Öğrenmek zorunda olduğumuz gerçekliklerin kapsamında kendimiz de varız. Nasıl düşündüğümüz, hedeflerimiz, hareket tarzımız, ilgi alanlarımız kendi gerçekliğimizi keşfetmeye dair en bilindik sorulardır. Bu sorulara verebileceğimiz yanıtlar gerçeğe çok yakındır. Kendini tanımadığını çok az insandan, çok az durumlarda duyarız…
Başkaları veya dışımızdaki gerçeklik hakkındaki iddialı olsak da kendimiz hakkında durum pek öyle değildir. Kapitalizmin ve onun iş birliği yaptığı tüm gericiliğin bir başarısı olarak kişinin kendi gerçekliğini “kendine saklama” hali bizim de temel sorunlarımızdan birini gündeme getirmektedir: Çz eleştiriden sakınma veya öz eleştiri yapamama sorunu!
Komünist partisi için gelişmenin dinamiği olan eleştiri-öz eleştiri mekanizmasında genellikle tutuk olduğumuzu görüyoruz, hatta bunu kabul ediyoruz. Bu durumda gelişmenin dinamiğini esas olarak çalıştırmıyoruz, demektir. Kolektif olarak bu konuda çok daha cüretliyken bireysel olarak cüretin zayıfladığına tanıklık ediyoruz. Oysa kolektifin her başarısı nihayetinde bireylerin başarısı olarak somutlaşan başarılardır. Doğru bir politikanın ortaya çıkışında mutlaka bireyler vardır, onların bir aradalığı, birbirlerini beslemeleri elbette bu başarının temel unsurlarını ifade eder. Gene de burada gerekli olduğu zamanda, örneğin politikanın somutlaşacağı (ifade edileceği, ortaya konacağı) anda bireylerin belirleyici rolünü asla inkâr etmeyiz. Tıpkı devrimin kahramanlarının kitleler olduğu gerçeğinin yanına partinin önderlik yeteneğinin belirleyici rolünü koymamız gibi kolektifin de başarısını onu meydana getiren bireylerin başarısından ayıramayız. O halde eleştiri ve öz eleştiri mekanizmasında bireylerin çabasını, kavrayışını ve başarısını sorgulamak ve geliştirmek bir olmazsa olmazımız olmalıdır.
En son ne zaman ve hangi nedenle öz eleştiri yaptığımızı düşünerek bu konudaki etkinliğimizi değerlendirelim. Bunu yaptığımızda her birimiz ne demek istediğimizi anlayacak ve hak verecektir…
Eleştiri ve öz eleştiri gelişmenin dinamiğidir sözünün birkaç boyutu vardır. Öncelikle bu tez gelişimin kaynağını şeyin kendisinde gören bir bakış açısını içerir. Biz materyalistiz ve diyalektiğin maddenin kendindeki zıtlık olarak kavranabileceğine inanırız. Hiçbir şey kendindeki zıtlıktan başka bir şey olarak tanımlanamaz, anlaşılamaz. O şeyi etkileyen tüm dış etkenler ancak o şeyin zıtlığına katıldığında etkendir, böyle bir şey yoksa dış unsurdan hareketle yapılacak hiçbir açıklamak gerçeklik içermez. Kuşkusuz bu sadece öğrenmek için nereden başlayacağımızla ilgili bir görüştür. Elbette her şeyin birbirine bağlı olduğu bilimsel tezini ihmal etmemeliyiz.
Kendimizi de öğrenmek zorunda olduğumuzu ifade ettik. Bu, gelişmek, başarmak için zorunlu olduğumuz bir görevdir. Bunu yaparken aynı zamanda kendimizi kolektife de öğrettiğimizi, açtığımızı, dolayısıyla eleştirinin güçlü olmasına da olanak verdiğimizi söyleyebiliriz. Eleştirinin öz eleştiriye katkısı bu ilişkide varlık bulur. Şöyle de diyebiliriz: kendini öğrenerek kolektife öğreten kişi alacağı eleştiriler sayesinde kendisindeki geriliklerle, zaaflarla, açmazlarla daha açıktan ve kuşkusuz daha güçlü bir şekilde savaşma olanağı bulur. Eleştiri olmadan öz eleştiri tek düze, bireysel, sınırlı kalacaktır. Bunun kendini öğrenmek dediğimiz sürecin bir parçası olduğu açık; fakat aslında eleştiri bundan çok değişmenin önemli bir parçasıdır. Kendini öğrenmesi kişinin kendisi açısından daha olanaklıdır. Kendini tanımak, bilmek konusunda çok az insan sübjektiftir. Kendine karşı dürüst olduğu durumda sübjektif olmak küçük dereceli bir olasılıktır. Elbette kişi kendisi hakkında da yanılgıya düşebilir, bunu reddetmiyoruz. Fakat bu yanılgı genellikle geçicidir, dürüst bir kendini sorgulama pratiği bu sorunu düzeltmek için yeterlidir. Kendisi hakkındaki yanılgısı daha çok kişinin kendini olduğunda farklı tanıtma ya da tanındığı yanlış biçimi bireyci bir tarzda kullanma pratiği ile belirir. Bunun bencilliğe dayalı bu toplumda yaygın bir tutum olduğu ortada. Toplumda yaygın olanın bizde de bir biçimde bulunacağını veya bulunabileceğini özellikle Mao Zedung yoldaşın güçlü öğretilerinden biliyoruz. Ayrıca biraz dikkatli bir analiz bu özelliğin içimizde bulunduğunu bize öğretir! Elbette bu olağan ve kaçınılmaz olduğu kadar mücadele edilmesi gereken özelliklerden biridir. Gene de kendimizi öğrenmek ile ilgili zaaflarımız bakımından bu tip özellikler esas değildir. Açıklamak ve üzerine gitmek istediğimiz şey yoldaşların kendi gerçekliklerini esas olarak bildikleridir. Bunun bir gerçeklik olduğunu kabul etmeleridir. Bu neden önemli? Şu nedenle: Kendini öğrenmekteki amacımız eğer gelişmek, zaaflardan arınmak, daha bilgili, atak ve cesur olmaksa kendi gerçekliğimiz hakkında kolektifi doğru bilgilendirmek, yoldaşlarımıza karşı kendimiz hakkında açık olmak zorunlu bir tavrımız olmalıdır. “Kendimdeki şu çirkin özelliği ancak bu çirkinliği ortaya seren şu pratiğimle gördüm” diyen bir yoldaşımız ne derecede dürüst kabul edilebilir? Kendi gerçekliğinin farkında olmamak, vurguladığımız gibi seyrek durumlardır. Daha çok rastlanan “kendini gizleme” durumudur. Bu nedenle komünistler için temel karakter dürüst olmaktır. Dürüst olunduğu takdirde kolektifin gerçek bir parçası olarak gelişmek, arınarak komünistleşmek mümkündür.
Eleştiri ve öz eleştiri biri olmadan diğeri olmaz bir ikili gibi kavranır genellikle. Oysa hem eleştiri hem de öz eleştiri kendi başlarına da gerçekleşebilirdir. İkisinin bir aradılığı örgütsel bir ilişki bakımından konu edilir. Hem eleştiriye açık olmak hem de öz eleştiride cesur davranmak içinde olduğumuz yoldaşlık ilişkilerinin zorunlu bir özelliği olarak tanımlanır. Örgütsel bir yapı içinde ya da yoldaşlık ilişkisi olarak bu ikisinin bir aradalığı birini diğerinden ayrı değerlendirmemizi gerektirmez. İki özelliğin iki ayrı kaynağı ve yolu vardır. Bizim burada özellikle tartıştığımız öz eleştiridir. Eleştiriden farklı olarak “kendini çözümlemek ve yenilemek” olan öz eleştiride “kendini tanıma”nın gerçekliğine, önemli ölçüde kaçınılmazlığına değindik. Bu önemlidir. Çünkü kendini gizleme, kendi gerçekliğini örtme tavrı öz eleştirinin önündeki bir demir perde gibidir. Eleştirinin aşmakta zorlanacağı bu demir perdenin öz eleştiriye dayanamayacağı açıktır. Eleştirinin gücünü ve olanaklarını artıran şeydir öz eleştiri ya da öz eleştiriye açıklık…
Basit bir örnekle bu durumu somutlaştıralım ve nasıl bir olgudan ve geliştirilmesi gereken bir yöntemden söz ettiğimiz anlaşılsın. Korkak bir yoldaşımıza yanılgılı bir şekilde “cesur” dediğimizde buna en son o kişi inanacağını söylemek yanlış olmasa gerek; buna rağmen kişi korkaklığını gizleyebilir, kendisini “tanındığı” biçimde kabul edebilir. Bünyesinde kendiliğinden taşıdığı bireycilik ona böyle hareket ederek cesur görünmenin olanaklarından yararlanmasını sağlayabilir. Bu onun kendini bilmemesinden değil, kendisi hakkındaki yanlış bilgiden bireyci bir tarzda yararlanma istemesinden ötürüdür. Bizim bu davranışta olan yoldaşlarımıza söyleyeceğimiz şudur: Korkaklığınızı gizlemeniz cesurlaşmanız önündeki bir demirden perdedir. Eleştirinin aşındırıcı gücüne açmak için kendinizi öz eleştiri yapın, korkaklığınızı ortaya koyun… Bu kendimize yaklaşımımızla ilgili bir sorundur ve kendini komünist davada eğitmekle ilgilidir. Sınıf mücadelesinin çetin yolu hiç kuşkusuz bireylerdeki zaafları parçalamakta bire birdir. Bununla birlikte sınıf mücadelesinde kendimizi, kolektifimizi doğru yönetmek yolun parçalayıcı işlevine kendi yontma yeteneğimizi katar ve bu durumda yolda yürümek için daha güçlü olunur.