Yayın yönetmenliğini yaptığı AGOS Gazetesi önünde 19 Ocak 2007 yılında katledilen Hrant’ın ölüm yıldönümündeyiz.
Hrant Dink’i anarken bir kez daha ifade ediyoruz ki; katillerin eline silah veren, onları (Ogün Samast’ları) cesaretlendiren, cinayeti örgütleyen, soruşturmayı karartan soykırım geleneğinin devamcısı TC devletidir.
Sözde yargılamalar ve tetikçinin tutuklanması, yıllar sonra “azmettiricilerin” (bu azmettirici devletin kendisidir, bir klik ya da diğeri değil. Bir bütün devlet mekanizması çalıştırılarak katliam gerçekleşmiştir) tutuklanıyor gibi gösterilmesi katliamın gerçek yüzünün açığa çıkarılmasını gölgelemeye dönüktür.
14 yıldan bu güne süren Hrant Dink cinayeti davasında hakkında yeni tutuklama kararı çıkan dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde görev yapan astsubay Okan Şimşek’in 13 Ocak’ta Manisa’da tutuklanması, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 6’sı tutuklu, 13’ü firari 76 sanığın yargılandığı davanın, 14 yıl gibi uzun bir süreye yayılmasıyla, yılan hikayesine dönen karakterinin devam ettiğine işarettir. Türk devleti davayı uzatarak, dönemsel politikalarının mezesi haline getirmekte, katilleri ödüllendirmekte ve cesaretlendirmektedir.
Ermeni ulusuna yönelik soykırım ve düşmanlığın devamı olan bu katliam bir adli vaka değildir. Hrant Dink bir Ermeni olduğu için, bu tarihsel soruna işaret ettiği için devletin bir politikası sonucu katledilmiştir. Bunu gizlemenin en iyi yolu ise kliklerin bir sorunu ya da adli soruşturmanın bir konusu şekline büründürmektir. Bugün ikisi de tam olarak uygulanmaktadır.
Katillerin, polis ve jandarma ile birlikte Hrant Dink katledildikten sonra, zafer edasıyla, Türk bayrağıyla poz vermeleri, ırkçı, tekçi, azınlık milliyetlere karşı uygulanan sistematik devlet terörünün devamlılığına da işarettir.
Hrant Dink’in kalleşçe arkadan vurularak katledilmesiyle, Ermeni ulusunun soykırımdan geçirilmesi devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son sürecinde idareyi oluşturan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin devamcıları olanların kurduğu, TC devletinin tüm hükümetleri ve bugünkü AKP- MHP koalisyon iktidarı, tüm gerici faşist klikler; tarihsel olarak katliamcı-soykırımcı mirası sahiplenmektedirler. Egemen sınıflar hala şovenizm zehrini pompalayarak, tarihleriyle yüzleşmekten kaçmaktadırlar.
Kuruluşundan günümüze “tek millet, tek vatan, tek bayrak tek dil” argümanlarıyla; Tekçilik zehri üzerinden Türk egemen sınıflarının menfaatlerine uygun olarak Cumhurbaşkanlığı devlet sistemi üzerinden yeniden inşa edilmeye çalışılan Türk devleti, bugün de aynı ırkçı, şoven geleneğini sürdürmekte “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” gibi ırkçı hezeyanla, hem içte hem de sınır ötesi coğrafyalarda, Kürt ulusuna, emekçilere ve azınlıklara yönelik olarak katliamları, inkarcılığı, baskıyı devam ettirmektedir.
Son dönemde Ermenistan- Karabağ- Azerbaycan arasında cereyan eden sorunda, Türk devletinin tüm kliklerinin Azerbaycan devletine desteği ve Ermeni ulusuna yönelik tarihi düşmanlığı bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır.
Türk devletinin askeri alanda Azerbaycan’a fiili desteği göstermiştir ki; Türk hakim sınıflarının tarihsel Ermeni düşmanlığı devam etmektedir. Türk Egemenleri, Azerbaycan’a desteği ve Ermeni düşmanlığı üzerinden içerde Türk milliyetçiliğini körükleyerek, Türk olmayan milliyetlere ve azınlıklara karşı da baskı, gözdağı politikasını artan dozda devam ettirmektedir. Kürt Ulusuna, Alevi inancına, muhalif toplumsal kesimlere yönelik saldırı ve tutuklama operasyonlarının artarak devam etmesi, milliyetçilik üzerinden egemen sınıflar arası konsensüsün oluştuğu iklim ve süreçlerde daha olanaklı ve elverişli olmaktadır.
2007’de Hrant’ın katli sonrası yüzbinlerce insanın “Hepimiz Ermeni’yiz” haykırışı ve kitlesel cenazesinin tarihsel Ermeni düşmanlığı ve şovenizmin sorgulanmasına yol açmıştır. Bu kitlesel haykırış şovenist histeriyle karşılansa da cesaretle kullanılmıştır. Son süreçte ise saldırgan politika şovenizmin daha da güçlenmesi, tüm tarihsel düşmanlıkların güncellenerek topluma daha güçlü empoze edilmesine dönüşmüştür. Bu şovenizmin en güçlü argümanlarından birisi ise yine Ermeni düşmanlığı olmaktadır.
Bugün, Alevilerin ve Ermenilerin evleri işaretleniyor, Kürtlere saldırılıyor, Kürt siyasetçiler tutuklanıyor. Türk egemenlerinin kanlı tarihiyle yüzleşmesinin henüz gerçekleşmediği tam tersine bu kanlı ve soykırımcı tarihin savunulduğu ve bugün içinde bir referans olması söz konusudur. Türk şovenizmine, sosyal şovenizme ve halkları birbirine düşmen eden her türden parçalayıcı milliyetçiliğe karşı, her milliyetten işçi ve emekçilerin birlikte mücadelesi, kurtuluşun birlikte, demokratik devrim ve sosyalizmle olacağı bilincini her an geniş yığınlara yayan bir bilinçle mücadeleyi sürdürmeliyiz.
Özgür, sömürüsüz, tam eşit, barış ve kardeşlik içinde yaşanabilecek yeni demokratik bir ülkenin kurulması ve tüm katliamların sorumluları katillerden hesap sorulacağı günlerin elbet bir gün geleceği ve bunun faşizme karşı mücadele edilerek başarılacağı umuduyla; Hrant Dink’i devrimci mücadelemizde yaşatacağız ve onu saygıyla anacağız
Bir Yeni Demokrasi Okuru