Kazanmak Kaybetmekte Diretmek Değildir

Uzunca bir süredir devam etmekte olan ölüm orucu eylemi hakkında kısa bir açıklama:

Ölüm Orucu eyleminin ya da bu eylemin taleplerinin desteklenmesi yönündeki çağrılara bugüne kadar olumlu bir yanıt vermedik. Bu tutumumuzun nedeni sorusuna yanıt olmak için bu kısa açıklamayı yapıyoruz.

Öteden beri ölüm orucu eyleminin çok özel bir eylem türü olduğunu, istisnai durumlarda gündeme alınabileceğini, ama genel olarak tercih edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Aynı eylem türünün uzun bir süredir ve bugün de kolektif ve süreğen bir nitelikte ele alınması, genel ilgisizliğe, duyarsızlığa karşın ısrarla yeniden başlatılması onay vermediğimiz diğer özelliklerdir. Bu nedenle destek çağrılarına olumlu bir yanıt vermedik. Bununla birlikte, eylemin içeriği hakkındaki görüşümüzü de şu aşamada bir tartışmaya neden olmaksızın, ama yaklaşımımızın bilinmesi için kısaca sunuyoruz. Uygun zaman ve koşulda bunu tartışmaya açık olacağımız bilinmelidir.

Adalet için girişilen eylemler uzun bir süredir gündemdedir. Her ne kadar küçük bir kesim tarafından dile getiriliyor olsa da kapsamı hemen hemen herkesi ilgilendiren bu eylemlerin başarısı adalet sisteminin açık bir teşhirini yaptığı ölçüdedir. Hiç şüphesiz bu eylemlerin yaratıcıları ve sürdürücüleri adaleti mevcut düzenden beklemeden, daha çok halk kitlelerine adaletin olmadığı bir düzende adalet savaşçısı olmanın bir zorunluluk olduğu mesajını vermek amacındalar. Adalet savaşçısı olmak kuşkusuz her devrimci için, devrim mücadelesi yürüten herkes için bir özelliktir. Sorun şudur ama; bu özellik ancak kitlelerin adaletine dayanıyorsa, kitleleri devrimci adalet için harekete geçirmeye yatkınsa savaşçı bir kimlik taşıyacaktır. Kitlelerin gözü önünde ama bir biçimde kitlelere rağmen gerçekleşen bir adalet arayışı sadece “masumun isyanıdır”! Kitleler kendiliğinden bir şekilde bu tür isyanları defalarca gerçekleştirirler. Bu tür isyanların özel bir yanı yoktur. Bunu özel olmaktan çıkaracak olan kitlelerin ihtiyaçlarına karşılık gelen bir tür isyana yatkın olmalarıdır. Kitleler her gün parça parça, dağınık, sınırlı amaçlarla isyan etmekteler. Bu isyanların her birinde adalet arayışı vardır. Kitleler büyük haksızlıklar yaşadıklarını kendiliğinden bilirler. Grevler bu tür eylemlerin en toplumsal, sınıf karakterli olanıdır. Devrimcilerin hiçbir eylemi nitelik olarak farklı olmaksızın bu eylemlerden üstün olamaz ve üstün tutulamaz. Nitelik olarak üstün devrimci eylem devrimi örgütleyen eylemdir. Adalet aramak bir devrim çağrısı değildir; herhangi bir sıradan grev de devrim çağrısı değildir. Bütün bunların bir devrim çağrısına dönüşmesi için kitlelerin parça parça, dağınık ve sınırlı amaçlarla gerçekleşen isyanlarının birleştirici bir nitelik göstermesi gerekir. Gökhan, Sibel ve son olarak da İleri’nin ölüm orucu eylemi adalet arayışı olduğu ve adaletsizliğin teşhirini yaptığı ölçüde değerlidir. Buna rağmen bu eylemin devrim için olduğunu söylemek olanaksızdır. Bu faşist düzende adalet faşizmin sürekliliği için işler; devrimciler ve tabii ki halk için de adalet yoktur. Bunu değiştirmek için ölüm orucu gerçekleştirmek talep edilenin doğasına aykırıdır. Adalet için devrimin savaşçısı olarak mevzilenmek gerekir; bunun “talep etmekten” farklı bir davranış içerdiği açıktır.

Eylemi sürdürenlere yönelik olumsuz hiçbir çağrımız ve tavrımız asla olamaz. Bununla birlikte eylemin olası başarısının gerçek bir kazanım olmaktan uzak olduğunu değerlendiriyoruz. İlgisizliğin ve duyarsızlığın yaygın olduğu bu koşullarda devrimci-demokratik harekete güç kazandıracak, kitlelerin gerçek sorunlarına ve taleplerine yönelecek çalışmalara ihtiyaç olduğu görüşündeyiz.