13 Mayıs günü, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından kamuda yeni tasarruf paketinin içeriği basın aracılığı ile tanıtıldı. Günler öncesinden Maliye Bakanlığı kaynaklarınca hayat pahalılığına müdahaleyi ve kamu faaliyetlerinin harcamalarının sınırlandırılmasını içeren paketin hazırlandığı belirtiliyordu. Nihayet kameralar karşısına geçen Mehmet Şimşek ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından ayrıntılı bir şekilde paketin tanıtımı yapıldı.
Kamuda tasarruf paketi hazırlığı bir ihtiyacın ürünüdür. Ancak faşist devletin hissettiği bu ihtiyacın, halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve ağır ekonomik şartların hafifletilmesi gibi bir niteliği bulunmamaktadır. Son dönemde bir türlü dizginlenemeyen enflasyon, bu artışa yetişemeyen ve anında buharlaşan gelirler, barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamada dahi güçlükler çeken, ağır yaşam koşulları altında ezilen halkın bu sorunlarının yanında lüks ve sefa görüntüsü içindeki devlet kurumlarının bu imajını düzeltmeyi hedeflediği iddia edilen bir paket açıklanmıştır.
Sık sık çeşitli düzeylerde iktidar cenahı tarafından halka “daha fazla fedakârlık” adına sunulan sözde tedbirler ile; “porsiyonların küçültülmesinden” tutalım, “gerekirse soğan ekmek ile yaşarız” söylemlerine varana kadar çeşitli demeçler verilmekteydi. Faşizmin sözcülerinin, ağır sömürü ve açlık koşullarını dayattığı halka yönelik yine bu derece pervasız ve alay eder gibi demeçlerini birbiri ardına sıralaması, halkın öfkesinin katlanmasına da sebep olmaktaydı. Bir yandan yandaş havuzuna akıtılan ve kara para mahiyetindeki milyarlarca TL’nin sanal medyada sıklıkla servis edilmesi, iktidara yakın şahısların veya iktidarın çeşitli faaliyetlerinde yer alan grupların lüks ve şatafat paylaşımları da son yıllarda artarak ilerlemekteydi. “İtibardan tasarruf olmaz” söylemleri ile saltanat dönemini gölgede bırakacak derecede denetimsiz ve engellenemeyen harcamalar, kamu kurumlarının lüks araç sevdası gibi birçok olgu daha fazla gündem olmaya başlamıştı. Sistem içi muhalefet kliğinin de iktidar mücadelesinde bu olguları daha etkili biçimde kullanmaya başlaması ile birlikte iktidar, görünümü ve imajı tazeleme hamlelerine girişmeye başladı.
EMPERYALİZMİN GÜDÜMÜNDE EKONOMİ POLİTİKASI
Geçtiğimiz yıl mayıs ayında gerçekleşen faşist klikler arasındaki çekişmeli seçimin ardından başlayan bu imaj çalışmalarının ilk hedefleri sistemin, seçim sürecinde iyiden iyiye teşhir olmuş yönleriydi. Bunların ilki, İçişleri Bakanlığının çeteler, mafya ve çeşitli “gayrı resmi” organizasyonlar ile olan ilişkileri, bu grupları çeşitli ekonomik ve siyasi faaliyetlerinde kullanması, ayrıca açıktan savunur pozisyonda olmasıydı. Süleyman Soylu’nun odağında olduğu bu suçlamalar ile Soylu koltuğundan uzaklaşmak zorunda kalırken yerine getirilen Ali Yerlikaya ilk iş olarak var olan görüntüyü tersine çevirme iddiası ile neredeyse en küçük hırsızlık olaylarını dahi “büyük operasyon” etiketi ile medyaya servis etmeye başladı. Çeşitli sanal medya fenomenlerine yönelik operasyonları organize ederek, bu fenomenlerin bir kısmının tutuklanmasının önü açıldı. Özellikle sanal medyada lüks hayatlarına dair ve destelerce para paylaşımları yapan ve göze batan fenomenlerin tutuklanmış olması ile devlet, halka yönelik yapılan “porsiyonları küçültün” çağrılarının altını doldurmaya çalışmıştı. Bunun yanı sıra, sosyal medyada “suç işleri bakanlığı” şeklinde geniş yığınlara teşhir olmuş bakanlık faaliyetleri kapsamında, çeşitli küçük ölçekli ve sistem açısından görece işlevsiz olan çetelere yönelik birçok operasyon gerçekleştirilmişti. Farklı ülkelerden çeşitli suç iddiaları ile aranan kişilerin bu operasyonlar kapsamında ortaya çıkmış olması, TC’nin kimler için nasıl bir sığınak haline getirilmiş olmasını açıkça göstermişti. Elbette sistem için elverişli ekonomik ve politik faaliyetlerin parçası olan büyük ölçekli çeteler açıkça bilinmesine rağmen, bunlar sistem içerisindeki varlıklarını korumaya devam etmiş, devlet tarafından palazlandırılmaya da devam edilmektedir.
Açıklanan tasarruf tedbirleri de bu minvalde işlev görmektedir. Ekonomide faşist devletin içinde bulunduğu açmaz, çok yönlü biçimde halka fatura edilirken, iyileşme vaatlerinin hiçbirinin karşılık bulmadığı da verilerle sabittir. Ekonomisi tümü ile emperyalizmin talan koşullarına ve sıcak sermaye olarak adlandırılabilecek emperyalist sermaye yatırımlarına bağımlı olan bir ülke olmasının yanında, dünya çapında emperyalizme bağımlı tüm ülkelerin bir biçimde içinde bulunduğu borç ve döviz krizini en ağır yaşayan ülkelerden biridir. Bu kriz geçici pansumanlar ile görünüşte “idare edilmeye” çalışılsa da etkili kaynakların yaratılamaması ve kötü gidişat içerisinde komprador burjuvazinin daha fazla palazlandırılmaya çalışılması, enflasyonda ivmenin sürekli biçimde artmasına ve halka yansıyan faturaların her geçen gün daha kabarık bir hal almasına sebebiyet vermektedir. Bu krizlerin kökeni her ne kadar faşist devletin sosyoekonomik yapısına dayansa da halka bu denli ağır şekilde yansımasının da kimi özgün sebepleri olabilmektedir. Bunların ilki, emperyalistler arası çelişkilerin gergin bir seyir izlemesi sebebi ile TC’nin aldığı konumlanıştır. Döviz para ve sermaye gücünü elinde tutan, dünya çapında para politikalarının belirleyici unsuru olan başta ABD olmak üzere emperyalistler, son yıllarda daralan para politikasında demirlenmişlerdir. Bu politika, kredilenme ve fonlanma olanaklarını uluslararası ölçekte büyük oranda azaltmayı hedefler. Bu durum, dünya çapında ekonomik büyümeye ket vurur, böylece emperyalistler kendi çekişmelerini ekonomik alanda tırmandırarak sürdürür. Bir diğer olgu ise, daralan kredilenme olanakları ve likidite sıkıntıları sebebi ile, halihazırda ağır borç yükleri altında tutulan, ekonomisi borçlanma ve emperyalist talan üzerine kurulu olan bağımlı ülkelerin doğrudan hizaya çekilmesini beraberinde getirir. TC de bu yönlü bir sıkışma içerisindedir, ülke kaynaklarını emperyalist talana daha fazla açacak şekilde konumlanış almakta ve politik hat belirlemektedir.
“ÇEREZ”DE TASARRUF
Bir diğer olgu ise, bu sıkışıklık halinde gerici sınıfların palazlanma ivmesini kaybetmemesini sağlamaktır. Bunun esas yolu ise, sömürüyü artırmak ve halka daha fazla fatura yüklemektir. Karşılığında güçlü bir karşı koyuş oluşmadığında, faşizm karşısında güçlü bir tehlike görmediğinde bu politikaları daha pervasız biçimde hayata geçirebilmektedir. Bugün tanık olduğumuz pervasızlık kaynağını, hem sömürü ve talanı artırma zorunluluğundan hem de karşısında güçlü bir karşı koyuş bulamamasından almaktadır. Öyle ki halkın sırtından edindikleri sermaye ile her gün saraylar, lüks arabalar ve jetler ile gündeme gelen AKP cenahı bu tasarruf tedbirlerini açıklarken “20 yıllık AKP iktidarının en önemli özelliği mali disiplin ve tasarruftur” diyerek pervasızlığı erişilmesi zor bir seviyeye taşımaktadır. Göreve geldikten sonra enflasyonun dizginleneceği ve kısa süre içinde ekonomik normale dönüleceğini neredeyse her gün tekrarlayan Mehmet Şimşek, düzelme için son olarak yaz aylarını işaret etmişti. Elbette mevsimsel değişkenler ile turizm ve tarım gelirlerinin düşük olduğu önceki aylara göre ikinci yarısında ekonomide düzelme eğrisinin görülmesi olağandır. Ancak şimdiden görülmektedir ki döviz kuru ve borçlanmada kritik seviyenin oldukça üzerinde olan TC ekonomisi, halka yalnızca daha zor günler vadetmektedir. Mevsim değişkenlerinin dışında, enflasyonun artış ivmesinin düşürülmesi ve alım gücündeki erimenin durdurulması için hiçbir gerekçe, hiçbir ciddi politik tutum ufukta görünmemektedir. Sömürü ve talanı derinleştirme ihtiyacı ve zorunluluğu ile hareket eden faşist devletin yapabildiği tek şey, üzerinde büyük ölçekte oynanmış veriler ile umut satmak, göstermelik tasarruf tedbirleri ile halkın öfkesini yatıştırmaya çalışmaktır.
Açıklanan tasarruf tedbirlerinde il göze çarpan olgu, kamu sektöründe araç ve malzeme kullanımının denetime alınması ve şartlara bağlanmasıdır. Bu maddelerde ele alınan esas husus, gündemde geniş yer edinen lüks araç konvoyları ve kamu kurumlarında gerçekleştirilen, zaman zaman haberlere de yansıyan gereksiz kalemlere yönelik abartılı harcamalardır. Geçtiğimiz yıllarda “çerez parası” olduğu savunulan bu harcamalar, bugünün tasarruf tedbirleri konusu haline gelebilmiştir. Tasarruf tedbirlerinde bu kalemin geniş yer tutması, yine tasarruf paketinin asıl hedefinin göz boyama olduğunun kanıtıdır. Çünkü son dönemde özellikle medyada ve halk nezdinde bu harcamalar ciddi biçimde teşhir olmuş ve öfkenin hedefi haline gelmiştir. Yine son dönemde medyaya defalarca kez yansıyan, espri konusu haline gelmiş “çift maaş” veya gereğinden yüksek maaşlara sınırlama getirileceği açıklanmıştır. Böylece savurgan imajın düzeltilebilmesi adına paketin ilk maddeleri oluşmuştur.
SASIL FATURA EMEKÇİLERE KESİLİYOR
Elbette paket, yalnızca imaj çalışması ile sınırlı kalmamıştır. Tasarruf ve tedbirlerin en büyük hedefi, düşük gelirli kamu çalışanları olmuştur. Personel servislerinin kaldırılmasına karar verilmiş, bununla birlikte lojman kiralarına da zam gündeme alınmıştır. Kamu alanında çalışan en düşük maaşlı kesimlerin elindeki kısmi olanaklar da böylece geri alınmıştır. Bir diğer yandan kamu alanında yeni istihdamın sağlanması resmi olarak bu paket aracılığı ile engellenmiş, yeni alımların yalnızca emekli olacakların yerine gerçekleşeceği belirtilmiştir. Halk için oldukça sınırlı olanaklar anlamına gelen kamu kurumlarının işleyişi, böylece daha da güçleştirilmiştir. Çünkü bu alanda istihdamın azaltılması, mevcut düşük dereceli kamu çalışanlarının sırtına daha fazla yük bindirmekte, esnek çalışma modelleri ile ağır çalışma koşullarına kapı aralamaktadır. Hayat pahalılığı ve enflasyonun artış hızına yetişemeyen gelirler ile emeklilik eğiliminde düşüşün olduğu da bilinmekle birlikte bu durum, işsizliğin artarak devam edeceğine işaret etmektedir. Kamu yatırımlarının sınırlı şartlara bağlanması, sözde “sosyal devlet” perdesinin kalan parçalarının da sökülüp atıldığını göstermektedir.
Tasarruf paketi ile faşizm bir taş ile iki kuş vurmaya çalışmaktadır. Paketin içerisinde gerçek anlamda tasarruf sağlayacak, açıklandığı şekilde enflasyon ile mücadeleye yarar sağlayacak ciddi bir adım olmadığı açıktır. Bu paket ile hem kamu israflarının engellendiği ve devletin de tasarrufa katkıda bulunduğu imajı yaratılacak hem de düşük gelirli kamu çalışanlarının haklarından ve gelirlerinden kısılacaktır. Bu tedbirler, halkın öfkesini yatıştırmayı hedeflerken diğer yandan yine halkı daha ağır koşullara mahkûm etmeyi hedeflemektedir. Faşizmin halkın öfkesini hissetmesi ve kaygı ile yatıştırmaya çalışması, koşulların sisteme karşı mücadeleye ne derece gebe olduğuna işaret etmektedir. Faşizmden gelen her adım, halkı daha da geri itmeye yöneliktir, onun tek hedefi sömürü ve talanı mümkün olduğunca daha ölçekli hale getirmektir. Bu derece pervasız hale gelmesi ise mücadelenin ne ölçüde elzem olduğunun, ölüm ve açlık koşullarından yalnızca direniş ile çıkılacağını göstermektedir.