan vergi yükünü düşük gelirli çalışanların üzerine yükleyerek gerçekten kimden yana olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Tüm bu gelişmeler işçi sınıfı başta olmak üzere tüm emek kesimlerinde artan bir huzursuzluğu da beraberinde getirmektedir. MESS dayatmasına karşı adım adım greve hazırlanan metal işçileri bunun en güncel örneğidir.
Yeni ilan edilen asgari ücretin, ülkenin neredeyse tamamında bir ev kirasının bile altında olması, en temel ihtiyaçların dahi karşılanmasında yaşanan zorluklar, “enflasyonun üzerinde ücret zammı yaptık” söylemleriyle işçi ve emekçilerin kandırılamayacağı, sessizce geçmeyecek bir dönemin bizi beklediğini göstermektedir. 2024 yılında emek mücadelesinin, yoksulluk sınırının altında yaşamaya zorlanan milyonların öfkesiyle bileneceği açıktır.