Kadınların Özgürlük Yolunu Örgütleyelim!

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]

“Kadınla erkeğin gerçek eşitliği, benim kanımca, her ikisinin sermaye yoluyla sömürülmesi ortadan kalkınca ve özel ev işi genel bir sanayiye dönüşünce gerçekleşebilir.” (Kadın ve Aile, sf:112)

“Tarihsel bir çağın değişimi, her zaman, kadınların özgürlük yolunda ilerleme oranıyla belirlenir.”  (Kutsal Aile, sf:254-256)

Biz kadın ve erkeğin tam hak eşitliğini istiyoruz. Bunu sağlayacak yol ve yöntemleri arıyoruz. Devrimin olanaklarını devrimin öznesi olan halk kitlelerinde, dolayısıyla halkın eşitsiz varlığında da tanımlamaya çalışıyoruz. Kadın-erkek eşitsizliği bu tür kaynaklardan biridir ve devrimin örgütlenmesinde önemli bir yere sahiptir. Biliyoruz ki eşitlik için mücadele eden bir kadın hareketinin devrimle ilişkisi esas olarak tutarlı olacaktır.

Eşitsizliğe karşı gelişen bir kadın hareketi için en gerekli şeylerden biri hiç şüphesiz bu eşitsizliğin toplumsal ve tarihsel anlamıdır. Bu bize toplumumuzdaki aynı eşitsizliğin özgünlüğünü anlama olanağını da verecektir. Her özel gerçeğin evrensel gerçeğe kopmaz bağlarla bağlı olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda gazetemizde bir süredir kadınların Türkiye toplumundaki konumunu görmeye, göstermeye çalışıyoruz. Hem evrenseli hem de özeli açığa çıkarırken yarı feodal toplumlara özgü cinsiyet eşitsizliğini de tartışmış oluyoruz. Görüyoruz ki, yarı feodal toplumun özelliklerini kadınların durumunda çok yönlü somutlaştırabiliyoruz. Bu melez yapının ürettiği toplum ilişkileri içinde kadınlara özgü büyük acılara açıklık getirmiş de oluyoruz. Bu incelemelere şundan ihtiyaç duyduk: öncelikle biz kadınları gerçek yaşamlarında incelemekte, sorunları somutlaştırmakta eksiğiz. Daha sonra ise kamuoyunda kadınların sorunları, onlara yönelen taciz ve tecavüzle sınırlı saldırıları ve kadın cinayetleri kapsamını aşmayan bir ele alışla sınırlanmış durumdadır ve bunların kaynaklarına ilişkin ise çok genel ve yüzeysel bir bakış açısı var. Oysaki kadınları köleleştiren, işçi ve köylü kadınları en temel haklardan yoksunlaştıran derinlikli sorunlar çok yönlüdür.

KADINLARA CİNSEL AÇIDAN SÖMÜRÜLDÜKLERİNİ AÇIKLAMAK YETMEZ!

Nasıl ki işçi sınıfına çıkarlarının patronun çıkarlarına uzlaşmaz karşıtlıkta olduğunu söylemek yetmezse kadınlara da erkekler tarafından sömürüldüklerini açıklamak yetmez. Kadınlara yönelik saldırı ne tek başına erkekten ne de tek başına erkek egemen sistemin çeşitli iktidar organlarından yönelmektedir. Kadınların bilincinde de içerili olan erkek egemenliği parça parça yıkacağımız sistemin toplamındadır. Bütünlüklü bakıldığında kadınların ev işlerinin usandırıcı tek düzeliği altında ezildiği, üretim alanlarında genellikle dışlandığı, yoğun emek gerektiren tarla işlerinde “angarya” olarak bakıldığı bıktırıcı çocuk ve yaşlı bakımının zorunlu işçiliğine mahkûm edildiği, özel ya da kamusal alandaki baskıdan aile, din, bilim, siyaset her alanda çok yönlü saldırıya maruz kaldığı, tüm hakların kısıtlı olduğu çıplak gözle görülmektedir. Kadınlara yönelik baskı toplumun çeşitli sınıflarından cinsiyet kimliklerinden, kurum ve yapılarından yöneldiğine ve bu durum kadınların yaşamını çok yönlü etkilediğine göre “devrimci çalışmamız nasıl olmalıdır” sorusunu ivedilikle yönelmek zorundayız. Yanıtımız muhakkak ki yaşamın ve eylemin en çeşitli alanlarında en yaratıcı şekilde devrimci ajitasyon ve propagandayı uygulamak olacaktır. Kadınlara sadece cinsel, ulusal, sınıfsal olarak ezildiklerini söylemek, ajitasyon propaganda da sadece bununla yetinmek Lenin’in benzetmesiyle kendi kendimize “yoksulluk tasdiknamesi” vermeye benzer. Sistemin siyasal teşhirini bütün yönleriyle yapmazsak kadınların siyasal bilincini geliştirme görevimizi yerine getirmemiş oluruz. Oysaki temel proleter devrimci görevimiz yığınların devrim için örgütlenmesinde siyasal bilinçlerini çok yönlü geliştirmektir. Bu aynı zamanda devrim için örgütlenmiş güçlerin, yığınların örgütlenmesi ile kopmaz bağlarla bağlıdır. Başkan Mao “Kadınlar göğün yarısıdır” derken devrimin güçlerine dönüşecek yığınlar arasında kadınların yerine vurgu yapmıştır. Ancak toplumsal yaşamda da devrimci mücadele içinde de işçi ve köylü kadınların yerini komünist bilinçle kavramadığımız ortadadır. Bu devrimin öznel güçlerinin devrimi kavrayışı ile ilgidir. Yani devrimin öznel güçlerinin niteliğini ifade etmektedir. Çalışmalarımıza damgasını vuran yüzeysellik, yer yer gelişi güzellik, dağınıklık, plansızlık vb. bunu göstermektedir.

Kadın yığınları içindeki çalışmalarımıza baktığımızda karşımıza moda akımların etkisinde ülkemizin somut gerçeğiyle ilişkilenmekte zayıf, işçi ve köylü kadınlarla güçlü bağlar kurmaktan uzak, belli zaman dilimlerine ve belli gündemlere sıkıştırılmış çalışmalar çıkmaktadır. Oysaki kitleler devrim için örgütlenirken çok çeşitli biçimlerde örgütlenirler. Bu kadınlar için de geçerlidir. Kadınların sorunları çok çeşitlidir ve örgütlenme alanları ve eylemleri de bu çeşitli çelişkilere bağlı olarak zengin olacaktır. Köylü kadınların topraklarının ranta dönüşmesine karşı yürüttüğü mücadeleden kadınların tacize , tecavüze karşı mücadelesine, kadın cinayetlerine karşı örgütlenmelerinden “eşit işe eşit ücret” talebine, çalışma hakkının özgürce kullanılması mücadelesinden giyinme özgürlüğü direnişlerine, boşanma hakkının kullanımından zorla evlendirilmeye karşı mücadeleye, miras hakkının tam kullanımından direnme hakkına kadar her türlü soruna karşı kadın örgütlenmelerinin önünü açmak, kadın kitlelerini bu sorunlar etrafında örgütlemeye yönlendirmek gerekmektedir. Bu örgütlenmeler kendiliğinden, yani proleter devrimci önderlik olmadan da gelişmekte, kadınlar belirli sınırlar içinde taleplerini ortaya koymaktadır. Ancak biliyoruz ki kadınların sistem içine sıkıştırılmış mücadeleleri gerçek bir kurtuluş getirmeyecektir. Proleter devrimci bir önderlik, devrim için örgütlenmiş örgütün önderliği olmadan kadınların mücadelesi sonuçsuz kalacaktır. Bu bağlamda devrimimizde kitlelerin rolünü kavrayarak, yığınların hareketinde kadınların rolünü bilince çıkararak ve bütün bu hareket içinde kendi devrimci rolümüzü kavrayarak işçi ve köylü kadınlar içinde titiz, kalıcı çalışmalara ağırlık vermeliyiz.