Güçlü bir komünist hareket yaratmak istiyoruz. Bunun için komünist hareketin kadın sorununu açıklayan, kadınların özgürleşmesine önderlik eden bir komünist kadın hareketi (KKH) yaratması gerektiği açıktır. Önderliği olan bir hareket gelişebilir, önderliği olmayan bir hareket ise her zaman dağılmaya müsaittir. KKH’ye bundan dolayı ihtiyaç olduğu başından beri net olmalıdır. Bu eksende yürüyen bir tartışma yapmalıyız.
Bu tartışmaya “KKH’nin gelişimini engelleyen nedir?” sorusuyla başlayalım. Üzerinde dururken özellikle kendimizi değerlendireceğimiz bu soru söz konusu görevin anlaşılmasında ön açıcı olacaktır. Bu sorunun ilk yanıtı çok çeşitli yanlış fikirlerdir. Bu yanlış fikirleri bulup açığa çıkartmak, bunlarla mücadele etmek, doğru fikirlerin hâkim hale gelmesini sağlamak, bunu KKH’yi yaratmak amacıyla birleştirmek tarihsel bir görev olarak bizi beklemektedir.
Mao “Bir şeye baktığımız zaman, onun özünü incelemeliyiz, görünüşünü ise sadece bizi kapının eşiğinde karşılayan bir şey olarak ele almalı ve eşikten içeri girdikten sonra da baktığımız şeyin özünü kavramalıyız. Güvenilir ve bilimsel olan biricik tahlil yöntemi budur.” (Seçme Eserler Cilt I, s. 155) diyor. Yanlış fikirlerin açığa çıkarılmasında temel yöntemimiz bu olmalıdır. Şunu unutmamalıyız ki KKH’nin gelişmesine engel olan yanlış fikirler ortaya konmadan, bu fikirler geriletilmeden başarı şansımız yoktur. Öyleyse, öncelikle inceleme yöntemimiz doğru olmalıdır. Bu olmadan yanlış fikirlerin açığa çıkarılması dahi mümkün olmayacaktır.
Yanlış düşünceler belli kaynaklardan beslenir. Aynı özden gelen bu kaynaklar çok çeşitli biçim ve kavramlarla karşımıza çıkmakta, desteklenmekte, temellendirilmektedir. Bu da bunların açığa çıkarılmasını güçleştirir. Bu nedenle karşımıza çıkan, popüler, yaygın veya genel kabul gören fikri ya da fikirleri doğrudan ileri ya da doğru fikir olarak kabul etmemeli, sorgulamalı, o fikrin ideolojik özünü, hangi sınıfa hizmet ettiğini muhakkak incelemeliyiz.
Kadın çalışmalarında bugün yanlış düşüncelerin iki temel çıkış noktası vardır: Birincisi, kadın sorununu sınıflar üstü, ideolojiler ötesi bir sorun olduğunu savunan görüştür. Bu anti Marksist görüş cinsiyet eşitsizliğini başlı başına ve ayrı bir sorun olarak gören yalnızca erkek egemenliğine dayandırır. Bu görüş kadın mücadelesini çeşitli ve karmaşık biçimlere sahip erkek egemenliğine karşı bir mücadele olarak değil de kaba bir biçimde “erkeğe karşı” mücadele olarak kavrar. Sorunun derinliğini ve farklı boyutlarını, özellikle de sınıfsal mücadeleyle ihmal edilemez ilişkisini kavramaktan uzaktır. Ataerkiyi sınıfsal mücadele içinde tanımlayamayan ve toplumlardaki temel çelişkileri kadının kurtuluşu önündeki temel engeller olarak görmeden mücadele etmeyi öngören bu görüş alt yapının üst yapıyı belirlediğini, ekonomik ilişkilerin tüm ilişkilerin temeli olduğunu, üretim ilişkilerinin toplumsal yaşamı ve insanın konumunu belirlediğini yadsır. Cinsiyetçiliğin kökenleri hakkında yanlış bir teze sahip olmasından ötürü kadın mücadelesi ona göre cinsiyetler arasındaki bir savaşımdan ibarettir. Bu görüş kadını merkeze koyan bir görüştür, ideolojik olarak burjuvadır, feminizmdir.
İkincisi bilindik, yaygın, kendiliğinden üretilen ve tüm devletlerce desteklenen, bugüne kadar hep desteklenmiş erkek egemen anlayıştır. Buna göre kadın ve erkek farklıdır ve eşit değildir. Erkek hem fiziksel hem de düşünsel olarak kadından üstündür ve eşit olamazlar. Kadının ve erkeğin doğuştan ve doğal yapılarından kaynaklı eşit olamayacakları düşüncesine dayanan bu görüş erkek egemen görüştür. Erkeği merkeze koyar: burjuva, feodaldir.
Bu iki görüşün de çıkış noktasında cinsiyetler vardır. Cinsiyetlerin içine doğduğu ve onları biçimlendiren sistem ise değinilip geçilen bir konudur. Farklı uçlardaki bu iki görüş birbirine taban tabana zıt durmalarına rağmen ideolojik köken bakımından aynıdır. Hangi noktadan yola çıkarlarsa çıksınlar hep aynı yere, kadının kurtuluşu sorununun gerçek çözümünden uzak burjuva fikirlere ulaşırlar.
Şimdi bu fikirlere dair birkaç soru soralım: “Zenginler ve yoksullar daima vardırlar ve daima var olacaklardır” gibi düşünceleri geriletmeden devrimci mücadele geliştirilebilir mi? Aynı yaklaşımla, “Kadınlar ve erkekler farklıdırlar ve eşit değillerdir” düşüncesini geriletmeden gerçekten komünist bir kadın hareketi yaratılabilir mi? “Kadın sorunu sınıflar üstü bir sorundur, kadının savaşı erkeğe karşı bir savaştır” düşüncelerinin yanlışlığı ortaya konmadan KKH yaratılabilir mi? Kadın ve erkeğin bilincine yerleşmiş olan ataerkil düşüncelerle savaşılmadan “eşitlik”, “farklılık” vb. kavrayışlar MLM bir bakış açısıyla sorgulanmadan, değiştirilip düzeltilmeden, sökülüp atılmadan gerçekten komünist olunabilir mi? Kadınlar sömürüldüklerinin farkına varmadan bundan kurtulmanın yolunu arayabilirler mi? Erkekler cinsiyetçi, eril anlayışın onları nasıl körelttiğini, zehirlediğini birer kadın düşmanına dönüştürdüğünü fark etmeden, bunun yanlışlığını kabul edip kavramadan, kendiyle bir savaşa girip değişme ve düzelme yoluna girmeden komünist olabilirler mi? Bütün bunların yanlışlığı kavranmadan toplumsal yapıyla gerçek bir hesaplaşmaya gidip tüm toplumsal yapıyı değiştirebilirler mi? Hayır, kesinlikle hayır.
Yanlış fikirlerle mücadelenin biri iç biri dış olmak üzere iki alanı vardır. İç ve dışımız, elbette birbirinden bağımsız olmamakla birlikte mücadele biçim ve niteliği bakımından özgünlükler içermektedir. İdeolojik mücadele bu açıdan çok yönlü olmak zorundadır. Bir yandan devrimci, demokrat, ilerici kurumlar aracılığıyla topluma yayılan yanlış fikirler, diğer yandan burjuva-feodal hâkim sınıflar tarafından pompalanan yanlış fikirler ve bir başka yandan ise KP içinde sürekli var olan komünist ve komünist olmayan fikirler arasındaki çelişki ve sürekli mücadele. Her biri açısından ideolojik mücadeleden asla taviz verilmemeli, özgünlükleri tartışmanın ana yönelimi bakımından göz önünde bulundurulmalıdır.
Biz burada içteki yanlış fikirlere yönelik bir tartışma yürütüyoruz. KP içindeki yanlış fikirleri (kadının kurtuluşu sorunu bağlamında) tartışırken bu fikirlerin dışımızla ilişkisini koparmamalıyız. Çünkü bu yanlış fikirler komünist saflara insan, burjuva-feodal toplumun ürünü olan insan vasıtasıyla ulaşmaktadır. Komünist saflardaki yanlış fikirlerin dıştakiyle hiçbir ilgisinin olmadığını varsaymak yanlış olacaktır.
KKH’yi geliştirmemizi engelleyen yanlış fikirleri nesnel gerçeklere dayanarak incelersek şu yanıtları bulacağız: KP içinde hangi yanlış fikirler vardır, kaynakları ve düzeltme yolları nelerdir? İçteki yanlış fikirlere baktığımızda kaynağını çoğunlukla ikinci çıkış noktasından aldığını görürüz. Her ne kadar “feminizmden etkilenme” ve “feminizme kayıldığı” belirlemeleri yapılsa da KP içinde feminizmden etkilenmek ya da feminizme kaymaktan kaynaklanan, kadını merkeze koyarak oluşturulan görüşlerden kaynaklı yanlış fikirlerin gelişmesi daha sınırlıdır. Ancak dönem dönem (yaşam şansı bulduğunda) bu kaynaktan beslenen yanlış fikirlerin de daha belirgin olduğunu söyleyebiliriz. 2010-2016 yılları buna örnektir. Ancak bugüne baktığımızda ikinci kaynaktan yani erkek egemen anlayıştan beslenen yanlış fikirlerin daha baskın olduğunu fakat tabii ki her iki durumun da çok büyük zararlar verdiğini görürüz. Lenin “Hiçbir zaman soyut gerçek yoktur, gerçek her zaman somuttur.” diyor. Bunun anlamı yanlış fikirlerin hayatta ve mücadelede bir eylem, bir olgu halinde olduğudur. Mao yoldaş “Uzun Süreli Savaş Üzerine” isimli makalesinde “Sorunları özel olarak ele almaya karşı olduğumuzu söylerken nesnel gerçeklere dayanmayan ya da onlara uymayan düşüncelere karşı olmamız gerektiğini kastediyoruz; çünkü bu düşünceler hayalcidir, yanlıştır ve bunlara uygun hareket etmek başarısızlığa yol açar.” diyor. Demek ki KKH’yi yaratmaktaki başarısızlığımızın kaynağında da “nesnel gerçeklere dayanmayan” ve “onlara uymayan” düşünceler vardır. Biz en ileriyi temsil etsek de düşünsel olarak en doğrusunu savunsak da pratiğimiz incelendiğinde karşımıza bu tür düşünceler çıkar. Kendimize karşı objektif olmalıyız. Örneğin tüm kadınların sadece kadın oldukları için aynı sömürüye uğradıklarını düşünmek nesnel gerçeğe dayanmayan bir düşüncedir. Çünkü küçük aile ekonomisine dayanan, burjuva-feodal toplumda yaşayan ve ücretli emeğini özgürce (kendi hesabına) satma hakkı olmayan, yatak odasıyla mutfak arasında kıstırılmış kadınla kapitalist toplumda işçi olan kadının sorunu, çelişkileri bir ve aynı değildir. Burjuva bir kadınla işçi bir kadının ya da köylü bir kadının çelişkileri, toplumsal konumları, ezilmişlikleri bir ve aynı değildir. Burjuva ve proleter kadının çelişkilerinin ve taleplerinin bir ve aynı olduğunu iddia etmek “nesnel gerçeklere dayanmayan” düşüncelere tipik bir örnek oluşturur. Yine evinin penceresinden başını dahi çıkarması yasaklanan ve çalışması, seçmesi, okuması, öğrenmesi engellenen kadınların önüne “ev içi emeğin ücretlendirilmesi” hedefini koymak nesnel gerçeklere uymayan düşüncelere tipik bir örnek oluşturur. Erkeğin hiçbir zaman cinsiyet eşitlikçi olamayacağı ya da devrimci-komünist partilerde ise erkek egemen olamayacağı fikirleri de buna örnek olarak gösterilebilir. Toplumsal yaşam ve mücadele böyle düşüncelerle bezenmiştir. KP’ler ise toplumsal yaşamın hem bir ürünü hem de bir parçasıdır.
KP içindeki yanlış fikirlerin kaynağı muhakkak ki parçası ve sonucu olduğu toplumsal yapıda ve bu toplumla KP’nin ilişkisinde aranmalıdır. Mao, “…ama her şeyi yapacak olan insandır” diyor. Tüm toplumsal yapının alt ve üst ilişkilerini değiştirecek olan insanın bilinçli eylemidir. Öyle ki KP’yi oluşturan da insan olduğu için, onu geliştirecek olan da içindeki komünist insanın bilinçli eylemi olacak. Bu görüşe bağlı olarak KP içindeki yanlış fikirlerin kaynağı insanların (kadın ya da erkek) erkek egemen veya feminist anlayışlı olmasıdır. Her iki anlayış da toplumsal ve tarihsel olarak sınıflı toplumun ürünüdür. Erkek egemenliği, kadının ikincil konuma düşmesi sınıfların oluşmasıyla başlamıştır. Buna bağlı olarak cinsiyetçiliğin sınıf çelişkilerinin çözülmesi ile silinmeye yüz tutacağını söyleriz. Kimilerine göre bir neden olarak görülen erkek egemenliğini komünistler bir sonuç olarak görürler. Engels bunu çok net bir biçimde ortaya koymuştur. Şu açıktır ki nedenler ortadan kaldırılmaksızın sonucun değişmesini beklemek büyük bir ahmaklık olur.
Erkek egemenliği çeşitli biçimlerde KP’lerde de vardır. Bunun nesnel zemini KP’nin aynı toplumsal yapıdan besleniyor olmasıdır. Toplumsal yapının gerici, eskimiş yanlarıyla mücadelesinde KP ileriyi temsil eder; ne var ki bu, ondan hiçbir şekilde etkilenmeyeceği ya da ondan hiçbir şey taşımadığı ve taşımayacağı anlamına gelmez. Aksine komünist olmak tam da bu bunun farkında olmayı ve sürekli bir mücadele içinde olmayı gerektirir. Bunun farkında olmayı ihmal eden ve mücadeleyi aksatan komünist kendindeki gericiliğe kaybetmeye mahkûm olur. Bu nedenle KP’lerin temel birimlerinde cinsiyetçi bakış açılarının etkili olabilmesi gayet mümkündür hatta bunun kesin bir biçimde söylenmesi de yanlış olmayacaktır: Tüm temel birimlerde cinsiyetçi bakış açıları etkin olur. Bu sürekli bir tehlikedir. KP toplumun genel yargılarından, eğilimlerinden, öğretilerden tamamen kopmadıkça, toplumsal bir devrimle birlikte yeni bir toplumsal kültür ve bilinç oluşmadıkça bu etkiyle mücadele etmenin zorunlu olduğunu bir ilke olarak kabul eder. Söz konusu etki nesnel gerçeğin bir yansımasıdır. Bu nesnel gerçeklikle mücadelede proleter bakış açısının, tüm ayrımcılıkların kökünü kurutacak sınıfsız toplum mücadelesinin belirleyici önemini yadsımadan, tam aksine kendi özgün ve doğru duruşunu buna dayandıran bir kadın hareketi için de bu mücadele zorunludur. Bunu ihmal eden her komünist kaçınılmaz olarak bir burjuva aydına dönüşür. Erkek egemen anlayışın sınıf ayrımcılığıyla ilişkisini kavramayan, bundan ötürü de bu anlayışın burjuvaca düşünmenin, yaşamanın güçlü bir biçimini doğurduğunu ihmal ederek hareket eden her komünist Lenin’in reformistler için ifade ettiği “bataklığa gitme”nin başka bir yolunda ilerliyordur. Biz reformistlerin gittikleri yolda özgür olduklarını rahatlıkla söyler ve onlara el sallamakta tereddüt göstermeyiz; ama komünist partisindeki aynı türden bir yolculuğa kayıtsız kalmamız, yolcularına da özgürlük tanımamız söz konusu olamaz. KP içindeki bu tür yolculuklar KP’yi tasfiye etmenin bir biçimi olarak değerlendirilip -elbette bu durumlarda da Lenin’in mücadelelerini örnek alarak- kökten, radikal biçimlerde reddedilmelidir. Yine Mao Aralık 1929’da “Parti İçindeki Yanlış Düşüncelerin Düzeltilmesi Üzerine” başlıklı makalesinde yanlış fikirlerin kaynağına ilişkin şunları söylemiştir: “…Temel birimlerin büyük ölçüde köylülerden ve diğer küçük burjuva kökenli unsurlardan meydana gelmesi ‘ve ancak’ partinin yönetici organlarının bu yanlış fikirlere karşı uyumlu ve kararlı bir mücadele ile üyeleri partinin doğru çizgisine uygun olarak eğitime konusunda da gösterdikleri başarısızlık.” Bugün aynı belirlemeyi kadının kurtuluşu sorununda KP’ye uyarlamak yanlış olmayacaktır. KP’nin temel birimlerinin erkek egemen anlayışa sahip köylü ve küçük burjuva unsurlardan oluşması ve partinin yönetici organlarının bu ataerkil fikirlere karşı uyumlu ve kararlı bir mücadele etmek, kadrolarının doğru çizgide eğitmek bir yana doğrudan bu fikirleri taşıyor olması onun içindeki kadının kurtuluşu sonuna dair yanlış fikirlerin kaynağıdır. Komünist fikirlerin gelişmesinin yolu bu durumdan kaynaklı tıkanma tehlikesi altındadır. Komünist iddiadaki bütün kişiler öncelikle kendilerinden başlayarak bu nesnel gerçeği değiştirmek üzere mücadeleye başlamalı, bununla savaşmaktan korkmamalıdır. Komünist insanın bilinçli ve kararlı eylemi olmaksızın ataerkil anlayışlar yıkılmaz. Böyle bir düzeltme hareketinin başarıya ulaşabilmesi için “Nesnel gerçekten yola çıkarak düşünceler, ilkeler, görüşler bulabilecek; planlar, talimatlar, siyasetler, stratejiler ve taktikler öne sürebilecek insanlara ihtiyaç vardır.” (Mao)
devam edecek…