Geçtiğimiz günlerde “Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri” adı altında genelge yayımlandı. Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başkanlığında hazırlanan genelgede “üniversitelerde huzur ve güvenin sağlanması”na yönelik adımların atılacağı belirtildi. Uyuşturucu ve barınamama sorununa dair atacakları adımlarla üniversite öğrencilerinin “iyiliği” için hareket ediyor gibi gözükseler de atılacak adımlar esas olarak üniversite öğrencilerinin en demokratik haklarını yok etmeye yöneliktir. Düzenin “bekası” için toplumun ezilen tüm kesimlerine var gücüyle saldıran faşist diktatörlük, gençlikten sisteme karşı doğabilecek güçlü isyanları engelleyebilmek için pervasızca saldırırken halk gençliğinin uzun mücadeleler sonucu elde ettiği hak ve kazanımlarına da göz dikmiştir. Bu genelgede öne çıkan belli başlı maddeleri incelediğimizde faşizmin hesabının ne olduğu ortaya çıkmaktadır.
Genelgeyi incelediğimizde üniversitelerdeki faşist kuşatmayı sistematik hale getiren kararlar karşımıza çıkıyor. Genelgeden aktaralım: “Üniversite ve yurt yerleşkesinde bulunan X-Ray cihazlarının, kapı dedektörlerinin ve güvenlik kamera sistemlerinin yaygınlaştırılması için de çalışmalar yapılacak ve ilgili cihazlar kontrol edi- lerek eksiklikler giderilecek.” Söz konusu bu madde ile halihazırda bütün üniversite öğrencilerini kapsayan ve özelde ilerici, demokrat ve devrimcilere yönelik güvenlik kisvesi altındaki baskılar daha da artacağını söyleyebiliriz.
Bir diğer madde ise barınma sorunuyla ilgili. Söz konusu maddede, “Barınma ve maddi imkân sağlama adı altında öğrencilerle temasa geçmeye çalışan illegal yapılanmaların stant açma/broşür dağıtma vb. faaliyetlerine müsaade edilmeyecek.” ifadeleriyle barınma sorununa dair politika üretmek terörize ediliyor. Güncelliğini hâlâ koruyan barınma gibi insanın temel haklarından bir tanesinin ulaşılamaz olması yakın geçmişte gençlik içinde bir hareketliliğe sebep olmuştur. AKP-MHP faşist bloku, ekonomik ve siyasal krizin derinleşmesine bağlı olarak artan konut fiyatları ve yetersiz yurt kapasitesi nedeniyle açığa çıkan barınma sorununu çözmek yerine bu sorunu gündemleştirenleri hedefine koymuştur. Bu da egemenlerin sorunu çözmekten ne kadar uzak olduğunu bu sorunun çözümünün uzun soluklu bir fiili-meşru mücadele ile çözülebileceğini göstermiştir.
Diğer bir madde ise direkt olarak üniversitelerdeki devrimci, demokrat ilerici faaliyeti hedef almaktadır. “Öğrencileri etkilemeye dönük terör örgütlerinin kirli propagandalarına karşı farkındalıklarının artırılması için üniversitelerle iş birliği halinde panel, seminer vb. çalışmalar yürütülecek. Ayrıca suç/terör örgütlerinin yeni eleman kazanmaya çalışmalarına engel olunabilmesi için istihbari çalışmalara ağırlık verilecek. Genelge kapsamında terör örgütleri ile iltisaklı olduğu değerlendirilen öğrenci kulüpleri ve kadın platformları gibi illegal yapılanmaların üniversite içindeki yasa dışı faaliyetleri takip edilecek ve propaganda çalışmalarına dönebilecek faaliyetlerine izin verilmeyecek.” Pandemi sürecinde ortaya çıkan öğrenci gençliğin özerk-demokratik üniversite taleplerine karşı devletin YÖK eliyle bugün daha fazla kısıtlama ve faşist baskılarla sürdürme eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz. Genelgede özel olarak devrimcilere yönelik alınan bu kararların aslında bütün üniversiteli gençliğin haklarına ve bu haklarını dile getirebilmelerini engellemeye yönelik saldırılar olduğunu biliyoruz. YÖK, üniversite öğrencilerinin kampüslerde sosyalleşme, fikir üretme ve tartışma olanaklarını yıllar boyunca kısıtlamış, sonunda da zaten kendi denetiminde olan kulüpleri büyük oranda işlevsiz hale getirmiştir. Fakat YÖK de bu noktada yetersiz kalmış olacak ki İçişleri Bakanlığı da “terör örgütleri” ile ilişkili kulüplerin varlığına müsade etmeyeceklerini açıkça söylemektedir. İktidara, sömürü düzenine yönelik en ufak muhalefette bulunanların bugün açık açık “terörist”, “vatan haini” ilan edildiklerini görüyoruz. Bu yüzden başta da değindiğimiz üzere bu yasaklamalar yalnızca devrimcilere yönelik değil düşüncelerini özgürce ifade etmek, eleştirmek, tartışmak isteyen herkesin en “demokratik” haklarından bir tanesi olan ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yöneliktir. Ayrıca, üniversite gençliğinin öfkeli soluğunu enselerinde hisseden hâkim sınıflar ve onların sözcüsü faşist iktidarın esas olarak yapmak istediği bu tarz baskı politikalarıyla gençliği sindirmek ve gençlikte sömürü düzenine, varlık koşulu sömürü düzeni olan devlete karşı örgütlü mücadele bilincini yaratacak her türlü oluşumu engellemek ve bu oluşumları bilimsellikten, gerçeklerden, özgürce tartışabilmekten koparmaktır. Faşizmin her alanda ikame edilmesi için istihbari çalışmalara ağırlık vereceklerini alenen söylemekten çekinmiyorlar. Böylece üniversite içinde daha önceleri de istihbari çalışmalar yürüttüklerini itiraf ediyorlar. Üniversitelerde örgütlenme olanakları sonuna kadar açılan faşist çetelerin, ÖGB’lerin, sivil polislerin yanı sıra yapılmakta olan istihbari çalışmalar ve bu genelge yani toplamda bütün bir abluka üniversite gençliğinden öğrenci gençliğin sistemden duyduğu öfkeyi eyleme dönüştürmesinden duyulan korkuyu gözler önüne sermektedir.
“Genelge kapsamında, başta barınma konusu olmak üzere sosyal medya üzerinden yapılacak dezenformasyon içerikli provokatif paylaşımlara karşı teyakkuzda olunarak suç unsuru teşkil eden paylaşımları yapanlar hakkında gerekli işlemler yapılacak ve önleyici tedbirler alınacak.” ifadeleriyle de öğrencilerin sanal medyadaki etkinliğinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılı, geçen dönemin ya da şuanki sürecin sorunlarından azade olmayacaktır. Özelde üniversite gençliğinin gündeminde barınamama, geçinememe, geleceksizlik, niteliksiz, anti demokratik, anti bilimsel eğitim sorunları güncelliğini koruyacaktır. Bu çelişkileri iyi bilen egemenler kendilerini buna göre hazırlamakta ve buna göre genelge çıkartmaktadırlar. Bu sorunlara ilişkin gelişen tepkilere dair de faşizmin mutlaka hesapları olacaktır. Ancak hiçbir genelge, karar veya yönetmelik gençliği sorunları tartışmaktan ve bu sorunlar etrafında bir araya gelmekten alıkoyamayacaktır.
Hâkim sınıflar ve onların dümenindeki AKP-MHP faşist bloku toplumun ezilen her kesiminde kabaran, dipten gelen öfkeyi bastırmak için üniversite gençliğine de yönelik “özel” saldırılarına her geçen gün yenisini ekleyerek artırmaktadır. Kampüslerden alanlara geçmişte olduğu gibi bugün de gençllik, saldırıları göğüsleyecek ve bertaraf edecektir. Bütün bu saldırıları bertaraf etmenin yolu ise üniversiteli gençliğin en temel, demokratik haklarına saldıranlara karşı özerk-demokratik üniversite talebini yükselterek örgütlü mücadeleden geçmektedir.