[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
“Kendi kafamızdan kitlelere yakıştırdığımız ihtiyaçlar değil, onların gerçek ihtiyaçları, bizim kitleler adına kararlaştırdığımız istekler değil, kitlelerin kendi başlarına kararlaştırdıkları istekler” (Mao)
Devrim kitlelerin eseri ise devrim mücadelesinde proleter devrimcilerin en temel ve can alıcı görevleri kitleleri örgütlemek olmalıdır. Oysa gerçekliğimiz bu görevi layıkıyla yerine getiremediğimizi yüzümüze vurmaktadır. O halde bu en temel sorunu tersine çevirmeye odaklanmak, devrime önderlik iddiasıyla konumlanmış bir partinin ve bu partinin tüm militanlarının görevidir.
Kitleleri örgütleme ve savaşa kanalize etmede kilit sorun önderlik sorunudur. Sınıf mücadelesinde önderlik dediğimiz olgu çelişkileri tanımak, anlamak ve çözüm yöntemi geliştirerek, iddiayı kuşanarak harekete geçip kitlelere önderlik etmektir. Her şeyden önce şunu bilince çıkarmamız gerekir: devrimi örgütlemek kitleleri örgütlemektir ve kitleleri örgütlemek partinin önderliğini tesis etmektir. Lenin proleter devrimcilerin kitleler karşısındaki görevlerini şöyle sıralamaktadır: “Kitleleri gerçek, tayin edici, son büyük devrimci mücadeleye yaklaştıran somut yolu ya da olayların özel değişimini arayıp bulmak, hissetmek ve doğru bir şekilde saptamak (…)” ve “(…) devrimci mücadele yöntemlerin gerekliliğini hiç vakit kaybetmeden kavrama yeteneğine sahip olmayan kitleler arasında propaganda, ajitasyon ve örgütsel çalışmalarla devrimin çıkarlarını savunmak…”
Devrim belirli bir toplum düzeninde sınıf mücadelesinin temel çelişkisinin köklü çözümüdür. Sınıf mücadelesinin parametreleri vardır. Bunlar temel çelişki bağlamında sorunlar üretir. Bu sorunların köklü çözümünden uzak bir şekilde egemen yapı güncel politikalarla düzeni sürekli yenileme, sömürü koşullarını yeniden üretme ihtiyacı hisseder ve her güncel politika parametrelere bağımlı olarak kitlelerin yaşamında yeni sorunlar yaratır. Bu güncel politikalar emek sömürüsünden, hak gasplarına, inanç ve kültürel baskılardan, ulusal baskıya çok çeşitli süreçlerin somut karşılığı olarak toplum yaşamında kendine yer edinir. Geniş yığınlar çeşitli türden adaletsizliği, adaletsizliklerin üreticisi olan egemen sömürücü sınıfların gerçekliğini kendi pratikleri ile zaten günlük olarak tecrübe etmekteler. Kitlelerin yaşayarak tecrübe ettikleri bu pratiklerin her gerçekleşmesinde adaletsizliğe uğrayanlar genellikle acil çözüm ihtiyacı duyarlar. Unutmayalım ki yaşanan bu türden her sorun, her çelişki devrimin görevi kapsamındadır ve kitlelerin çelişkilerine, sorunlarına öncelikle bu bakış açısıyla yaklaşma, müdahil olma ve önderlik etme zorunluluğumuz vardır. Bu çelişkileri devrimin kaldıracı haline getirerek kitleleri yaşadıkları sorunlar özgülünde gerçek çözüm adresi olan devrim mücadelesine seferber etmekle yükümlüyüz.
Bu, her şeyden önce kendimizi çelişkinin bir parçası olarak görmekten geçer. Bunu başarabilmenin ön koşulu kitlelerin içinde olmaktır. Bunu yapamadığımız oranda ne kitlelerin sorunlarına vâkıf olabilir ne de çözüm için politika belirleyebiliriz. Proleter devrimciler hata ve eksikliklerini ortaya koymada cesur, onu değiştirme iradesini gösterebilme pratiğinde ise tutarlı olmalıdır. Bir sorunu ortaya koymak tek başına bir anlam ifade etmez. Önemli olan eksik ve zaafların üzerine gitmek, değiştirmek ve ileriye doğru gelişmektir. İçinde bulunduğumuz koşullarda kitlelere bırakalım önderlik görevimizi yerine getirebilmeyi, onlarla ilişkilenme sorunu yaşadığımızı açık yüreklilikle ortaya koymamız gerekmektedir. Bu ilişkilenme sorunumuz basite alınabilecek bir sorun değil, gelişimimizin önündeki temel engellerden, zaaflardan birisidir.
Kitlelerin gerçek gündemlerine yabancılaşmak, duyarsızlaşmak bir çözüm iradesi oluşturmayı ve bir irade olarak ortaya çıkmayı olanaksızlaştırmaktadır. Bir irade olabilmek somut olguya temas etmekle mümkündür. Kitlelerle kuramadığımız her ilişki bir anlamda somut olgulardan, doğallığında devrimin görevlerinden kopmak anlamına gelmektedir. Zira kitlelerin yaşadığı her çelişki devrimci mücadeledeki görevlerimizi somutlamaktadır.
Doğru politik yönelim gücünü somutluktan alır. Bu somutluğu ancak kitlelerin içinde olarak, onların sorunlarını, çelişkilerini doğru çözümleyerek yakalayabilir ve doğru politikalar uygulayabiliriz. Bir kitle çalışmasında bizim ne istediğimiz belirleyici değildir, esas olan kitlelerin istemlerine göre politikalar belirlemektir. Politikanın somut olması, kitlelerin taleplerine, ihtiyaçlarına denk düşmesi olmazsa olmazdır. Gerçek tabloyu göz ardı eden subjektif yaklaşımlar, çabalar sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Güncel ve acil talepleri kavrayamayan, bu çerçevede çözüm üretme becerisi gösteremeyen, bunları genel politik taleplerle, Demokratik Halk Devrimi mücadelesiyle birleştiremeyen bir hareketin kitlelere önderlik etmesi olanaksızdır. Tarihsel tecrübelerin öğrettiği gerçeklerden birisi kitlelerden bihaber, dar pratik içinde koşan, kendini tekrar eden, anın güncel gelişmelerine müdahale edemeyen, dünden farklı söyleyebilecek bir şeyi olmayan bir devrimcilik, sınıf mücadelesinin sorunlarına yanıt olmak bir yana kendini tüketir. Gelişimin dinamiği kitle çalışmasıdır. Devrimin tüm ihtiyaçları, devrimin özneleri olan kitlelerden karşılanır. Bu anlamda kitlelerden uzaklaştıkça devrimden uzaklaşır, kitlelere doğru politikalarla yaklaştıkça devrime yaklaşırız.
Kitlelerin içinde olmadan yürütülen devrimcilik, kitlelerin sorunları, talepleri dışında onların sorunları ve taleplerini dikkate almayan bir devrimciliktir. Bu, kitleleri değişim ve dönüşümün öznesi yapma bilincine sahip olmayan dar pratikçi bir devrimciliktir. Bürokrat, marjinal bir çalışma tarzıdır. Kitlelerden, kitlelerin kendiliğinden hareketinden öğrenmeyi bir kenara bırakan, onların hareketini, mücadelesini izlemeye, irdelemeye, anlamaya çalışmayan bir devrimcilik tarzıdır. Oysa proleter devrimci politika, sürece doğru tarzda müdahaledir. Kitlelerin kendiliğinden hareketini incelemeden devrim hareketinin özellikleri, talepleri anlaşılamaz. Anlaşılmayan, kavranmayan şeye de doğru tarzda müdahale edilemez. Bu eksiklik her şeyden önce önderlik müdahalesini baltalar.
Kitlelerin somut güncel taleplerine temas ederek belirlenen her politika, bir süreci nasıl ele alacağımız, hangi görevler temelinde kitle faaliyeti yürüteceğimizi somutlar. Gelişen her yeni durumu, her yeni olayı ve olguyu, verili her mücadele ortamını inceleyip ona zamanında ve uygun, belli bir plan ve program dahilinde pratik tavır takınmak mücadelede olmazsa olmaz bir anlayıştır. Aksi durumda sürekli süreçten ve kitle pratiğinden koparak kitlenin ve kitle hareketlerinin gerisinde kalırız. Amacımız sadece çelişkilerinden yola çıkarak politika belirlemek değil, çelişkileri çözümlemek ve bu çelişkileri örgütlenmenin bir aracı haline getirmek için harekete geçmektir. İşçi sınıfı ve yoksul köylülük başta olmak üzere ezilen, sömürülen halk kitlelerinin devrime kazanılması, başka bir deyişle devrimci mücadelede yerini alabilmesi için nesnel şartlar olarak ifade ettiğimiz ekonomik ve siyasal koşulların elverişli olması tek başına yetmemektedir. Bu durumun nedenlerini ve çıkış yollarını ikna edici bir biçimde anlatmalı ve bunun kendi mücadele pratikleri içerisinde sınama süreçlerine öncülük etmemiz gerekmektedir.
Bugün müdahale etmemiz gereken temel halka devrimci pratiğimizde geniş kitlelerle bağ kuramayan, kitlelerin taleplerinden kopuk, politikaların kitlelere taşınmasına engel olan dar bir kesimle sınırlı devrimci tarzımızdır. Bu bir kavrayış sorunudur. Buradaki temel eksiklik devrimin öznesini bilmemek ya da kavramamaktır. Doğru bir bakış açısıyla, mücadele biçimleri ve araçları sınıf mücadelesine kolektif tarzda uygulandıkça bu sorun çözülebilir. Kitlelerin devrim mücadelesinin bütün alanlarındaki rolüne ilişkin kavrayış sorunu bir bütündür. Genel ve özelde, bütün ve parçada, kısacası sınıf mücadelesinin her alanında ortaya çıkan kavrayış eksikliği bizi kitlelerden koparan, kitlelerin sorun ve taleplerine yabancılaştıran, gündemlerine ilgisizleştiren bir zafiyet olarak yansımaktadır. Kitlelerden ayrı bir yolda ilerleme gerçekleşmez, kitlelerle bütünleşmeden devrimde yol alınamaz. Halkla bütünleşmenin gerçekleştiği yöntemleri bulmak ve zenginleştirmekle yükümlüyüz. Yürüyüşümüze hız katmak istiyorsak bunun yolu kitlelerle bağımızı güçlendirmek, sağlamlaştırmaktan geçmektedir.