Ruhumuz üşüyordu.
Zindanlara ve yoksul evlere,
Ve zirvelerde yol gözleyenlere
O kahredici haber düşüyordu
Cihanımız, canımız; Öğretmen önderimiz
İlkinki kadar ikirciksiz ilkinki kadar tereddütsüz
Yaşamını sancak sancak örerek
Dilini duvarlara gömerek
Ser verip sır vermeyerek
Ölümsüzlerin katına uçuşuyordu…
Ne acıları koynunda büyütmüştü Dersim, ne tatlı sevinçlerle birlikte, ve ne ihanetlere tanıklık etmişti, nice direnişlere yer verirken tarihinde. Yaşamın diyalektiği çok daha sert ve kesin sınırlarla ayrılmıştı Dersim’in sarp coğrafyasında. ‘38 Dersim Katliamını, acısını ve sürgününü, bununla birlikte direnmenin, baş eğmezliğin, onuru bir bayrak gibi taşımanın gururunu yaşamış insanların çocuklarıydı Dersim halkı. Bunlardan biriydi 1949’da Ovacık ilçesinin Hülükuşağı köyünde dünyaya gözlerini açtığında Süleyman Cihan. İsmini kim ne sebeple verdi bilinmez ama bugün çok net olan bir şey var ki, ondan sonra direnmenin ve işkencede destan yazmanın onuruna pek çok bebek onun adını taşıdı künyesinde, tıpkı İbrahim gibi… Küçük yaşlardan itibaren anlatılanların ve bizzat yaşanan etkisiyle tepki duymaya başlıyordu sisteme. Bir köylü çocuğu olarak ilk ve ortaokulu Ovacık’ta okudu. Lise öğrenimini ise Elazığ’da tamamladı. Sisteme karşı olan tepkisi onu bir şeyler yapmaya itiyordu ve bunun tek başına olmayacağının bilincindeydi, daha genç yaşlarda TKP/ML ile ilişkiye geçti. Ancak partinin 1973 yılında aldığı yenilgi nedeniyle ilişkisi uzun sürmedi. Bir taraftan okurken, diğer yandan genç nesillere öğretmenlik yapıyordu. Bu öğretmenlik yaşamının sonuna dek sürdü, ama bir farkla: O artık sadece okulda değil, işçilerin köylülerin emeğiyle geçinenlerin olduğu her yerde kitlelerin öğretmeniydi, devrim bilincini taşıyan, sorgulayan, sorgulatandı. Yaşamıyla düşüncelerindeki kararlılığı ve inancı yansıtandı, proletaryanın kurtuluşu yolunda yaşadı ve ölümü de bu yolda oldu… 1974 yılında İstanbul’da Tunceli Kültür ve Dayanışma Derneği’ni kurarak, başkanlığını yaptı. Batı Anadolu Bölge Komitesinde görev aldı. Sağcı oportünistlerin partiyi tasfiye girişimlerine karşı mücadele bayrağı açan komünistlerin en önlerindeydi. Onun kararlı, sabırlı ve yılmaz mücadelesi sonucu Parti çizgisini, örgütsel, siyasi ve ideolojik olarak tasfiye etmeye çalışan Koordinasyon Komitesi hizbi Partiden uzaklaştırıldı. Bundan sonra da yaşamının her döneminde olduğu gibi, görevlerin en büyüğünü omuzlamakta tereddüt etmedi. Ülke çapında kurduğu ilişki ağıyla, Konferans Örgütleme Komitesi onun sayesinde toplanmış oldu. Yoğun faaliyetler sonucunda 1. Konferans yapıldı. Merkez Komitesi Siyasi Büro üyeliğine ve Örgütlenme Komitesine getirildi. Halk Ordusu’nun Genel Konseyi’nde Örgütlenme görevini de üstlenen Süleyman Cihan, bu dönemde aranır duruma düştü. 12 Eylül Faşist Cuntası’yla zulmün, baskının, işkencenin, ölümün kol gezdiği, açlık ve yoksulluğun cirit attığı, ülkenin kan gölüne dönüştürüldüğü günlerde didik didik aranan Süleyman Cihan, o zorlu koşullarda kavganın gerektirdiği sorumluluklarına dört elle sarıldı. Faşist cuntayla birlikte mücadeleyi bırakma, yılgınlık, karamsarlık, örgütleri feshetme, yurt dışına kaçma, mültecileşme vb. ihanetin kol gezdiği, ricat “taktik”lerinin alındığı bir süreçte TKP/ML, cunta koşullarında 2. Konferansı’nı yaparak, sebatla silahlı mücadeleyi yürütme kararını alıp, sınıf mücadelesindeki kararlılığını dosta düşmana gösteriyordu. Konferansta Süleyman Cihan MK üyeliğine ve MK tarafından da Genel Sekreterliğe seçildi. Cunta koşulları tüm hızıyla sürerken o, faaliyetlerini bir an olsun bırakmadı. 28 Temmuz 1981’de İstanbul’da düşmanın eline geçti. Ancak faşizmin böylesi yılmaz bir komünisti ele geçirmekten duyduğu çılgınca sevinç, Süleyman Cihan’ın İbrahim Kaypakkaya’dan devraldığı “ser verip sır vermeme” tavrıyla yarattığı direnişle “hayal kırıklığına” döndü. Kimliğini dahi kabul ettiremeyen düşman, ailesinden pek çok kişiyi işkencelerden geçirdi. Gözaltına alındığı üç ay boyunca kabul edilmedi, ailesinin ve yoldaşlarının dışarıda kamuoyu oluşturma çabalarına karşın, aylarca süren işkenceli sorgulardan sonra 15 Eylül 1981’de katledildi. Faşist cellatlarca kimsesizler mezarlığına gömülen Süleyman Cihan’ın cesedi uzun uğraşlar sonucunda bulundu. Cesetteki işkence izleri katledildiğinin bir ispatı olarak haykırıyordu. Proletarya Partisi’nin tarihinde işkencede katledilen ikinci Genel Sekreter olarak geçen Süleyman Cihan, ortada onu katledenlerin esamesi bile okunmazken, ezilen halkımızın yüreğinde, yoldaşlarının ondan devraldığı kavgada yaşıyor! Tarihe kör karanlık zamanlarda umut ve coşku aşılayan bir kızıl meşale olarak…