[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı TC’nin Zap, Avaşîn ve Metîna’da devam eden operasyonunda kimyasal silah kullandığı iddialarıyla ilgili bir hekim olarak “ön değerlendirme” yapmış ve kimyasal silaha maruz kalan gerillaların görüntülerinin kimyasal silah iddialarını güçlendirdiğini belirtmişti. TC’nin de bağlı kalmak zorunda olduğu Cenevre Sözleşmesi’ne dikkat çekerek “araştırılsın” demişti. Fincancı bu açıklamalarının ardından tutuklandı. İnsan hakları savunucusu ve demokrat bir hekim olan Fincancı, üç maymunu oynayan muhaliflere rağmen gereğini yapmıştır. “Rağmen” diyoruz; çünkü Fincancı yaratılan pasifist mücadele iklimine kapılmayı reddedip “silahlı mücadele yürütenlere karşı her yol mubahtır” anlayışına da karşı koymuş oldu.
TC’nin silahlı mücadele yürüten güçlere yönelik kimyasal silah kullanımı ilk değildir. Olanak ve deneyimlerle belirlenebilen ilk kimyasal silah kullanımı 1999 yılında yaşanmıştır. Şırnak’ın Bilika köyünde gerilla güçlerine yönelik kullanılan kimyasal, 20 savaşçının şehit düşmesine neden oldu. Ardından silahlı mücadelenin gelişimine, TC’nin savaşta tıkanmasına bağlı olarak dönem dönem bu yönteme başvuruldu. 1 yıldır özellikle de son 7 aydır da bu silahların kullanımı hiç olmadığı kadar arttı.
2021 yılında TC’nin yine aynı bölgede başlattığı operasyonda 5 farklı kimyasal gaz kullanımı tespit edildi. Halk Savunma Merkezi’nden yapılan açıklamada bu kimyasalların niteliğine dair belirlemeler bulunuyor. “Tabun” gazı insanın sinir hücrelerini dondurarak hareketsiz kalmasına neden oluyor ve ölümle sonuçlanıyor. İnsanı boğan “Green Cross” gazı. İnsanı ve temas ettiği yeri yakan, kurutan “Sülfür Mustant” adı verilen gaz. Halsiz düşüren, hafıza kaybına neden olan, bayıltan ve dönemsel felç geçirten farklı bir gaz. Bir de eylemlerde polisin de başvurduğu herkesçe bilinen biber gazı da savaş bölgelerinde kullanılıyor. Bu kimyasal silahların süregelen savaşta halen kullanıldığını biliyoruz. Ayrıca termobarik silahlar da kullanılmaktadır. Zap’ta savaş tünellerinde bulunan bir gerillanın yaşadıklarından aktaralım: “Biber gazı kullanımından sonra düşman bu sefer de yanık lastik kokulu bir gaz kullandı. Zaten düşman kimyasal ile saldırdığında biz de hemen eylem yapıyorduk. Daha sonra tadı tatlı ve kokusuz bir gaz kullandı. Bu kimyasal silahın da etkileri çok fazlaydı, başımız ağrıyordu, nabzımız çok hızlı artıyordu, baygın bir hale geliyorduk. Ayağa kalkmaya çalıştığımızda düşecek gibi oluyorduk. Tabii hemen tedbirimizi aldık. Yine sarı renkli bir kimyasal gaz kullandılar. Vücutta yara yapan, başı, mideyi ağrıtan ve nabzı yükselten bir gazdı. Çok etkili bir kimyasaldı. Kolumuzu kaldıramıyorduk. Üzerimizde kıyafetler olmasına rağmen sırtımızda, karnımızda ve parmaklarımızda yaralar oluşmuştu.” diyor Zîlan Avrîn. TC’nin savaşı kendi lehine çevirmek için tünellere yöneldiği ve imha etmeye çalıştığını biliyoruz. Bu yönelimle bir günde yirmi dört kez kimyasal silaha -yine aynı gerilladan aktarımla- başvurdu.
BİR YANDA İHANET BİR YANDA SAHİPLENİŞ
HPG ve YJA STAR güçleri TC’nin savaştaki teknolojik üstünlüğünü savaş tünelleriyle ve savaşçı gücüyle etkisizleştirmiştir. Gerillanın yeni taktik hamleleriyle başa çıkamayan TC, savaştaki konumlanışını bu yöntemle belirlemeye çalışmaktadır. TC ordusu envanterinde bulunan ve bulunmayan her türlü silaha başvurmaktadır. Bölgede kurmak istediği üstünlük için iş birliğine ihtiyaç duyan TC, KDP ile “samimiyetini” geliştirmiştir. KDP gerillaya yollanan gaz maskelerine el koyarak üstelik bunun görüntülerini servis etmiştir. Gerillanın “boğulmasında” pay sahibi olmuştur. TC ordusunun üs kurmasında da yardımcı olan KDP, üs bölgelerinin “yol” ve “temizliğinden” sorumlu olmuştur. 112. sayımızda çıkan “KDP Kime İhanet Ediyor?” başlıklı yazımızda KDP’nin sınıf karakteri gereği TC ile iş birliği kurmakta ve Irak Kürdistanı’ndaki egemenliğine tehdit olarak gördüğü her şeye saldırmakta beis görmeyeceğini söylemiştik. Fakat KDP ulusal kimliği açısından ihanetin sancak taşıyanı konumundadır. Burada KDP için belirleyici olan kendi sınıf çıkarları olmuştur, olacaktır.
TC kimyasal silahı sistematik olarak kullanıyor. Peki neden şimdi bu denli gündem oldu? Gündem olması olumludur, bir bakıma yüzünü savaşan güçlere dönmektir. Mersin’de polisevine yönelik gerçekleştirilen fedai eyleminin de çağrısı budur. “Savaş sürüyor, bakın!” demektir. Halkın gündemine kendini dayatmıştır; çünkü dayatmak zorundadır. Gerilla savaşı nihayetinde halka dayanmaktadır. Bu bağlamıyla halkın gündemini meşgul etmesi, sahiplenilmesi de önüne koyduğu hedeflerden olmalıdır.
Kimyasala maruz kalan iki savaşçının görüntüleri yayımlandı. Savaşçıların görüntüleri büyük tepkilere yol açtı. Kimyasal silahın kullanıldığı bir sır değildi; fakat bu görüntüler insanın yüzüne tokat gibi çarpan bir gerçeklikti. Bu gerçeği görmemek ise var olan savaşı görmemek anlamına gelecektir. Son 1 yıl içinde aynı bölgede yüzlerce kez kimyasal silah kullanıldı. Halkın gündemine girdiği anda her koldan saldırılar başladı. Zaten TC NATO ordusu olarak emperyalistlerin desteğini arkasına aldığı için işlediği “savaş suçlarının” üstünü örtebileceğine inanmakta ve süregelen sessizlik bozulmasın diye özel olarak çabalamaktadır. Kendi cephesinden de sessizliğin bozulacağı korkusu TC’yi kayıplarını sahiplenmemeye, cenazelerini yakmaya, şişirilmiş “bilançolar” açıklamaya itmiştir. Bu sayede aynı zamanda savaşın psikolojik üstünlüğünü sağlayabileceğini düşünmektedir. Faşist devlet bürokratları, bunların kalemşorları aracılığıyla “yalanlamalarını” hızlandırdı ve bu saldırıların bir ayağını da Fincancı’nın tutuklanması oluşturdu. Fincancı’nın tutuklanmasıyla korku iklimini büyütmeyi hedefleyen faşist devlet umduğunu bulamadı. Silopi’de yürüyen binler, İstanbul’dan çıkarılan ses dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Avrupa’nın birçok noktasında da eylemler sürüyor. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nü (OPCW) görevini yapmaya çağıranlar aynı zamanda NATO ve AB’nin bu saldırılara onay verdiğini söylemektedir. 193 ülkenin onayıyla kurulan OPCW’de zaten NATO ve AB’nin egemenliği vardır. Örgütün teşhiri bakımından protestolar önemlidir; fakat bir adım atılacağını ummak “saflık” olacaktır. Ayrıca Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler (IPPNW) Irak Kürdistanı’nda kimyasal silah kullanımına ilişkin bir rapor hazırladı. Bu raporda “Kimyasal Silahlar Sözleşmesinin ihlallerine ilişkin bazı dolaylı kanıtlar bulunduğu” belirtildi. Almanya Sol Parti (Die Linke) Milletvekili Gökay Akbulut, kimyasal silah kullanımının incelenmesi için OPCW’ya başvurdu. Fakat operasyon bölgesi “ülke” olmadığı için bu başvuru dikkate alınmadı!
HANGİ “İNSAN”IN HAKLARI?
Almanya’nın muhalif partisi vekilinin başvurusu bir kenarda dursun, ülkemizin en gözde “insan hakkı savunucuları” cılız bir ses dahi çıkarmıyor. Öyle ki TC’nin kendi askerine yaptığı işkence (cenaze yakma) bile onların “politikalarının” kapsamında değil. Herkesi kucaklama hevesinde olanların, insanı insan olduğu için savunanların(!) “insanlık dışı” saldırılarla ilgilenmemesine şaşırmıyoruz; çünkü onlar gerillayı insan olarak görmeyen “hak savunucuları.” Bu nedenle Fincancı’nın karşı koyuşunun anlamını görmek, demokrat niteliğini sahiplenmek ve savunmak önemlidir. Fincancı’nın tutuklanmasına itiraz ederken “Kimyasal kullanıldı demedi, araştırılsın dedi” demek samimi değildir. Nitekim Fincancı zaten demokrat bir hekim olarak yapması gerekeni yapmıştır. Bunu eğip bükmek onun duruşunu da reddetmektir. Onun yaptığını yapmayan, hiç yapmamış olanların onu kendi “küme”- sine çekme gayreti de faydacılık, yani bilindik adıyla oportünizmdir. İnsan hakkı savunuculuğunu kimi sınırlar içine sıkıştırmak; ama aynı zamanda hümanizm çığırtkanlığı yapmak tam da liberallere yakışacak bir duruştur.
HPG ve YJA STAR gerillalarının Zap, Avaşîn ve Metîna’da direnişi sürüyor. Türkiye’de de savaş gerillaya yönelik imha saldırılarına rağmen sürüyor. Egemenlerin teknolojik üstünlüğünün üstesinden gelme yolları öğrenilecek, geliştirilecektir. Savaşın diyalektiği savaşta ısrar edenlere bunu dayatmaktadır. Faşist diktatörlüğün “bitirdik” nidaları gerillanın silahından çıkan her kurşunla, her sahiplenişle boşlukta süzülen seslere dönüşmektedir. Bu savaş görenlere ve görmeyenlere rağmen de sürecektir. Gerillaya yönelik saldırıları görmek savaşın olduğunu ve olacağını bilmek anlamına gelir. Bu gerçekliğe göre konumlanma gündemi de dünya halklarının, demokratların, devrimcilerin, komünistlerin önündedir.