Son on yılda kadına yönelik şiddet %1400 artarken pandemi dönemini kapsayan 2020 yılında 300 kadın katledilirken 171 kadının ise ölüm sebebi şüpheli olarak kayda geçmiştir. 2021 yılının ilk dört ayında ise 95 kadın katledilirken yine 59 kadının ölümü şüpheli olarak kayda alınmıştır. Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin artış gösterdiği, emek sömürüsünün ayyuka çıktığı, kadınların gerekçesiz bazen de gerekçeli (Kod-29) ile işten atıldığı ve eve hapsedildiği böylesi bir süreçte Aile Bakanı Derya Yanık; TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu’nda tutanaklara yansıyan konuşmasında, “Şiddeti oransal olarak değilse bile şiddetin yoğunluğu itibarıyla biraz daha artıran bir dönemden bahsediyoruz. Nitekim, tabloya baktığınızda da mesela, 2020 Ocak ayı itibarıyla 19.582 olan sayı, şubat ve martta bir parça hani tolere edilebilir sayılarda artarken Nisan 2020’de bir düşüş, ciddi bir düşüş gösteriyor. Sonra tekrar artmaya başladığını görüyoruz.” ifadesini kullanarak egemen olanın ezilene biçtiği değeri tekrarlamış oldu. Aile Bakanı, kurmuş olduğu cümle ile her gün şiddete uğrayan kadınların seslerini çıkarmamalarını öğütlemektedir. Keza, tolerenin sözcük olarak “müsamaha etmek, alttan almak, hoş görmek, katlanmak, dayanmak” anlamına geldiğini bakan Derya Yanık da biliyordur. Özel mülkiyet ile birlikte kadını köleleştiren erkek egemen sistem döneminin politikalarına göre de sistematik bir şekilde kadınlara kendi politikaları çerçevesinde rol biçmiş ve bu rolü en iyi şekilde yerine getiren kadının da “Allah nezdinde iyi bir kul”, “toplum nezdinde ise helal süt emmiş, her zorluğa katlanan, zordan kaçmayan ve her koşulda yuvasını çocuklarını terk etmeyen, aynı zamanda da sabır taşı olan fedakâr kadın” güzellemesi ile sömürü çarkını devam ettirmiştir.
Egemenlerin yarattığı bu eşitsizlik ve ayrımcı politika pandemi koşullarında daha da katmerleşerek büyürken failler cezasızlıkla ya da az ceza ile adeta şiddete, cinayete, tacize ve tecavüze teşvik edilmektedir. Öyle ki şiddet uygulayan erkek gözaltına alınacağını ve ardından serbest bırakılacağını bilmekte ve şiddete maruz bıraktığı kadına “Yasalar benim yanımda, ayağını denk al!” diyecek kadar cesur davranmaktadır. Her gün onlarca kadının uğradığı şiddeti, tacizi, tecavüzü ve kadın cinayetlerini görmemezlikten gelenler; “Tolere edilebilir.” kavramı ile de kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmakla kalmayıp tam da sınıf karakterlerinin onlara emrettiği gibi davranmışlardır. Sistematik olan kadına yönelik şiddetin, yeniden üretilmesi için icazet vermişlerdir. İnsan yaşamının bir kıymetinin olmadığını da bir kez daha gözler önüne sermişlerdir.
KADIN DÜŞMANI POLİTİKALARINIZI TANIMIYORUZ!
Her güne bir hak gaspı ile uyandığımız, her saat başı gündemin değiştiği bu coğrafyada; yolsuzluk “iddiaları”, işçi kıyımı, yoksulluktan intihar edenlerin haberleri, devlet ile çetelerin flörtü, doğa katliamları, devrimcilere yapılan şişirilmiş operasyonlar ve kadın katliamları ile günü tamamlamaktayız. Devletin şu anki temsilcisi AKP ve MHP pervasızca ezilen halk kitlelerine saldırmakta, koltuklarını kaybetmemek için her yolu kendilerine mübah görmekteler. Aile bakanı kadına şiddeti “tolere” edilebilir bir şey olarak görürken, diyanet fetvaları ile kadının biat etmesini, şiddete boyun eğmesini öğütleyerek bir yandan da kadına yönelik şiddeti ve çocuk istismarını meşrulaştırmayı da kendilerine görev edinmiş durumdadırlar. Yasalaştırdıkları her kanun maddesinin biz kadınları hedef aldığını bildiğimiz erkek egemen sistemin, elde ettiğimiz haklara dahi göz diktiklerini son olarak İstanbul Sözleşmesi’nden biliyoruz.