Devrim mücadelesi zorlu dönemeçleri aşarak ilerler. Devrimin kendisi başlı başına zordur ve ‘zor’a dayalıdır. Zora dayalı bu pratiğin kahramanı kitlelerdir. Marksizm bize tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu ve tarihte “zor’un rolünü öğretir. Ancak sorun sadece tarihsel zorla ilgili değildir. Aynı zamanda yetmezliklerden ileri gelen güncel, dönemsel zorluklar vardır. İçinden geçtiğimiz süreç böylesi zorlukları da içinde barındıran özgün bir süreçtir. Bu güncel zorluğu ortaya çıkaran temel yetmezlik tam da tarihsel zorun kahramanı olan kitlelerden kopuklukla ilintilidir. Bunun diğer bir ifadesi tarihsel ‘zor’u gerçekleştirmede öncü ve önder olması gereken KP’nin sınıf mücadelesindeki konumlanışında yaşadığı kendine has zorluklardır. Bu güncel ve dönemsel zorlukları aşabilmenin yolu kitlelerden beslenebilmek ve onlar içerisinde sürekli bir biçimde kök salmaktan geçer. Egemen sınıflar ise başta baskı ve yasak politikası olmak üzere birçok araçla komünistleri kitlelerden koparmaya, yalıtmaya çalışır. Faşizmin saldırı ve engellemelerinin yoğunlaştığı bugün, böylesi bir süreçtir ve zorluğu aşmanın yolu da kitlelerden geçmektedir.
KİTLELERDEN KOPUK ÇALIŞMA TARZI “BOŞLUĞA” GÖNDERİLMİŞ ENERJİDİR
Dünyayı değiştirme iddiasıyla yola çıkan komünistler için kitle bağı/ilişkisi oldukça elzem bir yerde durmaktadır. Kitleler ile ilişkisi zayıfladığı oranda faaliyetleri de askıda kalmaya mahkumdur. İster teorik-politik çalışmalar ekseninde verili gelişim kat edilsin isterse de eylem pratikleri ile düşmana güçlü darbeler vurulsun; eğer kitle ile maddi-manevi bir bağ kurulamamışsa harcanan tüm enerji “boşluğa” gönderilmiş demektir. KP’lerin temel örgütlenme tarzı, hücre örgütlenme biçimindedir. Bu biçim, kitle ile hücre hücre bağ kurulmasının gereğidir. Devrim kitlelerin eseri olacaksa eğer sınıf bilinçli proletaryanın görevi kitlelerin çelişkilerini örgütlemektir. Devrim gerçekleştirme iddiası taşıyan politik bir parti, amacını gerçekleştirmek için hedef kitlesini örgütlemeye yönelir. Böylesi bir görevi gerçekleştirmeyi ihmal eden bir kolektif, ilerleme kaydedemez ve devrim iddiasını gerçekleştiremez. Kitleleri örgütlemek için bilimsel bir dünya görüşüne, doğru bir devrim stratejisi ve anlayışına, doğru bir kitle çizgisine sahip olmak gerekir. Ancak bunları yaşama uygulayacak politikalara, taktiklere, araçlara, komitelere ve her şeyden önemlisi kadrolara sahip değilsek sahip olunan politika kağıt üzerinde kalmaya mahkum olur.
Bugün devrimci hareketlerin kitlelerle bağlarının önemli oranda zayıfladığı ve mücadelede bir daralma yaşadıkları açıktır. Bu gerçekliği yok sayamayız. Parti içi hastalıkların ve yaşanan sorunların bir ölçüde çözümsüz kalmasının bir nedeni de kitlelerden kopukluk ve pratik süreçten yoksunluktur. Yani işçilerden, yoksul köylülerden, kamu emekçilerinden, halk gençliğinden, ezilen kadınlardan ve onların sorunlarına dair belli bir uzaklığımızdan bahsetmekteyiz. Emperyalistler ve hakim sınıflar Proletarya Partisi’ni ve devrimcileri halktan koparmak onlardan yalıtmak için her türlü yönteme, baskıya ve araca başvurmaktadır. Düşman sınıflar yaşadıkları deneyim ve tecrübelerden dersler çıkarmakta bu dersler doğrultusunda yeni yöntemler, yeni taktikler geliştirmektedir. Sınıf düşmanlarımızın ne yaptıkları, neyi amaçladıkları açıktır. Ancak bizlerin yeterince düşmanın hareket tarzını incelediğimiz söylenemez. Uyguladıkları yöntemler, kullandıkları araçlar yeterince izlenmiyor, incelenmiyor. Oysa devrim iddiasıyla yola çıkan bir politik hareket, sınıf düşmanı hakkında kapsamlı bir bilgilenmeyle iddiasını gerçekleştirebilir. Bu başarılmadan devrimin politik görevlerinin önündeki engeller ortadan kaldırılamaz.
KİTLELERLE BAĞLARIMIZI GÜÇLENDİRELİM!
Halkla bütünleşmeyi sağlayan eylem ve pratikleri zenginleştirmek temel bir görev olmalıdır. Her alanda yaşanan başarı ve başarısızlıklar üzerinde ciddi düşünmeli, nedenleri bulunup ortaya çıkarılmalı, eksiklikler giderilmeli, başarılar büyütülmelidir. Temelinde halka bağlılığın olduğu paylaşım ve bütünleşmenin her başarısında “kitlelerden kitlelere” ilkesinin yaratıcı ve bilimsel tarzda derinleştirici, zenginleştirici çaba ve adımlarını görmek mümkündür. Kitle çalışmasında, alan örgütlenmesinde, illegal parti örgütlenmesinde, savaşı devrimle bütünleştirme adımlarında birikimlerin çoğalmasına, bilinci dönüştüren deney ve tecrübelerin çoğalmasına yaşamsal ihtiyaç vardır. Kitlelerin yarın daha ileri talepler doğrultusunda somut eylemliklere taşınması isteniyorsa izlenmesi gereken yol ve yöntemlere dikkat edilmelidir. Proletarya Partisi’nin yürüyüşüne hız katmak isteniyorsa bunun yolu onun kitlelerle bağlarının güçlendirilmesinden, sağlamlaştırılmasından, ilke ve kuralların zenginleştirici ve geliştirici tarzda pratiğe uygulanmasından geçtiğini biliyoruz.
Sınıf bilincinin etkileme, yönlendirme, harekete geçirme ve örgütleme gücü henüz zayıftır. Çünkü sınıf bilinci zayıf, sınıf bilinçli proleterler yeterince örgütlü değildir. Sürecin gelişimi karşısında hızlı ve çok yönlü, birden fazla olguyu bir anda düşünebilmeyi, hızlı ve bütünlüklü hareket etmeyi öğrenmeliyiz. Sınıf bilinçli proleterler, bilinçli, bütünlüklü ve ortak hareket etmeye; yetersiz ve zayıf olan sınıf ve parti bilincini güçlendirmeye önem vermeli ve deneyimlerini arttırmalıdır. Parti bilincindeki derinleşme burjuvaziye ve her türden gericiliğe karşı mücadeleyi güçlendirir. Parti bilinci, savaşmanın ve kazanmanın bilincidir. Sınıf bilinçli proleterlerin görevi, kitle hareketlerini, iktidar perspektifiyle etkilemek, yönlendirmek ve örgütlemektir.
Parti bilinci teorimize/stratejimize uygun bir tarzda, kitle eylemliklerini, Halk Savaşı’nı ve devrimi örgütlemektir. Atılacak her adımı, örgütlenecek her eylemi politik iktidar perspektifine yöneltmektir. Örgütlenen her kitle eylemi aynı zamanda Proletarya Partisi’nin örgütlenmesine hizmet etmelidir. Parti bilinci, bir yandan kitlelerin öfkesini, uğradığı zulmü, yaşadığı sefaleti örgütlemek iken diğer yandan Proletarya Partisi’nin ilke ve kurallarına uygun davranmak, çalışma tarzını öğrenmek ve örgütlemektir. Parti bilinci eleştiri-özeleştiri, demokratik merkeziyetçilik ve kolektivizm silahını doğru, yaratıcı ve geliştirici bir tarzda kullanmaktır. Kitle çizgisini, parti çizgisini derinleştirmek ve geliştirmektir. Proletarya Partisi’nin gelişimi demek kendi iç yasalarına uygun hareket etmek uymak demektir. Sınıf savaşımının yasalarıyla Proletarya Partisi’nin gelişiminin iç yasaları birbirinden kopuk değildir. Birbiriyle bütünlük içindedir. Proletarya Partisi’nin gelişim yasaları, kitleleri örgütlemenin, eğitmenin ve savaştırmanın yasalarıyla doğru orantılıdır. Gelişmek, ilerlemek, sıçramalar yapılmak isteniyorsa toplumun, sınıf savaşımının ve Proletarya Partisi’nin gelişim yasalarına uygun hareket edilmelidir. Dogmatik, yüzeysel öznel niyetlerle olgulara yaklaşarak, gelişim sağlanamaz. Değiştirirken değişmek, gelişirken geliştirmek, öğretirken öğrenmek ilkesine uygun davranılmadığı sürece kitlelerin gerçek, yakıcı, yaşamsal sorunları etrafında örgütlenmesi başarılamaz. Sınıf bilinçli proleterler kendi pratik deneyimlerinden öğrenmeye daha fazla önem vermek zorundadır. Çünkü gerçek ve somuttan öğrenme kalıcı ve güçlüdür. Somuttan ve gerçekten öğrenme aynı zamanda değişimi ve dönüşümü de sağlar. Pratik sürece katılmadan önceki bilgi ve tecrübemiz zayıf ve yetersiz iken, pratiğe katıldıktan sonra elde edilen bilgi ve deneyim ışığında değişim ve buna uygun dönüşüm güçlü olur. Gelişim bu hatta yürümezse, böyle hareket etmez ise dogmatizmin betonuna çivilenilir. Gelişim donar. İlerleme sağlanamaz.
Kitleleri tanıma, sorunlarını kavrama amaçlı gösterilen yaklaşımda olduğu gibi bir düşüncenin, politikanın kitlelere taşınması ve onların bu politika doğrultusunda eğitilip, örgütlenmesini amaçlayan propaganda çalışmasında izlenmesi gereken yöntemde akıl ve sevgi bağının birlikte kurulması gerekir. Bilinç ve sevginin, akılla gönül bağının bütünleştiği yerde kitle faaliyetlerinde ilerleme sağlanır. Böylece bilinç taşıyıcılar, kitlelerin doğal bir parçası olur. Kitleler, sınıf bilinçli proleterlerde, bilinç taşıyıcı müfrezelerde içtenliği, sıcaklığı ve sevgiyi görmelidir. Sadece politikayı, propagandayı taşıyan olarak kalınırsa sadece aklın temsilcileri olarak onların karşısına çıkılırsa bütünleşme sağlanamaz.
YAYIN FAALİYETİ KİTLELERLE BÜTÜNLEŞME ARACIMIZDIR
Kitleleri ideolojik-politik olarak etkileme araçlarımızdan en önemlisi yayınlarımızdır. Bizler stratejik yönelimimiz doğrultusunda halka yönelik politikalarımızı kitle yayınlarımız üzerinden biçime kavuştururuz. Faaliyete içkin temel düşünce ve argümanlarımızı kitle yayınlarımızın sayfalarında yazar, o sayfaları halka ulaştırarak ilişkilenme /örgütlenme ağını oluşturur ve geliştiririz. Bu anlamıyla yayın faaliyetimiz tüm yoldaşlarımızı ilgilendirmektedir. Tüm yoldaşlarımız gerek yayınlarımızı besleme, sahiplenme gerekse de kitlelere ulaştırma konusunda gereken özveriyi sergilemekle yükümlüdür. Proleter devrimcilerin ulaşmadığı her eve, burjuvazi binbir çeşit araçla çoktan ulaşmış demektir. Bizler bu bilinçle hareket ederek var olan atıllığımızın masumane olmadığını bilince çıkarmalıyız.
Bugün faaliyet alanlarımızda kitlelere ulaştırdığımız yayın sayısı, gerçekliğimizin ve niteliğimizin altındadır. Bunu bir sorun olarak görmeme hali ise müdahaleye muhtaç bir durumun ifadesidir. Koşullar teorisi her zaman zaaflardan yanadır. Bizler koşulların zorunluluğuna inandığımız kadar onların dönüştürülme gerçekliğine de inanan insanlarız. Bu sebeple faaliyetimizi geliştirecek ve genişletecek yaratıcılığa, üretkenliğe dair yorulmayan her kafa yapısı zaaflıdır. Kitleyle her temasımızda çaldığımız kapıları bir bir arttırmayı hedeflemeliyiz. Var olanla yetinme hali tembellikten melun ideolojik bir hastalıktır. Gündelik yaşamın getirdiği bir dizi uğraşın ardına sığınıp kitlelerle ilişkilen(e)memenin nedenlerini öncelikle kendimizi ve gündelik yaşantımızı disipline edemememizde aramalıyız. Gelişimimiz için sistematiği oturtulmuş okuma programları oluşturmalı, düşünsel faaliyetleri arttırmalı, kitlelerle ilişkilerimizi her defasında daha da nitelikli hale getirmeli ve kitlelerden kitlelere şiarını gerçek anlamıyla yaşamımızın bir parçası haline getirmeliyiz. Elbette yayınlarımızı salt kitleyle ilişkilenme aracı olarak görmekten kaçınmalı; kendi gelişimimiz ve kolektifimizin gelişimi adına eğitimimizin ve kendimizi disipline etmemizin de bir aracı olarak görmeliyiz. Gerek okuma faaliyetleri, düşünsel üretimleri gerekse de kitle faaliyetlerinden öğrendiklerimiz ışığında tüm yoldaşlarımız yayınlarımızı beslemeyi bir görev olarak bilmelidir. Tüm faaliyet alanlarında olduğu gibi yayın faaliyetinde de kolektif çalışmanın ürünü olan süreçler, üretim niteliğini arttırır özelliktedir. Kitlelere sesimizi duyurabildiğimiz yayınımızı bu bilinçle ele alıp, sorumluluklarımızı gün be gün hatırlamalıyız.
Sınıf mücadelesi toplumsal yaşamın cereyan ettiği her alanda hayat bulmaktadır. Bizler devrim mücadelesini salt gündelik hayata sıkıştırdığımız “görevler” odaklı ele alırsak dünyayı iğne deliğinden gördüklerimizden ibaret zannederiz. Yaşam denilen serüven çok boyutlu ve çok ölçeklidir. Ulaşabildiğimiz her alanda bizleri bekleyen görev ve sorumluluklarımız vardır. Faaliyetlerimizi tek tek etki alanımız içerisindeki ilişkilerden doğru ele alırsak, burada kolektifin bütününe sirayet eden bir durağanlık -hatta gerileme- ile karşı karşıya kalırız. Devrimci pratiklerimiz ancak üretimimizi sürekli hale getirdiğimizde yaşam bulur. Durağanlık, bizleri günden güne çürüten ve zamanla öldüren bir hastalıktır. Hareket varsa yaşam vardır. Yaşamın olduğu her alanda devrimimizin görevleri vardır. Bu bilinçle hareket ettiğimizde kolektif üretimimiz nitelik kazanacak ve dolayısı ile sınıf mücadelesine ivme kazandırılacaktır. Kolektifimizin kitlelerdeki yüzü olan yayınlarımızın sahiplenilmesi, beslenilmesi ve daha fazla kitleye ulaştırılması bu anlamıyla çok önemli bir yerde durmaktadır. Unutulmamalıdır ki bu görevi yerine getirmeyen her yoldaşımız kolektifin sesini en geniş kitlelere ulaştırmaktan mahrum bırakıyor demektir.
Sınıf bilinçli proleterlerin her koşulda temel görevi, Proletarya Partisi’ni geliştirmek ve korumaktır. Bu görev ancak bilinçli, örgütlü ve iradi bir çabanın sonucunda somutluk kazanır. Devrimin ve örgütlemenin temel konularında doğru bir bilgilenmeyle, devrimci pratik somut kazanımlar elde eder.
KİTLE ÖRGÜTLERİNİ DEVRİMİN OKULLARI HALİNE GETİRELİM
Kitleleri ideolojik-politik açıdan etkileme ve devrimci mücadeleye kanalize etmede en temel araçlardan biri kitle örgütleri ve sendika örgütleridir. Toplumsal çelişkileri bilinçli sınıfsal bir zemine çekmede, kitlelerin ekonomik-demokratik temelli mücadelesini iktidar mücadelesine tabi kılmada parti dışı örgütler önemli bir yerde durur. Kitler örgütlerini KP’nin ideolojik-siyasi hattına uygun bir mücadele zeminine taşımak her komünistin görevidir. Bu görevin gerçekleşebilmesi için komünistlerin kitlelerin ekonomik-demokratik mücadelesiyle ilişkilenmesi ve kitle örgütlerinde çalışması gerekir. Kitle örgütlerini, devrimin okulları haline getirebilmek için bu zorunludur.
Kitlelerle doğrudan temas kurmadan, onların içerisinde manevi bir güç haline gelmeden komünistlerin kitlelere yön verebilmeleri mümkün değildir. Kitleleri doğru siyasete kanalize edebilmenin, kitle örgütlerini KP’nin ideolojik siyasi etkisi altına çekebilmek onlarla sürekli ilişkiler kurma, ideolojik-siyasi açıdan yetkin bir perspektif ve emek sorunudur. Bugün devrimci militanlığın en zayıflayan yönlerinden biri de burasıdır. Kitle çalışmaları her zaman yoğun bir emek ve fedakarlık üzerine kurulur ve ancak bu sayede başarılı olabilir. Kitlelerle günübirlik ve geçici kurulan ilişkilerin devrimci çalışmaları sağlam ve sürekli bir zemine taşıması beklenemez. Stratejik yönelimlerden, taktik politika ve planlardan kopuk bir çalışma, nicelik bakımdan kayda değer gelişmeler kaydetse de kitlelerle sağlam ilişkilere dönüştürülemediğinde harcanan emek ‘boşa’ gidecektir. Yani devrim mücadelesinin kalıcı bir mevzisine dönüştürülemeyecek, KP’yi güçlü kılan bir örgütlenme biçimine kavuşmayacaktır. Bunun sağlanabilmesi kitle çalışmalarının kurumsallaştırılması, kitle örgütlerinde ideolojik-siyasi hakimiyetin kurulması gereklidir.
KP, kitle örgütlerinde ve sendikalarda yürüttüğü çalışmalar dışında ihtiyaç dahilinde yarı-legal kitle örgütlenmelerinin oluşumuna da önayak olabilir. Ülkemizin faşist yapısı ve halkın mücadele ve örgüt geleneğindeki gerilik, KP’ye kitle örgütlerinin kurulması ve geliştirilmesinde önemli görevler yükler. Faşizmin yasalar ve zor yoluyla legal-demokratik mücadeleyi, sendikaları ve kitle örgütlerini baskıladığı koşullarda ve özellikle kitle hareketlerinin geliştiği dönemlerde, yaygın ve bilinen kitle örgütlerinin dışında kuruluşuna KP’nin önderlik ettiği yarı-legal örgütlenmeler de kitle mücadelesinde önemli bir işlevi yerine getirir. KP’nin devrimci çalışması, her biri farklı bir işlevi yerine getiren birçok kitle örgütündeki çalışmalarla güçlendirilmek zorundadır. Mücadele, KP’nin öncü örgütlenmesi dışında bu örgütlenme ağıyla örülemediğinde KP’nin gelişimi ve korunması da mümkün olmaz.
Yayın faaliyeti ve kitle örgütlerindeki faaliyetler açısından örnek verilen kitlelerle bağ sorunu mücadelenin her bir alanı ve başlığı için ayrı ayrı genişletilebilir bir içeriktedir. Devrimci faaliyetin bugünkü gerçekliğinde benzer sorunları ve çözüm yöntemlerini tartışmak gereklidir. Bu tartışmanın odaklanacağı nokta ise doğru bir kitle siyasetinin geliştirilmesi, kitlelerden kitlelere anlayışına somutluk kazandırılmasıdır. Faşizmin baskılarının her türlü mücadeleyi körelten etkisine karşı KP’ye ve devrimci mücadeleye nefes aldırabilmenin, onu her şart altında ileri taşıyabilmenin yolu biçimler değişse bile kitlelerle ilişkilerin güçlendirilmesinden geçmektedir. Ne faşist baskılar ne de gizlilik şartları kitlelerle ilişki kurmanın önünde engel değildir. Her bir komünist ve devrimci zorlu koşullarda dahi kitlelerle bağlarını canlı kılabilmeli, onlar içerisinde KP’yi ve onun ideolojik-siyasi etkisini örgütleyebilmelidir.