Kadın çalışmalarının sadece kadınlar tarafından yürütülmesi gerektiği düşüncesinin kabul görmesinin nedeni ise toplumsal pratik açısından bir karşılığının olmasıdır. Kadınların erkekler karşısında, erkeklerin olduğu alanlarda varlık gösterememe ya da erkeğe tabi olma durumu kadınları “özel çalışma alanı” olarak gördükleri kadın çalışmalarına sıkıştırmıştır. Daha doğru ifadeyle: Kadınlar kadın çalışmalarını daha özgürce üretebileceği alanlar olarak tanımlanmıştır. Bu anlayış “Kadın çalışmalarının kadınlar tarafından yürütülmesi” gerektiği düşüncesini pekiştirmiştir, bu düşünce tipik iki karakter kazanmıştır. Birincisi, çalışmanın yürütücülerinin tamamen kadınlardan oluşması ikincisi, çalışmanın yöneldiği kitlenin de tamamen kadınlar olmasıdır. Erkek her iki yönde de bu çalışmaların dışında tutulmaktadır.
Erkeğin kadın çalışmasının dışında tutulması, “kadınlar erkeklerin yanında kendini ifade edemiyor”, “rahat hareket edemiyor”, “erkekler olduğunda kadınlar gelmiyor” vb. düşüncelerle savunulmaktadır. Çalışmanın yöneldiği kesimlerden erkeğin tamamen çıkarılması ise “esas özne kadındır”, “kadınların, kadına karşı saldırıların doğrudan faillerine yönelik çalışma yapması yanlıştır”, “kadının bilinçlenmesi esastır” vb. düşünceleri ile savunulmaktadır. Her iki durumda da savunulan düşüncelerin bir doğruluk payı vardır. Ancak bu belirlemeler eksik ve yetersiz belirlemelerdir. Çünkü aynı zamanda kadınların azımsanmayacak bir kısmı “erkeklerle çok daha rahat konuşabildiğini”, “erkeklerin kendisini kadınlar gibi yargılamadığını” vb. de söylemektedir. Aynı şekilde ikinci durumu da incelediğimizde kadın sorununda sadece kadınları değiştirerek, eğiterek, harekete geçirip örgütleyerek mücadeleyi geliştiremeyiz. Kadın sorununun gerçek çözümü için erkeklere yönelik bir politika da izlenmelidir. Aynı zamanda kadın sorununa karşı cinsiyet ilişkilerinde çelişkiler yaşayan, erkek egemen anlayışla çatışma içinde olan, değişmesi gerektiğine inanan erkek kitlesi işçi ve emekçi erkekler olduğu yadsınmamalıdır, bu her şeyden önce gerçeği inkârdır, toplumsal gelişmeyi reddetmektir.
Kadın sorunu ne erkeğin ne de kadının varlığından ya da doğal yapısından ya da genetik kodlarından kaynaklanmaktadır. Doğallığında mücadele erkeği bu alanın tamamen dışında tutarak gelişiyor olamaz. Basit bir mantıkla her iki cins yaşamın her alanında hem baş başa hem de karşı karşıyadırlar. Politika alanında onları birbirinden tamamen ayırmak, kadını bir fanusun içine yerleştirir gibi sadece kadın çalışmalarında görevlendirmek çözüme bir katkı sunmayacağı gibi tersten erkek egemenliğini sürdürmek, kadına kadınla ilgili konularla ilgilenme sınırları çekmek olur. Bu, kadının gelişmesine sağlamaz, onu kütleştirir, tıkar. Ama bu demek değildir ki kadın ve erkeğin özel konumuna uygun özel yöntemler, özel propaganda ve ajitasyonlar, özel araçlar geliştirmeyelim.
Birçok kadın hareketi tarafından kadın çalışmasının sadece kadınlar tarafından yürütülmesi gerektiği ve sadece kadınlara yönelik bir politik çalışma olması gerektiği düşüncesi ilke olarak görülmektedir. Bu ilkeye bağlı olarak ayrı örgütlenmeler kurmaktadırlar. Bizim böyle bir ilkemiz yoktur, olamaz. Bu kesinlikte söylediğimizde bizim Komünist Kadın Hareketi (KKH) yaratmak için, kadınları bu harekete çekmek için özel politika, propaganda ve ajitasyonu ve özel kadın örgütlenmelerini reddettiğimiz düşünülmektedir. Komünist ustaların sayısız kere vurguladığı gibi komünistler “Proletarya kadınların tam kurtuluşu için savaşmadan kendisini kesin kurtaramaz.” (Lenin) düsturuyla hareket ederler, bu sebeple devrimin tüm meselelerinde olduğu gibi kadın sorununun çözümü için canla başla çalışmak zorundadırlar.
Biz her ne kadar kadınların kurtuluşu için proletaryanın savaşmak zorunda olduğunu anlayış olarak savunsak da KKH yaratma sorumluluğunun sadece kadınlarda olduğu fikri de yaşamaktadır. Karşımıza çıkan her olumsuzlukta, yetmezlikte gözlerimizin kadınları ya da bir kısım kadın yoldaşları araması bundandır. Bu düşüncenin nedenlerini incelediğimizde ise karşımıza hazin tablo çıkmaktadır. Bu düşüncenin nedeni öncelikle devrim mücadelesinde kadının rolünün küçümsenmesidir. Bu karşımıza tam da kadın çalışmalarının önemsiz görülmesi ve görevin küçümsenmesi olarak çıkmaktadır. Kadının devrim mücadelesinde rolünün küçümsenmesi, kadın sorununun önemsiz görülmesi ise derinlemesine incelendiğinde kadının ikinci sınıf insan olarak görülmesine dayanmaktadır. İşçi ve köylü kadınların, bu yıkıcı büyük gücün devrimdeki rolünün küçümsenmesinden kaynaklı onların devrime kazanılması görevi de küçük görülmektedir. Kendini büyük işlere layık gören anlayış bu görevi küçümsediği için bu “küçük” görevi yerine getirecek “küçük işlerin insanı” olarak gördüğü kadınların bu görevi yerine getirmesi gerektiğini savunmaktadır. Bir kısım yoldaşların yaklaşımı gerçekten böyledir.
“Kadın çalışmasını kadınlar yürütmelidir” düşüncesi pratikte şu şekilde de açığa çıkmaktadır: Kadın çalışmalarını küçümseyen bir kısım yoldaşlar bu çalışmalarla ve bu çalışmaları yürüten yoldaşlarla aralarına bürokrasi bariyerleri oluştururlar. Hem konuyla çok ilgili görünür hem de bu konuda hiçbir şey yapmazlar. Bu yaklaşımla kadın çalışmaları hakkında sürekli “öyle olmalı, böyle olmalı”, “şöyle yapın, böyle yapın” biçiminde basma kalıp cümlelerle akıl verirken bu çalışmanın kendisinin de sorumluluğunda olduğu, KKH yaratmak için tüm örgütün, tüm gücünün çabasına ihtiyaç olduğu, yaratılması için KP’nin “öyle yapın, böyle yapın”dan çok daha fazlasına ihtiyacı olduğunu anlamamak çok büyük zararlara yol açmaktadır. Bu durum aynı zamanda işçi ve emekçi ezilen kadınlara karşı sorumsuzluğun yanı sıra devrime karşı ciddiyetsizliğin, sorumsuzluğun göstergesidir.
Erkek yoldaşlar bu çalışmalarda gerçekten tüm güçleri ile çalışmak zorundadır. Ne kadınlar için özel çalışma yürütmek, ayrı ajitasyon propaganda çalışması yürütmek ne de kadınların esas özne olması anlayışımız buna engeldir. Bu bir çeşit “dışlanmaya” karşı tepkisellik olarak ortaya çıkıyorsa (ki öyle olmadığı açıktır) bu politik olarak ne kadar geri olunduğuna işaret etmektedir. Erkek yoldaşlar ve kendini bu çalışmanın dışında gören bir kısım kadın yoldaşlar işçi ve emekçi kadınları devrime kazanma mücadelesine gerçekten tüm güçleri ile katılmak, çalışmak yerine alanlarda bu çalışmaları yürüten kadın yoldaşlara sürekli başarısız olunduğunu/olduğunu, “bu işin öyle yapılamayacağını” vb. söyleyip dururlar, kadın çalışmasına ne zaman ağırlık verilse “feminist olunacağı”, “feminizmden etkilenildiği”, “feminizme kayıldığı”na dair büyük tehlike üzerine çoğunlukla boş, temelsiz görüşler öne sürerler. Çalışmayı kendi çalışması olarak görmeyip çalışan yoldaşların önünde sürekli başka görevlerde koyarak tercih yapmaya zorlama, kadın çalışmasının tercih edilmesi durumunda yine “feminizme kaymayla” suçlama hep karşılaşılan durumdur. Çalışmaya destek olmak, işin bir ucundan tutmak bir yana sürekli çalışmayı boşa düşüren yaklaşımlara girerler. Bütün bu yaklaşımlar aynı zamanda “kadın çalışmasını kadınlar yürütmeli” düşüncesi ile eşgüdümlü ilerler. Bu ne yaman çelişki dedirten durum tam da burada açığa çıkmaktadır. “Kadın çalışmasını sadece kadınların çalışması” olarak görmeyen bir kısım yoldaşlar önce bu devrimci görevi küçümsediği için başından savmak” adına bu fikri savunur duruma düşmekte, daha sonra kadınlar bu çalışmayı yürüttüklerinde ya da birçok yoldaş büyük bir özveri ve gayretle bu çalışmayı yürüttüklerinde ise kadınların önüne başka görevler koymaktadırlar ya da her zaman öne sürebilecekleri daha “önemli” görevler vardır. Karşımıza yaman çelişki olarak çıkan feminist bir ilkenin en çok feminizme kayma uyarısında bulunan yoldaşlar tarafından pratikte uygulanıyor olmasına özel dikkat çekmek gerekir. Bu durum ilkelerin, fikirlerin küçük burjuva hesapçılıkla eğilip bükülmesi, komünist ilkelerin tutarlı bir biçimde hayata uygulanmaması oportünizmdir, buna karşı özellikle dikkatli olmak gerekir.
Clara yoldaş, şöyle demektedir:“… Görüşümce eğer her ülkenin komünist partisi erkekleri devrime yönlendirmede olduğu gibi aynı enerjiyle proletaryanın vereceği meydan savaşları için kadınları da kendine çekme, devrimci eğitimden geçirmezse, bu devrime ve devrim için kitlelerin harekete geçirilmesine muazzam zarar verecektir. Kadınları da bilinçli üyeler olarak devrime katmak ve eğitmek için çaba göstermeyen tüm yoldaşları, devrimin bilinçli baltalayıcıları olarak adlandırıyorum.” (Kadın Sorunu Üzerine, s.88, İnter Yayınları)
Şimdi bir karar verme zorunluluğu tüm devrimci iddiası olanların karşısında duruyor. Devrimin bilinçli baltalayıcıları mı olacağız yoksa Demokratik Halk Devriminin gerçekleşmesi, zaferi için tüm devrim güçlerini devrimin saflarına, işçi sınıfının bayrağı altında örgütlemek için fedakârca, canla başla, gücümüzün tüm sınırlarını zorlayarak çalışacak mıyız? Bu seçim bize doğrudan kadın çalışmasında nasıl konumlanacağımızın da yanıtı olacaktır.
Düzeltmek için şu adımları atmalıyız:
1- Proletarya, cinsiyet eşitsizliğine karşı neden savaşmalıdır? Kadınlar komünist saflara neden katılmalıdır? KKH’yi yaratma görevi neden tüm komünistlerin görevidir? Kadınların komünist saflardaki misyonu nedir? Erkeklerin komünist saflardaki misyonu nedir? Komünist kime denir, nasıl gerçek komünist olunur? gibi soruların cevaplarının arandığı eğitim çalışmaları yapılmalıdır.
2- “Kadın çalışmasını sadece kadınlar yürütmelidir” fikrine kaynaklık eden; “kadın sorunu sınıflar üstü bir sorundur, cinsiyet eşitsizliği sınıflar oluşmadan önce de vardır, aslında cinsiyet eşitsizliği her şeyin kaynağıdır, kadınların hükmü olsa dünya zaten sömürüsüz ve barış içinde olur” gibi anlayışlarla ilişkili olan, kadın sorununun kaynağını erkek olarak gören feminist anlayışların kökü kazanıp atılmalıdır. Yanlışlığı açık bir şekilde ortaya konmalı, komünist saflarda bu anlayışların belirtileri incelenmeli, izi sürülmeli, bu anlayışla hesaplaşılmalı, insanların bilincinden sökülüp atılmalıdır.
3- Yoldaşlarımızda açığa çıkan bu gibi yanlış fikirlerin kökenlerini anlamak için teorik olarak yetkinleşmeye, ideolojik olarak sağlamlaşmaya yardımcı olacak teorik çalışmalara önem verilmesi gerekmektedir.
4- İşçi ve emekçi kadınların devrime örgütlenmesi görevinin görevlerimizin bir parçası olduğunu ve bu yüzden ertelenemez olduğunu güçlü şekilde tartışmak gerekmektedir. Bu görevden kaçılması, bu görevin küçümsenmesi, bu görevin sadece kadınların ya da bir kısım yoldaşların görevi olduğunun düşünülmesi bilinçli ya da bilinçsiz böyle hareket edilmesi devrime büyük zararlar vereceği, bunun ideolojik bir sorun olduğu konusunda kadroların bilinçlendirilmesine önem verilmelidir.
5- Bu konuda eğitici broşürler, kitapçıklar hazırlanmalı, kadın-erkek katılımlı toplantılar, faaliyetler, eğitimler yapılmalı, bu çalışmanın deneyim ve tartışmaları yazılı hale getirilmeli. Tüm alanlarda bu konuda anlayış birliğinin oluşmasına özel önem verilmelidir.
D) KADIN ÇALIŞMALARINDA ESAS-TALİ AYRIMI
Tüm çalışmalarımızı esas-tali terazisine koyar ve değerlendiririz. Bazen bu terazinin farklı mekanizmalarla kurulduğuna şahit oluyoruz. Ülkemizde baş çelişki, devrimimizin acil görevleri, hedef kitle gibi birçok belirlememiz vardır. Bu terazi buna uygun tartar ve bir veri sunar. 11 ilkeye bakacak olursak da aynı kıstaslarla belirlemeler yapıldığını görürüz. Biz çoğunlukla daha lokal belirlemeler için bu tartıyı kullanırız: Üniversite gençliği mi, lise gençliği mi? X üniversitesi mi, Y üniversitesi mi? A fakültesi mi, B fakültesi mi? gibi. Özenli bir incelemeyi gerektiren bu tercihler bizim devrimimizin niteliğini ne kadar anladığımızı gösterir. Bunu kadın çalışması için konuştuğumuzda bugün maalesef Yayın çalışması mı?, Kadın çalışması mı? Semt çalışması mı? sorularında kaldığımızı görüyoruz. On yıllardır ısrarla işçi ve emekçi kadınların örgütlenmesinin kadın çalışmamızın ana damarını oluşturduğunu söylüyoruz. Bu ne yayın ne semt ne de gençlik çalışmasına ters düşer. Hepsi aynı özden beslenen onlarca gerekçe öne sürülerek kadın çalışmasının kendisi için esas olmadığını anlatır yoldaşlarımız. Muhakkak ki her bir insan, bir alanda görevlendirilmeleridir ve sorumluluk aldığı bu alanlarda çalışmalarını en iyi şekilde yapmaya çalışmalıdır. Her çalışmanın daha etkin ve verimli olabilmesi ve görev alan kişilerin sorumluluklarının doğru tanımlanması güçlü bir çalışma için zorunluluktur. Görev dağılımının olmadığı her çalışma ortada kalmaya mahkûm hale gelir. KP’lerde de tüm çalışmalar temel stratejisine bağlı sınıflandırılmış ve planlanmış insan gücü de buna göre düzenlenmiş olmalıdır. KP’lerde kadın çalışması yürütmek üzere kurulmuş ayrı bir kadın örgütlenmesi yoktur. Ancak ayrı bir kadın örgütünün olmaması KP’lerin kadın çalışmasının olmadığı, olmayacağı anlamına mı gelmektedir? KKH’yi yaratmak üzere ayrı bir kadın örgütlenmesine gitmeyen KP’nin böyle bir görevi yok mudur? Bu durum KP’nin KKH’yi yaratmak için politikasının olmadığı anlamına mı gelmektedir? Bütün bunlar kafaları kurcalayan önemli sorulardır ve bu soruların kadın çalışmasında esas-tali ayrımı ile doğrudan ilişkisi vardır. Çünkü bu görevler ve görevlerin sınıflandırılması, sıralanması ile ilgilidir. Bu çerçeve içerisinde şu soruların yanıtlarını bulmaya çalışmalıyız: Ayrı bir kadın örgütlenmesi olmayan KP’de görev dağılımından ne anlaşılmalıdır, kadın çalışması kimin görevidir, KKH’yi yaratma görevinde esas-tali ayrımı nasıl yapılmaktadır, nasıl yapılmalıdır? Tüm çalışmalar içinde kadın çalışması kimin esas görevidir?
devam edecek…