Evde yalnız olan 4 yaşındaki çocuk balkon demirlerine tırmanıyor ve aşağı doğru sallanıyor. Düştü düşecek. Aşağıda toplanan kalabalık yüreği ağzında bakıyor çocuğa. Yer Paris. Derken siyahi bir genç hızla balkondan balkona yukarı tırmanmaya başlıyor. Seri bir şekilde tırmanıp çocuğu yakalıyor balkonda ve hayatını kurtarıp içeri çekiyor onu sallandığı boşluktan. Video sosyal medyada hızla yayılıyor ve kahraman ilan ediliyor Malili göçmen Mamoudou Gassama. Yaptığı bu onurlu davranış için ona ne kadar teşekkür edilse az.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Elysee Sarayı’nda bizzat tebrik ettiği Gassama’yı vatandaş ilan ediyor. Bir cesaret madalyası ve Paris İtfaiyesi’nde iş sahibi olmasını sağlıyor bu durum ona. Paris Belediye Başkanı yaptığı açıklamada: “Birkaç ay önce Mali’den Fransa’ya yeni bir hayat kurma umuduyla gelmiş. Ona, bu cesur davranışının tüm Paris halkına örnek teşkil edecek bir şey olduğunu söyledim. Fransa’ya yerleşme çabalarını sonuna kadar destekliyoruz” diyor. Oysa yine Fransa’da kötü barınma koşulları ile ün yapmış, Calais Kampı’nda kalan Afrikalı bir mülteci şunları söylüyor röportaj yapan gazeteciye: “Libya’dan İtalya’ya giderken teknemiz arızalandı. Her şeye şahitlik ettim. Gözlerimin önünde 140 kişi hayatını kaybetti. Buraya canlı olarak geldiğimden beri yaşadığım hayat hayat değil. Şansımı deneyip ölmek daha iyi…”
20 Haziran Dünya Mülteci Günü kapsamında bir dizi etkinlikler yapılıp uzun cümleler kurulurken mülteciliğe dair, kapitalist dünyanın ikiyüzlülüğü kaldığı yerden devam ediyor. Dünyanın yurtsuz bırakılmışları kendine başını sokabileceği güvenli bir yer ararken, onların evlerini başına yıkan emperyalist devletler, kendi yurtlarının her şeyini sömürüp onları açlıkla karşı karşıya bırakanlar onları sınıflandırmaya, etiketlemeye çifte standart uygulamaya devam ediyor.
Akdeniz ve Ege son on yılda binlerce göçmenin son nefesini verdiği yer oldu. Fas,Libya ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan binlerce göçmen bu yolculuğu tamamlayamadı… Buna karşılık Avrupalı devletlerin odak noktası göçmenlerin hayatının nasıl kurtarılacağı, nerelere yerleştirileceği değil, göçmenlerin gelmesinin nasıl engelleneceği, sınırların nasıl kapatılacağı oldu.
Ölümlere çoğu zaman “yeter ki gelmesinler” mantığıyla onay verildiğini hepimiz biliyoruz değil mi? Dehşetin sıradanlaşması, olanların tekrarlana tekrarlana kanıksatılması hepimizin gözü önünde oluyor değil mi? Aylan Kurdi’nin sahile vuran minik bedeni bakılması zor bir fotoğraf karesi oluşturuyor lakin göçmenlerle ilgili bir çözüm değil sınırların nasıl daha iyi korunacağıyla ilgili tartışmalar dönüyor batılı devletlerin gündeminde.
Bu noktada Lampedusa acı bir simge… İtalyan adası Lampedusa, İtalya’nın Afrika’ya en yakın kısmıdır. Bu ada yüzlerce Suriyeli mültecinin ölümüne şahitlik etmiş ve hazin bir trajedinin adı olmuştur. Bu trajedide 60’ı çocuk 268 kişi bu geminin batması sonucunda hayatını kaybetmiştir. İtalyan makamlarının, teknelerinin tehlikede olduğunu bildirmelerine rağmen yüzlerce Suriyeli mültecinin boğulmasına izin verdiği gerçeğini ortaya koyan yeni ses kasetleri ise olaydan çok sonra dünya kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Hemen her gün haber bültenlerinde duyduğumuz “mültecileri taşıyan bot battı… Yüzlerce mülteci sulara gömüldü” haberlerinden sadece biridir Lampedusa, tek farkı o 268 kişinin sesinin duyulup duyulmazdan geldiğini kanıtlayabileceğimiz ses kaydının olmuş olmasıdır…
Rakamların yüzü soğuktur, bazen bir görüntü, bazen bir fotoğraf bazen de bir video o anın yakıcılığını hissettirebilir bize. Ses kaydı demişken bugünlerde ABD’den gelen ses kayıtlarını dinlediniz mi hiç? Ya da görüntülerini izlediniz mi?
ABD’de sadece 6 haftada 2 bin göçmen çocuğu ailesinden ayıran “Sıfır tolerans” uygulamasına yönelik tartışmalar, yayınlanan gizli ses kaydı ile yeni bir boyut kazandı. Ses kaydında, anne babasını isteyen çocukların ağlama ve yalvarışları duyuluyor. Görevliler ise çocuklarla alay ediyor. Ağlayan çocuklara dönüp “Burada bir orkestra var, bir orkestra şefi eksik!” diyor görevli polis. Meksika sınırından kaçak geçtikleri için tutuklanan göçmenlerin çocukları ailelerinden ayırılıp tel kafeslere konuluyor, üzerlerine alüminyum folyo örtülerek. Gelen tepkiler üzerine kararı geri çeken Trump Hükümeti’nin çocuklarla aileleri ne zaman bir araya getireceği, pek çok çocuğun ailesini bulup bulamayacağı ise belirsizliğini koruyor. Daha geçen hafta polis tarafından vurulan siyahi gencin katili olan polisin ceza almayacağı alsa da hafifletici sebeplerle çok az ceza alacağı ise gayet net.
Polonya, Hristiyan olan göçmenleri istiyormuş. Hollanda çok az göçmene oturum veriyormuş. Avusturya’da sağcı hükümet göçmen karşıtı politikaları artırıyormuş. Almanya 500 bin beklediği yıllık başvuru sayısı 800 bin olunca toplantıya çağırmış… Geçiniz demek geliyor hepsine. Eğitimli, üniversite mezunu göçmenleri seçip ayıran siz değil misiniz? İstemediğiniz göçmenler en yoksul ve en çaresiz olanlar. Onlar için şöyle bir çözüm üretmiş İtalya: “Kimsenin yapmak istemediği işleri yapsınlar, nüfusu çok azaldığı için kapanan köyleri şenlendirsinler.” Almanya’da işveren kuruluşları bu göçmenlere ihtiyaçları olduğunu ve bunların meslek eğitimi görmesi için ellerinden geleni yapacaklarını net şekilde açıklıyor. Ucuz işgücü için Bangladeş’te, Hindistan’da üretim yaptırmaktan vazgeçip ülkelerindeki mültecilere yaptırmak mantıklı. Sermaye bu fırsatı kaçırmaz.
Komünistler sınırsız ve sınıfsız bir dünya düşünden bahsettiklerinde bunun imkansızlığından dem vuran kapitalistler, bunu bir yolla gerçekçi kılıyor: Satın alma özgürlüğüyle! Kuşlar sınırı tanımayıp uçarak geçebilir, balıklar umursamayıp yüzerek siz de kesenin ağzını açarak! 250 bin Euronuz varsa Yunanistan’dan golden visa ile 5 yıllık oturum hakkı elde edebilir, İspanya’dan 500 bin Euro karşılığı oturum ve sosyal haklar satın alabilir, 2 milyon sterlininiz varsa İngiltere’den girişimci vizesine hak kazanabilirsiniz(!) Görüldüğü gibi kapitalist devletler için kötü olan parasız mülteciler, iyi olansa sermaye sahibi göçmenlerdir!
Olur da yerleşirseniz başarılı olsanız dahi, en ufak hatanızda göçmenliğinizin size hatırlatılacağını ırkçılıkla karşı karşıya kalabileceğinizi de hatırlatmış olalım! Nitekim İsveç ile Almanya arasında oynanan Dünya Kupası karşılaşmasında İsveçli futbolcu Jimmy Durmaz’ın son dakika yaptığı faul, Almanya’ya serbest vuruştan maçı kazandıran golü getirmesinden sonra Türk kökenli Durmaz, sosyal medyada ırkçı saldırılara maruz kaldı.
Kapitalist devletler “üçüncü nesil” göçmenlere karşı zihinlerinde pasaport kontrolü yapacaklar, sarı saçlıların hatalarını mazur görüp saçı siyah olanların yaptıklarını asla affetmeyeceklerdir.
Neyse ki,her daim sınırsız bir dünya düşümüz baki, tabiki sınıfsız da!