Ekonomik ve siyasi kriz koşulları yüzeyden derinlere doğru indikçe saldırganlığın dizginleri elden bırakılıyor. Faşist diktatörlük elde sopadan başka şeyin kalmadığı bir rota da arkasında bıraktığı kanlı ayak izleriyle ilerlemeye devam ediyor. Bu rota yeni çizilmediği gibi baskı ve katliam politikasıyla ömür uzatmaya tanıklığımız da ilk değil. Faşist diktatörlük katliamlar silsilesinden ibaret kanlı bir tarihe ve zorbalığa sahiptir. Bu istikametten ayrılması, katliamlara başvurmadan yaşaması neredeyse ihtimal dışıdır.
Faşist diktatörlüğün bütün ve yakın dönem tarihi katliam politikasıyla ayakta kalmanın deneyimlendiği bir geçmişe sahiptir. 7 Haziran-1 Kasım, 2015 seçimleri birbirini takip eden provokasyon ve katliamlarla örülmüştür. Yaratılan “kaos” ve “korku” iklimi sayesinde ancak hakim sınıf kliği AKP kaptan köşküne oturmayı “başarabilmiştir.” Bu “başarının” kanlı katliamlardan devşirildiği gizlenmemiş, seriye bağlanmış vahşet üzerinden oy oranlarının yükseltildiği açıkça itiraf edilmiştir. Faşist diktatörlük her sıkışma anında, zayıflayıp sendelediğinde, provokasyonlardan, cinayetlerden, katliamlardan medet umar haldedir. Bu kanlı düzenek “kurtarıcı” olarak bir kez daha devreye sokulmuş durumdadır. Hakim sınıfların yüz yüze bulunduğu açmazların boyutu, siyasi ve ekonomik krizin şiddeti, baskı ve katliamların dozunu arttırmıştır. Ekonomik krizin faturası pandemiyle ağırlaşmış, borç batağı büyümüş, enflasyon ve döviz kurları tırmanmış, işsizliğin, yoksulluğun, sefaletin gövdesi genişlemiştir. İçte ve dışta ortaya çıkan “iflas” bilançosu Sedat Peker’in ifşalarıyla daha da katlanmıştır. Rantın, soygunun, yolsuzluğun, hırsızlığın, para aklamanın, mala “çökmenin”, uyuşturucu ve silah kaçakçılığının geçerli tek akçe olduğu devede kulak sayılacak ifşalarla ortaya çıkmıştır. Faşist diktatörlük her haliyle boğazına kadar çürümenin, kirlenmenin, yozlaşmanın bataklığına gömülmüş durumdadır. Öyle ki bataklığa saplanmış haldeki bünyesinden yükselen çatırdama sesleri kulakları tırmalamayacak düzeydedir. Hakim sınıf kliklerinin derinlerde seyreden güç kavgaları, her bir kliğin bünyesindeki gruplaşma ve çatışmalar yaşanan her gelişmeyle daha fazla açığa çıkmaktadır. Bataklığın sakinleri dibi boylamadan önce birbirlerinin üzerine basarak yüzeyde kalmaya çalışmaktadır. Yapıştırıcı durumundaki para ve rant kaynağının daralması gruplaşma ve çatışmayı tetikleyen, boyutlandıran bir işleve sahiptir. Kuşkusuz hakim sınıf kliklerinin içine yuvarlandığı kaotik tablonun doğurduğu sonuçlar görünenden daha fazladır. Para ve rant ilişkilerinin en uzağına düşen, refahı paylaşma sözüyle aldatılan kitlelerin günden güne azalan desteği meşruiyet sorununu öncelikli sıraya taşımıştır.
Özet halde bahsini ettiğimiz tüm bu gelişmeler baskı, katliam ve provokasyonların arkasındaki tabloyu yeterince açıklığa kavuşturmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın “bunlar iyi günleriniz, daha neler neler olacak” sözleri, Sedat Peker’in Aleviler ve Kürtlere yöneltilecek provokasyonlarla ilgili uyarısı, eski MİT müsteşarı Mehmet Eymür’ün “bu gidişin sonu siyasi cinayetlerdir” açıklaması katliam ve provokasyonları beklenen biçimde geliştirmiştir. AKP/MHP kliği olacakları önceden ilan etmiş, yıllarca devlet, çete, mafya düzeneğinin merkezinde yer alan katiller, Alevileri ve Kürt halkını bekleyen akıbet hakkında uyarı ve açıklamalarda bulunmuştur! Hal böyleyken, HDP’ye yöneltilen saldırılar, Deniz Poyraz’ın İzmir İl binasında alçakça katledilmesi tanıdık olduğu kadar uzun süre önce devreye sokulmuş kapsamlı saldırıların manivelası yapılmıştır. Ve kuşkusuz hali saldırılar katliam ve provokasyonlarla yeni boyut kazanacaktır. Mızrağın sivri ucu bir kez daha Kürt ulusuna, onun örgütlü güçlerine yöneltilmiş, katliam ve provokasyonların hedefi devrimci, demokrat güçlere, halka doğru genişletilmiştir. Halkın direnen ve mücadeleye tutunan bütün kesimlerine yöneltilen saldırılar hedef büyüterek sürecektir. Katliam ve provokasyon tehdidiyle amaçlanan halkın susturulması, sindirilmesidir. Boğazına kadar bataklığa gömülmüş, taşıyamayacağı kadar suçu sırtlamış olan hakim sınıf klikleri katliam ve provokasyonlar üzerinden nefeslenmek istemektedir. HDP’yi kapatma davasının bir kez daha kaldırıldığı raftan indirilmesi, gerillanın direnişi karşısında tıkanan işgal operasyonuna KDP’nin dahil edilmesi, arkası kesilmeyen gözaltı, işkence ve tutuklamaların toplumun en geniş kesimlerine doğru yayılması aynı çıkmazdan, soluklanma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Ekonomik ve siyasi krizle boğuşan, ifşa ve itiraflarla zora giren hakim sınıflar kötü kokular yayılan bataklığı görünmez kılacak, unutturacak büyüklükte saldırılar tezgahlamaktadır. Kürt ulusuna, halkın devrimci, demokrat, ilerici kesimlerine düşmanlık saldırıların tek motivasyon kaynağıdır.
“ZULME KARŞI BİNLERCE DENİZ VAR”
“Daha neler neler olacak” diyen Tayip Erdoğan’ın, İçişleri Bakanı’nın HDP’ye yönelik saldırı ve katliamın üzerinden günler geçmesine rağmen konuşmamış olması, Devlet Bahçeli’nin katledilen Deniz Poyraz için “PKK’nın kırsal katılım sorumlusu, şehirden dağa çıkmak isteyen PKK sempatizanlarını terör kamplarına sevk eden halkanın içinde yer alan milis işbirlikçidir” ifadelerini kullanması katliam ve provokasyonların hangi merkezden planlandığını, yönetildiğini göstermektedir. Öyle ki suskunluklarıyla, yeni katliamlara ferman çıkaracak saldırganlıklarıyla katliam “aydınlatılmış” oldu. AKP/MHP faşist bloğu Kürt düşmanlığını katliam ve provokasyonlarla tırmandırmaya karar vermiş. Sonuç alıcı bir vahşet ve katliam için tetikçiye elini kolunu sallayarak gerçekleştireceği tüm kolaylıklar sağlanmıştır. Katliamın ardından “aşağıda bekleyen” polis “abileri” katilin koluna kelepçe dahi takmadan korumaya alarak hızla polis arabasına götürmüştür. Hiçbir araştırma-soruşturma-sorgulama gereği duyulmadan saatler içinde tutuklanarak hapishaneye gönderilmiştir. Bununla kalmamış, hemen sonrasında polis tarafından çevredeki esnafın kamera kayıtları silinmiş, katliama dahli olan “elemanlar”ın deşifre olması engellenmiş, katliamı açığa çıkaracak “izler” ortadan kaldırılmıştır. Katliama karşı sokakta gelişen tepkinin saldırıyla engellenmeye çalışılması tetikçiye minnet borcunun ödenmesinden başka bir şey değildir. Ne ki, saldırılara karşı gelişen her karşı koyuş bu hevesini kursağında bırakmaktadır. Deniz Poyraz’ın katledilmesine isyan ederek mücadeleyi sokaklara taşıyanların katliam ve saldırılara ilk mesajı direniş olmuştur. Deniz Poyraz’ın annesi “Deniz gitti, bin Deniz gelecek!” diyerek ölümsüzleşen kızının yerini ilk dolduran oldu. Katliam ve provokasyonlara karşı meydan okudu. “Zulme karşı binlerce Deniz var” diyen babası halkı cesaretlendirerek zulmün önünde barikat olmaya, direniş duvarını yükseltmeye çağırdı. Tuttukları “yas” katliama yönelttikleri öfkeydi. Katliam ve provokasyonların bozulacağı yer isyanı ve kavganın büyütüleceği sokaklar ve meydanlar olacaktır. Saldırılarla soluklanmaya çalışanların nefesi direniş ve mücadeleyle kesilecektir.
KÜRT DÜŞMANLIĞI, TASFİYEYİ VE İMHAYI HEDEFLEYEN SALDIRILAR DEĞİŞMEN TEK ŞEYDİR!
Garê bozgunuyla kapatılması başka bahara ertelenen HDP gözaltı ve tutuklama saldırılarıyla fiili olarak “kapatılmak” istenmiş, provokasyon ve katliam tezgahının çalıştırılmaya başlamasıyla yeniden gündeme sokulmuştur. Kuşkusuz kapatma davasının tek hedefi HDP ve Kürtler değildir. Ancak Kürt ulusunun siyaset yapma hakkına, ulusal demokratik hak ve talepleri üzerinden örgütlenmesine, mücadelesine doğrudan yöneltilmiş bir saldırı söz konusudur. 7 Haziran seçimlerinden bugüne ulaşan saldırıların bilançosu tutulamayacak kadar ağrıdır. Onlarca HDP’li belediyeye kayyumla “çökülmüş”, Kürt ulusunun siyaset yapma hakkı gasp edilmiş, Eş Genel Başkanları dahil onlarca milletvekili, seçilmiş belediye başkanları tutuklanmış, sayısız yöneticisi ve üyesi hapse atılmıştır. HDP’nin kapısına kilit vurulması, siyasal varlığına kastedilmesi “tamamlayıcı” bir saldırı olarak görülmektedir. HDP’nin kapatılmasını da hedefleyen saldırıların tümü Kürt halkının örgütlülüğüne ve mücadelesine yöneltilmiş, asimilasyon ve katliam politikasının dişlileri arasında öğütmeyi, ulusal demokratik bilincinin izlerini silmeyi önüne koymuştur. HDP’nin kapatılması üzerinden geliştirilen saldırılar aynı zamanda tüm toplumu zapturapt altına almayı hedeflemektedir. Kürt ulusu üzerinde kurulmak istenen baskı ve tahakküm devrimci demokratik güçleri içine alarak tüm topluma doğru genişleyecektir.
Kuşkusuz faşist diktatörlüğün kurduğu tezgahlardan, tasfiye ve imha saldırılarından onlarca kez geçilmiştir. Kürt ulusunun siyasal parti düzeyindeki örgütlemeleri kapatılma tehdidiyle, kapatılmayla ilk defa yüz yüze kalmamıştır. Ancak Kürt ulusunun kazanımlarına yönelen saldırılara karşı koyuş belirleyici öneme sahip olacaktır. HDP’nin kapısına kilit vurmaya yönelik saldırı ne yakın dönemde gündeme getirilecek bir seçim oyunuyla nede tiyatrodan öteye geçmeyecek bir davaya dönüştürülmesiyle sınırlıdır. Katliam ve provokasyonlarla örülen saldırılar siyasal bir niteliğe, tüm topluma doğru genişleyerek demokrasi mücadelesin felç etmeye yöneliktir. Bu nedenledir ki HDP’yi kapatmaya vardırılan saldırıların sokakta karşılanması, filli ve meşru bir çizginin üzerine basarak ilerlemesi zorunlu olacaktır. “Provokasyonlara gelmemek” adına sokaktan uzak durmayı öğütleyenler HDP’yi kapatmak isteyenler kadar Kürt ulusunun mücadelesine yabancılık ve düşmanlık beslemektedir. Öğütlenenin tersine kaybettiğimiz ne varsa sokakta kazanmayı hedefleyen fiili, meşru ve militan bir mücadeleyle üzerimize gelen saldırıya karşı koyalım.