“Kadınların savaşmak için daha fazla nedeni vardır. Kadın kendini savaşın içinde bulacak, savaşın içinde özgürleştirecektir.” (Partizan Özel Sayı, 2019)
Kadın kurtuluş mücadelesi ve sınıf savaşımı birbirine kopmaz bağlarla bağlı, iç içedir ve kimileri için de “anlaşılamazdır”; fakat gerçektir. Kadın kurtuluş mücadelesini, sınıf savaşımından ayırarak dünya üzerindeki her insana özgürlüğün “kadın devrimiyle” geleceğini savunanlar ve devrim yapmak için kadın kurtuluş mücadelesine gerek olmadığını düşünenler çoğalmaya ve bu düşünceler dünyamızı sarmaya devam etmektedir. Bu ideolojik yanlışlar; mücadeleyi hangi cinsin vereceğinden, kadın kurtuluş mücadelesinin yürütülme alanlarının tespitine kadar bir dizi soru ve sorun doğurmaktadır. Lenin şöyle diyor: “Ezenler ve ezilenlerin, sömürülenler ile sömürenlerin eşitliği olmaz, yoktur ve hiçbir zaman olmayacaktır. Erkeğin yasal ayrıcalıkları karşısında kadın için kurtuluş, sermayenin boyunduruğundan kurtulmamış işçi için kurtuluş; kapitalistin, çiftlik sahibinin ve tüccarın boyunduruğundan kurtulmamış emekçi köylü için kurtuluş olmadığı sürece gerçek kurtuluş olamaz, asla da olmayacaktır…” Sömürülenlerin kurtuluş mücadelesi birbirinden ayrı düşünülemez; çünkü sınıflı toplumların hepsinde kadın, LGBTİ+, ezilen ulusların özgürlüğü sorunu vardır ve sınıflar ortadan kaldırılıncaya kadar bu sorunlar var olmaya devam edecektir. Kısaca söylemek gerekirse bu kesimleri devrim için örgütlemek görevi bizim kaçınılmaz ve ertelenemez görevlerimizdir.
Bu yazıda; hatalarımız, eksikliklerimiz ve olumluluklarımızla varlık gösterdiğimiz bir alanı daha ileri ve örgütlü bir hale getirmek için neler yapmamız gerektiğini kitle çizgimiz açısından tartışmaya çalışacağız.
Biz, kadın ya da erkeğin koşullar ya da sürecin, örgüt ve savaşın gelişme ve ilerlemesini kendiliğinden şekillenmesiyle yetinilecek bir olgu olarak görmüyoruz. Bu sebeple de “kadınların kendi gücünün farkına” varmasını kendiliğindenciliğe bırakamayız/bırakmayız. Kadın kurtuluş mücadelesinin zorunluluğu üzerine tartışırken, bu zorunluluk ile kendini geliştirerek örgütleme sorumluluğunu yerine getirmede KP’yi buluyoruz. Biz; bu zorunluluğu kavrayışımızdaki eksikliklerimizi, komünist bilinçle gidereceğimizi biliyoruz.
Bolşevik-Maoist örgütlenme modelimizin kadın alanında uygulanması gerektiğini savunuyoruz. Fakat kadın çalışmaları kendi özgün koşulları nedeniyle kimi zaman tüm hareket içinde kafa karışıklıklarının en yoğun yaşandığı konular haline gelebiliyor. Bu kafa karışıklıkları kadın kurtuluş mücadelesindeki görevlerimizi doğru ele alamamamıza yol açıyor ve sorumluluklarımızı komünist bilinçle etkin şekilde yerine getirmemize engel oluyor. Burada şunu ekleyebiliriz; eksikliklerimizin kökeninde komünist bilincimizdeki yetmezliklerimiz bulunmaktadır. Bu sebeple kendimize yöneldiğimiz her yerde, çalışmalarımızın değerlendirilmesinde “örgütlenme anlayışımıza”, açığa çıkan sorunlarda “kitle çizgimize” yansıyan yanlış anlayışlarda esas olarak devrime, partiye yaklaşımımızı incelemeye odaklanıyoruz.
ÖRGÜTLENME ANLAYIŞIMIZ, KİTLE ÇİZGİMİZ
Kitle çizgimiz noktasında çeşitli faaliyetlerimizde açığa çıkan halk içindeki farklı sınıf katmanlarından kadınların güncel sorunlarını yakalayamadığımız ya da tek tek kadınların sorunlarına boğulduğumuz dönemler olduğu görülecektir. Tüm alanlarda olduğu gibi kadın çalışmalarında da “kitlelerden kitlelere” ilkesi ile politikalar belirlenmeli ve harekete geçilmelidir. Tüm güçlerimizi bu anlayışla seferber etmeliyiz. “Kitlelerden kitlelere ilkesini kadın çalışmalarımızda nasıl uygulayabiliriz?” sorusunu sürekli ve sistematik şekilde sorduğumuzda; mevcut gerçeklikte kadın kitlelerinden kopukluk ve politika üretmedeki eksikliklerimiz olduğu değerlendirmesini yapabiliriz. Bunun bir nedeni kadın çalışmalarında eski bilgimiz ile yeni bilgimizin çarpışmasıdır. Bu çarpışma çok önemlidir çünkü daha yüksek düzeyde öğrenme ve gelişme bu çarpışma ile başarılacak ve ilerleyecektir. Dönem dönem karşılaştığımız teşhir pratikleri, cezalandırma yöntemleri, feminizm rüzgarı, kadın kitlelerinin kendiliğinden hareketleri çok hızlı “biçim” değiştirmekte ve mücadelenin geleceği için bazen olumlu, bazen olumsuz yönleri beslemektedir. Bu olaylar, müdahaledeki eksiklik, sınıf savaşımının gelişiminin bir parçası olarak şekillenmektedir. Bizim kendiliğindenci bir anlayışla yol aldığımız yerde de yön verdiğimiz değil yönümüzü belirleyen bir olguya dönüşmektedir.
Kadın kitlelerinin sorunlarının ne olduğunu bilmeden, bu sorunlarla elde ettiğimiz bilgileri MLM süzgecinden geçirmeden doğru devrimci bir politika üretmemiz mümkün değildir. Bilgiye sahip olmadan politika üretilemez. Bilgiye sahip olunması için de kitlelere temas edilmesi ve tartışmalar yürütülmesi gerekir. Elbette yanlış politika, yanlış ele alışlarımız olabilir; bu hem bilginin doğruluğuyla hem de bizim bilincimizin gerçekliğiyle ilgilidir bununla birlikte yanlış yapmaktan korkarak hareket etmemeliyiz. Yanlış yapmamak için “iyi öğrenmeye” çalışmalıyız.
Genel kadın politikamız ile gittiğimiz kadın kitlelerini ele alalım. Öncelikli ulaşmak istediğimiz kadın kitleleri iş yerlerinde, mahallelerde bulunan işçi-emekçi kadın kitleleridir. Ancak bu kadınlara ulaşmak için öncelikle örgütlenmeye açık, gelişimi çok daha hızlı olan kadınları örgütlememiz gerektiğini de gözden kaçırmamalıyız. Biz kadınları nerede arıyoruz ya da bizi bulmaları için neler yapıyoruz? Sürekliliği sağlanmamış, yeterli olmasa da yoksul mahallelerde ve iş yerlerinde faaliyetlerimiz var. Denilebilir ki bu faaliyetlerimizde birçok kadına temas edip çevremizde toplayabiliyoruz. Ama biz kadınları sadece çevremizde toplamak istemiyoruz. Biz kadın kitlelerini Yeni Demokratik Devrim’e örgütlemeye önderlik etmeliyiz. Hareket tarzımız ve örgütlenme anlayışımız kadın kitleleri içinde örgütlenme şeklinde olmalıdır. Harekete geçiremediğimiz her kadın “kitlelerden kitlelere” ilkesini uygulayamadığımız, sürekliliği sağlanmamış bir faaliyetin sonucudur.
Örgütlenme araçlarımıza yaklaşım konusunda ise şunları söyleyebiliriz; araçlarımız, mevcut politik atmosfere, koşullara, hedef kitleye göre belirlenirse üreteceğimiz politikalar da o oranda verimli olacaktır.
Hedef kitlemiz işçi emekçi kadınlardır. Araçlarımız da ona göre şekillenmeli ve politikalarımız kitlelere bu yolla ulaştırılmalıdır. Hem devrimimizin propagandasını yapmamızı hem de kitleleri anlamamızı sağlayabilecek kapı çalışmaları, ev ziyaretleri, direniş-grev ziyaretleri, fabrikada materyal dağıtımı ve sohbetler gibi birebir ilişki kurmamızı sağlayan pratik faaliyetler öncelikli çalışma tarzımız olmalıdır. Ancak dikkat etmemiz gereken yer tüm bu çalışmalarda öncü rolümüz kaçırılmamalıdır. Örneğin; biz bir grevin sadece destekçisi, bir eylemin sadece katılımcısı, bir kadın kitle hareketinin sadece içerisinde herhangi bir bileşeni olmayız. Biz bütün bu çalışmalarda kitlelere devrim için önderlik etme sorumluluğuyla hareket etmek zorundayız. Araçlarımız konusunda şunu da belirtelim ki; pek tabi, kendimizi tanıtmak ve anlatmak için yine faaliyet bölgelerimizde duvar gazeteleri, ozalit ve pankart çalışmaları yapılabilir. Bu faaliyetlerimizin sürekliliğinin sağlanması için müdahale şarttır ve andaki görevimizdir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi kadın hareketi hızlı reaksiyon vermede çok etkin, ancak bizim gerçekliğimiz ise alabildiğine atıldır. Bu tarz bizi kadın hareketinin hızının gerisinde bırakacak ve edilgenleştirecek, kitlelerden ve kitle hareketinden koptuğumuz ölçüde de zamanla çürütecektir.
Görev ve sorumluluklarımız önümüzdedir, buna dair yönelim ve perspektif geliştirmeli ve uygulamada mahir olmalıyız. Sonuç olarak; bu sorumluluğu komünist bilinçle göğüslemek, sınıf mücadelesini göğüslemektir. Bu sorumluluğu göğüslemek görevi ölümsüzleşenlerimizin bize bıraktığı mirasıdır. İdeolojimizin zafer teminatı olduğunu bilerek ona sarılalım, geliştirelim, sürekli Rosalaşalım, Asminleşelim.