[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal kriz, lise ve üniversiteli gençliği dünden daha yakıcı bir biçimde etkilemeye devam etmektedir. Ekonomik kriz, dünden çok farklı olmamakla birlikte bugün gençliğin öğrenim hayatını daha da olanaksızlaştıran bir pranga haline gelmiştir. Lise ve üniversiteli gençliğin ekonomik temelli sorunları, büyüyen imkânsızlıklar ve sorunları gündemleştirmeye çalışanlara yönelik engeller İçişleri Bakanlığı ve Gençlik Spor Bakanlığı’nın el ele vererek yayımladığı son genelge gibi faşist politika ve saldırılarla birlikte boyutlanmaktadır. İçinde bulunduğumuz eğitim-öğretim süreci önceki süreçlerden farklı olmayacaktır hatta içinde bulunduğumuz süreçte gün geçtikçe artmaya devam eden pahalılığa, liselerde, kampüslerde, meydanlarda devletin her türlü baskısıyla birlikte yokluğu tartışılmaz hale gelen özgürlük ve demokrasi sorununa karşı gençlikte büyüyen tepki önümüzdeki süreci daha politik bir atmosfere sokacaktır ve bu süreçte gençlikten doğacak muhalefet daha sert ve yoğun faşist saldırılarla karşılaşacaktır. Gençliğin derinleştikçe boyutlanan sorunlarına karşı sürekli biçimde ekonomik ve siyasal kriz içinde debelenen egemenler zaman zaman kısmi, yetersiz iyileştirmeler dışında çözüm üretememektedir. Bu yüzden gençlikten doğabilecek tepkinin potansiyelini bilenler, krizin can alıcı hale geldiği ve seçimlerin yaklaştığı böylesi bir süreçte aman vermeden toplumun bütün kesimlerine saldırdıkları gibi liseli ve üniversiteli gençliğe de saldıracaklardır.
BARINMA SORUNU DAHA GÜNCEL
Geçen yıl bu aylarda üniversite öğrencilerinin önemli bir kesimini etkileyen, en temel ihtiyaçlardan biri olan barınma sorunu ortaya çıktı. Geçen yıl yetersiz yurt kapasitesi, özel yurtların yıllık 70 bin TL’yi bulan fiyatı, “normal”in çok üstünde, uçuk rakamlarda belirlenen ev kiraları on binlerce üniversite öğrencisinin evsiz kalmasına sebep olmuştur. Aradan geçen bir yılı değerlendirdiğimizde var olan durum daha kötü bir hal almıştır. Üniversite öğrencilerini de derinden etkileyen ekonomik kriz daha çok üniversite öğrencisini KYK yurtlarında kalmaya zorlarken bu yurt kapasitelerinin yetersizliği 3 kişilik odalar 6 kişilik yapılarak çözülmeye çalışılmaktadır. Bu yıl, yıllık 160 bin TL’yi bulan özel yurt fiyatları, ev kiralarına yapılacak zamlar için yüzde 25’lik üst sınır düzenlemesi getirilmesine rağmen ev kiralarındaki yüksek artışlar Boğaziçi, Koç, İTÜ yurtlarının olduğu gibi üniversitelere bağlı yurtların kapasitelerinin yetersizliği ve pahalılığı barınma sorununu dünden daha yaygın hale getirmektedir. Yayımlanan genelgede barınma sorunu olan öğrencilere yardım edeceklerini söyleyenlerin tarikat ve cemaat yurtlarıyla olan ilişkileri ortadadır! Bu durum da evsiz kalan öğrencilerin devlete bağlı tarikat ve cemaat yurtları gibi gerici, baskıcı kurumlara yerleşme tehlikesini beraberinde getirmektedir. Barınma hakkının bu kadar ulaşılmaz ve sorunun bu kadar yakıcı olması şüphesiz egemenleri daha eğitim-öğretim yılı başlamadan barınma sorununa özel yer ayıran genelge çıkarmaya yönlendirmiştir; fakat hiçbir baskı gerçekleri saklayamayacak ve gerçekleri gündemleştirenleri susturamayacaktır.
KANTİN VE YEMEKHANELERDEKİ FAHİŞ ÜCRETLER
Yeni eğitim-öğretim yılına girerken üniversitelerde art arda gelen yemekhane zamları, lise ve üniversite kantinlerindeki yüksek fiyatlar çok boyutlu ekonomik kriz ortamında beslenme sorununu da ortaya çıkarmaktadır. İstanbul Üniversitesi’nde yemeklere yüzde 71, Ege Üniversitesi’nde yüzde 85, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yüzde 60 zam yapılırken özel üniversitelerde yemekler devlet üniversitelerindekilere kıyasla fahiş fiyatlara satılmaktadır. Örneğin yakın zamanda İzmir Ekonomi Üniversitesinde yemeklere yüzde 100 zam yapılarak bir öğle yemeğinin ücreti 62 TL olmuştur. Özellikle özel lise ve üniversitelerde yemek ve kantin fiyatları yüksek kâr güdülerek belirlenmektedir. Dolayısıyla üniversite ve liselerde kantin fiyatlarının pahalılığı öğrencileri yemek saatleri dışında aç kalmaya ya da yiyecek-içecek ihtiyaçlarını daha uygun fiyata satan özel firmalara yönelmeye zorlamaktadır. Liseli milyonlarca genç okula aç gitmekte, derslere aç girmektedir. Kantinden alışveriş yapmak lüks haline geldiğinden su ihtiyaçlarını bile evlerinden karşılayan liseli öğrenciler okulda ne yiyecek ne içecek ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Böylece zaten niteliksiz eğitimden mustarip milyonlarca gencin ekonomik krizin yarattığı bu zorluklarla birlikte öğrenim hayatları hem kendileri hem de ekonomik olarak bağlı oldukları aileleri için daha da zorlaşmaktadır. Bütün temel ihtiyaçlar gibi beslenme de haktır ve ücretsiz, nitelikli olmalıdır.
PARA YOKSA EĞİTİM YOK
Son 30 yılda neoliberal politikalarla birlikte daha görünür hale gelen piyasalaşmış eğitim, eğitimi ekonomik krizden kaynaklanan fahiş zamlarla birlikte belirli kesimlerin yararlanabildiği bir ayrıcalığa doğru dönüşmektedir. Başarının tek ölçütü haline getirilen sınavlara en iyi şekilde hazırlanabilmek için öğrenciler en iyi eğitimi almak isterken nitelikleri günden güne yok olan, herhangi bir şey vadetmeyen devlet okulları yerine özel okullara, dershanelere yönelmektedir. Sınav başarısını, üniversiteyi, diplomayı, meslek garantisini satın almaya yönlendirilen, müşteri yerine konan öğrenci aileleri ekonomik olarak bütün ihtiyaçlardan kısıp paralı eğitime önemli miktarlar ayırmaktadırlar.
Cumhurbaşkanı kararıyla temmuz ayında devlet üniversitelerinin harç ücretlerine yüzde 36 zam yapıldı. Harç ücretlerine yapılan zamla birlikte 370-1000 TL arasında değişen harç ücretleri üniversite öğrencilerinin devlet üniversitelerinde bile okuyamamalarına sebep olmaktadır. Devlet üniversitelerinde bile parayı vermeyen düdüğü çalamamaktadır! Eğitim-öğretim süresince gerekli kitapları, araç-gereçleri, kısacası bölümle alakalı her türlü materyali böylesi ekonomik krizde öğrencinin karşılamak zorunda oluşu üniversiteli gençlere ve ailelerine ayrıca ekonomik yük oluşturmaktadır. Her ne kadar toplumun her kesiminden insana hitap etmesi adına “daha uygun” özel üniversiteler ve bölümler açılsa da ekonomik kriz ve ardı kesilmeyen zamlar en uygun özel üniversiteleri bile ateş pahasına çevirmiştir. Üniversite gençliği, “Müşteri değiliz, öğrenciyiz.” diyerek Doğuş Üniversitesi’nde kayıt yenileme ücretine yapılan yüzde 300’lere varan zamma ve İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin lisans bölümlerinde en az 43 bin TL, ön lisans bölümlerinde en az 18 bin TL’lik zamma tepki göstermektedirler. Okula devam ettikleri süre boyunca yapılacak zamların yüzde 10’u aşmayacağı vaadini sunan üniversite yönetimleri yaptıkları yüzde 10’u kat kat aşan zamlarla krizin faturasını öğrenci gençliğe kesmeye çalışmaktadırlar. Daha fazla parası olanın daha “nitelikli” eğitim görmesi ve parası olmayanın okuyamaması eşitsizliği ancak parasız, ulaşılabilir, nitelikli özerk-demokratik üniversite mücadelemizle ortadan kalkacaktır.
LİSE VE ÜNİVERSİTELER TERK EDİLİYOR
Siyasal ve ekonomik kriz girdabında gençlik geleceksizlikle kuşatılmıştır. En temel hakların ulaşılamaz hale gelmesi, gasp edilen haklarını talep edenlere karşı devletin faşist saldırıları, en az 16 yıllık öğrenim hayatının sonunda üniversiteden mezun olamamak, iş bulamamak ve iş bulsa bile insanca yaşayamamak… Gençliğin öğrenim hayatında fırsat eşitsizliği, eğitimin piyasalaşmasından kaynaklı ekonomik koşulu elverişli olanın “nitelikli” eğitim alabilmesi ve eğitimi süresinceki ihtiyaçlarını karşılayabilmesi, ülkenin ekonomik ve siyasal krizi, işsizlik gençliğin hayallerinin yalnız bir hayal olarak kalmasına sebep olurken gençlik, her geçen gün gelecek kaygısını daha içten yaşayarak geleceksizliğe mahkûm olmaktadır. Bugün lise ve üniversitelerin eğitimin niteliksiz olmasından kaynaklı geleceksizlikten başka bir şey vadetmemesi, lise ve üniversite mezunu olmanın ciddi ekonomik külfete sebep olması her geçen yıl daha fazla gencin lise ve üniversiteleri terk etmesine yol açmaktadır. 2021 yılında üniversitelerde toplam 195 bin 304 boş kontenjan kalırken bu yıl 122 bin 209 kontenjan boş kaldı. Boş kontenjan sayısının azalması kimseyi yanıltmamalıdır; çünkü 2021 yılında baraj varken bu yıl baraj kaldırılmıştır! Bu yıl 105 bin 772 öğrenci kayıt yaptırmadı. Son iki yılı bu koşulları göz önünde bulundurarak değerlendirdiğimizde boş kontenjanlar, yüzde 2’den yüzde 12’ye çıkmaktadır. 2021 yılında önde gelen tıp, diş, hukuk bölümlerinin boş kontenjan sayıları sırasıyla 288, 216, 508’ken bu yıl ise 654, 344, 889 şeklinde artmıştır. İstatistiki verilerin gösterdiği en “gelecek garantisi” taşıyan bölümlerin her geçen yıl daha az tercih edilir hale gelmesi gençliğin Türkiye eğitim sisteminden ümidini ne denli kestiğini göstermektedir. Barınma ve beslenme sorunları, öğrenim gideri ve özel üniversitelerin fahiş ücretlerinden kaynaklı özellikle İstanbul’da 15 bin öğrenci kayıt yaptırmamıştır.
Liselerdeki durum üniversitelerdekinden farklı değil. TÜİK verilerine göre geçen yıl açık öğretime kayıtlı öğrenci sayısı yaklaşık 1 milyon 585 binken bu sene sayı yaklaşık 1 milyon 738 bine yükselmiştir. Bugün lise kaydı bulunmayan 524 bin öğrenci vardır. Toplamda bakıldığında ise lise çağında örgün eğitim görmeyen 2 milyon 262 bin öğrenci vardır. Türk Eğitim Derneği’nin kuruluşu olan TEDEM’in açıkladığı verilere göre ise pandemi sonrası lise çağındaki yaklaşık 676 bin öğrenci okula dönmemiştir.
GELECEKSİZLİĞE MAHKÛM DEĞİLİZ
Her geçen gün egemenler sermayelerine sermaye katarken yoksul, emekçi ailelerin öğrenci çocukları sistemin çarkları arasında daha fazla öğütülmek istenmektedir. Egemen sınıfların ihtiyaçlarına göre dizayn edilmiş lise ve üniversitelerin asıl misyonu da nitelikli-bilimsel eğitim vermek yerine egemen sınıfların ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte geleceğin ücretli kölelerini yetiştirmektedir. Egemenler kendi saltanatlarını sürdürebilmeleri için gençliğin en ufak örgütlülüğüne, hak talebine var gücüyle saldırmaktadır; çünkü gençliğin örgütlü hareketinin onlar için ne denli yıkıcı olduğunu ve olacağını biliyorlar.
Biz gençler egemenlerin krizinin faturasını yüklenmeye mecbur değiliz. Biz gençler yıllar boyunca eğitim görüp işsiz kalmak zorunda değiliz. Biz gençler geleceksizliğe mahkûm olmadığımızı, geleceğin bizim olduğunu kavramalıyız. Örgütlü mücadelemizin değiştirici gücüne inanmalıyız. Her zaman olduğu gibi bu yıl da egemenler gençliğin öfkesini sandığa gömmek için el birliğiyle ellerinden geleni yapacaklardır; çünkü onların tek derdi sömürü düzeninin bekasıdır! Fakat biz haklarımızı sınıflarda, kampüslerde, sokaklarda mücadeleyi örgütlü bir şekilde adım adım örerek alacağımızı biliyoruz. Eşit-parasız-bilimsel-ulaşılabilir-anadilde bir eğitim için Yeni Demokratik Devrim perspektifiyle özerk-demokratik üniversite mücadelemizi büyütmek bugün gençliğin en önemli görevleri arasındadır.