HABER MERKEZİ- ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile ÇHD üyesi Avukat Barkın Timtik’in yargılandığı davanın üçüncü duruşması İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve ÇHD Üyesi Avukat Barkın Timtik, Yargıtay’ın bozma kararı sonrası üçüncü kez hakim karşısına çıktı.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada avukatlar, mahkeme salonuna giriş yaptı.
SALONA ALKIŞLARLA GİRDİLER
Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik, mahkeme salonuna alkışlar eşliğinde girdi. Mahkeme başkanı uyarıda bulundu.
ÇOK SAYIDA KİŞİ DAVAYI İZLEDİ
Duruşmaya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekilleri Hüda Kaya ve Ömer Faruk Gergerlioğlu, Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun yanı sıra hukuk örgütleri ile baro başkanları da katıldı.
SAVCI, TUTUKLULUKLARIN DEVAMINI İSTEDİ
Savcı, ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve ÇHD Üyesi Avukat Barkın Timtik’in tutukluluğuna devam edilmesini talep etti.
AV. DEMİR, TAHLİYE İSTEDİ
Selçuk Kozağaçlı’nın avukatı Hasan Fehmi Demir ise duruşmada yaptığı savunmada mahkeme heyetinden Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik tahliye edilmesini istedi. Tutukluluk durumunun mahkeme tarafından sürekli hale getirilmesinin sebebini açıklayan Demir, “37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının ardından dosya Yargıtay tarafından şimdiye kadar hukuken hiç görülmemiş şekilde birleştirildi. Bu davadaki birleştirme kararı olağan birleştirme kararlarına benzemiyor. Yargıtay 16. Ceza Dairesi hiç görülmemiş bir karar verdi. Haklarında üyelikten başka bir yargılama olmasına rağmen Şükriye Erden, Naciye Demir hakkında verilen cezayı onadı. Yargıtay 16. Ceza Dairesi kasıtlı olarak gerçeğe aykırı gerekçe yazıyor, hatta kendince avukatlık mesleğini tanımlıyor. Bu daire avukatlık mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini anlatıyor kendince. Bizler bunu kabul etmiyoruz” dedi.
‘BU HAKİMLERİN HEPSİ BAŞKA MAHKEMELERE SÜRÜLDÜ’
2018 yılında ilk duruşmada tüm avukatların tahliye edildiğini hatırlatan Demir, şöyle devam etti: “Tahliyenin ardından bu avukatlar Silivri’de 8 saat, Bakırköy Kadın Cezaevinde ise 6 saat bekletildi. Yargı eskiden bu konuda hassastı, çünkü bu hürriyeti tahdit suçudur. Sonrasında öğrendik ki savcı gece tahliye kararına itiraz etmekle meşgulken haricen öğrendiğimiz kadarıyla polisler de tahliye kararı veren hakimlerin evine ziyarete gidiyormuş o gece. Ardından bu hakimlerin hepsi başka mahkemelere sürüldü.
Ertesi gün yani 1 gün sonra bu avukatlar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkartıldı. Sonra mahkeme başkanı değişti Akın Gürlek mahkeme başkanı oldu. Hukuksuzlıklar böyle de bitmedi.
37. Ağır Ceza Mahkemesi İsmet Özdemir isimli tanığı hiçbir sanığın ve müdafinin olmadığı bir ortamda dinlemeyi kendisine yakıştırdı. 37. Ağır Ceza Mahkemesinin yaptığı yargılamada yasaya ve usule uygun bir yargılama yapılmamıştır. Size burada 37. Ağır Ceza Mahkemesinin tanık dinlemeleri sırasında başımıza gelenleri anlatsam 8 saat sürer ve inanmazsınız, böyle bir şey olamaz dersiniz. Genellikle hukuksuzluk içerisinde olan bu bireyler kendini kaptırır ve bu suça ortak olmaya devam ederler.
Burada 37. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi hukuka aykırılık yaptı denemez, Yargıtay açıkça suç işlemişlerdir. Halkın bir deyimi vardır; ‘Bir yalan bin yalan getirir’ diye. Umarım heyetiniz bu yalana ortak olmaz. Selçuk bugün itibariyle 5 yıldır, Barkın ise 4 yıl 9 aydır tutuklu. Bu suçların, hukuksuzlukların sona ermesini ve tahliye kararı verilmesini talep ediyoruz.”
TOPALKARA: YA AKIN GÜRLEK’İN YOLUNU YA DA DOĞRUYU SEÇECEKSİNİZ
Demir’in ardından Avukat Oğuzhan Topalkara söz aldı. Topalkara, dosyada iki yol olduğunu; birincisinin Akın Gürlek’in kısa sürede sonuçlanan etkili yolu olduğunu söyledi. Topalkara, “Fakat bu suç içeren fiiller aynı zamanda tarihe de geçmiştir. Savcı bey dosyanın tekemmül ettiğini kastetti. Fakat biz burada bir tekemmül göremiyoruz. Bu ülkede hakimlik, savcılık yapmak zor fakat sizden yel değirmenlerine karşı savaşmanızı istemiyoruz. Sizden diğer dosyalarınızda davrandığınız gibi davranmanızı istiyoruz. Eğer ikinci yolu seçecekseniz, size bazı hususlardan bahsetmek istiyoruz. Dosyada delil olan belgeler bir kez dahi mahkeme önüne getirilmemiş, tartışılmamış. Bu evrakların istinabe yoluyla getirildiği söyleniyor. Bu evrakları getirdiği iddia edilen kişiler kimdir? Bu kişiler ‘Resmi belgede sahtecilik ve kumpas’ suçlarından yargılanıyorlar. Bu kişilerin sahte delil elde ettikleri mahkemeler tarafından ispatlanmıştır. Bu tutanaklarda imzası olan kişilerin kim olduklarının araştırılmasını ve burada tanık olarak dinlenilmelerini talep ediyoruz. Bunu yapamayacaksanız bu fotokopiden ibaret, delil niteliği olmayan kağıtları dosyadan çıkarmanız gerekmektedir” diye konuştu.
‘2013 DOSYASINI FETÖ YAPILANMASI OLUŞTURDU’
2013 dosyasının tamamen Gülen Cemaati yapılanmasının oluşturduğu bir dosya olduğunu hatırlatan Topalkara, “2013 dosyası tamamen Fetö yapılanmasının oluşturduğu bir dosyaydı, ancak FETÖ bitti ve her şey normale mi döndü? Hayır, 2017 dosyası da yine tanık ve nasıl elde edildiği bilinmeyen, usulsüz olduğu aşikar olan dijital materyallerden oluşuyor. 2017 dosyasının devamı bir dosya daha var, İstanbul 37. ACM’de. Avukat Oya Aslan tutuklu yargılanıyor o dosyada. 37. ACM’nin Heyeti değişti bu sırada, artık Akın Gürlek yok ve nispeten taleplerimiz kabul edilmeye başlandı. İlk taleplerimizden biri tabi ki dosya delilini oluşturan bu dijital materyallerin asıllarının dosyaya getirilmesi, bizlerin incelemesine sunulması oldu. Mahkeme bu yönde emniyetin gerekli birimlerine yazdı, sonuç olumsuz. Dijital materyallerin asılları bulunamıyor” ifadelerini kullandı.
‘POLİSİN İSTEDİĞİ İFADEYİ VEREN TANIKLAR VAR’
Dijital materyallerin dosyada bulunan halleri üzerinden alınan özel uzman bilirkişi raporunda, kesinlikler materyallerin üzerilerinde oynama yapıldığını tespit ettirdiklerinin altını çizen Topalkara, dosyadaki tanıkların huzurda dinlenmediğini söyledi. Dosyada İsmet Özdemir gibi, emniyet nereye çekerse ona göre ifade veren tanıklar olduğunu kaydeden Topalkara, “Polisin işkencesi ve tehdidi altında; kendilerine ve yakınlarına yönelik tehditler altında ifadeleri alınan tanıklar. Bu kişiler polis baskısından kurtulup yurt dışına gittiklerinde, nasıl ifade vermeye zorlandıklarını ve işkence gördüklerini anlattıkları resmî metinleri Türkiye yargı makamlarına ulaştırdılar. Dosyayı üzerinizden atıp kaçmak elinizde. Bu sabıkalı memurların delilleri, bu dinlenemeyen tanıkları dikkate almayarak dosya tekemmül etti demek sizin elinizde. Bugün Ergenekon kararlarını veren hakimler hakkında hüküm kuruluyor, unutulmasın. Bu dosyada bir delil olduğunu iddia ediyorsanız getirin tartışalım. Eğer aksi kanaatteyseniz bu dosya hakkında tarih hükmünü verecektir. Bu dosyada suça çok yaklaşmış hakimler savcılar var, siyasetçilerin parmak izi var. Burada onlarca avukat, baro ve baro başkanları var. Burada Avukat Ebru Timtik’in canı var. Bu dosyada sıradan bir dosya gibi davranamazsınız. Sıradan bir tutukluluk devam kararı veremezsiniz. Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik’in tahliyesini talep ediyoruz” diye konuştu.
‘SİYASİ GÜCÜN VE REJİMİN BELİRLENMESİNİN SONUCUDUR’
Avukat Fikret İlkiz söz aldı ve tanıkların, “FETÖ’cü polisler tarafından kullanıldım, onlar ne dediyse yaptım” dediğini hatırlatarak, araştırılmasını istedi. Avukatlığın sadece yasa ile sınırlandırılmadığını söyleyen ilkiz, “Avukatlığı başka şekilde yaptığı için müvekkil ile özdeş olma durumunu asla doğru bulmuyorum. İddianame de bu mantıkla yazılmıştır. Hazırlanan 2 iddianameyi de doğru bulmuyorum. Türkiye’nin kanayan yarası olan cezaevleri ve tutukluluk durumunu her defasında her duruşmada başından tartışmamız gerekiyor. Bu durum suçu yasanın değil; siyasi gücün ve rejimin belirlemesinin sonucudur” dedi.
Birinci davada tahliye tarihinin 21 Mart 2014; ikinci davada tutuklanmanın ise 13 Kasım 2017 olduğuna dikkat çeken Avukat İlkiz, o tarihten bu yana, Selçuk’un 5 yıl 1 ay, Barkın’ın da 4 yıl 9 aydır tutuklu olduklarını söyledi. İlkiz, “Tutukluluk müessesenin, tutuklu birinin olduğu bir yerde CMK 100. Maddeyi hatırlamamız lazım. Olguların tartışılması ve delillerin değerlendirilmesi gerekir” diye konuştu.
DURAKOĞLU: YARGILANAN AVUKATLAR, SUÇ İŞLEMEDİLER
İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu söz aldı. Meslektaşlarının farklı avukatlık pratiği yaptıkları için yargılandığını söyleyen Durakoğlu, avukatlık pratiklerinin mahkemeye uygun olmasa dahi suç teşkil etmediğini altını çizdi. Durakoğlu, şöyle devam etti: “Eylül 2018’de, bu avukatların ilk duruşmalarında bizler yine oradaydık. 5 gün süren duruşmanın ardından Mahkeme ‘Burada yargılananların hepsi avukat, yaptıkları suç değil’ diyerek hepsi için tahliye kararı vermişti, bu unutulmasın. Şimdi tahliye konuşuyoruz. Bana göre bu dosya ilk yargılama başladığında tahliye kararı verildiğinde zaten bitmişti. Özgür iradeyle burada yargılananlar avukattır denilmiştir ve hepsi tahliye olmuştur. Şimdi tekrar Yargıtay 16. Ceza Dairesinin ve siyasi iradelerin avukatlığın nasıl yapılacağına dair bizlere ders vermeye çalışmasını kabul etmiyoruz.”
ÖZKAN: BAŞKALARINI ÖZGÜRLEŞTİRMELERİ İÇİN AVUKATLARIN ÖZGÜRLEŞMESİ LAZIM
İzmir Barosu Başkanı Av. Özkan Yücel ise Yargıtayın bir avukatlık tarzı çizmeye çalıştığını ve bu kararla avukatlığın gölgede kalmasını istediklerini kaydetti. “Soma Davasında neden avukatlık yaptınız sorusunu soracak kadar alçakça bir şeyi dayatıyorlar” diyen Yücel, avukatların başkalarını özgürleştirebilmek için kendilerini özgürleştirmek zorunda olduğunu söyledi. Yücel, “Bizden ve müvekkillerden beklenen şey susmak, biat etmek ise bunu yapmayacağız. Bunca hukuka aykırılık üzerine bugün bir karar vereceksiniz. Ya siyasi talimat ve baskıya direnecek ya da kendiniz ve çocuklarınız için, geleceğiniz için karanlık günlere imza atacaksınız” ifadelerini kullandı.
SAĞKAN: USULSÜZLÜKLERİ HEPİMİZ GÖRDÜK
Ankara Barosu Başkanı Av. Erinç Sağkan ise şu ifadeleri kullandı: “Tüm meslektaşlarım bu yargılamada dosya sizin önünüze gelmeden önceki yaşanan hukuksuzlukları anlattılar. Hepsini gördük, tüm kamuoyu ile birlikte biz de yaşadık bu hukuksuzlukları. Usulsuzlükleri hepimiz gördük, en ufak şekilde kitabına uyulmasına bile ihtiyaç duyulmadı. Uzun zamandır meslektaşlarımızın adil yargılanmasını talep ediyoruz. Ancak bu duruşmada gördüğümüz böyle bir talebimizin karşılanmayacağı.”
GÖKAYAZ: BURADA AVUKATLIK TARZI YARGILANIYOR
Adana Barosu başkanı Selim Gökayaz söz aldı. Dosyada avukatlık tarzının yargılandığının altını çizen Gökayaz, “Bizler bu tarzı gelsin bize anlatsın diye Selçuk Beyi yıllarca Adana Barosuna çağırdık. Yıllarca Selçuk Kozağaçlı gibi savunma yapmak için onu dinledik ancak onun kadar başarılı olamadık. Eğer bu avukatlık tarzı suç ise bu salonda olan onlarca meslektaşım ve bizler de bu suça ortağız” diye konuştu.
ERİM: BU SALONDAKİ AVUKATLARIN ÇOĞU ZAMAN ZAMAN SANIK OLUYOR
Birçok avukatın Selçuk Kozağaçlı tarafından yetiştirildiğini söyleyen Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Erim, “Öncelikle bu salondaki avukatların çoğu zaman zaman sanık oluyor zaman ise sanık müdafii oluyor. 2015 yılında Tahir Elçi ile birlikte yargılanırken Tahir Bey’in ifadesi alındıktan sonra Adana Baro Başkanımız dedi ki Tahir Bey gibi birisini savunmaktan çok mutluyum bize söyleyecek bir şey bırakmıyor kendisi. 5 yıldır tutuklu bulunan meslektaşların dosyasına nasıl böyle bir savcı atanır ve nasıl durumu kurtarmak için dosyayı bilmediğini söyler? Üstüne nasıl tutukluluğun devamı mütalaası verir? Mecelle kanununa gidelim orada bile yok bunlar. 4 bin yargıç ihraç edildi bu ülkede, bu yargı sistemi içerisinde. Onlar ihraç edilmeden önce de biz bu salonlarda onlara, bir gün avukata ihtiyaçları olacaklarını, hukuka uymalarını hatırlatıyorduk. Ve bir gün geldi hepsinin avukata ihtiyacı oldu” ifadelerini kullandı.
ALTUN: HUKUKA UYGUN TAHLİYE GEREKÇELERİNİ HATIRLAYIN
Bursa Barosu Başkanı Avukat Gürkan Altun da bir suç var ise delillerin toplandığını ve yargılamanın yapıldığını söyledi. Ancak söz konusu davanın böyle bir yargılama olmadığının da altını çizen Altun, 3 yıl önce meslektaşlarının tahliye edildiğini söyledi ve ekledi: “37 ACM’nin o gün verdiği, hukuka uygun tahliye gerekçelerini hatırlatmak istiyorum sadece size.”
Batman Barosu Başkanı Avukat Erkan Şenses de meslektaşlarının tahliyesini istedi.
UÇAR: ADİL YARGILANMA UĞRUNDA AV. TİMTİK’İ KAYBETTİK
Van Barosu Başkanı Avukat Zülküf Uçar, “Yargıtay’ın çizmeye çalıştığı avukatlık sınırlarını mesleğimize hakaret olarak görüyoruz. Mesleğimizi savunmak için de buradayız.Bu ülkede yargıç güvencesi yoktur. Yargıç güvencesi olmadığı için adil yargılanma da yoktur. Bu uğurda, adil yargılanma uğrunda meslektaşımız Av. Ebru Timtik’i kaybettik. Bu uğurda, adil yargılanma uğrunda bir can alındı, meslektaşımız Avukat Ebru Timtik bu dosyada can verdi. Bu hukuksuzluğa bugün bir son vermenizi istiyoruz” ifadelerini kullandı.
KOZAĞAÇLI: BU DOSYANIN SORGUSU BİTMEDİ
Söz alan Avukat Selçuk Kozağaçlı, dayanışma içinde bulunanlara teşekkür ederek söze başladı. Kozağaçlı, şu ifadeleri kullandı: “Geçtiğimiz celse, benim için tutukluluk devam kararı verirken ‘kaçma ve saklanma şüphesi’ var demeyin dedim onlara hiçbirinde kaçmadım çünkü. Bu dosyanın sorgusu bitmemiştir sayın başkan. Bu dosya ile alakalı, bozma kararı, istinaf kararı, birleştirme kararı, bunların hiçbiri ne bize, ne de avukatlarımıza sorulmadı Barkın’ın ve benim dosyam sizin mahkemenizle birleşti, bize sorulmadan. Ve siz de bize daha sormadınız 37. ACM’deki suçlamaları. Bu hali ile mi esas hakkında mütalaa istiyorsunuz? Bir sanık olarak size şunu söyleyebilirim. Böyle bir delil yok dosyada, belge yok, dijital yok, bıçak yok derim.
‘DOSYADA TAKDİR HAKKINIZ YOK’
Siz de ne yapabilirsiniz, emanete yazar getirtirsiniz delili. Ben yine kabul etmem, oynanmıştır bununla derim. Bilirkişiye gider deliller. Bilirkişi bakar, tamamı usule uygun, orijinal, hükme esas alınabilir bunlar der. Ben yine sanık olarak orijinal de olsa bunlarla bana ceza veremezsiniz, bunlar ceza almam için yeterli değil derim, gerisi sizin takdir hakkınızdır. Ama bu dosyada takdir hakkınız yok. Bu dosyada 8 senedir takdir hakkınızı kullanabileceğiniz bir delil ve belge yok.”
‘ŞİZOFRENİM DİYEN TANIĞIN BEYANINA İNANIYORSUNUZ’
Tutukluluğuna gerekçe gösterilen tanık beyanına dikkat çeken Kozağaçlı, şu ifadeleri kullandı: “Annemi ve kızkardeşlerimi öldürmeye çalıştım ben diyor bu tanık. El yazılı bu mektubun tarihi 2011. Bizim dosyadaki ifadelerin tarihi ise 2012 tarihli. Sonra hastane sürecini, aldığı ilaçları anlatıyor. Ve uyuşturucuları. Kim kullanırsa bunları, bu ilaçları, bu uyuşturucuları her şeyi söyleyebilir. Fil kullansa bunları ben örgüt üyesiyim der zaten. Adam paronaid şizofrenim diyor, kollarımı kesiyorum diyor, kendi el yazısı ile. Bunları yaptıktan sadece 6 ay sonra, benim hakkımda ifade veriyor. Hiç mi merak etmiyor ve yattığı akıl hastanesine yazmıyorsunuz? Bu adamın beyanına dayanıyorsunuz hala.
‘BU TUTUKLULUĞUN YÜKÜ SİZDE’
Peki bu adam, bu tanık hiç yokken İstanbul 37. ACM dosyasına nasıl girdi biliyor musunuz Akın Gürlek, başka bir dosyasında yargılıyordu bunu, ‘Sen DHKP-C’liymişsin gel bakalım şu avukatların dosyada da konuş’ dedi ve hukuka aykırı şekilde delil ikame etti. Gıyabında bir meslektaşınız hakkında konuşuyoruz diye rahatsız olmayın. Biz Akın Gürlek’e söylediğimiz her şeyi yüzüne de söyledik en az 3 kere. HSK’ya, Bakanlığa, Cumhuriyet Savcılığına, akla gelebilecek her yere de şikayet ettik kendisini bunları söyleyerek. Ben bu gece evimde de olsam, hapishanede de olsam rahat uyuyacağım. Çünkü dosyadaki tanıklardan bir tanesini anlattım en azından ve artık yükü sizde. Siz bu tanık gibilerinin beyanları ile daha devam edeceksiniz bu tutukluluğa, yükü de sizde bunun.
‘DELİLLERİN ASLI BU DOSYADA YOK’
Biz bu zamana kadar bu dosyanın delillerinin içeriğine hiç girmedik. Çünkü delillerin asılları yok dosyada. Aslını getiremediğiniz, gösteremediğiniz, inceleyemediğiniz delinin içeriğine ben neden gireyim? Ama madem öyle bu noktaya geldik alın bir içerik daha size. 25 yıldır evli ve avukatım. Eşim de Betül, dosyanın bir başka sanığı. Yine bu tanıklardan biri, Betül’ün hayatında hiç gitmediği Ümraniye Hapishanesi’nde örgütsel çalışma yaptığını söylüyor Ümraniye Hapishanesinden kayıt getirin bakalım, gitmedim diyor Betül çünkü. Delillerin durumu bunlar. Daha yüzlercesi var ama burada bu kadar hazirun avukat varken sadece biraz bahsetmek istedim.
‘TUTUKLULUĞUM ŞU AN ÖNÜNÜZDE OLAN DOSYANIN ÇEKİRDEĞİ’
Şimdi 2017 dosyasında nasıl yakalandığıma geleyim. Yakalanmadım aslında, kaçmıyordum çünkü. 2017 yılında bir arkadaşımın evinde dosya çalışıyorken geldiler sabaha karşı. Önce benim bilgisayarımı, telefonumu da aldılar. Evden ayrılırken ise beni bıraktılar, seni almıyoruz dediler. Seni almıyoruz, seni alınca çok gürültü kopuyor dediler bana. İki ay boyunca her gün adliyede her gün savcılıktaydım kapısının önündeydim savcının. Bakın sayın heyet, bu bahsettiğim tutukluluk şu an önünüzde olan dosyanın çekirdeği. O tutukluluk olmasaydı bugün burada olmayacaktık zaten. O nedenle önemli bu ilk tutukluğum.”
‘FOTOĞRAFIMIN ALTINA POLİS TUTANAK TUTMUŞ’
Kozağaçlı, nasıl tutuklandığını ise şöyle anlattı: “Kasım 2017’de, arkadaşlarım alındıktan 2 ay sonra, akşam saatlerinde bir yere giderken bir metrobüs köprüsü altında üzerime çullanarak ‘seni de aldık artık’ dediler. Savcının önüne çıktığımızda, 2 ayda ne değişti, neden o gün değil de bugün diye sorduk. Savcılıkta değişen şeyler var deyip önüme 3 sayfa evrak koydular, fotoğrafların yer aldığı bir evrak. İzmir Karşıyaka’da 3 arkadaşımla birlikte Genel Başkanı olduğum ÇHD’nin Genel Sekreteri olan Av. Nergiz Tuba Aslan’ın evine gitmek üzereyken fotoğraflarım çekilmiş. Altına polis tutanak tutmuş, bir şikayet almış. Dosyanın en afili tanıklarından birinin babası meğer Nergiz’in evinin yakınında oturuyormuş. Ve biz orada görüldüğümüzde, tanığın babası hakkında tanık hakkında keşif yapıyormuşuz. Benim, şu anda devam ettirdiğiniz tutukluluğumun başlangıcında yakalanma hikayem bu. Nergiz oradaydı, hemen savcılık dosyasında çağırıp tanık olarak ifadesi alındı. Orasının kendi evi olduğu, Soma Maden Katliamı duruşması öncesi olduğunu söyledi. Savcı, ‘bu sefer tutturamadık demek, kusura bakmayın’ dedi utanmadan. Ama ben bu şekilde tutuklandım.”
ÖLÜM ORUCUNDA ÖLÜMSÜZLEŞEN EBRU TİMTİK’İ ANDI
Kozağaçlı’nın ardından avukat Barkın Timtik söz aldı. “Tahliye talebinde bulunmayacağım çünkü beni tahliye etmek zorundasınız” diyen Timtik, “adalet” talebiyle başladığı ölüm orucu direnişinin 238. gününde hayatını kaybeden Ebru Timtik’i andı.
TİMTİK: TAHLİYE İSTEMİYORUM, BİZİ TAHLİYE ETMELİSİNİZ
Adaletin herkes için bir şahsiyet meselesi olduğunun altını çizen Timtik, şöyle devam etti: “Bugün sizden tahliye talep etmeyeceğim çünkü bu dosyaya atandığınız günden beri sizden de çok hukuki kararlar görmedik. Şimdi o yüzden sizden tahliye talep etmeyeceğim. Ama konuşmak zorunda hissediyorum kendimi. Burada olan avukat arkadaşlarıma ve en çok ablama karşı borçlu hissediyorum. Bizim ablamla annemize bir diploma borcumuz vardı, Yök eylemlerine bile katılmadık bu nedenle. Tecride karşı başlatılan ölüm oruçlarını üniversite hayatım boyunca takip ettim. Bu eylemin etkisi nedeniyle Halkın Hukuk Bürosuna geldim.
Halkın Hukuk Bürosu nasıl bir büro, bütün yasal yolları deneyen ama bununla sonlanmayan bir büro, gerekirse müvekkillerimizle dayak yiyeceğimiz bir büro. Sizin bizi burada tahliye etmeniz gerekiyor, ama etmiyorsunuz, ne yapacağız? Sınır koyuyorsunuz ne yapacağız? Benim vicdanım, ahlakım beni Halkın Hukuk Bürosuna getirdi.”
TUTUKLULUĞUN DEVAMI İSTENDİ
Aranın ardından mahkeme heyeti Avukat Baran Timtik ve Selçuk Kozağaçlı’nın tutukluluğunun devamına karar verdi.
Duruşma, 17 Kasım’a ertelendi.