[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
15. BRICS Zirvesi 22-24 Ağustos tarihleri arasında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg şehrinde gerçekleşti. Yeni üyeliklerin onaylanması, ortak para tartışmaları ve “tek kutuplu dünya” zirvenin en sık tartışılan gündemleri oldu. 1 Ocak 2024 itibarıyla Arjantin, BAE, Etiyopya, İran, Mısır ve Suudi Arabistan BRICS’e katılacak ve BRICS böylelikle 11 üye ülkeye genişlemiş olacak. Yeni ülkelerin özellikle bölgelerinde aktör konumdaki ülkeler olması önemli ve dikkat çeken bir durum.
Emperyalist çekişmenin kızıştığı ve piyasa rekabetinin arttığı günümüzde pazar alanlarına yönelik hâkimiyet dalaşına görünür biçimde daha sık rastlayacağımız öngörülebilir bir gelişmeydi. BRICS, G20, yeni ticari anlaşmalar, sözleşmeler vs. daralan ekonomiler için yeni pazar, yaygınlaşan söylemle “yol” arayışının parçaları olarak gerçekleşmeye devam ediyor. Elbette bunlar siyasi hegemonyayı da amaçlayan gelişmelerdir. Son yıllarda ABD emperyalizmine karşı daha görünür halde olan Çin ve Rusya “çok kutupluluk” söyleminin iki aktörü konumunda. Bu tarz toplantılar çok kutuplu dünyada hâkimiyet savaşını, dolayısıyla uluslararası politik gerilimi de tırmandırmaktadır. BRICS ve G20 buluşmalarında karşımıza çıkan görüntü budur.
YENİDEN ABD VE DOLARA “TEHDİT”
BRICS buluşmalarında her zaman ABD hegemonyası ve rezerv para (dolar) tartışmaları ana gündem olarak yer alıyor. 15’inci buluşmada da rezerv para tartışması bu defa sembolik ve mütevazı biçimde gündeme geldi. Rusya’da üretilmiş sembolik “BRICS banknotu” zirveye ev sahipliği yapan Güney Afrika Cumhuriyeti’ne hediye edildi. Yeni bir ortak para birimine öncülük eden BRICS üyeleri, sembolik banknot hediyesi ile “ciddiyetini” bir kez daha sorgulatmış oldu. Bu adımlar hiç şüphe yok ki emperyalist gerginliğin bir parçası ve onu kızıştıran hamlelerdir. Dünya’da yaşanan ekonomik kriz ve dolar cinsinden artan borçlar nedeniyle ülkeler “yeni merkezlere” yönelmektedir. Bu gerçeklik nedeniyle BRICS’e yeni üyelerin katılması, halihazırda 16 ülkenin birliğe katılım başvurusunun olması ve daha fazla ülkenin de katılımları için davet edilmesi tesadüfi değildir. Daha önce de dile getirdiğimiz gibi BRICS henüz çok güçlü bir yapıda değil, fakat piyasa manipülasyonu, siyasi gerilimlerde ciddi bir aktör rolü var. Eski Nijerya Devlet Başkanı Olusegun Obasanjo doların küresel ticaretteki rolüne atıfta bulunarak “Hindistan’dan mal satın almak istiyorum. Neden dolar kullanmalıyım?” dedi. Her yönüyle bağlı olunan sistemi bir anda değiştirmelerinin veya sistemden vazgeçmelerinin mümkün olmadığını ifade etmiş oldu. Fakat bu yönde adımlar olduğu da yadsınamaz. Değişim bir anda olmayacaktır, bununla birlikte değişim yoluna girildiği bu kez birliğe olan görece yoğun ilgiden anlaşılmaktadır. Bu ilginin boyutunun anlaşılması bakımından söz konusu zirvenin G20 toplantısıyla karşılaştırılıyor olması gösterilebilir. BRICS İş Konseyi’nin raporuna göre, şu an için birliğe üye ülkelerin toplam gayrisafi yurt içi hasılası (GSYİH) 56 trilyon doları geçiyor ve bu miktar küresel hasılanın yüzde 31,5’i. Bu oranın 2030’a gelindiğinde yüzde 50’ye ulaşması öngörülüyor.
BRICS toplantılarında ABD karşıtı söylemler “tek kutupluluk” dayatması üzerinden dile geldi. Elbette bu karşıtlık henüz ABD hegemonyası altındaki “küresel ticarette yer edinmek” arzusuyla sınırlı olmak durumunda. Çoğu ülke için yönelim ABD karşıtlığı içerse de gerçeklik ABD yakınlığını zorunlu kılıyor. “Küresel ticarette” daha fazla yer edinmek emperyalistler arası bölüşümdeki durumla kuşkusuz yakından ilgili ve burada da dikkat çekici unsur bölüşümde Rusya ve Çin’in atak tutumlar içinde olması. Diğer ülkelerin tutumları ise daha hassas ve çubuğun nereye doğru büküleceği henüz netleşmiş değildir.
DOĞU-BATI KARŞILIKLI HAMLELER
BRICS toplantısının önemli gelişmelerinden biri de kuşkusuz yeni üyelerdi. Arjantin, BAE, Etiyopya, İran, Mısır ve Suudi Arabistan bulundukları bölgeler açısından önemli ülkeler arasında yer alıyor. Latin Amerika’da Çin sosyal emperyalizmi uzun zamandır etkin olmaya çalışıyor. Bu konuda Brezilya önemli ülkeler arasında yer alıyor. Arjantin de ondan pek geri sayılmaz. ABD emperyalizminin sopası her zaman bu iki ülke üzerinde inmeye hazır durmuştur. Zira bu iki ülke üzerinden kıtadaki egemenliğini garantiye almaktaydı. Darbeler, siyasi müdahaleler vs. ile iki ülke de ABD zorbalığını yakından yaşayan ülkeler. Arjantin’in dahil edilmesi BRICS’in Latin Amerika’daki varlığını artırmaya yönelik bir hamle olarak değerlendirilebilir.
Brezilya ile Çin, karşılıklı ticarette kendi para birimlerine geçiş yaptılar. Lula’nın gelişiyle ABD ile de yakınlık kuran Brezilya, emperyalist sahada esnek hareket ediyor. Bu esnekliğin Latin Amerika’da süregelen gerginliklerle, ABD’nin kamçılarından çekinme ve gücünden faydalanmayla, dayandığı kliğin zayıflığından ötürü şimdiki egemen kliğin ülke içi çatışmalarda arkayı sağlama almak politikasıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz.
Yine Suudi Arabistan, BAE, İran da BRICS’e üye olarak “yeni yol” arayışında olduklarını gösterdiler. Çin, “Kuşak ve Yol” projesiyle Arap ülkeleri ve Orta Doğu ile ilişkilerini güçlendiren önemli adımlar attığından beri bölge ülkelerinde BRICS’e bir yönelim olduğu görülmekte. Yakın tarihte gerçekleşen G20 toplantısında, Hindistan’ı Orta Doğu üzerinden Avrupa’ya bağlayacak büyük bir deniz ve demir yolu taşımacılığı projesi fikri için Suudi Arabistan, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Avrupa Birliği ve grup içindeki diğer ülkelerle bir mutabakat zaptı imzaladı. Yüksek kârların, enerji satışının ve sömürünün olduğu bölgeler olmasından kaynaklı buralarda gerilimler daha fazla oluyor. BRICS’in bu yönlü genişlemesi de hedeflenmiş adımlar olduğunu gösteriyor. Dünya düzeninde BRICS’in bir alternatif olduğu yorumu için henüz çok erken. Buna karşın genişleme yönünde atılan adımların ihtilaf bölgelerinin olması yönelim hakkında net bir fikir vermektedir.
Çin ve Hindistan’ın Arunaçal Pradeş sınır bölgesinden dolayı gergin olduğunu biliyoruz. Bu yıl G20 toplantısı Hindistan’da yapıldı. Çin ve Rusya katılım göstermedi. BRICS sonrası G20 toplantısı da bu bakımdan önemliydi. Çin ve Hindistan’ın arasında bir gerilim söz konusu olsa da BRICS iş birliği noktasında daha birleştirici bir misyona işaret ediyor. Ucuz iş gücü olarak Asya’da Hindistan’ın payı çok yüksek. Haliyle sömürünün merkezlerinden biri. ABD emperyalizmi şüphesiz ki buradaki hâkimiyetini kaybetmek istemeyecektir. Hindistan’ın Çin’e karşı askeri ve diplomatik olarak kurulan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu içerisinde (Avustralya, ABD, Japonya, Hindistan) yer aldığını hatırlatalım.
Rekabet alanlarındaki gelişmeler kaçınılmaz olarak emperyalist çekişmelere daha fazla sahne olacaktır.
ÇİN’DE KRİZ VE BRICS
BRICS üyeleri arasındaki “güçlü ekonomi” bilindiği üzere Çin sosyal emperyalizmidir. 2019 sonrası (Covid-19 salgını) dahi Çin ekonomisindeki büyüme artarak devam ediyordu. Fakat tüm Dünya’da yaşanan ekonomik kriz, artan borçlar ve borç döngüsündeki sıkıntılar Çin ekonomisini de ciddi boyutta etkiledi. 2019 itibarıyla “sosyal yardım” için yapılan harcamalar henüz karşılanabilmiş değil. Aksine artan borçlanma ve masraf artışı hayat standartlarını geriye çekmiş durumda. Çin de bundan azade değil. Salgın zamanı dahi çalıştırılan, istemeyenlere zor uygulanan işçi sınıfı, salgının yavaşlaması ile grev kararları aldı. Birçok fabrikada, özellikle sağlık malzemelerinin üretildiği fabrikalarda greve şahit olduk. Bu grevler uzunca bir süre devam etti. Ortak talepler ise genellikle “ücret artışı ve çalışma saatlerinin düşürülmesi”ydi. Ucuz iş gücünün, yüksek kârlılığın ve yoğun üretimin “göz bebeği” olan Çin, bugün itibarıyla bu pozisyonunu kaybetmekte. Büyüme oranlarında yüzde 5’e gerileyen Çin, 2022 sonrası büyük düşüş içerisinde. Bununla beraber geçtiğimiz aylarda özellikle “emlak krizi” ve “deflasyon” haberleri ile Çin’in ekonomisinde krizin yansımaları oldu.
Evergrande ve Country Garden gibi önde gelen emlak şirketleri iflasın eşiğine geldi. Evergrande, nakit sıkışıklığından dolayı projelerini ertelemiş veya durdurmuştu. Ön satışı yapılan konutların ertelenmesi sonucu ise “ödeme boykotu” düzenlendi. Üretim/ tüketim endeksindeki düşüşler sonucunda Çin ekonomisi deflasyona uğradı. Aylardır Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) zaten bir düşüş gösteriyordu. Deflasyon riski uzun vadede daha öngörülür hale geldi. Ayrıca artan işçi maliyetleri ve genç işsizlik oranları (Haziranda yüzde 21,3’tü) da üretimdeki krizi gösteriyor. Geçmişten bugüne Çin’deki iş gücü yapısı da değişiyor. Dolayısıyla işçilerin talepleri de gelişiyor ve değişiyor. Çin sosyal emperyalizminin durmaksızın büyüme isteği bugün işçi sınıfının gerçekliğiyle çatışıyor.
Sonuç olarak, BRICS’in en önemli lokomotifi Çin’de ekonomik kriz çarpıcı bir şekilde yaşanıyor. Tedarik zinciri analiz şirketi LevaData’nın CEO’su Keith Hartley de Çin’in Dünya’daki emtiaların önemli bir bölümünü tek başına tükettiğini söylüyor: “Çin’deki talebin azalması demek, ABD şirketleri için stok bolluğu, daha az iş ve daha az kâr demek.” Kapitalizmin aşırı üretime zorunluluğu ve kapitalistlerin kâr hırsı, aşırı borçlanmayı ve yaşam pahalılığını kaçınılmazlaştırmakta. Yüksek enflasyona yol açan yüksek üretimin ve tüketimin sonundayız. Ülkelerin sıcak para arayışı ve her türden “yatırıma” açılan kapıların nedeni yaklaşan bu son. BRICS, G20, iş birliği örgütleri ve ticari anlaşmaları bunun sonucunda gerçekleşiyor. Öyle ki TC’nin de Körfez ülkelerinden gidip milyon dolarlar bulup getireceği iddiaları, hatta bunlar artık vaat(!), “başarı” olarak alkışlanıyor. Birçok ülkenin de bu statüde olması çarpıcı bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.
Ekonomik kriz “istikrarlı” bir şekilde artıyor. Bugüne kadarki kısa vadeli ertelemeler gelecekteki büyük buhranlara atılan adımlar olmaktan öteye gitmedi. İşçilerin, köylülerin, genç işsizlerin kendi geleceklerini kazanabilmesi için bu kan emen, zorba sisteme karşı birliğini örgütlemesi gerekmektedir. Burjuvazinin, patronların örgütlü zorbalığı örgütsüz kesimleri ayırmaya devam ediyor. Emperyalist yayılmacılığa ve iş birlikçi kompradorların iktidarlarına karşı anti emperyalist mücadelenin gerekliliği daha önem kazanmaktadır. Bu mücadeleye hak ettiği değeri vermek için örgütlenmek, ama her bakımdan örgütlenmek halk için bir zorunluluktur.