Sömürülenlerin sınıf mücadelesine katılması güçlü bir insanlaşma kaygısını içerir. Özgürleşme isteği bu kaygının temel ayaklarından birisidir. Sistem tarafından baskı, şiddet ve birçok saldırı biçimiyle sistematik olarak baskı altında tutulan ve yok edilmeye çalışılan bu istek, sömürenlere, sömürülenlerin direnç göstermesiyle karşılıklı mücadeleye dönüşür. Ancak bu karşı koyuşu gösterenler sömürücü egemen sınıfların sistematik saldırılarına karşı en az onlar kadar örgütlü ve sistematik bir karşı koyuş gerçekleştiremezlerse bu isteklerinin hayata geçirmede başarılı olamazlar.
Toplumsal kurtuluşu hedefleyen sömürülenlerin sömürücülere karşı verdiği mücadele, çıkış nedenlerinden mücadele biçimlerine, sonuçlarına kadar bütün halk kitlelerinin yaşamından beslenip, onları etkileyen toplumsal bir olgudur. Ancak bütün bunların içinde özgürleşme “ihtiyacı” sınıfsal ve cins sömürüye birlikte maruz kalan kadınlar için cinsel egemenliği olan erkeğe göre çok daha keskindir. Onu saran zincirler cinsel sömürü zincirleriyle birlikte erkeğin zincirlerinin iki katıdır. Bu durum, kadının sistemle olan çelişkisini erkekten çok daha uzlaşmaz yaparken yine kadını katettiği mesafe ve üstesinden geldiği engeller boyutuyla en devrimci sınıfın en devrimcisi yapar. Buradan yola çıkarsak-ki çıkmalıyız- sınıf mücadelesinde özne olma zorunluluğu görevi, yükü vb. erkekten daha fazla devrimci kadının omuzlarındadır. Bu aynı zamanda kendini (yani kadını) köleleştiren bir sistemin egemen cinsleri olan erkeği özgürleştirme göreviyle iç içe geçmiştir. Çünkü ezme eylemi üstünden gerçekleştirilen her türlü ayrıcalık, “üstünlük” köleleşmenin başka bir biçimidir ve erkeğin kadın üzerinde kurduğu hükümranlığı aslında onun egemenliğini sürdürebilmesi için bir ezme-bağımlılık ilişkisi içinde olduğunu gösterir. Yani onun üstünlüğü gibi görülen bu durum insanlaşma ya da özgürleşme eyleminde erkeğin önündeki en büyük engellerden birisidir.
Ancak kadının özgürleşme/özgürleştirme eylemine girişmeden önce özgürleşme ihtiyacını bilince çıkarıp bilinçli bir eyleme dönüştürmesi gerekir. Diğer yandan özgürleşme ve özgürleştirme noktasında önümüzdeki en büyük engel olan kapitalist-emperyalist sistem ortadan kalkmadan ne cinsiyet eşitliği ne de özgür bir toplum yaratılabilmesinin zemini oluşturulabilir.
Genel kabul gördüğünü varsaydığımız bu belirlemeler KP ve bileşenindeki devrimci komünist kadınlara birbirinden zorlu, iç içe geçmiş ikili bir mücadele yürütme zorunluluğunu doğurur. Her iki görev KP içinde bütünleşse de sistemin (ezilme halinin ya da köleleştirilmenin) kadın üzerinde yarattığı tahribatlara karşı özel örgütlenme araçları yaratmayı gerekli kılar. Sistemin erkek egemen yapısı, kadınla tamamen pragmatist bir ilişkileniş içinde olması, kadının “kutsal” köleliği tabulaştırılarak oluşturulan bin yılların sütunları, kısacası tarih boyunca pekiştirilen öğretilmiş kadınlık ve erkeklik rolleri kadın kitlelerinin kadın kurtuluş mücadelesine çekilmesini zorlaştırdığı gibi mücadelenin öncü ve öznelerini de oldukça özgün, zorlu ve karmaşık sorunlarıyla yüz yüze bırakır.
Hem bir sınıf örgütü hem de öncüsü olarak KP bu zorlu ve karmaşık sorunlara “ama”sız, “fakat”sız çözümler üretmek, kadınların kurtuluş mücadelesine hak ettiği değeri vermek, bu alandaki faaliyetlerin ve faaliyetçilerinin önünü açmak, onları teşvik edip yönlendirmek zorundadır. Ancak bundan önce tıpkı kadının özgürleşme-özgürleştirme eylemine girişmeden önce özgürleşme ihtiyacını bilince çıkarması gerektiği gibi KP’nin de,işçi ve emekçilerin önemli bir bileşeni (dolayısıyla devrimin öncü sınıfı olan proletaryanın) başta işçi ve emekçi kadınlar olmak üzere “ezilenin ezileni”, “göğün yarısı” olan kadınların sınıf mücadelesine katılmasını kolaylaştıracak, onların özgün ihtiyaçlarına cevap olacak mücadele araçlarını yaratmayı başarması gerekir. Çeşitli gerekçelere sığınılarak bunu öncelikli görevler arasına koymayıp geri-tali görevler arasına sokmanın bizi “devrimin bilinçli baltalayıcıları” arasına sokacağını, bunun da yaşadığımız sistemin kadını değersizleştiren erkek egemen bakış açısının, egemenliğinin, özünde KP içinde farklı bir şekilde yaşatılması olduğunu bilmeliyiz. Bunun savunusu ve korumasının yapıldığında, geri olanla uzlaşıldığı bilince çıkarılmalıdır.
Sınıf mücadelesini geliştirme hedefiyle hareket edenler, kadınların devrimci gücünü ve enerjisini mücadeleye akıtmadan sistemin çemberini kıramayacaklarını görmelidirler.