Kitle Mücadelesi Hakkında Yanlış Yaklaşımlara Karşı; Daima Kitlelerle!

HABER MERKEZİ- Fransa’da gelişen “Sarı Yelek” eylemliklerine ilişkin Fransa’da faaliyet yürüten Maoist Komünist Parti (PCm) tarafından 29 Kasım’da yayınlanan değerlendirmenin gazetemiz tarafından yapılan çevirisini, sürecin güncelliğinden kaynaklı okuyucularımız ve takipçilerimizle paylaşıyoruz.

Kitle Mücadelesi Hakkında Yanlış Yaklaşımlara Karşı; Daima Kitlelerle!

Birkaç hafta boyunca internet ve sosyal-medya üzerinden akaryakıt zamlarına karşı otoyolları bloke etmek için çağrılar yapıldı. Bu çağrılar yüz binlerce insan tarafından 17 Kasım öncesinde önemli bir karşılık buldu.

Eylemlerin ilk haftasında yüz binler yollara, park alanlarına ve ticari bölgelere, vergilere karşı blokaj şiarıyla aktı. Eylemin şiarı çok hızlı bir şekilde benzin üzerindeki vergilerin reddinden genel olarak fiyatların artışına doğru değişti.

İkinci hafta, Paris’i zapt etme çağrısı ciddi şekilde karşılık bulmadı. Eylemi yerelde sürdürenlerle merkezde sürdürmeye çalışanlar arasında bir ayrılığa yol açtı ve blokaj eylemlerinin sayısı düştü.

Fransız sömürgesi Réunion adasında iktidar, büyük şehirlerdekinden çok daha fazla ödemek zorunda kalan kitlelerin büyük bir öfkesiyle karşılaştı. Adadaki büyük işsizlik ve yoksulluk oranından da kaynaklı olarak tepkiler şiddete dönüştü. 15 gündür devlet bu isyana karşı askeri uygulamaları, güçlerini adaya aktararak devreye sokuyor. Adadaki durum, 28 Kasım’da “deniz aşırı bakanı”nın (sömürge bakanı olarak algılayabiliriz Ç.N.), seçilmiş “temsilcilere” sözler vermek için adaya gitmek zorunda kalması ve kalabalık tarafından yuhalanması üzerinden daha iyi anlaşılabilir.

BASKININ OLDUĞU YERDE DİRENİŞ OLUR; BU EVRENSEL BİR YASADIR

Biz komünistler için, hayat pahalılığına karşı mücadele, sınıflar mücadelesinin çok önemli bir politik, ideolojik ve örgütsel unsurudur. Buna karşın, birçok militan bu hareketten ve sahip olduğu yankıdan dolayı rahatsız. Çünkü hareketin bir faşist tarafından başlatılması ve otoyol patronlarının bu eylemler üzerinden uzlaşma sağlama çabaları birçok insan tarafından hareketin sağ bir eğilime sahip olduğu ve harekete katılmamak gerektiği şeklinde yorumlandı. Bu noktada şeylerin bütün yönlerini görmek istemeyen metafizik bir method ve değişime ve harekete karşı bir bakış açısı söz konusu.  Taktiksel olarak böyle bir sonuca varmak doğru değildir.

Eylemlerden iki hafta sonra işler değişti. Bu durum kesinlikle öngörülebilirdi çünkü hareketin yapısı ve onun sınıfsal konumu, maaşlar ve hayat pahalılığı üzerinden oluşturulan proleter taleplerin hareketin bir hükümet karşıtlığına dönüşeceğini gösteriyordu.

ESAS YAN VE TALİ YAN

Her hareket için, esas ve tali yanların ne olduğu tespit edilmeli. Mao Zedong, komünistlerin kullandığı bu analiz yöntemini “çelişki üzerine” makalesinde şöyle açıklıyor:

Metafizik ya da kaba evrimci dünya görüşü, dünyaya, tecrit edilmiş, durgun ve tek yanlı bir bakıştı. Dünyadaki her şeyi, dünyadaki bütün türleri, birbirinden daima ayrıymış ve hiç değişmezmiş gibi görüyordu. Değişme, ancak nicelikte bir artma, eksilme ya da yer değiştirme olabilir. Üstelik bu gibi artmalar, azalmalar ya da yer değiştirmeler, şeylerin içinde değil dışındadır, yani dış güçlerin etkisiyle olur. Metafizikçilere göre, evrendeki her şey, bunların özellikleri, oluşlarından beri, değişmeden öylece kalmıştır. Sonraki her değişme, düpedüz nicelikte bir artma ya da azalmadır. Bunlara göre, bir şey, ancak aynı şey olarak kendini yineler durur, ve farklı hiç bir şeye dönüşmez.

Peki sürmekte olan hareketin esas yönü nedir? İçinde bulunduğumuz süreçte maaşlar ve sosyal yardımlar saldırıya uğruyor (doğrudan maaşların düşürülmesi, dolaylı olaraksa sosyal desteğin düşürülmesi ya da fiyatların genel olarak yükselmesi) ve bu koşullarda “hayat pahalılığına karşı mücadele edelim” şiarı kitlelerde ciddi bir karşılık buluyor.

Bir ev bütçesinin merkezi öğelerinden biri olan benzin fiyatlarındaki inanılmaz artış (kırlık bölgede yaşayan bir ailenin arabası için yaptığı harcamaların beslenme ya da barınma için yaptığından daha çok olduğunu hesaba katarsak) bomba etkisi yarattı. Fiyat artışları bir aile için aylık 100, 200 Euro civarında bir kayba yol açıyor. Düşük ücretliler için bu durum nefes aldıramayacak boyutta.

Özetle, harekete geçmek ve yolları bloke etmek için internet ve sosyal-medya üzerinden yapılan çağrı çok ciddi bir kitle tarafından, 17 Kasım eylemi için karşılık buldu. İşte esas olan nokta; artan hayat pahalılığına karşı kitleler örgütlenme yolları arıyor ve daha önce hiç meydanlara çıkmamış insanlar, hayat pahalılığına karşı ilk politik tecrübelerini, en çok da cesaretlerini örgütlüyorlar.

Bu hareketin içinde çoklu çıkarların olduğunu söyleyebiliriz. İşçi sınıfının kısa vadede çıkarı pahalılığın düşmesi iken (bu dolaylı olarak maaşların genel bir artışı demektir), gerici burjuvazinin bir kanadının çıkarı ise benzin fiyatlarının düşmesi. Şirketler arası rekabette, nakliyeciler kendi ceplerine daha fazla artı-değer kalsın diye enerji tekellerinin karının düşmesini istiyorlar. Bu nakliye patronları genellikle Ulusal Cephe’ye (Front National, Fransa’da Macron’la birlikte seçimlerde ikinci tura kalan “aşırı sağ” parti) ya da diğer sağ partilere yakınlar.  Neden Ulusal Cephe militanlarının bu çağrıya uyduklarını buradan anlayabiliriz.

Son kertede güncel tali çelişki ise kendi özgün çıkarları için mücadele eden burjuvazi ile burjuvazinin diğer kanatları arasında. Mücadele halindeki burjuvazi kendi mücadelesini kitlelerin büyük bir kesimiyle ortaklaştırma ve kendi çıkarlarını kitlelerin de çıkarıymış gibi gösterme yollarını arıyor. Özelde tek bir fiyatın düşmesi, yani benzin fiyatlarının düşmesi… Öte yandan, vergilerin azaltılması yoluyla sadece benzin fiyatlarının düşürülmesi kitlelerin doğrudan yararına değil. İşçiler bu durumun farkında, birçoğu “gerçek kirleticilere” (burada ‘kirtleticiler’ olarak vurgulanan terim, çatışmalar sırasında eylemciler tarafından ‘doğaya ve çevreye zarar’ verildiği manipülasyonunun ön plana çıkarılmasına atfen türetilmiş Ç.N.) saldırmak gerektiğini düşünüyor ve “bir taraftan verip, bir taraftan almayı” bırakmak gerektiğini vurguluyorlar.

Bu çelişki son yılların büyük kitlesel mücadelelerinde defalarca görüldü: Guvane, Martinik, Guadeloupe adaları ya da metropol örneği olarak Bretonya bölgesi.

KİTLE ÇİZGİSİ

İlk önce, Marksizm, öteki tüm ilkel sosyalizm biçimlerinden tek bir özel mücadele biçimine bağlı kalmamakla ayrılır.

En değişik mücadele biçimlerini kabul eder, ve onları “uydurmaz”, ama devrimci sınıfların, hareketin gelişimi içinde kendisini gösteren mücadele biçimlerini sadece genelleştirir, örgütler ve bunlara bilinçli bir ifade verir.

Bütün soyut formüllere ve bütün doktrinci reçetelere kesenkes düşman olan Marksizm, hareket geliştikçe, yığınların sınıf bilinci arttıkça, iktisadi ve siyasal bunalımlar keskinleştikçe, savunma ve saldırının yeni ve daha değişik yöntemlerinin sürekli bir biçimde doğmasını sağlayan ilerleme içindeki kitle mücadelesine karşı dikkatli bir tutum takınılmasını gerektirir.Lenin, Partizan Savaşı (bazı Türkçe kaynaklarda “Gerilla Savaşı” olarak da geçmekte Ç.N.)

Kitlelerin içinde başından beri doğru fikirler ve doğru eylem biçimleri bulunur. Tarihi yapan kitlelerdir; doğru olan yalnızca kitlelere örgütlenmelerinde yardımcı olmak, onlara bunu anlatmaktır. Neyin “ahlaki olarak” iyi neyin kötü olduğunu anlatan bütün soyut söylevler çöpe atılmalıdır.

Bu hareketin içinde doğuşundan itibaren çok sayıda doğru şey vardır; fiyatların düşmesi için mücadele etme arzusu, örgütlenme arzusu, artık oldu bittiye getirmelerine izin vermeme arzusu vb.

Hareketin kendi içinde çok sayıda gerici şeyi de barındırdığını söyleyebiliriz; söylemlerin vergiler, benzin ve göç üzerine merkezileşmesi/yoğunlaşması… Bu, proletarya saflarına sızmış burjuva sınıfının bakışıdır ve dahası kırlık bölgelerdeki Ulusal Cephe’nin ideolojik etkisi önemsenmelidir. Hükümet ise bu hareket Le Pen ve “aşırı sağ” tarafından yönlendiriliyormuş gibi göstererek aşırı sağı kendi korkuluğu yaparak ondan faydalanmaya çalışıyor. Bu propagandanın yaratabileceği tek etki aslında büyük Fransız emperyalist burjuvazisinin çıkarlarını savunan faşistlerin kendilerini “halkçı” olarak göstermelerine olanak sağlamaktır.

Buna karşın olumlu yanları güçlendirmek ve olumsuz yanları ezmek zorundayız. Her zaman dediğimiz gibi, “sapla samanı birbirinden ayırmalıyız”.

Peki nasıl? Doğru şiarları ve söylemleri sentezleyerek, onları pratiğe geçirerek ve örgütsel etkilerini güçlendirerek. Bu şiarların militanlar tarafından sahiplenilmesi için basit ve etkili olması gerekir.

Birinci şiarımız: “İsyan etmekte her zaman haklıyız”.  Evet, kitleler isyan etmekte haklı! Evet, problemler her zaman var ama merkezi bakış, mücadele etme ve örgütlenme isteğiyle somut politik deneyimdir.

İkinci şiarımız: “Hayat pahalılığını indirin” (bu, ‘maaşları arttırın’dan başka bir şey değildir). Şu konuda ısrarcı olmak gerekir: Saldırmamız gereken her şeyden önce kapitalistlerin kârıdır çünkü sömürülmemizin sebebi budur. Her şeyi üreten biziz, zenginlikleri de.

Üçüncü şiarımız: Fiziki olarak polise direnmemiz gerekir, “baskıyla savaşalım”. Toplumun  gerçek ve daimi tümden dönüşümü için devrimci şiddet zorunludur. Baskıya maruz kalanların yanında yerimizi alıyoruz çünkü onlar başlarını kaldırmaya cüret edip kendi işlerini kendi ellerine aldılar, bizse bunun karşılığında, zehrini akıtmak için hareketi saran faşist parazitlere hiçbir şey yapmayacak değiliz.

İkinci olarak, hareketin içindeki bazı düşünceleri güçlendirmek gerekiyor. Hatırlatmamız gerekir ki ekolojik felaket ekonomik sistemin örgütlenme şekline paralel olarak yaklaşıyor; vazgeçilmez yasaları “en kısa zamanda en fazla kâr”, geri kalan hiçbir şeyin önemi yok. Biz ise temel ekonomik yasanın “bütün toplumun hiç durmadan ve gelişerek, maddi ve kültürel ihtiyaçların azami düzeyde karşılanması” esasına dayandığı bir dünya için mücadele ediyoruz. Ayrıca ileri militanlara patronların ve burjuvaların sınıf çıkarlarının benzin üzerindeki vergilerin düşürülmesi şiarıyla birleştiğini açıklamamız gerekiyor.

TEK BİR KIVILCIM BÜTÜN BİR BOZKIRI TUTUŞTURABİLİR

Bugün işçi sınıfı ve proletaryada patronlara, hükümete ve devlete karşı çok büyük öfke var. Önümüzde kitlelerin düşmanlarına vurduğu ve büyük çalkantıların olduğu patlama anları olabilir.

Komünistlerin görevi yangını söndürmek değil harlamak ve alevleri doğru bir yöne doğru kanalize etmektir. Biz nerede doğru talepler ve proleterlerin sloganları en önde haykırılıyorsa orada kitlelerle beraberiz. Biz mücadeleden korkmuyoruz. Bütün mücadele hareketi toplumsal çelişkiler tarafından kat edilir. Saf, pürü pak, muhteşem bir hareketin olması mümkün değildir. Saf hareket kitlesiz, ölü bir harekettir. Hareketin içinde faşistlerin örgütlediği davranışlar ve saldırılar pek tabii ki vardır. Bizim mücadelenin esası olarak belirlediğimiz hayat pahalılığına karşı mücadele şiarına karşı faşistlerin bu pratikleri hareketin kurucu öğesi değildir ve kitlelerin isyanını açıklayamaz. Aşırı sağ partilerin içindeki hareketin ırkçı, cinsiyetçi sözüm ona “sözcüleri”ni saf dışı bırakarak ve onları gerileterek yerellerde bu faşist pratiklerle mücadele edebiliriz.

İşte tam da bizim parmak bastığımız konularla ilgili Lenin Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’nda şöyle diyor:

Sömürgelerde ve Avrupa’daki küçük ulusların ayaklanmaları olmadan, küçük burjuvazinin bir kesiminin sahip olduğu tüm önyargılara karşın gerçekleştirdiği devrimci patlamalar olmadan, siyasi olarak bilinçsiz proleter ve yarı-proleter kitlelerin toprak beylerinden, kiliseden, monarşiden gelen baskıya, ulusal baskıya karşı giriştikleri bir hareket olmadan, vb. toplumsal devrimin gerçekleşmesinin akla yakın olduğunu düşlemek, toplumsal devrimin yadsınması demektir. Bir ordu gelip bir yerde duracak ve “Biz sosyalizmden yanayız” diyecek, sonra bir yerden bir başka ordu gelecek ve “Biz de emperyalizmden yanayız” diyecek ve böylece toplumsal bir devrim olacak!… Her kim böylesine ‘saf’ bir toplumsal devrim düşlüyor ise, yaşamı boyunca hiçbir zaman böyle bir devrime tanık olmayacak. (…)

Avrupa’da sosyalist devrim bütün ezilenlerin ve hoşnutsuz öğelerin yığın savaşımının patlak vermesinden başka bir şey olamaz. Küçük-burjuvaziden ve bilinçsiz işçilerden öğeler, bu devrime kaçınılmaz olarak katılacaklardır -bu katılma olmadan yığın savaşı olanaklı değildir, hiç bir devrim olanaklı değildir- ve, bu öğeler aynı şekilde kaçınılmaz olarak harekete kendi önyargılarını, gerici özlemlerini, zaaflarını ve yanılgılarını da getireceklerdir. Ama nesnel olarak bunlar sermayeye saldıracaklardır, ve dağınık, uyumsuz, karmakarışık, ilk bakışta birlikten yoksun bu yığın savaşı nesnel gerçeğini ifade eden devrimin bilinçli öncü birliği, ilerici proletarya, bu yığınları birleştirip onlara yön verebilecek, iktidarı alabilecek, bankaları ele geçirebilecek, (değişik nedenlerden olmakla birlikte!) herkesin nefret ettiği tröstleri mülksüzleştirecek ve tamamı burjuvazinin devrilmesi ve, sosyalizmin zaferini sağlayacak olan başka kesin önlemleri alacaktır. Bu zafer de, kendini hemen küçük-burjuva posadan “temizleyecek” değildir.

Bu hareket, diğer bütün hareketler gibi sınıf savaşımının paralelinde ilerliyor. Her sınıf kendi şiarını, kendi isteğini kendi militanlarını taşıyor harekete. Komünistler de bu noktada halk kitlelerinin ve proletaryanın safını güçlendirmek için kitlelerin güvenini kazanmalı, ve bunun için gerekli her şeye cüret etmelidir. Bu kavgada partimiz, güçlerini mücadele eden kitlelerin tarafına yöneltirken, mücadelenin içine sızan halk düşmanlarını teşhir etmek ve maskelerini düşürmek için mücadele veriyor.