[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Yazıyı dinle “]
23 Haziran günü Rusya’nın paralı asker şirketi Wagner Rostov’da isyan yürüyüşü başlattı. Wagner lideri Prigojin’in “adalet yürüyüşü” olarak adlandırdığı silahlı ayaklanma Moskova’ya tehditkâr bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yaklaşık 24 saat süren isyan Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko’nun aracılık ettiği bir uzlaşmayla sona erdi. Bu 24 saatlik isyan emperyalizmin çürümüşlüğünü bir kez daha tüm gerçekliğiyle önümüze serdi. Rus emperyalizminin Ukrayna’ya başlattığı savaşın üzerinden 1 yıl geçti. Bu işgal saldırısı emperyalist çekişmelerin sıcaklığını somut bir şekilde Ukrayna’da gösterdi. Kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizm en gerici yanıyla, en zorba yanıyla dünya halklarının üzerine veba gibi çökme adımlarını atmaktan hiçbir zaman çekinmedi. Ukrayna bunun en yakın zamandaki çarpıcı örneğidir. Öte yandan, Wagner isyanı, emperyalizmin kirli oyunlarının kuklası olan “paralı askeri güçlerin” ne olduğunu, nasıl bir tehdit oluşturduklarını dünya halklarına da göstermiştir. Bu, yazımızın da ana konusunu oluşturacak.
SADIK BİR OLİGARK
Rus oligark Yevgini Prigojin, Putin’e en yakın kişilerden biri olarak biliniyor. Prigojin geçmişi itibariyle de çete, mafya, kumar gibi gayrimeşru dünyanın birçok alanında bulunmuş, bunların içinden gelmiş biri. Sovyet Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılmasının ardından birçokları gibi Prigojin de devlet bürokrasisine ait ve emperyalist nitelikte gelişmiş, birikmiş sermaye ile ilişkilenerek, Rusya devleti tarafından palazlandırılarak önemli kazançlar elde etti. Kremlin’deki yemek davetlerinden bilinen Prigojin, sarayın yemek tedarikçisi olan restoran şirketinin sahibi olarak tanındı. Kamuoyunda da daha çok “Putin’in şefi”, “Putin’in sırdaşı” olarak bilindi. 2000’li yıllardan itibaren Putin’e olan yakınlığının sağladığı geniş olanaklarla Prigojin sermayesini genişleterek büyüttü. Prigojin’in Concord Catering şirketi Rusya’da çok sayıda kamu ihalelerine girdi ve devlet olanaklarına dayanarak gelişti. 2012 yılında, Rus ordusuna 1,2 milyar dolar değerinde yemek tedarik eden bir sözleşme imzaladı. Bu ve benzeri, bilinen birçok ihale ile Prigojin’in sermayesine sermaye kattı. Bu gelişmenin çeşitli örneklerine kısa bir araştırmayla herkes ulaşabilir…
Prigojin, varlığı 2014 yılında duyurulan Wagner Grup’un kurucularından. Wagner’in üst kademeleri eski Rus ordusu mensuplarından oluşuyor. Devletlerin resmiyette kabullenmediği fakat kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşen tüm kirli işleri bu paramiliter gruplara yaptırdığını biliyoruz. Bu gruplar da genellikle ordu içerisinde yetişmiş ve görev almış kişilerden oluşuyor. Wagner de böyle bir paralı asker şirketidir. Sadece Rusya’dan değil ABD emperyalizminin Irak işgalinde, Afganistan işgalinde paralı askerleri kullandığını hatırlatmak gerekir. Bunlardan en bilineni Blackwater’dır. Blackwater şirketi Irak ve Afganistan’da birçok “özel” operasyona imza atmıştır. Akıllarda kalan ise ABD emperyalizminin çıkarları için tüm kirli işleri üstlenmesiydi. “Nisour Meydanı Katliamı”, Blackwater’ın en bilinen vakasıdır. Blackwater silahsız 17 Iraklıyı katletmişti. Bu olayı ABD üstlenmemiş, tüm suçu Blackwater’a yüklemişti.
Wagner’in, kuruluşu itibariyle neye hizmet edeceği baştan belli olmuştu. Wagner, Rusya’daki hapishanelerden “özgürlük” vaadiyle birçok kişiyi ordusuna dahil etti. Devşirilen bu kişiler ücret karşılığında belirli bölgelerde “özel” operasyonlarda kullanıldılar. Wagner ilk defa ise, 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle başlayan savaşta rol aldı. Gayrinizami harp biçiminde hareket eden Wagner, Rus emperyalizminin çıkarlarına hürmeten kirli savaşın tüm gereklerini karşıladı.
YAYILMACILIK VE WAGNER
Bu kısa süre içinde Rus emperyalizminin yayılmacı politikalarında Wagner’in önemli bir aparat olarak kullanıldığına tanıklık ettik. Bu kullanışlı aparatın Rus devletine özgü olmadığını, birçok devletin benzeri mekanizmaları kirli işlerde kullandığını biliyoruz. Oysa ulus devletlerin gelişim şartlarında bu gibi aparatlar devletler için esasen tehdit veya tehlike kabul edilirdi. Silah hakkının devletin güvenlik güçlerinde olması için ulus devletler özel bir çaba içerisinde olmuşlardır. Nihayetinde devletin tüm ulus üzerindeki egemenliğinin temel araçlarından biri silah hakkıydı. Kapitalizmin gelişimine en uygun siyasi-bürokratik yapı olarak ortaya çıkan ulus-devlet modellerinde “ulusal ordu” burjuvazinin ya da egemen sınıfların çıkarlarını koruyan yapı olarak kurumsallaştı. Ulusal ordunun kapitalizmin gelişimine ve burjuvazinin vatan ötesi çıkarlarının korunmasına sağladığı katkı hem ülke halkı için hem de dünya halkları için büyük zulümlerle birlikte gerçekleşti. Bu zulümlerin zamanla gerek bölgesel gerek uluslararası anlaşmalarla kontrol altına alınmasını amaçlayan sınırlandırmalar (savaş suçları gibi kategoriler) devletleri başka biçimlerde hareket etmeye itmiştir. Kapitalizm geliştikçe, ulus devlet egemenliği kalıplara oturdukça kliklerin, grupların, kişilerin özel çıkarına uygun silah hakkına ya da şiddet hakkına sahip oluşumlara da kapılar aralanmaya başladı. Emperyalizm kendi sermayesinin koruyuculuğu için de özel olarak “güvenlik şirketleri” inşa etti. Bu şirketler emperyalist sömürgelerde hem bağımlı siyasi iktidarların koruyuculuğu için görev aldı hem de şirketlerin koruyuculuğunu üstlendi.
Emperyalizmin gerici yapısına uygun model olan “güvenlik şirketleri” paralı askerlerin oluşumunda önemli bir rol aldı. ABD’de Blackwater, İngiltere’de Aegis, Fransa’da GEOS gibi birçok örnek sıralayabiliriz. Bunlar en bilinenleri olarak karşımıza çıkıyor. Wagner de benzer bir oluşum olarak ortaya çıkmıştır. Hem egemen sınıfların çıkarlarını koruyan hem de “özel” savaşların oyuncusu olan yapılardır. Wagner, Kırım’dan sonra, 2014 yılından bu yana Suriye, Libya, Orta Afrika, Mali, Burkina Faso, Güney Sudan, Moritanya, Çad gibi birçok ülkede faaliyetlerde bulundu. Financial Times’ın bir haberine göre 2017’den beri Sudan’da, ama belki en önemlisi Orta Afrika Cumhuriyeti’nde görülmeye başlandı. Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Rusya askeri danışmanları da bulunuyor. Wagner’in Sudan’daki altın madenlerini koruduğu ayrıca belirtiliyor. Bu güçlerin bundan sonra hangi kisve içinde buralarda rol alacakları henüz netleşmemiştir. Tüm bu yayılmacı politikalarında Rusya’ya ait şirketlerin korunması, ülkelere askeri destek sağlaması, gayrinizami yöntemlere başvurmak üzere savaş sahalarına sürülmesi Wagner’in yapısını kavramak bakımından örnektir. Devletlerin kirli işlerinin “maskesi” Wagner olmuştur. Savaş suçlarının, gözaltında kayıpların, kirli işlerin sorumluluğundan kaçmanın yöntemi “biz yapmadık” olmuştur.
SURİYE’DE İLK ÇATLAK
Rus emperyalizminin çıkarlarıyla uyumlu hareket eden Wagner’de, geçtiğimiz yıllarda ilk çatlaklar meydana geldi. Wagner’in özellikle Suriye’de aktif faaliyet yürütüyor olması sıcak sahalardaki farklı aktörlerle karşı karşıya gelmesine neden oldu. Suriye’nin talan edilmesinde büyük ortaklardan olan ABD ve Rusya burada konumlanmış farklı gruplara dayandıklarından sıklıkla karşı karşıya geldiler. Siyasi atışmalar ve karşıtlıklar kendini savaş cephesinde de kaçınılmaz olarak gösterdi. Anlaşmalar gereği emperyalist ülkeler “kendilerine ait olan” petrol kuyularında “güvenlik” çemberleri oluşturdu. Savaşa dayalı olarak edinilmiş kirli çıkarları korumak için emperyalist devletler bölgede birçok grup ile anlaşmaya çalıştı/çalışıyor. Kaldı ki böylesi çatışmalı sahalarda emperyalistlerin, çıkarları için birçok yapı ile ilişki kurduğu bilinmektedir. Türkiye de bu ilişkilerde hem küçük ortak olma hem de maşa olma görevini üstleniyor.
Rusya 2018’de Suriye’nin doğusunda ABD’nin kontrolündeki petrol ve doğal gaz alanlarına Wagner’i gönderdi. Yukarıda da bahsini ettiğimiz gibi kirli çıkarların operasyonlarını Wagner üstlendi. Rus ordusunun doğrudan böylesi bir operasyona kalkışması gerilimi çok farklı bir yöne çekebilirdi. ABD ordusunun hava saldırısında Wagner 200 kadar kayıp verdi. Rusya Savunma Bakanlığı ise “İlgimiz yok” deyip işin içinden çıktı. Yüzüstü bırakıldıklarını düşünen Prigojin’in Şoygu ve Gerasimov’a olan öfkesinin bilinen ilk fitili de böylece yakılmış oldu.
ŞEFİN SON YEMEĞİ: İSYAN
23 Haziran günü isyan eden Wagner ve lideri Prigojin Rusya’nın Rostov kentinden bir yürüyüş başlattı. O güne gelmeden önce Wagner ve Rus ordu bürokrasisi arasında Suriye’de başlayan gerilimin devamını inceleyelim.
Wagner’in, adını artık tamamen duyurduğu, açıklamalar yaptığı ve Rus ordusunun bir birimi gibi hareket ettiği yer, Ukrayna’ydı. Ukrayna, Wagner’in belirgin biçimde ordu birimi formatında savaştığı alan oldu. Mevzi kazanma savaşında en önde yer alan “ordu birimi” Wagner oldu.
Rusya, Ukrayna’da istediği kazancı elde edebildi mi? Bugün için buna net bir cevap vermek zor; fakat geçen bu sürede çok fazla darbe aldığı bir gerçektir. Gerek savaş alanındaki kayıplar gerekse savaşın ekonomik faturası Rus emperyalizminin çözüm aradığı problemlerdendir. Bu kayıpların belki de en fazlasını yaşayan Wagner’in askerleri oldu. Ukrayna ilerleyişinin yavaş oluşu, kazanılıp kaybedilen bölgeler savaşın seyrini uzattı. Diğer emperyalist ülkelerin Ukrayna’ya desteği de Rusya’nın işini zorlaştırmıştır.
Wagner’in isyanından kısa bir süre önce Bahmut “zaferi” duyurulmuştu. Bahmut “zaferinin” mimarı Wagner’di. Bahmut önce zafer ile duyuruldu, ardından kontrol Rus ordusuna bırakıldı. Ne var ki Bahmut “zaferi”nin ardından Prigojin daha fazla söz almaya başladı. 21 Mayıs’ta Bahmut açıklanmadan önce 30 Nisan tarihinde Prigojin’in verdiği röportajı hatırlatalım: “Halihazırdaki durum Wagner’in sonunu getiriyor. Wagner şirketinin varlığı kısa bir süre sonra son bulacak. Biz tarih olacağız. 9 Mayıs’tan önce Bahmut’u ele geçirecektik. Bunu gören askeri bürokratlar mühimmat sevkiyatını durdurdu (…) Bu nedenle 10 Mayıs 2023’ten itibaren Bahmut’tan çekileceğiz” dedi. Prigojin şubat ayından bu yana “kendilerine artık mühimmat temin edilmediğini” belirterek sonra baş düşmanı olacak Şoygu’ya şu mektubu yazıyordu: “Eğer mühimmat eksikliği giderilmezse o zaman organize bir şekilde, fare gibi korkarak değil, ya çıkacağız ya da ölmek için kalacağız. Rus halkını kandırmaktan vazgeçmek zorundayız.”
23 Haziran günü Prigojin, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov’a nefret kusarak isyan etti ve Rostov’un kontrolünü ele geçirdiğini açıkladı. Prigojin’in “adalet yürüyüşü” olarak tanımladığı isyanında Şoygu ve Gerasimov’un kendisine teslim edilmesini ve cezalandırılmasını istedi. Açıklamalarında sürekli olarak Şoygu ve Gerasimov’un Rusya halkını kandırdığını dile getiren Prigojin, Putin’e karşı daha ılımlı söylemlerde bulundu. Federal Güvenlik Servisi (FSB) “silahlı isyan” suçlamasıyla dava açtı. Putin ise isyanı “vatana ihanet” olarak nitelendirerek “sırtından bıçaklamak” diye tanımladı. Prigojin sadık bir oligarktan, askerden böylelikle ihanetçi ve hain konuma geldi. 24 saatlik isyan ise anlaşmayla sona erdi. Anlaşmada, Prigojin’in Belarus’a gitmesi, suçlamaların düşmesi detay olarak öne çıktı. Kirli tetik Wagner’in sonu gelirken Rus emperyalizminin siyasi otoritesi zarar gördü. Bundan en çok etkilenen de kuşkusuz Putin oldu.
WAGNER İSYANINDAN NE ANLAMALIYIZ?
Wagner isyanı kuşkusuz gelişecek olan süreçlerin bir provası niteliğindeydi. Emperyalist devletlerin pazar savaşlarının daha fazla artacağı aşikârdır. Dolayısıyla emperyalistler Wagner vb. yapıları çatışma sahalarına daha fazla sürecektir. Hiç kuşkusuz bu durum yaşanan ekonomik krizden bağımsız değildir. Savaşın itici gücü olan krizler arttıkça Wagnervari tehditler güçlenecektir. “Emperyalizm savaşmak isteyince hiçbir anlaşma göz önünde bulundurulmayacaktır.” Mao yoldaşın bu sözünden yola çıkarak şunu diyebiliriz: Emperyalistler her daim kendi savaşlarının propagandasını yapar. Bugün emperyalistlerin savaş istemi ihtilaflı alanlarda daha fazla hissediliyor. Suriye’de, Ukrayna’da, Afrika ülkelerinde… Politikalar sertleşirken askeri güçlere yatırım artıyor. Savunma sanayi harcamaları her yıl daha fazla artıyor. Ülke ekonomileri de kaçınılmaz olarak yıkıma sürükleniyor. Daha fazla askeri harcama gücün temsili oluyor. Kitlelere askeri gücün varlığı propaganda edilerek güven inşa ediliyor. Bu güven inşası sürdürülebilir midir? Kuşkusuz sürdürülemezdir. Yoksulluğun artışı bu güven inşasını hırpalayacaktır. Sadece bu da değil. Kriz tüm ülkelerde görünür durumdayken krizi yönetme çabası içindeki devletler baskıcı politikalara dümen kırmakta, ilk elden kazanılmış haklara
saldırmaktalar. Bu konuda hafızamız tazedir. Son birkaç yıldır tüm dünyada demokratik eylemler baskıya maruz kalıyor. Egemenler, yönetme koşulları zayıfladıkça saldırganlaşıyorlar.
Wagner isyanı Rusya’da Putin’in otoritesini sarstı. Kuşkusuz bundan sadece Putin değil, egemen sınıf da etkilendi. “Rusya güçlüdür” imajı isyan ile birlikte kitlelerdeki soru işaretlerini canlandırdı. Haksız savaşlar ezilen dünya halklarının çıkarlarına değildir. Bu, sürekli söylenmesi, propaganda edilmesi ve dünden çok daha fazla canlı tutulması gereken bir durumdur. Kızışacak olan emperyalist dalaşta her ülkenin proletaryasının önünde kendi çıkarları için birleşme görevi durmaktadır. Wagner’in isyanı Rus devletinin içerisindeki kliklerin çatışmasının bir göstergesidir. Bu göstergenin işaret ettiği klikler çatışmasının detayları bugün için belirgin değil. Ama çatırdayan yanları olduğunu görmemek mümkün değil. Wagner, siyasi destek göreceğini düşünerek hareket etmiş olsa bile Rusya için bu durum hâlâ tartışmaya açıktır. Zira Prigojin’e yakın ordu bürokrasisi içindeki şahısların açıklamaları iktidar yanlısı, Prigojin karşıtıydı. Putin, ordunun dizaynında değişikliklere gideceğinin sinyallerini verdi. Egemen olana yakınlığı güçlendirme isteği artacaktır. Bunun klik çatışmalarına nasıl sirayet edeceğinin cevabını ilerleyen zamanda, Ukrayna’daki savaşın seyrine göre de verebileceğiz.
Rusya’da yaşanan isyan bir kez daha emperyalizmin en gerici ve zorba yanını göstermiştir. Kirli yöntemler, haksız savaşlar egemen sınıfların egemenlik aracıdır. Haksız savaşlardaki yıkımın enkazı dünya halklarına yüklenmiştir. Tüm haksız savaşlara son verecek olan savaş, sınıfın son savaşıdır. Çağımızın haklı savaşlarının dinamiğini, belirleyeni nihayet sınıfın kurtuluş için savaşımı olmalıdır. Mao* yoldaştan alıntıyla sonlandıralım:
“Savaş, sınıf çelişkisinin bir biçimidir. Fakat sınıflar ancak savaş yolu ile ortadan kaldırılacaktır. Savaş kesin olarak ancak, sınıflar ortadan kaldırılarak yok edilebilir. Devrimci savaş sürdürülmeden sınıflar ortadan kaldırılamaz.”