[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
Teori, program ve strateji sorunları hakkında gazetemizde çıkan yazılar, yürütülen tartışmalar ilgimizin, bilgimizin esasta ne olması, neye dönük olması gerektiğini gösteriyor. Devrimin nerede akşam orada sabah vari bir konumlanışla veya güncel gelişmelerin arkasından sürüklenmekle ilerletilemeyeceği açıktır. İşçilerin ve işyerlerinin sorunları, yaşadığımız il-ilçe veya mahallelerdeki hayat, lise ve üniversitelerin bugünkü durumu, yoksul-orta ve zengin köylülüğün gerçekliği; Kürt ulusal sorunu, ezilen cins ve ezilen inanç kesimlerinin içinden geçtiği süreç doğru kavranılır, program ve stratejimiz değişen gerçekliğe doğru uyarlanırsa devrimi geliştirebiliriz. Teorimiz, program ve stratejimizle pratiğimizin birliğine işaret ediyoruz. Komünist hareketin genel veya yerel planda düştüğü her kendiliğindenci durum teori ve pratik arasındaki kopukluktur. Teori ve pratik arasındaki birlik pratikten gelen ve pratiğe dönen, böylece değişen, daha yüksek teori ve pratik haline gelen birlik demektir. Ancak böyle bir birlikle devrim ve Halk Savaşı ilerler, devrimin partisi sağlamlaşır. Böyle bir birlikten uzak her pratik, her komünist hareket kendiliğindencilik içerisinde demektir. Mustarip olduğumuz bu kendiliğindencilik sorununa tarihselliği içerisinde bakmamız yararlı olur.
Kendiliğindencilik sorununun Lenin’de güçlü biçimde tartışıldığına tanık oluyoruz. Lenin bu tartışmayı ağırlıklı olarak 1898-1904 tarihinde yürütmüştür. Bu tarih aralığı Rusya’da komünist hareketin ideolojik, politik ve örgütsel saflaşmaya doğru gittiği, saflarda yer alan çok sayıda küçük burjuva aydın üzerinde komünist bir hegemonyanın kurulmadığı, kısaca Leninist otoritenin henüz inşa sürecinde olduğu ve legal Marksizmin, ekonomizmin ve Menşevizmin bir akım olarak ortaya çıktığı bir dönemdir. Lenin, daha sonraları bu üç akımın ya da eğilimin sadece ideolojik değil, dolaysız tarihsel devamlılık açısından da birbirine bağlı olduğunu söyler.
“Dogmacılık, doktrincilik” eleştirilerine karşılık Lenin “Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz.” diyor ve pratiğin devrimci teoriyle aydınlanmaması halinde söz konusu pratiğin karanlıkta el yordamıyla yürümeye benzediğini söylüyordu. Teori-pratik ilişkisinde pratiğin belirleyici olduğuna bilhassa dikkat çeken, teorinin pratik içerisinde doğacağını ve gelişeceğini söyleyen Lenin’di; devrimci pratiği devrimci teoriye bağlamasının Rusya’daki komünist hareket açısından, proletaryanın iktidar mücadelesi ve önderlik sorunu gibi hayati derecede önemli nedenleri vardı. Mesele proletaryanın komünizme doğru olan yürüyüşüydü; amansız ve acımasız biçimde, burjuvaziyle boğaz boğaza geçecek bu yürüyüş de proletaryayı zafere taşıyacak bir önder ve öncü partinin inşasıydı. Mesele ve kendiliğindencilik o uğrakta kesişme noktasıydı. Bunu, yani kendiliğindenciliğin en kapsamlı biçimde ekonomizmi hedeflediği “Ekonomizm Taraftarlarıyla Bir Konuşma “da yer alan makaleler ve “Ne Yapmalı” da tartıştı. Ekonomistler işçi sınıfının mücadelesini fabrika içi sorunlara, ekonomik taleplere sıkıştırıyor, sınıf bilincinin ekonomik mücadele uğrağından geçtikten sonra edinileceğini savunuyordu. Siyasal mücadeleyi ise ekonomik mücadeleyle eşitliyordu. Bolşevik Parti ilkelerini oluşturan temellerden biri olan “İşçi sınıfına bilinç dışarıdan götürülür.” anlayışı bu çatışmalar içerisinde gelişti. Lenin’in ekonomizme ve ekonomizme içkin kendiliğindenciliğe karşı açtığı teorik savaş ve ulaşılan görkemli zaferle Leninist Parti/Bolşevik Parti arasında doğrudan bir bağ var. Hatta bu teorik savaş olmasaydı, Leninist Parti modeli de olmazdı, biçiminde bir tespit mübalağa değildir. Nitekim sonraları kaleme aldığı “On İki Yıl Derlemesine Önsöz” de Lenin, ekonomizm/kendiliğindencilik tartışmasını yürüttüğü Ne Yapmalı’ yı “örgütlenme politikasının bir özeti” olarak değerlendirecekti. Leninist Parti/Bolşevik Parti proletaryanın en ileri, en militan, en gelişmiş unsurlarını bağrında toplayan, sıkı, demirden disiplinli bir profesyonel devrimciler örgütü demekti. Leninistler böyle bir örgüt için özellikle 1901 ve 1902’de son derece şiddetli bir mücadele verdi, hâkim olan ekonomizmi yenilgiye uğrattı ve sonunda 1903’te bu örgütü yarattı. Lenin’in siyasal mücadele ve parti sorunu hakkında yaptığı çalışmalar ve yürüttüğü keskin polemikler Ekonomizm taraftarları ve Menşevikler cephesinde “aşırı” olarak değerlendiriliyor; Lenin’in “bilinç unsurunu abarttığı” söyleniyordu. Abartı değildi, kitlelerin kendiliğinden hareketine boyun eğen veya KP’yi sıradanlaştıran bir dalga karşısında bilinç unsurunu, parti sorununu öne çıkartmak sadece stratejik açıdan değil güncel olarak da bir zorunluluktu.
Ekonomizme karşı mücadele her aşamada kendiliğindenciliğe karşı bir mücadeledir ve bu nedenle ekonomizmle birlikte kendiliğindencilik de yenilgiye uğratılmıştır. Kendi siyasal, örgütsel, askeri çizgisini kitlelerin eğilim ve hareketiyle yüzleştiren, buradan siyasal, örgütsel ve askeri perspektif oluşturan veya perspektifini güncelleyen KP’ler sınıf mücadelesi içerisinde gelişmiş, güçlenmiş biçimde yer alırlar. Lenin kendiliğinden hareket karşısında KP’lerin görevini açıklarken “Kendiliğinden hareketin üzerinde dolaşan bir ruh olmak ve bununla yetinmeyip bu hareketi kendi programı düzeyine taşımaktır.” diyordu. Buradan KP’nin bütün sinir uçlarıyla kendiliğinden harekete temas etmesi, hareketi siyasal iktidar mücadelesine doğru taşıması gerektiğini anlıyoruz. RSDİP’in Papaz Gapon hareketi ve 1905 Devrimindeki tutumu tam da Lenin’in belirttiği gibi olmuştur. Bir de kendiliğinden hareketin gerilediği 1905-1907 sonrası gelen “gericilik yılları”nın kitlelerin eğilim ve hareketlerine damgasını vurduğu negatif örnek var. 1905 Devrimi veya yenilgi yılları siyasal durumun ve kendiliğinden hareketteki eğiliminin değiştiği koşullardır; RSDİP her iki koşulu birbirinden farklı siyasal, örgütsel ve askeri politikalarla karşılamıştır. Bunu sağlayan değişen her duruma ait politika ve perspektifler oluşturması, stratejiye tabi taktikler geliştirilmesidir. Bütün o kendiliğindencilikten mustarip akımlarla ve tam da kendiliğindenciliği hedef alan hesaplaşmalar siyasal bilincin gelişmesini sınıf bilincinin berraklaşmasını sağlamıştır.
Kendiliğindenciliğin ideolojik bir sorun olduğunu yinelememiz gerekiyor. Siyasal bilincin güdük, yeterince gelişmemiş olması kendiliğindenci eğilimler için ideal ortam demektir. Oportünizm kendiliğindencilik vahasında yeşerir, boy verir, onun sağ ve sol görünümler altında ortaya çıkması kendiliğindenciliğe dönük olarak yapılan ama yine kendiliğindenci olan müdahalelerden öte bir şey değildir. Aşamalı bilinçlendirme anlayışı kendiliğindenciliğin en kaba biçimidir. Bu görünüm altında bir kendiliğindencilik bugün için pek rastlanılır değildir. Bugün kendiliğindencilik elbette teori ve pratik arasındaki birliğin kopması, pratiğin siyasal iktidar perspektifinden kopuk biçimde gerçekleşmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerçekleştirdiğimiz her pratik, geliştirdiğimiz her politik kampanya teori ve stratejimizin güncel hali olmalıdır. Somut şartların somut tahlili ilkesi de bu değil midir?
Kendiliğindencilik güncel planda KP’ye ait politikaları uygularken bulunulan alanın özgül koşullarının değerlendirilmemesi, mevcut koşullarda politikaların nasıl uygulanacağına kafa yorulmaması, bu amaç doğrultusunda plan ve program çıkarılmaması yani işlerin “oluruna” bırakılmasıdır. Kendiliğindencilik, müdahalesizlik ve denetimsizliktir. Hedeflere ulaşmanın yolu doğru politikalar belirlemek, bu politikaların uygulanıp uygulanmadığını ya da nasıl uygulandığını denetlemek ve gereken yerde eksikliklere müdahale ederek eksiklikleri gidermektir. Bunun için üstlerin altları ve altların da üstleri sıkı bir şekilde denetlemesi gerekir. Kendiliğindencilik bugünkü devrimci pratiğimizde ciddi oranda hissedilmektedir. Bazı olumlu örneklerimiz olsa da somut koşulların somut tahlilini yapıp sürece uygun politikalar üretmede oldukça edilgen kaldığımız, bu yönlü inisiyatif kullanamadığımız bir gerçektir. Bu da objektif olarak alanlardaki faaliyeti kendiliğinden bir sürece bırakmaktır.
Kendiliğindencilik, kitlelerin hayatına yani toplumsal pratiklerine program ve stratejimizle bakmak, program ve stratejimizi bu hareket içerisinde somutlamakla geriletilir. Kendiliğindencilik mücadele alanlarımızı inceleyerek, kitlelerin gerçekliğini sorgulayarak, çok yönlü değerlendirip, somut koşulların somut tahlilini yaparak, planlı ve programlı çalışarak aşılabilir bir engeldir. Teorimizi, program ve stratejimizi incelemek, tartışmak, her özgül duruma uyarlayabilme yeteneği kazanmak, yetkinleşmek kendiliğindencilikle mücadelenin önemli unsurlarıdır.