Baskının bin bir türünün olduğu, yoksulluğun sefaletin katmerlendiği koşullarda yaşıyoruz. Baskı, zulüm, yoksulluk, sefaletin derin boyutlarda olması ve halkın sessizliği!.. Bunların yaşanması büyük bir çelişkinin ürünüdür. Bu çelişki; kendi içerisinde onu çözüme ulaştıracak olan şeyi de barındırmasıyla devrimi hazırlamaktadır. Kapitalist emperyalist sistem tarihin sayfalarını tüketirken devrim neden gerçekleşmiyor peki?
Tarih, tüm nesnel koşulların varlığına rağmen örgütlü önderliğin olmadığı durumlarda bırakınız devrimi ciddi bir isyanın bile olmadığına çok tanık olmuştur. Dolayısıyla devrimcilerin, sistemin çürümüşlüğünü, krizini anlatmakla halkın isyana duracağı beklentisinin karşılığı yoktur.
Koşulların devrimci mücadeleye olanak sağlamasına karşın eğer ki devrimci mücadele geliştirilemiyorsa, başka nedenlerin yanında esas sorun devrimcilerde aranmak durumundadır. Bu kapsamda doğru soru, “Tüm nesnel koşullara rağmen halk niye isyan etmiyor?” değil; “Devrimciler-komünistler halkı örgütleyip niye harekete geçiremiyor?” olmalıdır. Bunun yanıtı yüzeysel bir yaklaşımla, salt görüngüleri esas değil, derinlemesine tartışılıp sonuçlar çıkararak verilmelidir.
Faşizmin baskısının ağırlaştığı ortadadır fakat devrimcilik, buna karşı, bunu alt etme iddiası değil midir? Halkımızın dediği gibi “Dirgene dayanmayan porsuk harmana girmesin!” Bir işe girişen o işin mahiyetini iyi bilmelidir, bundan dolayı başarısızlığı dış koşullara bağlamayıp bizzat kendinde aramalıdır. Bu bakış açısıyla devrimciliğin ne olduğuna bakmalıyız. Devrimcilik mücadele içerisinde var olmuştur. Kimi zaman maddi fiziki zorluklar ön plana çıkmış, kimi zaman politik zorluklar ön plana çıkmıştır. Bütün süreçlerin kendine has özellikleri, çelişkileri olmuştur, bu süreçte de devrimciliğin yaşadığı özgün çelişki vardır. Bu özgün çelişkileri ortaya koymak gelişmenin dinamiğini ortaya koyacaktır.
Sosyo-ekonomik yapının ortaya çıkarmış olduğu geniş bir küçük burjuva kesim vardır. Şehirlerde ve kırsalda büyük genişlikte küçük burjuva tabaka mevcuttur. Devrimcilerin dayanmış olduğu sınıflardan birisi de küçük burjuvazidir. Küçük burjuvazi bir taraftan sömürülürken, diğer taraftan sistem içinde tutunup, üretim araçlarına sahip olup, sömürü sistemine dahil olmak ister. Küçük mülkiyeti ile büyük burjuvazinin sömürüsünü yaşarken, bu küçük özel mülkiyetini de büyütmek isteği hep canlıdır. Bir yanı ile devrimci iken bir yanı ile gericidir. Bu sınıftan devrimci saflara gelenler bu alışkanlıkları ve bu düşünceyi devrimci saflara taşımaktadır. Yeterli dönüşümün olmadığı durumlarda bu farklı biçimlerde devrimci saflarda üretilmektedir. Küçük burjuva alışkanlıklarla mücadele devrimciler açısından görece daha kolay olmaktadır. Ama küçük burjuva düşünüş tarzı ile mücadele ise daha zor ve zaman alıcı olmaktadır. Devrimci çalışmaların görece gerilediği durumlarda bu düşünüş tarzı devrimci saflarda etkinliğini artırmaktadır. Devrimci mücadelenin yüksek olduğu durumlarda bu küçük burjuva düşünüş genelde maceracılık şeklinde kendini ortaya koyarken, gerileme dönemlerinde de karamsarlık olarak kendini ortaya koymaktadır.
Küçük burjuva düşünüş tarzında kurtulmadan devrimci mücadelede ciddi gelişmeler sağlanamayacağı daha açık görünür olmuştur. Küçük burjuvaziden belki pratikte yaşam tarzı olarak kopulmaktadır ama ideolojik-felsefi olarak bundan kopulmadığı zaman bir şekilde düzen içi politikalar üretilmekte buna paralel pratikler sergilenmektedir. Hal böyle olunca da bu süreçte devrim için ortaya çıkan olanaklar görülmemektedir, küçük burjuvazinin temsilciliğine soyunulmaktadır. Sorunlar küçük burjuva bakış açısıyla ele alındığı için ne kadar keskin devrimci söylemler söylenirse söylensin sistemin sınırları dışına çıkılamamaktadır. Bunu en çok kadın sorunu ve çevre sorunu kapsamında çeşitli devrimci çevrelerin ortaya koyduğu politikalarda açık bir şekilde görmekteyiz.
Bu süreçte burjuva ve küçük burjuva ideoloji-felsefeden tam anlamı ile kopmadan devrimci faaliyet geliştirilemez. Ne ortaya çıkan olanaklar görülür ne de “bir tek kişinin enerjisinin bile mucizeler yaratabileceği” görülür. Oysaki bu süreçte bir tek kişinin bile mucize yaratacak enerjisine büyük ihtiyaç duyulmakta.
Bugün yine olanaksızlıklardan bahsedilmektedir ki bu olanaksızlıkların başında da mücadelenin içerisinde yer alan kişilerin az olması gelmektedir. Eğer ki hala bu koşullarda insan yokluğundan şikayet ediliyorsa çok ciddi bir sorun vardır Çelişkinin çözümüne kafa yorulmamış, küçük burjuva düşünüşten kopulmamış demektir. Halka gidilmemiş demektir. Kendiliğinden hareketler devrimcilere olanaklar sunar ama onlardan açık ya da gizli devrim beklemek küçük burjuva hayalciliğidir. Bu hayalcilik özellikle faşizmin baskılarının arttığı, kitle ile ilişkilerin zayıfladığı, devrimci çalışmaların geriye düştüğü durumlarda daha da yaygınlaşmaktadır, sürecimizde olduğu gibi. Sürecimizde ortaya çıkan özgün küçük burjuva düşünüşten birisi de budur.
Proleter devrimciler bu hayallerden uzaklaşmalıdır. Proleter devrimcilik; devrimi ilmek ilmek örmektir, yoğun emek verme pratiğidir.
Eğer ki bizler proleter devrimci bakış açısını derinlemesine kavramış ve buna paralel politikalar belirlemiş isek endişe edilecek durum yoktur. Sorunumuzun özü sistemden ideolojik-felsefi-politik kopuşu yaşamış proleter devrimcilerin yaratılmasıdır. Gerisi pratik işidir. Var olan acemiliğin nasıl giderileceğini Lenin yoldaş şöyle ifade ediyor: “Çoğu devrimcinin kusurlu hazırlığı, bu son derece doğal bir olgu olduğu için özel bir endişe yaratmazdı. Görevler doğru saptandığından, bu görevleri yerine getirmek amacıyla tekrar tekrar girişimde bulunmak için enerji mevcut olduğunda, geçici başarısızlıklar ancak küçük musibetler olabilirdi. Devrimci deneyim ve örgütsel ustalık, edinilebilen şeylerdir. Yeter ki insanda gerekli özellikleri edinme isteği olsun. Yeter ki insanlar hatasının farkına varsın-devrimci mücadelede bu yarı yarıya düzelme demektir.” (Lenin, Seçme Eserler, Cilt 2, s. 63)
Bu süreçte bir kez daha böyle bir sorun yaşıyoruz ama bu sorunun özgünlüğü küçük burjuva ideoloji ve felsefi bakış açısından kopmadan devrimciliğin geliştirilemeyeceğidir. Sistemden tam kopamamış olan devrimciliğin sonuna gelinmiştir. Tam olarak sistem karşıtlığı üzerine inşa edilmeyen devrimciliğin gelişme şansı kalmamıştır. Kolektif, teorik düzlemde tam sistem karşıtlığı üzerinde kendisini ortaya koymuştur. Sorunumuz gelinen aşamada bu teorinin doğruluğunun bir kez daha toplumsal pratik tarafından doğrulanmasına karşın pratiğimizin buna uygun olmamasıdır. Bunun kaynağı da teorimize uygun ideolojik-felsefi anlamda tam anlamı ile donanamamamızdır.
Tüm çalışma alanlarında pratiğimize yön veren, düşünüşümüzdeki küçük burjuva etkilere savaş açmalıyız.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 26 Aralık 2019 tarihli 51. sayısından alınmıştır.