Sınıf mücadelesinin seyri içerisinde, siyasal mücadelenin düzeyinin açığa çıkardığı gerçekler vardır. Çoğunlukla, olduğundan farklı görünmeye çalışılarak farklı kılıklara bürünen ve açıktan gerçeklikleri görünür olmayan siyasal anlayış ve hareketler vardır. Halkın siyasal olarak bilinç düzeyinin geriliğini de avantaj olarak kullanan bu anlayış ve hareketler, popülistçe kitlelerin geri duygularına hitap ederek belli bir kitle tabanına da sahip olmaktadırlar. Sistem karşısındaki siyasal duruşları, yönelimleri radikal devrimci duruşa açıktan karşı pozisyonlarıyla devrimci durumun geri olduğu dönemlerde bu hareketler prim bile yapmaktadır. Sisteme karşı “risksiz mücadele” yöntemleri, sistem içiliğin ötesinde sisteme sahip çıkan siyasal yaklaşımları geri ve orta kitlelerde belli karşılıklar bulmaktadır. Bu hareket ve anlayışlar, hepimizin tahmin edeceği üzere, ülkemiz gerçekliğinde legal ve reformist hareketler özellikle de orta sınıf hareketleridirler.
Bu hareketlerin kitleler üzerindeki etki gücü; kitle hareketlerinin düzeyi ve sistemin siyasal yönelimlerinin yanı sıra devrimci-komünist güçlerin örgütlenme ve savaş düzeyi, kitlelerle olan bağlarının niteliği ile de ilintilidir. Devrimci güçlerin gerilediği, darbelendiği, kitle bağlarının zayıfladığı durumlarda, bu güçler daha fazla alan bulmakta ve sistem tarafından da farklı yöntemlerle bu hareketlerin önü açılmaktadır. Devrimci-komünist güçler, bu siyasal anlayış ve hareketlerle sürekli bir ideolojik mücadele içerisinde olmalarına, halka bunların gerçeklikleri anlatılmasına rağmen siyasal gerilikler nedeniyle çoğu zaman devrimci ve sosyalistlerle aynılaştırılmakta ve gerçeklikleri görülmemektedir.
Ancak sınıf savaşımının keskin ve yoğun çatışmalı kimi dönemlerinde herkesin eteğinde taşlar ortaya dökülür ve bu gerçekle gizlenemez duruma gelir. Ve bu gerçeklikler devrimci güçlerce kitlelere taşındığında daha rahat görünür olur. Bugün Rojava’da süren faşist işgal/ilhak saldırısına karşı Kürt Ulusal Hareketi ve devrimci dostlarının, başta Rojava olmak üzere Türkiye ve dünyanın dört bir yanındaki mücadelesi büyük bedellerle sürmektedir. Tam da bu dönemde, sözde faşist saldırganlığa ve ABD’ye karşı çıkan bu söz konusu orta sınıf hareketlerinin tutumları sahte bir savaş karşıtlığı ve iğrenç bir şovenizmi ifade etmektedir.
TKP ve türevlerinin deklare ettiği siyasal tutumları bir yandan faşist Türk devletini, gerici Baas diktatörlüğünü, Rusya, İran vb. gerici devletleri kutsamakta, onları halkın meşru devleti ve temsilcileri olarak sunmaktadır. Diğer yandan faşist işgal ve katliamlara direnen, topraklarını işgalcilere karşı koruyan Kürt Ulusal Hareketi’ni emperyalizmin işbirlikçisi derekesinde değerlendirip hedefe koymaktadırlar. TKP’den TKH’a, TİP’e oradan da TKP-1920’ye kadar tüm bu küçük ve orta sınıf burjuva sol hareketlerin, Rojava’nın işgaline dair siyasal tutumları nüans farkları olsa da esasta aynı niteliktedir.
İŞGALİN HEDEFİ SAPTIRILIYOR
Çok açık ve tüm dünyanın da gördüğü üzere, TC devletinin işgal harekâtının esas hedefi Rojava’da Kürt ulusunun demokratik kazanımları, statü sahibi olma olasılığıdır. Kürt Ulusal Hareketi’ni ezme, bölgeyi işgal ederek Kürtleri katliama ve sürgüne tabi tutmak amaçlanmaktadır. TC, boşaltılan bu alanlara Arap mültecileri, ÖSO çetelerini yerleştirerek faşist Baas rejiminin geçmişte “Arap Kemeri” politikasında olduğu gibi bölgenin demografik yapısını değiştirmek istemektedir. Ve bu politikaları emperyalizmin daha güçlü bir bölgesel aktörü olabilmek için hayata geçirmektedir.
Bu saldırganlığın onayı ABD ve Rus emperyalizmi tarafından verilmiştir. Hedef Kürt ulusudur.
Bu şoven siyasal hareketlerin bu çıplak gerçeği çarpıtarak, “ABD’nin Suriye’yi bölme planıdır ve AKP iktidarı da ABD ile iş birliği yapıyor” söylemi tam bir çarpıtmadır. ABD’nin bölgedeki hegemonya mücadelesini, Irak, İran vb. bölgeyi dizayn etme istemini ortaya sürerek işgalin hedefini genelleştirmek ve görmezden gelmek tam bir işgal şakşakçılığı ve Kürt düşmanlığıdır. Bir kez daha ifade edelim; bu faşist işgal harekatının çok yönlü amaç ve etkileri olsa da özel hedefi Kürt ulusu ve Kürt Ulusal Hareketi’dir, onun Rojava’daki kazanımlarıdır. Bunu görmezden gelmek açık şovenizmdir.
ANTİ-FAŞİSTLİKTE SALT AKP; ANTİ-EMPERYALİZMDE SALT ABD KARŞITLIĞI (!)
Orta sınıf hareketlerinin işgale dair değerlendirmelerinde faşist TC devletine, faşist Baas rejimine, tüm emperyalist güçlere karşı bir tutumları yoktur. Faşist saldırıyı, Türk faşist egemenlik sisteminin içte ve dışta yaşadığı ekonomik, siyasal kriz temelli bir devlet politikası ve yönelimi olarak değil de dar anlamda AKP’nin iktidarını koruma ve ABD ile iş birliği yapma istemi şeklinde ele almaktadırlar. Bugün Türk devleti, sermayesiyle, tüm faşist militarist gücüyle, tüm kurumlarıyla, faşist partileriyle, medyası ve “STÖ” vb. kurumlarıyla Kürt ulusuna ve hareketine karşı seferberlik ilân etmiştir. Bunlara, CHP de dahil olmak üzere kendine “sol” diyen düzen çevrelerini eklemlemiştir. Ve söz konusu bu faşist egemenlik sistemi ve güçleri, kuruluşundan bu yana başta ABD olmak üzere emperyalist sisteme bağımlı, uşak bir devlettir. AKP-MHP yönetim bloğunun devlete sahip olma, yönetme ve gücünü koruma amacıyla daha da saldırgan olması, bu süreci yönetmesi bu gerçeği değiştirmiyor.
Dolayısıyla eğer gerçek bir anti-faşist tavır alınacaksa faşist TC devleti ve egemenlik sistemi hedef alınır. Baas rejiminin faşist karakterine, katliamcı-inkârcı niteliği ve saldırganlığına tavır alınır. “AKP gericiliği, ABD işbirlikçiliği” safsatası ile faşist devletin karakteri gizleniyor. Bu yönüyle de faşist işgalci güçleri halk nezdinde meşrulaştırmanın vebali taşınmaktadır. Faşist olan sadece AKP/MHP bloğu değil, tüm devlet partileri ve kurumlarıyla, polis-askeri gücüyle bir bütün devletin kendisidir.
Aynı yaklaşım anti-emperyalist tutumda da kendini göstermektedir. Bir bütün emperyalist güçler hedeflenmektense ABD emperyalizmi denilerek, anti-Amerikancılık yapılmakta, işgalin, bölgedeki savaş ve yıkımın sorumluları olan Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa vb. emperyalist güçler gizlenmekte sınıf işbirlikçiliğinin en pespaye hali savunulmaktadır. Genel geçer bir ABD karşıtlığı ile emperyalist hegemonya söylemi gerçekliği gizlemekte, gizli bir Rusya hayranlığı gün yüzüne çıkmaktadır.
Bir kez daha; başta ABD ve Rusya olmak üzere, tüm emperyalist güçler bu faşist işgal ve savaşın sorumlularıdırlar ve tüm emperyalist güçler hedef alınmak durumundadır. Gerçek anti-emperyalist tutum bunu gerektirir. Politik yönelimlerimizin ve mücadele pratiğimizin hedefine de başta bu güçler olmak üzere tüm faşist diktatörlükler ve gerici güçler oturtulmak zorunludur.
EMPERYALİST VE FAŞİST GÜÇLERE SEVECENLİK; KÜRT ULUSUNA VE ULUSAL HAREKETE HASMANE TUTUM
İşgal ve faşist saldırganlığı “Suriye’de Amerikan işgali çöktü”, “Suriye’nin doğusunda ABD’nin Kürt işbirlikçileriyle oluşturduğu işgal bölgesi ellerinden çıktı”, “Kürtlerin ABD ile iş birliği Kürt sorununun tarihsel haklılık zeminini ortadan kaldırıyor”, “AKP ve YPG ABD’nin işbirlikçileridir ve onların şemsiyesi altındadır” vb. şovenist nutukları tam bir işgal şakşakçılığıdır. Emperyalizm ve faşist diktatörlüklerle bir iş birliği tutumu aranacaksa bu politikanın sahiplerine bakmak yeterli olacaktır. Ve pratik siyasal tutumları ile TKP ve türevlerinin aslında “ABD/AKP karşıtlığı”nın da sahte olduğu ortadadır. İşgali meşru göstereceksin, kılını kıpırdatmak bir yana Kürt Ulusal Hareketi’ni emperyalizmin işbirlikçisi görerek kendi şovenist tutumlarına kamuflaj olarak kullanacaksın. Kürt Ulusal Hareketi’nin Rojava’da ABD ve Rusya ile kurduğu ilişkilerin tarafımızdan da başından beri dostane şekilde eleştiri konusu yapılmaktadır. Hareketin stratejik yönelimleri ve ilişkileri emperyalist güçler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmak istenmektedir. Bu konuda eleştiriyi hak eden birçok somut durum da yaşandı. Bu durum Kürt ulusal mücadelesinin ve bölge halklarının geleceği için büyük riskler barındırmaktadır. Kürt Ulusal Hareketi bu yönüyle eleştirilecekse bu noktadan, onun “ulusal hareket” olma karakteri göz ardı edilmeden ve tutarlı devrimci bir tutumla eleştirilmelidir
Ancak söz konusu hareketlerin ulusal harekete ve Kürt ulusuna dönük bu itham ve saldırıları “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı”nın reddi, işgal ve ilhakın rezil bir savunusuna dönüşmüştür. Bu haliyle de sosyal şovenizmin özü kendini göstermiş ve şovenizm açığa çıkmıştır. PYD-YPG’nin AKP-MHP ile bir ve aynı gösterilip ikisinin de ABD işbirlikçisi güçler olarak gösterilmesi ancak işbirlikçi, ulusalcı bir kafanın ürünü olabilir. Sınıfsal bir tutumdur ve karşı devrimci sınıf ve güçlere hizmet ettiği açıktır. Faşist Kemalist diktatörlüğü aklama, yine sorunun çözümünü “meşru Suriye devleti ve Türk devleti arasında” arayan siyasal tutumlar faşizme koltuk değnekliği dışında bir şey değildir.
Kürtlere ve Kürt Ulusal Hareketi’ne acımasızca saldırmak söz konusu olduğunda son derece cüretli davranılmaktadır. Faşist işgal ve emperyalist hegemonya savaşımına açıktan tutarlıca karşı durmayan bu sınıf işbirlikçi burjuva güçler söz konusu tutumlarıyla işgali meşru gösterirken öte yandan kirli siyasetlerine örtü amaçlı ne idüğü belirsiz bir “savaşa hayır” söylemini de dillendirmektedirler. Özellikle TİP’te ifadesini bulan bu yaklaşım, uluslararası alanda burjuva insan hakları savunucusu güçlerin takındığı tutuma bile sahip değildir.
Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı ve halkının komünist önderi İbrahim Kaypakkaya’nın tarihsel ve güncel tespitlerinde de tarifini çok net olarak bulacağımız bu partilerin tutumlarını sürekli bir şekilde teşhir etmek, bunların gerçek yüzlerini halka anlatmak temel görevlerimizden biridir. Faşist işgal saldırısına ve emperyalistlerin ezilen ulusları köleleştirme politikalarına karşı, “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” ilkesini her koşulda savunmak görevimizdir. Savaş ve işgale karşı Kürt ulusunun haklı ve meşru mücadelesinin yanında olmak, sahiplenmek ve “Yaşasın Ulusların Tam Hak Eşitliği”, “Yaşasın Ulusların Özgürce Ayrılma Hakkı” şiarını yükseltme zamanıdır. Her türden faşist işgal saldırısına, şovenizme ve sosyal şovenizme karşı, proleter enternasyonalist bir bilinç ve pratik hattı örmek, bu bilinci kitlelere taşımak devrimci-komünist güçlerin görevidir.