[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Öğrenmeyi bilmek devrimci çalışmaların merkezinde olan en temel sorunlardandır. Bu temel sorunu kabullenmeden gerçek bir ilerleme sağlamak kesinlikle olanaksızdır. Genel veya özel olarak aynı sorunlar veya durumlar üzerinde duruyor olmamız öğrenmekle ilgili problemlerimize işaret eder. Çünkü öğrenmemek devrimci görevlerin, sorumlulukların hiçbir zaman gerçek anlamda kavranmaması, dolayısıyla aynı sorun ve durumların sürgit devam etmesi demektir.
Kitle çalışmalarının önemine ve yöntemlerine dair hemen hemen tüm yazılarımızda işçi sınıfı içindeki çalışmaların belirleyiciliğinden söz ediyoruz. İşçi sınıfı içindeki çalışmaların belirleyici olduğunu söylemek ne demektir?
Bazıları bunu salt sendikal seviyedeki çalışmalar olarak kavramakta, böylece içeriksizleştirmekte bazıları ise bunu genel bir söyleme dönüştürüp sınıf bilincinin gerçek bir sınıf hareketi ile ilişki içinde, dolayısıyla somut bir ilişki içinde gelişebileceğini yadsımaktadır. Kastettiğimiz tam olarak sınıfın içinde, sınıf hareketinin içinde siyasal çalışmalarımızla yer almaktır. Siyasal çalışmaların geliştirilmesi, ete kemiğe bürünmesi sınıfın çıkarlarının onun hareketi içinde kavranmasıyla sıkı sıkıya ilişkilidir.
Komünist partinin işçi sınıfının öncü partisi olması bir genel söylem olmanın ötesinde ele alınmalıdır. Bundan kastımız işçi sınıfının tarihin en devrimci, en modern, en son ve yoğun sınıfı olarak sahnede belirmesinin komünizmi somut olarak düşünebilmemize yol açmış olmasıdır. Şöyle de söyleyebiliriz bunu: komünizmi bir hayal olmaktan, ütopik olmaktan çıkaran işçi sınıfının varlığıdır. Komünist partisini işçi sınıfı olmadan düşünmek sadece hayal kurmak, ütopik düşünmektir. O halde bir komünist partisinin bulunduğu ülkedeki işçi sınıfını incelemesi, onu tanıması, onun tarihsel gelişiminin farkında olması, dolayısıyla kendisini işçi sınıfının somut varlığından hareketle tanımlaması eşyanın tabiatı gereği zorunludur. Onun niteliğini, görevlerini, diğer sınıflarla ilişkilerini ve hatta örgütlenme biçimlerini de yapacağı bu tanımlama belirleyecektir.
ANCAK SINIFIN PARTİSİ OLARAK KOMÜNİST PARTİSİ
Komünist partisini işçi sınıfına rağmen düşünmek yanlış olduğu kadar olanaksızdır da. İşçi sınıfına rağmen savunulan bir komünist partisi ancak burjuvazinin bir partisidir! Burjuvazinin kendisi için komünist partileri icat ettiği bir sır değil! Komünist hareket sadece işçi sınıfının varlığına koşullu olduğu için biz tüm ülkelerdeki komünist partilerini o ülkelerdeki işçi sınıflarının temsilcileri, onların öncü partisi olduklarını söyleriz. İbrahim de kuruluşunu ilan ettiği komünist partisinin işçi sınıfının hareketi, onun öncü müfrezesi olduğunu tam bir açıklıkla ifade eder. O “ihtilalci işçi-köylü partisi” adının yanlış olduğunu şu sözlerle açıklar: “Biz işçi sınıfı hareketiyiz, onun öncü müfrezesiyiz. Köylü hareketi asla değil. Ülkemizin bugünkü somut şartları bize köylülükle ilgili görevler yüklüyor ama bu geçicidir, bizi asıl görevimize yaklaştıran geçici bir adımdır…” (Bütün Yazılar, sf:292)
Komünist partilerinin ülkelerindeki işçi sınıfını tanımaları, bu sınıfın önderlik edeceği devrimci süreci tüm yönleriyle, özellikleriyle açığa çıkarmaları ve işçi sınıfının politik niteliğini bu devrime uygun olacak şekilde geliştirmeleri için yapılacak çalışmaları kapsar. Hiç şüphesiz bu, komünist partisinin kapılarının öncelikle bu kesime açılmasıyla ya da parti çalışmalarının işçi sınıfına doğru derinlik kazanmasıyla mümkün olacaktır. Biz işçi sınıfının hareketi olduğumuzu ilan etmekle işçi sınıfının içinde aktif olarak çalışmayı, işçilerin örgütlü oldukları tüm yerlerde, oraları her türden burjuvazinin ve diğer tüm gericiliğin egemenliğinden kurtarmayı, işçileri devrimci hareketin saflarına kazanmayı görevimiz ilan etmiş oluyoruz. Bu yalın gerçeklik asla unutulmamalı ve ihmal edilmemelidir.
İŞÇİ SINIFINI NERELERDE ÖRGÜTLEMEK GEREKİR?
Tabii ki onların sınıf tavrını edinebildikleri, en yoğun ve en üretken biçimde bir arada oldukları yerler temeldir: fabrikalar. Fabrikalara uygun olarak örgütlenen her türden alan da bunun devamıdır. Sendikalarda çalışmak bu anlamda öne çıkar. Buralarda çalışmaya özel bir önem vermek komünist partilerinin tartışmasız temel görevlerindendir.
Bazıları bunu “devrimin temel alanları” veya “devrimin temel kitlesi” tartışmalarıyla karıştırabiliyor. Devrimin nerelerde ve hangi kitleleri temel alarak gelişeceği o devrimin koşulları ile ilgilidir. Yarı feodal şartlara sahip bir ülkede toprak devriminin tamamlanması görevi temel görev olduğundan, ancak toprak devrimiyle “kendine ait sanayileşme süreci”ne adım atılabileceğinden, bağımsız ve güçlü bir ekonomi inşa edebilmenin yolunun ancak bir tarım devrimi olmasından dolayı devrimin kırlık bölgelerde gelişebileceği ve yarı sömürge şartlardan ötürü de şehirlerde başlayacak bir devrimin yenilme olasılığının çok güçlü olacağı gerçeği komünist partilerinin buralarda kırlık alanları ve köylüleri temel almasını getirir. Ne var ki bunlar işçi sınıfı içindeki çalışmaların önemini asla zayıflatmaz; bunlar sadece işçi sınıfı içindeki çalışmaların stratejik karakterini ortaya koyar. Yani işçi sınıfının önderlik edeceği devrimin niteliğini gösterir. İşçi sınıfının bulunduğu her yerde öncelik ve yoğunluklu çalışma bu sınıfın içinde olur. Devrimin stratejik görevleri bakımından yapılacak çalışmalar kapsamında her zaman için devrimin esas güçlerine yoğunlaşmak ve bu esas güçler arasından da işçi sınıfına öncelik vererek hareket etmek genel bir Marksist-Leninist-Maoist yaklaşımdır. Kırlık alanlardaki çalışmalarda tarım proleterlerine, ardından yoksul köylülere yoğunlaşmak esastır, diyoruz. Elbette bu, saflarımızda işçilerin daha çok olacağı, bunun zorunlu bir koşul olduğu anlamına gelmiyor. Bu saflarımıza işçi sınıfından katılımların olmasına büyük önem verdiğimiz anlamına gelir. En sağlam kadroların en devrimci sınıfın üyelerinden geleceğine olan inancımızın kuvvetli olduğunu gösterir.
Bütün komünist partilerinde bu anlayış temeldir. Marksizm, tarih sahnesinde görünmesinden itibaren işçi sınıfının en örgütlü, en bilinçli, en ileri kesiminin siyasi gücü olarak komünist partisine olan zorunlu ihtiyacına işaret etmiştir. Bu o günden bugüne değişmemiştir. Bir komünist partisi inşa edildiğinde onun üyelerinin “belirli sınıf nitelikleri” taşımasına her zaman ve bazen de daha yoğun dikkat gösterilmiştir.
“Parti, eylülden sonra kendi içinde büyük bir temizlik hareketine girişti ve üyeliğe kabul için belirli sınıf niteliklerinin titizlikle aranmasını kararlaştırdı.” (Mao Zedung, Seçme Eserler 1, “Cingang Dağlarındaki Mücadele,” sf:144)
Partinin, onun komünist niteliğinin zorunlu bir gereği olarak işçi sınıfından beslenmesi, onunla sıkı ve güçlü bir ilişki içinde olması, onun niteliklerini kendinde siyasi bir nitelikte birleştirmesi devrim için olmazsa olmazdır.
“Proletaryanın önderliği, devrimin zaferinin tek anahtarıdır. Partinin proleter temelinin yerleştirilmesi ve kilit sanayi işletmelerinde parti hücrelerinin kurulması, bugün, partinin en büyük örgütsel görevleridir.” (Mao Zedung, Seçme Eserler 1, “Köylülüğün Gücü ve İşçilerin Önderliği,” sf:154)
“Bizim başlıca ve temel görevimiz işçi sınıfının politik örgütlenmesi ve politik gelişimini kolaylaştırmaktır. Bu görevi arka plana itenler, mücadelenin her türlü özel yöntemlerini ve diğer bütün görevlerini buna bağımlı kılmayı reddedenler yanlış bir yol izlemekte ve harekete ciddi zararlar vermektedirler. Bu, birinci olarak yönetime karşı girişilen mücadelede işçi sınıfı hareketinden kopuk, tecrit edilmiş, gizli çevrelerin güçlerini kullanmak için devrimcilere başvuran kimseler tarafından ikinci plana itilmektedir. İkinci olarak politik propaganda, ajitasyon ve örgütlenmenin alanını ve içeriğini sınırlayanlar; sadece hayatlarının istisnai anlarında, bayram gibi özel günlerde, işçilerin politik eğitimini yapmayı doğru ve uygun bulanlar; otokrasiye karşı politik mücadele yerine koyanlar; ve bu kısmi taviz taleplerini bir devrimci partinin, bir işçi partisinin otokrasiye karşı sistemli ve amansız mücadelesi düzeyine yükseltmeyi sağlamak için gerekenleri yapmayanlar tarafından ikinci plana itilmiştir…” (Lenin, “Kitle İçinde Parti Çalışması, sf: 13-14)
Günümüzde ve aslında her zaman komünist partilerinin bu temel niteliği ve bağlı olarak buradaki temel görev sıklıkla sorun olmuştur. Özellikle bizimki gibi küçük burjuva kesimlerin yoğun olduğu ülkelerde örgütlenme kaçınılmaz olarak bu kesimlere yöneldiğinden, bu kesimlerden fazlasıyla beslenmek zorunda olmaktan ötürü işçi sınıfı içinde, ama özellikle de sanayi işçileri içinde çalışmak sıklıkla ihmal edilebilir görülmüştür. Bunun objektif nedenleri olduğu açıktır. Dolayısıyla bu problemin özgün ve tamamen öznelci yaklaşımlardan kaynaklandığı düşünülmemelidir. Buna rağmen hatalı olan bu görüşle veya tutumla mücadele edilmelidir. Komünist partisinin en devrimci, en nitelikli işçi kesimleri içinde örgütlenmesini yadsıyan, küçümseyen ve ihmal eden yaklaşımlardan arındırılması şarttır. Bu konuda bir tereddüt olmamalıdır. Sağlam bir komünist partisi için bu temel bir sorumluluktur.
Bununla beraber komünist partisini sendikal mücadele ve örgütlenme sınırları içine çeken, onu bununla sınırlayan yaklaşımlar da doğru değildir ve bir önceki kadar öğrenme probleminden mustariptir. İşçi sınıfı içinde çalışmak, işçi sınıfını örgütlemek, onun en ileri kesimleri ile birleşmek derken biz komünist hareketin işçi sınıfına taşınmasından söz ederiz. Komünist hareket dediğimiz de ilgili ülkenin koşullarının incelenmesinden sonra belirlenen devrim hareketinden başka bir şey değildir. Kuşkusuz bu hareket somut olarak o dönemki harekettir; ama ondan ibaret değildir.
Komünist hareketin temel özelliği komünizmi hedeflemesidir. Onu işçi sınıfının hareketi yapan da bu temel özelliğidir. Dolayısıyla işçi sınıfı içinde örgütlenmek dediğimizde işçi sınıfının ekonomik temelde geliştirdiği mücadeleye yaslanarak bundan doğan örgütlenmeler içinde yer edinmekle sınırlı bir örgütlenmeden söz etmediğimiz açık olmalıdır. Bir komünistin komünistleşme sürecinin belirleyeni bu türden bir mücadele ve örgütlenme değildir ve olamaz. Bu türden bir mücadele ve örgütlenme komünistin çalışma sahalarından biridir ve yukarıda vurgulandığı gibi komünist partisi bakımından bu sahada var olmak zorunlu bir temel görevdir, önceliğe mazhardır. Ne var ki bir komünist buralarda esasta “bilinç taşıyıcı” olarak yer alır. Bu sahadaki görev devrimi, yani somut komünist hareketi örgütlemektir. Özgülümüzde bu devrimin kapsadığı kitleler olmazsa olmaz kabul ettiğimiz devrimin önderliği olan sınıftan katbekat fazladır. Sayıca bu katbekat üstünlük komünist partisinin örgütlenme alanlarının genişliğini de gösterir. Hem işçi sınıfı içinde, kendini sendikal mücadeleyle sınırlamayan, hatta bunun devrim perspektifini sınırlayan karakteriyle sıkı bir mücadele içinde devrimci bir anlayışıyla çalışmak gerekir hem de bu aynı devrim mücadelesini devrimin temel güçlerinin yoğun olduğu geniş alanlara doğru geliştirmek gerekir.
OBJEKTİF SORUNLARA YAKLAŞIM
Bazen küçük burjuva kesimlerin, örneğin yoksul köylülerin ya da bugün daha çok karşılaştığımız şehir küçük burjuvalarının, lümpen proleter olarak tanımladığımız emekçi kesimlerin çevremizde ve hatta içimizdeki yoğunluğu olumsuzlanmaktadır. Bu yanlıştır. Bunların devrim hareketi içinde yoğun olmasından daha doğal ne olabilir ki? Bu kesimlerin devrim için örgütlenmesi kaçınılmazdır ve zorunludur. Bizim için temel problem bu kesimlerin proleter disiplin içinde eğitilmesidir. Komünist partisinin sınıfsal niteliklerinin bu kesimlere doğru taşınmasıdır. Bunun pratik içinde gerçekleşebileceği açık olmalıdır. Dolayısıyla objektif şartlardan kaynaklanan bu türden sorunları “baş edilemez” görmek temel bir hatadır ve özellikle siyasi bakımdan büyük bir sorumsuzluktur.
Öncelikle bunun her dönem temel problemlerden biri olageldiği kavranmalıdır. Dolayısıyla gelecekte de bu problemin varlığından söz edeceğiz. Bunun bugün için özgünlüğünü belirleyen unsur devrimin henüz zayıf olduğu, partinin yetmezliklerinin de hatırı sayılır olduğu koşullardır. Bu koşullarda hem işçi sınıfı içinde çalışmak temel görevi hem de bunun komünist parti bakış açısıyla, bir siyasal çalışma olarak gerçekleşmesi zorunluluğu üzerinde titizlikle durulması gereken bir konudur. Diyebiliriz ki parti her ne kadar belli gelenekler yaratmış, belli ilkelerde sabitlenmiş olsa da içinde taşıdığı zayıflıklar nedeniyle bu iki temel problemde çizgi düzeyinde hata yapmamalıdır. Hatasız ilerlemek elbette olanaksızdır. Daha önce de vurguladığımız gibi doğru çizgi hatalı anlayışların varlığında gelişir. Hatalı anlayışlar burjuvazinin varlığında zaten kaçınılmazdır. Doğru çizgi egemen anlayışlarla karşı karşıya gelerek, onlarla mücadele içinde gelişecek ve yerleşecektir. Tam da bu nedenle işçi sınıfı içinde çalışma temel görevini kavramamak ve bu görevi gerçekleştirmekten ısrarla kaçınmak da komünist çalışmayı sendikal düzeyde ele alarak güdükleştirmek ve olanaksızlaştırmak da bizim için beklenmedik, olmadık, asla kabul edilemez, varlığına tahammül edilemez yaklaşımlar değildir. Aksine bunların varlığı doğaldır ve hatta kaçınılmazdır. Bizim gibi ülkelerde bunlar çok daha “makul” dolayısıyla yaygın yaklaşımlardır. Kabul edilemez ve varlığına tahammül edilemez olan bunlar değil bunlarla mücadeleden kaçınmaktır, bunların varlığına gösterilen tahammülsüzlüktür. Çünkü var olanla mücadele ancak onun varlığının nedenleri ve biçimleri üzerinde iyi bir çalışma ile olanaklıdır. Doğru çizginin buradan doğacağını ve gelişeceğini bilmemek bir aydın körlüğü ya da bir küçük burjuva sabırsızlığıdır.
Sınıfın hareketine yaslanan; ama bu hareketin çıkmazı olan kendiliğindenliğin nihayet “siyasetsizlik” ile ilgili olduğunu kavramayan anlayışın kitlelerden öğrenme tarzı temelden problemlidir. Örneğin bir komünistin komünist karakterini kitlelerin, özel olarak da işçi sınıfının kendiliğinden mücadelesi içindeki çalışmalarında hareketle açıklamak komünizmin temelini inkâr etmeyi içerir. Komünizm her ne kadar işçi sınıfının doğuşuyla olanaklı, somut bir amaç olabilmişse de onunla açıklanamaz. Komünizmin temeli ekonomi politik, felsefe ve bilimsel sosyalizm alanlarındaki gelişmelerdir. Bu alanların gelişiminde özel olarak işçi sınıfının bir katkısı yoktur. Bunlar burjuva aydınlarının geliştirdiği, gelişmelerini onların sağladığı düşün alanlarıdır. Yaşamak için çalışmak zorunda olanların, emeği dışında hiçbir şeyi olmayanların bu alanlardan haberdar olması bile esas olarak olanaksızdır. Bu nedenle komünizm onların dışında ve daha önce de belirttiğimiz gibi bu alanlardaki egemen burjuva anlayışlara karşı sürekli ve keskin, özellikle vurgulamak gerekir ki uzlaşmaz bir mücadele içinde gelişti. Marks ve Engels’te temsil bulan komünizm gene onların mükemmel yeteneklerinin, diyalektik materyalizmi en iyi biçimde uygulamalarının ürünü olarak işçi sınıfının siyasal gelişiminin ve devrimlerinin bir sonucu olarak kavranıp açıklandı.
KİTLELER BİZE NE ÖĞRETİR?
Onlar bize komünizmin sınıf mücadeleleri sayesinde gerçekleşmiş tarihsel sürecin bir sonucu olduğunu öğretirler, sınıf mücadelesinin kaçınılmaz olarak sınıf diktatörlüğüne ve oradan da sınıfsız topluma götürdüğünü öğretirler. Bunu açıklayarak yapmazlar. Bunu biz onlardan dinleyerek, onların içinde örgütlenerek, onların her türlü hak talebinin yanında olarak vs. öğrenmeyiz. Bunu onlardan ancak komünist partisi aracılığıyla, komünist hareketin ilkelerini ve öğrenme yöntemlerini uygulayarak, onun devrim perspektifine uyarak, onu örgütleyerek öğrenebiliriz. Örneğin sınıf analizleri yapmak ya da toplumun tarihsel durumunu öğrenmek veya işçi sınıfının gelişim şartlarını ve özelliklerini incelemek komünist bilinci geliştirmenin biçimleridir. Grevler için çalışmak, grevlere katılmak, hatta işçi ayaklanmaları içinde özellikle yer almak kimseyi komünist yapmaz; ama bir komünist görevini tam da bunların içinde gerçekleştirebileceğini, buna azami değer vermesi gerektiğini bilir.
Kitlelerin içinde olmak, kitle çalışmalarına her zaman özel bir önem vermek, işçi sınıfının eğilimlerini, yönelimlerini, eylemlerini politik çalışmaların temel alanlarından biri ve hatta en önemlisi olarak kavramak sınıf bilincinin orada gelişeceğini savunmak değildir. Aksine tüm bunlar sınıf bilincini bu alana taşımak için araçlardır. İşçi sınıfına ona doğuştan verilmiş bir bilinci taşımıyoruz; onun kendiliğinden elde edebileceği bilinç ona egemenler tarafından dayatılan, öğretilen, dikte ettirilen bilincin biraz daha ötesinden başka bir şey değildir. Kuşkusuz burada da bir mücadele, sınıf kavgası, dolayısıyla işçi sınıfında gelişmek üzere bir sınıf tavrı söz konusu olmaktadır. Bu tür mücadeleler içinde işçiler dostlarını ve düşmanlarını öğrenirler, savaşkan bir özellik kazanırlar. Ne var ki bunun bir sınıf diktatörlüğüne evrilmesi siyasal mücadelenin gelişmesiyle olanaklıdır. Sınıfın yaşamak için çalışmak zorunda oluşu kaçınılmaz olarak mücadele etmek zorunda kalmasını içerir. Onun bu mücadele zorunluluğunun siyasetle birleşmesi, siyasetin bu mücadeleyi biçimlendirmesi, geliştirmesi gerekir.
Kimi zaman “partizan” adıyla tanımlanan bu biçimlendirmenin komünist partisinin görevi olduğunu unutmamalıyız.
Öğrenmekten kastımızın asla kendiliğinden, yani günlük yaşam içindeki bilgilerin bölük pörçük halde edinilmesi olmadığını bilmek durumundayız. Bu nedenle komünist hareketi örgütleyen bir öğrenme biçiminden söz etmeliyiz. İbrahim yaşamının önemli bir kısmında kitlelerin eylemlerine olabildiğince katılmayı, onlarla doğrudan ilişkilenmeyi temel görevi saydı. Bu görevi hakkıyla yerine getirmesinin sonucu olarak o Türkiye proletaryasının nasıl bir geleceği omuzlamak zorunda olduğunu en doğru biçimde kavradı. Fakat bunun İbrahim tarafından başarılmasının nedeni onun komünist öğrenme yöntemidir; onun komünist ilkeleri benimseyerek hareket etmesidir. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinden öğrendikleri ona işçiler tarafından şöyle ya da böyle söylenenler değildir; aksine orada işçi hareketi büyük bir yenilgi aldı. İşçi hareketinin nasıl ve hangi yöntemlerle başarısız kalacağını öğrendik 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinde. İbrahim Marksizm-Leninizm-Maoizm’in öğrettikleriyle bu hareketin gerçekliğini birleştirme yöntemini kullandı. Bir partizan tavrı gösterdi. Ancak bu sayede o işçi sınıfının omuzlamak zorunda olduğu devrimin özelliklerini ve biçimlerini yeniden ve en güçlü biçimde formüle etti…
İbrahim gibi öğrenmek için partizan tavrında ısrar edelim. İşçi sınıfı içindeki çalışmanın zorunluluğunu ancak bu sayede kavrayabileceğimiz ve onu hakkıyla yerine getirebileceğimizi bilelim…