Dünyada ve ülkemizdeki siyasi gelişmelerin hızı politik gündemlerin değişim hızını da belirlemektedir. Elazığ’da yaşanan ve yine emekçi yoksul halkın bedelini ödediği depremin yaralarının sarılmadan depremle birlikte başka bir gerçek açığa çıkmıştır. Kızılay Ensar Vakfı arası gerçekleştirilen para transferi ile emekçilerden toplanan vergi ve bağışların nerelerde nasıl kullanıldığı açığa çıkmıştır. Tıpkı işsizlik fonu gibi işçi ve emekçilerin cebinden kesilen paraların patronların hizmetine sunulması gibi Kızılay’da toplanan yardımların çocuk istismarı ile gündeme gelen Ensar Vakfı’na aktarılmış olması da şaşırtıcı olmamıştır. Halihazırda açığa çıkan gerçek bir devlet ve sistem gerçekliğidir.
Yine Elazığ depremi ile birlikte etkin bir biçimde şovenizm devreye sokulmuş, HDP tarafından toplanan yardımlara ya el konulmuş ya da şehre girişine izin verilmeyerek geri gönderilmiştir. Depremin ardından devletin bölgeye ziyaret adı altında yaptığı çıkarma, Elazığ valisinin mikrofonlara yansıyan “algı” operasyonunun ötesinde bir anlam ifade etmemektedir. Her tarafından artık engellenemez bir hızla tüm pislikleri dışarı sızan devlet, elindeki tüm imkan ve araçlarla açığa çıkan pisliklerinin üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Yaklaşan akıbetin farkındalar ve biriken öfkenin patlamasını engellemeyi başaramadığı durumda bastırmanın hazırlıklarını hızlıca örgütlemektedirler. Sistemin yeni bekçilerine tanınan sınırsız haklar bu hazırlıkların bir parçası ve duyulan korkunun yansımasıdır. Her türlü hak alma mücadelesine saldırı, tüm demokratik hakların budanması ve özgürlüklerin baskı altına alınmasına eklenen açlık ve yoksulluk yaşanacak patlamanın temel zeminidir ve öfkenin mayalandığı sahada burasıdır.
Uzun Süreli Halk Savaşı stratejimizin içinde özel bir öneme sahip olan bulunan şehir faaliyetimiz, halk savaşına uygun bir anlayış ve perspektifle ele alınmaktadır. Ülke ekonomisinin temel damarlarının ve işçi sınıfının toplandığı merkezler ve nüfus yoğunluğu neden şehirlerin, özellikle büyük şehirlerin neden önemli bir yere sahip olduğu sorusunun temel yanıtlarından biridir. Şehir faaliyetlerinin halk savaşı stratejisine uygun olarak güç biriktirme ve son kuşatmaya hazırlanması temel hedeftir. Bu hedefin belirlenmesi ve buna bağlı olarak şehir faaliyetlerinin örgütlenmesi ülkemizin sosyo-ekonomik yapısından bağımsız değildir. Devletin yürüttüğü haksız savaş ve tarımın çökertilmesine yönelik politikalarla birlikte göç ve buna bağlı nüfus yoğunluğu artan şehirlerin demografik yapısı da buna bağlı gelişmiş ve şekillenmiştir. Gecekondu mahallelerinin oluşumunun arka planında yatan bu gerçek “kentsel dönüşüm” saldırısıyla değişime uğratılmaya çalışılmış ancak başarılı olunamamıştır.
Şehir faaliyetimizin somutlandığı alanlardan biri bugün semtlerdir ve çalışmamızın ana omurgasını da işçi sınıfı çalışmamıza bağlı olarak bu alanlar oluşturmaktadır. Proletarya Partisi’nin mücadele tarihinde hatırı sayılır bir kitleyle temasın sağlandığı, örgütlenmede ve mücadelede ciddi başarıların sağlandığı semtlerde ciddi bir kitle ve militan gücü de yaratılmıştır. Bu gelişim örgütlenme ve kitle faaliyetinin doğru bir anlayışla örgütlenmesinin sonucudur ve bugün yaratılması ve yakalanması gereken temel halkayı bize göstermektedir.
İşçi ve emekçilerin yaşam alanları olarak anlaşılması gereken semtler yaşam alanı olmanın yanı sıra küçük üretimin toplandığı alanlar olma özelliğine de sahiptir. Tekstil başta olmak üzere, “merdiven altı” olarak tariflenen üretim alanları belli bölge ve semtlerde toplanmıştır.
Şehir faaliyetimizin ana yönelimi işçi sınıfını örgütleme faaliyetidir. Bu anlamıyla faaliyetimizin esasları ve yoğunluğu işçi sınıfı olmak zorundadır. Semt faaliyetlerimizin besleneceği temel politik yönelim de bu genel yönelime uygun olarak şekillenmektedir/şekillenmelidir. Semt çalışmalarımızın ana yönelimi, hedef kitlesi işçi sınıfı ve politik faaliyetimizin esas yönelimi de işçi sınıfının yaşadığı sorunlar olmak zorundadır. İşçi sınıfının yaşam alanları olarak tariflediğimiz özellikle belli bölge ve alanlar bu özelliği çok daha yoğun biçimde bünyesinde taşımaktadır. Üretim alanlarıyla iç içe geçen bu semtlerde kitlelerin sorunlarını da belirleyen bu temel olmaktadır. Yoksulluk, sefalet ücretine tabi olma ve uzun iş saatlerine ek olarak örgütsüzlük dayatılmaktadır. Yoksullukla boğuşan emekçi halkın sorunlarını doğru biçimde değerlendirmek, doğru yöntemler ve araçlarla temas sağlamak esaslı görevlerimizden biridir.
Semt çalışmalarımızın temel sorunları:
Uzun yıllara dayanan bir dizi deneyim ve tecrübeyi biriktirdiğimiz semt çalışmalarımızın temel sorunlarından biri belirlenen politikanın yaşama geçirilememisidir. Kuşkusuz bu eksikliğin nedeni belirlenen politikanın kavranamamasıdır. Sorun elbette tek başına pratik sahadaki uygulayıcılarla tartışılamayacak kadar bütünlüklüdür ve tüm örgütlü bünyenin sorunudur. Hedef kitlenin işçi sınıfı olması, politik propaganda ve örgütlenme faaliyetinin bu merkezden ele alınması ancak politikanın yaşama nasıl geçirileceği konusunda yönelimin ve somut çalışmaların belirlenmesi ile mümkün olacaktır. Mesele tek başına politikanın belirlenmesi ve soyut anlamda hayata geçirilmesi tartışması değil, pratiğin içinde bu yönelimi ete kemiğe büründürmektir.
Uzun süredir işçi-semt çalışması olarak formüllendirdiğimiz ancak yaşama geçirmede ve pratik adımlar konusunda gelenekselleşen semt çalışmaları biçimiyle sınırlı kalan yönelim geçerliliğini bugün de korumaktadır. Bunun temel kaynağı işçi sınıfının devrim mücadelesindeki rolünü bilince çıkartamamaktır. İşçi sınıfı devrimin öncü gücü olarak devrim stratejimize kaynaklık etmektedir. Bu öncülük elbette sadece fiziki bir varlıkla sınırlı değildir. Esas gıdası ideolojik ve çok bilinen ifade ile zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmamasındandır.
Dün olduğu gibi bugün de işçi sınıfının örgütlenmesine dönük somut gelişmeler sağlayamadığımızda taban ve çevre-çeperi belirleyen semt gençliği ile birlikte lümpen kitledir. Bu durumun oluşmasındaki temel sebep semt alanının karakteri ile alakalıdır. Semt gençliği devrim mücadelesinin ivme kazandığı süreçlerde çelişkilerinin çözüm odağı olarak devrimci mücadeleye kanalize olmaktadır. Aksi durumlar geliştiğinde; günümüzdeki gibi devrim mücadelesi ivme kaybına uğradığında ise çeteleşme ve yozlaşmanın dinamiği haline gelmektedir. Sınıf karakterine uygun bir konumlanışa sahip bu kesimin güçlü bir örgütlü bünyede değişim ve dönüşümü sağlanmadığı durumda, örgüt bünyesine kendi sınıf karakterini taşımaktadır.
Politik mücadelenin kavranışındaki darlık, hedef kitlenin kavranışındaki yetmezlikler semt faaliyetlerimizin politik ve pratik karakterini de belirlemektedir. Politik ajitasyon ve örgütlenme faaliyetimizin oturması gereken zemin kitlelerin somut sorunları olmak zorundadır. Bu sorunların tespitinde doğru hedef yakalandığında ve etkili bir müdahale sağlandığında, faaliyetlerimiz kitleler içinde etki gücümüzün artmasıyla sınırlı kalmayarak bu faaliyetin sistemli bir biçimde sürdürülmesi örgütlülüğe dönüşecektir. Kitlelerin tepkisini belirleyen gündemlere doğru biçimde müdahale ettiğimizde aldığımız olumlu sonuçlar bize ne yapmamız gerektiğini de anlatan pratiklerdir. Temel mesele kitlelerin öfkesini kabartan nedenleri, gelişmeleri kavramak ve hızla müdahil olmaktır.
Faaliyetimizin ele alınışındaki darlık bir dizi gelişmeye zamanında müdahale etme konusundaki yönelimimizi de engellemektedir. İşçi sınıfı ve emekçilerin sorunları, kadın sorunu, gençliğin yaşadığı sorunlardan semtlerin bünyesinde toplanan tüm kesimlerin sorunlarına karşı duyarlı olmak, sistemin tüm emekçilere dönük saldırılarını örgütlenmenin silahına çevirmek ancak bu sorunlara vakıf olmak ve görevler çıkarmakla mümkün olacaktır. Devrimci mücadelenin gerileyen niteliği, devletin emekçi mahallelerde oluşturduğu denetim ve baskıya paralel gelişen fuhuş, uyuşturucu ve çeteleşme saldırıları ile kendimizi sınırlandırmadan, kendimizi bu sorunlara müdahale ile darlaştırmadan mücadeleyi ve somutta yürüttüğümüz faaliyeti bütünlüklü kavramak zorundayız. Yoksulluk, artan kadın cinayetleri ve çocuk istismarı ile birlikte Alevilerin evlerinin işaretlenmesi, cemevlerine dönük yapılan saldırı ve bunlara eklenecek her bölge ve semtin kendi yerel sorunları faaliyetimizin kapsamını ve müdahale alanını geliştirip güçlendirecek gelişmelerdir.
“DEVRİM KİTLELERİN ESERİDİR!”
Bir bütün olarak sınıf mücadelesini özelde ise örgütlenme çalışmaları yürüttüğümüz alanlarda gelişimi sağlayacak, bizi ileri atacak temel noktalardan biri de kitlelerin devrimdeki rolünü kavramaktır. Bu kavranamadığında yürütülecek faaliyet görev savuşturma veya verilen görevlerin yerine getirilmesinin ötesine geçmeyecektir. Bu görev savuşturma kimi dönem yayın dağıtımı, kimi dönem A/P araçlarının tüketilmesi, kimi dönem askeri pratiklerin gerçekleştirilmesinde karşılık bulacaktır. Devrim mücadelesinin temelleri kavranmadığında bu görevler öncelik ve sonralık biçimiyle yer değiştirecek ve yapılması gereken esas görevler yerine getirşlmemiş olacaktır.
Devrim ancak ve ancak kitlelerin örgütlenmesi ile mümkün olacaktır ve elimizdeki tüm araçlar bu temel görevin yerine getirilmesi için vardır. Araçlar bu esaslı görevin parçası olarak kavranmadığında, bu yönelimin hizmetine sunulmadığında, kitlelerde bir karşılık oluşturamadığında değerini ve önemini önce bizlerde sonra da kitlede kaybeder. Ezberlenmiş ve otomatiğe bağlanmış bir faaliyet, belirlenmiş ve sınırları çizilmiş faaliyet bizi ilerletip geliştirmeyeceği gibi aksine geriletecektir. Mücadeleyi bu denli dar kavradığımızda kitlelerin ve mücadelenin geliştiği koşullarda devrim mücadelesini daha aktif yürütür, gerileme ve saldırıların yoğunlaştığı dönemde asgari faaliyeti yürütmeye ve korumaya çalışırız. Kuşkusuz bu kavrayış sadece faaliyet sahamızın daralmasını değil aynı zamanda büyük bedeller ödenerek yaratılan değerlerin korunmasına da zarar verecektir.
Devlet kitleleri sindirmek, baskı altında tutmak ve teslim almak için tüm gücüyle saldırıyor. Ancak bu saldırıları gerçekleştirirken de çelişkileri ve halkın mücadelesini tümüyle ortadan kaldırmayacağını biliyor. Zira faşist diktatörlüğün tarihi böylesi örneklerle doludur. Her baskı, katliam ve saldırganlık döneminin ardından kitleler etrafında örülen baskı ve korku duvarını parçalayarak zulmün üzerine yürümüştür. Bu anlamıyla sınıf mücadelesinin ilerleyen ve gerileyen süreçlerini, devletin saldırılarını, devrimci ve komünistlerin aldığı darbeler ve güç kaybının nedenlerini çözümlemenin yanı sıra bugünkü ısrarla, çabalarla yarını kurmak ve yarına hazırlanmak esas görevdir. Mesele kitlelerin patlama anını asgari çalışmayı yürüterek karşılamak değil, öncü ve önder misyonumuzu kavrayarak hazırlanmaktır. Zira mücadelenin sadece bugünü değil esas olarak yarını vardır ve yarınlarda bekleyen esaslı görevler vardır. Bugünden yapılması gereken bu esaslı görevlere hazırlanmak bu hazırlığın önündeki engellerle mücadele etmektir.
KAMPANYAMIZ ENGELLERİMİZİ AŞMADA MÜTEVAZI BİR ADIMDIR!
2020 Ocak ayında başlayan ve Mayıs ayında sonlanacak olan kampanya faaliyetimiz, yaşadığımız ideolojik-politik sorunları bir anda çözecek bir güce sahip değilse de temel sorunlarımızın tespiti ve bunlara yönelimde mütevazi bir adım niteliğine sahiptir. Yoğunlaşmış bir faaliyet dönemini ifade eden kampanya sürecimizin esas hedefi sınıf mücadelesinin pratiği içinde sorunlarımızı görmek, bu sorunları daha etraflıca tanımlamak ve müdahaleyi daha somutlayarak yol yürümektir. Her alan çalışmamız gibi bu çalışmamızın temel dinamiklerinden biri de işçi-semt çalışmamızdır. Yukarıda ifade ettiğimiz sorunlarımız her alanımızda olduğu gibi işçi-semt alanımızda da yaşanmaktadır ve kimi ideolojik sorunlarımız mevcut durumda daha belirgin bir karakter kazanmıştır.
Kampanyanın temel gündemleri dünyada ve ülkemizde yaşanan siyasal gelişmeleri ve bu gelişmelerin ezilenlere yansımasını kapsamaktadır. Esas görev ise tam da burada tariflenmekte ve kitlelerle birlikte kendimizi örgütlemeyi hedeflemektedir. Kampanyamız bu hedefe yürümedeki ideolojik ve politik geriliklere ve engellere müdahaleyi görev olarak saptamaktadır. Daha öz bir ifadeyle temel mesele, devlet baskısı ve sömürüsü altındaki kesimlerin durumunu tespit etmek değil mevcut gerçeğe müdahale etmenin yollarını açığa çıkarmak ve ona müdahale etmektir.
Kampanyamızın ilk duraklarından biri devrim ve komünizm şehitlerini anma haftası vesilesiyle yürütülen çalışmalar oluşturdu. Tüm alan ve faaliyetçilerin bu çalışma dönemini kampanyamızın hedef ve yönelimi ile birlikte değerlendirmesi, sonuçlar çıkarması ve eksiklerini tespit ederek bunlara müdahale etmesi göreviyle yüz yüzeyiz. Bu dönem çalışmalarını bir görevin noktalanması olarak değil, yeni görevlerin belirlenmesi anlayışıyla ele almalıyız.
Dünyada ve ülkemizdeki mevcut siyasal süreç mücadeleyi geliştirmenin ve büyütmenin gündemleriyle yüklü biçimde ilerlemektedir. Lokal şekilde süren işçi direnişlerinden, gelişen her türlü hak alma mücadelesinin adresi uğrak alanımız ve daha da önemlisi örgütlenme alanımız olmak zorundadır. Kendimizi adadığımız dava bizden bunu istemekte ve bunu beklemektedir. Önümüzdeki dönemi yine takvimsel günlerin belirlediği rutine bağlanmış bir çalışmayla değil, sınıf mücadelesinin gündemlerine müdahalenin bir aracı, etkin, güçlü ve yaygın bir A/P faaliyeti olarak kavramak zorundayız. Ezberleneni terk ettiğimiz, kendiliğindenci bir tarzı bıraktığımız, görev savuşturmayı bir kenara ittiğimiz, olana teslim olmayıp ona müdahale ettiğimiz, sınıf mücadelesinin tayin ettiği görevleri bilince çıkardığımız, tüm bilincimiz ve benliğimizle kavgaya atıldığımız bir dönemi yaşamak için, bıkmadan usanmadan, yorulmadan, yılmadan hep ileri adımlar atmalıyız.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 6 Şubat 2020 tarihli 54. sayısından alınmıştır.