Kadınlara yönelik saldırılar, hız kesmeden devam ederken bir gece yarısı Erdoğan’ın imzaladığı kararnameyle İstanbul Sözleşmesi feshedildi. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı kadınların eylemleri sürerken tekstil işçisi kadınlar kadın emekçiler olarak yaşadıkları süreci ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini gazetemize değerlendirdi.
Ben Burcu Türkyılmaz, 39 yaşındayım. 20 yıldır birçok iş kolunda, özel sektörde çalıştım. Son dört yıldır ayakkabı tabanı üreten bir firmada çalışıyorum. Ben de tüm kadınlar gibi birçok kere sözlü, fiziksel şiddete maruz kaldım. İstanbul Sözleşmesi’ni elimizden alarak dışarıda korumasızken bir de aile içinde çevremizde de korumasız bırakıldık. Ben de her kadın gibi, kadın onuruna yönelik saygının, ifade özgürlüğümüzün, bağımsızlığımızın elimizden alındığını düşünüyorum. Çocuklarıma güvensiz bir gelecek bırakılmasına müsaade etmeyeceğim. Çünkü biz kadınız, emekçiyiz, işçiyiz, suya, ekmeğe ihtiyacımız olduğu kadar haklarımıza, adalete, güvenli bir toplumda yaşamaya da ihtiyacımız var. Tıpkı iş yerinde patron karşı birleşmeyince nasıl başarısız olursak, birleşince nasıl güçlü olursak bu haksızlığa karşı da biz kadınların birleşmesi lazım.
Ben tekstil işçisi Türkan Çelik. Her kadın kadar benim de çok büyük korkularım var ve bu korkuların sebebi bir kadın oluşumuz değil . Bu sadece benim değil bir çok arkadaşımla da bu konuyu sıkça konuşup tartışıyoruz. Hepimizin yani bütün kadınların ortak korkusu, bir kadın olarak kadın oluşumuzdan utanmıyoruz ya da kendimizi suçlu hissetmiyoruz, bizde bu korku olduğu sürece biz bu şiddete maruz kalacağız. Bundan kurtulmanın yolunu da biz bulmalıyız. Bu kapitalist sistem var olduğu sürece ve biz buna boyun eğdiğimiz sürece var olacak. Ama maalesef, bu korkuyu, bu baskıyı bize hissettirmek için üstün bir çaba gösteriyorlar. İstanbul Sözleşmesi adını alan ve 2014 yılında imzalanan ve önemli başlıklarından biri olan kadına şiddeti önlemek için olan bir sözleşme, yeterli olmasa da bir umut teşkil eden ve bizim korkularımızı azaltan bir yasa. Ama maalesef bunu yeterli bulmayıp geliştirmek yerine kaldırmayı tercih ettiler. İnsanca yaşamak için ne kadar hak hukuk varsa hepsini ihlal etmek için çalışıyorlar. Kadına şiddetin önüne nasıl geçmeyi düşünüyorlar ya da düşünüyorlar mı, tabi ki düşünmüyorlar.
Sadece eşlerinden işkence görenler ya da cinayete kurban gidenler değil. Kadına şiddet her yerde; işyerinde patrondan çalışma arkadaşlarından, sokaktaki sözlü tacizler, otobüs durağında beklerken hiç tanımadığın bir erkekten gelen taciz… Bunlara daha caydırıcı cezalar eklemek yerine, sözleşmenin feshi ile bunlara çanak tutuklarını düşünüyorum ve bu yasanın feshini değil, eğitimlerle desteklemeleri gerektiğini düşünüyorum.
Kadınlar fabrikalarda, sokaklarda, yaşamın her alanında bir araya gelip kendilerini nasıl savunabilirler ve insanca yaşamak için haklarını nasıl alabilirler diye örgütlenmeleri gerekiyor. Erkek şiddetine karşı öz savunma yapmaları, kendilerini geliştirip, haklarını kendi çabalarıyla almayı öğrenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu sadece kadınların sorunu değil. Eğer bir fabrikada kadın işçi baskıya maruz bırakılıyorsa bütün işçi sınıfının ortak sorunu olmalı. Eğer bir ailede bir kadın işkenceye, şiddete, psikolojik baskıya maruz bırakılıyorsa o ülkenin ortak sorunu olmalı. Sokaklar bir kadın için yaşanılmaz bir hâl alıyorsa bu insanlık sorunu olmalı. O yüzden bu bir kadın sorunu değil. İnsanların yaşamını elinden alan ve bütün insanlık için kapanmaz bir yara haline gelen bir sorunu, bir utanç kaynağını yok etmek engel olunmak için çıkartılmış imzalanmış bir yasanın feshi onaylanıyorsa bunda da birilerinin çıkarı söz konusu demektir. Ve tek başına kadın mücadelesinin sonuç vermeyeceğini, kadın bedeninin bir çıkar uğruna katledilmesini, işkence ye maruz bırakılmasını ve satılmasını önlemeyeceğini, o yüzden bütün emekçilerin, bütün işçi sınıfının ortak mücadelesinin gerektiğini düşünüyorum.
Adım Gülnur Çetinler, yaklaşık 8 yıldır tekstilde çalışıyorum. Adıyaman’dan geldik, iş koşulları çok kötü. Babam iş bulamadı uzun süre zor koşullarda yaşadık. İş buluyorsun, mecbursun, çalışıyorsun. Sonra patronun, bant şefinin aşağılar tavırlarına katlanıp çalışmak zorundasın. İhtiyacın var boynun bükük kalıyor. Evde de çalışıyoruz. Normalde iş yerinde gördüğümüz baskı birçok cezayı hak etse de kimi kime şikayet edeceğimizi bilemiyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği biz kadınları korumayı vadediyordu. Eve yaklaştırmamak bile bazen kadını koruyor. Biz kadınlara güvence gibiydi, birçok yasa uygulanması zor daha çok sözde ama bu bile iyidir. Hakkını arayınca alabiliyorsun. İstanbul Sözleşmesi’ni feshederek AKP kendi tabanının ağzına bir parmak bal sürdü. Sanki başkası mı imzaladı yine kendi imzaladı. Bence kadınlar kendini de savunmalı. Kadınlar, işçiler birlik olursa kazanır. İstanbul Sözleşmesi geri gelmeli ve gerçekten uygulanmalı.
Ben İlayda Ölmez, tasarımcıyım. Artık kadınların hiçbir eril güce karşı eğilmek istemediği bu dönemde kadınların, yaşama hakkına bile tecavüz eder hale gelmesini, öncelikle kadının gücünden ve bilincinden korkulması olarak kabul ediyorum. Yüzümüzü gericiliğin, eşitsizliğin ve birçok vahşetin hüküm sürdüğü yöne dönmenin acı bir akıl tutulmasıdır. Ve bu akıl tutulmasının boyutu bir kadının, bir annenin, bu dünyanın geleceği olan bir çocuğun izini basitçe yeryüzünden silecek kadar düzenlenmiş bir kadın kıyımı, insan kıyımı denecek kadar büyüktür.
Yalnızca kız çocuklarına değil erkek çocuklarının da tacize, tecavüze uğradığı, öldürüldüğü, erkek egemen bir toplumun önüne geçmek yerine, bu kişilere iyi hal indirimi sunmak insanlık dışı bir tutumdur. Sözde demokrasinin olduğu ve kararını meclisin verdiği uluslararası bir sözleşmenin tek kişi tarafından hukuka aykırı biçimde feshedilmesini acizce bir gövde gösterisi olarak kabul ediyor ve asla kabul etmiyorum. Kimse nefesimizi elimizden alamayacak!
Ben Meneviş Ersoy, öğretmenim. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini; kadın cinayetlerinin ve kadına karşı şiddetin zirve yaptığı bu dönemde feshedilmesini, halkı kin ve galeyana getirmek amacıyla yapılmış kasıtlı politik bir hamle olarak değerlendiriyorum. Bu sineye çekilecek bir sorun değildir. Yürürlüğe dahi girmeyen bu sözleşme, kazanılmış haklarımıza bir saldırı niteliğindedir. Bu saldırı karşısında biz kadınlar, buna göz yummayacağız! Sesimizi her yerde duyurmaya devam edeceğiz.
Ülkede erkek şiddetini azaltmaya yönelik çalışmalar yapan çoğu kurumu yakından takip ediyorum. Bu alanda örgütleşme, kamuoyu oluşturmak açısından bence çok önemli. Elbette ben de çoğu kadın gibi, erkek şiddetinin yasal olarak gerekli yaptırımı olmadığı kanaatindeyim. Özellikle haklarına koruma kararı alınmadığı için öldürülen kadınları da göz önüne alırsak, bu ülkede kadınların ancak özsavunma ile hayatta kalabileceklerini düşünüyorum. Çünkü biz kadınların elinde kalan tek şey hayatımız! Hayatımızdan vazgeçmeyeceğiz.