[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) tarafından kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı, bileşenlerinin bir süredir devam ettirdiği görüşmelerin ardından 25 Ağustos’ta deklare edildi. İttifakın son aşamaya kadar parçası olan Halkevleri ise ittifakın seçim odaklı bir daralmaya doğru gittiğinin altını çizerek bu toplamdan ayrılma kararı aldı.
Halkevlerinin bu kararı beklenmedik olmasa da ittifak görüşmelerinin genel seyri bakımından pek de makul karşılanmadı. Hiçbir bileşen ittifakın “seçim odaklı” olduğu görüşünde değil. Açıklamalar da bunu içermektedir. Tartışmaların uzadığı ve seçim iklimine girildiği iddiasıyla Halkevleri aslında “zamanlamadan” dert yanmış görünmektedir. Oysa sürecin bu denli uzamasının kapsayıcı olma amacından bağımsız değerlendirilemeyeceği ve kapsayıcılığın Halkevlerini de içerdiği açıktır. Halkevlerinin “sonuçta” haklı olması onun bu ittifakla kurduğu ilişkinin tutarsızlığını ortadan kaldırmıyor. Beklentiler ve amaçlar bakımından Halkevleri adres için yanlış kapıyı çalmış bir yabancı gibi görünmektedir.
24 Eylül tarihinde ise ittifak, Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirdiği kitlesel etkinlikle kuruluş deklarasyonunu ilan etti. Bu etkinlik Emek Özgürlük İttifakı’nın niteliğini yansıtma noktasında bize birçok veri sunduğu için, yazı boyunca etkinlikten izlenimlere yer vereceğiz.
Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) her ne kadar başta 7’li, ardından 6’lı ve şimdi de EÖİ olarak biliniyorsa da, HDP’nin öncülüğünü yaptığı ittifak toplantılarının bir kısmına TKP katılmış ve ardından ayrılmış, Sol Parti ise çağrıya olumsuz cevap vermiştir. HDP’nin de birçok siyasi yapıyı içinde barındırdığını hesaba kattığımızda, bu ittifakın başından itibaren “kapsayıcılık” derdi olduğunu söylemek mümkün. 24 Eylül’de yol haritasını beyan edeceğini belirten ittifak, EÖİ olarak kendini deklare ettiği toplantıda Kürt sorunun “demokratik ve barışçıl” çözümü, inanç ayrımcılığının ortadan kaldırılması, emeğin özgürlüğü, toplumsal cinsiyet eşitliği ve doğanın talanının engellenmesi gibi kavramlarla “kapsayıcı” niteliğini ayırca içerikte de somutlaştırmış oldu.
NEDEN İTTİFAK?
2023 seçimleri kimileri için TC tarihinin bir kırılma noktası, kimileri için 20 yıllık karanlıktan aydınlığa çıkma ihtimali, kimileri içinse egemen klikler arasındaki devir teslim işleminin oylanması… Yaklaşan seçime nasıl bakarsak bakalım, karşımıza şöyle bir olgu çıkıyor: İktidardaki egemen klik, hiç olmadığı kadar yenilmeye yakın.
Bu ihtimal karşısında ise politik özneler konumlanmaya başladılar. Politika yapma pratiğinin iktidarın alınması, korunması ya da paylaşılması ile alakalı olduğunu kabul edersek, irili ufaklı, faşist ya da demokratik birçok yapı bu iktidar mücadelesinde payına düşeni almak istiyor. İttifaklar politikası da Cumhurbaşkanlığı Sistemi dedikleri yeniden dizayn edilmiş, faşizmin ittifaklar üzerinden kurumsallaşmasını sağlayan mekanizma üzerinden işletilmeye başladı. Egemen sınıf klikleri Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı ile seçim odaklı bloklar oluşturarak bir saflaşmaya gitti. İttifak dışında olan ve kendi kaynaklarını (oy potansiyeli, taban, manipülasyon kabiliyeti) son güne kadar bir pazarlık malzemesi olarak kullanabilecek egemen sınıf temsilcisi partiler de sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Egemen sınıf temsilcileri nezdinde iki kliğin tuttuğu bu iki ittifakın yanı sıra, Kürt Ulusal Hareketi’nin legal alandaki temsilcisi ve özellikle Millet İttifakı’nın seçimi kazanmak için ihtiyacının olduğu HDP’nin üçüncü bir ittifak yaratmaya çalıştığı ortada.
Türkiyelileşme projesini uzun yıllardır sürdürmeye çalışan ve kendisi de demokratik bir ittifakın ürünü olan HDP de, ittifak politikasının resmi bürokratik bir mekanizma haline geldiği bu dönemde kendi politikalarına uygun olacak şekilde, EÖİ’nin kurulmasına önderlik etti. Bu bağlamda Türk egemen siyasetinde diplomasi kabiliyeti olan HDP, kendi ittifakını da kendi pragmatist izleğinden kurgulama ihtiyacı duyuyor. Türkiyelileşme anlamında Türkiye Devrimci Hareketi’nin üç kurucu çizgisi, THKO, THKP-C ve TKP/ML’nin reformist ve devrimci(?) devamcılarını ittifakında toplamanın yanı sıra, kuşkusuz ki son süreçte en çok sükse yapan TİP’i de yanına alarak “kapsayıcı” bir toplama ulaşabildi.
İttifakın diğer bileşenleri içinse ittifakın gerekliliği farklı endişelere ve motivasyonlara dayanmakta. EÖİ’nin kuruluş deklarasyonunun açıklandığı gün EMEP adına yapılan konuşmada, “Halk birleşin dedi, biz de birleştik.” üzerinden bir ittifak gerekliliği vurgulanmışsa da, EMEP ve bir dizi diğer yapıyı bu ittifakta birleştiren, faşist diktatörlüğün kendisiydi. Tasfiye süreci olarak nitelendirdiğimiz, faşist diktatörlüğün ideolojik-politik üstünlüğü ele aldığı bu süreçte, birleşmeyenin yok olup gideceği korkusu birçok yapıyı sarsmış durumda. Bu korku söz konusu yapıları, kitlelerle daha militan bir çizgide örgütlenmek ve kendi sübjektif cenderesinden kurtulmaya çalışmak yerine, faşist diktatörlüğün yine halkın gündemi haline getirdiği seçimler üzerinden derlenip toparlanmaya çalışan bir kolaycılığa itmiş durumda. Konjonktürün diyalektiği aslında bize şunu söylüyor: Objektif koşullar genelde dünyada egemenlerin aleyhine, halkların lehine gelişiyor. Türkiye özgülünde durum ezilen sınıflar için çok iyi. Bunu gören ve varlık yokluk savaşı veren yapılar devrimcileşme, militanlaşma ve kendi bağımsız politikalarını hayata geçirmek yerine ittifaklarda kaybolup darlaşıyor. Etkinlikler kapalı salonlarda, protokol temsiliyeti düzeyinde örgütleniyor. Egemen bürokratik tarz norm haline geliyor. AKP-MHP faşist blokunun gitme ihtimalini gördükçe mutlu olan, umut dolan reformist-devrimci yapılarımız ise aslında kendi tasfiye süreçlerine katkı sunuyorlar.
İTTİFAK BİLEŞENLERİNİN DURUMU
Peşinen söylemekte fayda var: Bileşenlerinin iddialarının aksine, Emek ve Özgürlük İttifakı seçim odaklı bir ittifaktır. Esasının legal düzleme dayanması ve kısa vadeli bir temelde oluşu, her bileşenin özgül ağırlıklarının toplamını aşmış, farklı bir niteliğe bürünmüş ve çekim merkezi haline gelmiş bir ittifaktan bahsetmemiz çok zor. Bu ittifak, uzamını HDP’nin ağırlığından alan, taban ve etki gücü bağlamında bileşenlerin niceliksel toplamına dayanan bir ittifaktır. Bu ittifak, mücadele halinde birleşen ve gelişen çizgilerin tekleşmesi değil, çizgilerin kaba bir toplamıdır. Ve nihayetinde bu ittifak, legal eylem pratiğinin yarattığı darlıkla, bileşenlerini birbirine benzetmektedir. Hal böyle olunca ittifakı, bileşenlerinin aldığı pozisyonlardan ayrı bir şekilde ele almak zordur.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi, 2023 seçimleri iktidarın farklı bir egemen klik lehine değişebilme potansiyeli taşırken, HDP de bu değişiklikten mümkün oldukça faydalanmak istemektedir. Bu, on yıllardır canla başla mücadele eden ve diplomasiyi bir hayli önemseyen Kürt Ulusal Hareketi’nin legal ayağı için gayet doğaldır. İttifakın diğer bileşenleri için de HDP’nin eksenini çizdiği ve yeniden düzenlenen iktidarın herhangi bir yerinde açılabilecek bir “sol alan”, iştah açıcıdır. Buna benzer bir politika yürüterek son derecede popülerleşen TİP örneği ortadadır. HDP’nin parlamenter sermayesine dayanarak 3+1 milletvekili ile popülist siyasette kendini gösteren TİP, bugün en geniş kesimlerin tanıdığı sol parti hüviyetini kazanmıştır. Popülaritesini büyük oranda meclis konuşmalarından ve milletvekili pratiklerinden sağlayan TİP tabii ki de HDP’nin seçim ittifakının bir parçası olacaktır. TİP’in bu tutumu onun Sosyalist Güç Birliği bileşenleri olan benzer reformist sosyal-şoven hareketlerden daha ileri olmasından kaynaklanmamaktadır. TİP kendi “sıçrama eşiği”ni, parlamenter sistemdeki performansına bağlamış ve bir sonuç da almıştır. İttifaka yüklenen anlamın TİP cephesinde tamamıyla seçim odaklı olduğunu parti temsilcilerinin yaptığı konuşmalarda görmek mümkün. TİP’in zaferden anladığı AKP-MHP faşist ittifakının egemenlikten düşmesi, kendilerinin de daha fazla milletvekili alması ve iktidarın boşluklarından daha fazla faydalanmaktır.
EMEP ise kökenini devrimci bir hareketten almış, kıdemli bir reformist partidir. Reformist arenada Kürt Hareketi ile uzun yıllara dayanan bir ittifak politikası belirlemiş, kendi imkân ve kaynaklarını bu ittifak boyunca kullanmış ve karşılık da almıştır. Geleneğinin de etkisiyle “proleter enternasyonal” bir vurgu yapmaya çalışsa da EMEP statik ilerleyişini sürdürmektedir.
EHP ve TÖP, gitgide birbirine benzeyen ve esas ayrım çizgisini sosyal şovenizm (teknik karşılığı HDP ile ya da HDP’siz var olmaktır) üzerinden var eden reformist camiada öne çıkmak, sıyrılmak için ittifakın bir parçası olmuştur.
UTANGAÇ DEVRİMCİ, AMATÖR, REFORMİST SMF
İttifak bileşenlerini değerlendirirken SMF’ye ayrı bir başlık açmamız bizim için kaçınılmazdı. Zira SMF bu başlığı hem hâlâ devrimci bir yapı olarak değerlendirdiğimiz hem de Kaypakkaya geleneğinden geldiği gerçekliği üzerinden hak ediyor.
SMF, ittifak ve özelde de HDP için kuşkusuz ki önemli bir yer işgal ediyor. Bunun birinci sebebi SMF’nin “komünist başkan” üzerinden tutturduğu Dersim hegemonyası, ikincisi de HDP’nin ittifakına dahil edebildiği uysal bir “Kaypakkayacı” oluşu. Hiç şüphe yok ki SMF bu iki özelliğini de yer yer kullanıyor. Dersim Belediyesi, ittifakın bürokratik, reformcu bir odağı olması açısından SMF’ye büyük bir güç katıyor ve SMF de bu gücü “devrimci yerel yönetimler anlayışı” ile başlayan serüvenine parlamentarizmi de katarak ilerliyor.
Devrimci öncüsünü ancak, birkaç kişiye “savaş ilan etmek” üzerinden yaptığı açıklamalardan gördüğümüz, örgütsel ayrılığı bile tamamen legal alana dayanan, kurultay üstüne kurultay örgütleyen, Kaypakkayacı geleneğin elit kesimini yaratarak gelenekselleşen SMF, ya “öncüsünün” onu terk etmesiyle başıboş kaldı ya da öncüsünün kendisine dönüşmesiyle legal politik alana yeni bir kavram kazandırmak için tüm hızıyla çalışıyor. Faşist diktatörlüğün saldırıları, örgütsel ve politik çürüme, küçük hesaplar ve tasfiye süreci “Kaypakkayacı reformizm”i çıkarıyor karşımıza. Bizim için İbrahim Yoldaş’ın 11 ilkesini çoktan terk etmiş ve Kaypakkayıcılık’la ilişkisini sonlandırmış olsa da devrimci hatta tutunmaya çalıştığından bile şüphe duyduğumuz SMF, ittifak içindeki reformist dostlarının gölgesinde kalıyor. Reformistleşme sürecini on yıllar öncesinden tamamlayan EMEP, başından beri reformist olan ve yakaladığı sükseyi avantaja çeviren TİP ve ittifakın dominant unsuru HDP varken SMF, var olanı tekrarlamaktan, halka ittifakı bir çözüm gibi anlatmaktan başka bir şey yapamıyor.
Aslında SMF’nin problemi çok basit. Tamamen samimi olduklarına inandığımız koşulda izledikleri politik hattı illegalizmi, devrimci savaşa olanak tanıması, alan açması üzerinden tanımlayacaklardır. SMF ittifakın bir parçası olup legal alanı sonuna kadar değerlendirip kitlelere devrimci çizgiyi götürmek niyetindedir. On yılların hikayesi güncelliğini koruyor. SMF’nin atladığı, diyalektiğin devrimci gerçeği dayatıyor oluşudur: İllegal faaliyeti ve silahlı mücadeleyi esasa alamayan, legal alanda da başarılı olamaz. Tarih bütün çıplaklığıyla bu gerçeği gözler önüne sermiştir. İttifakın taşıyıcı kolonu HDP, böyle bir faaliyetin ve mücadelenin sonucu olarak bu noktaya gelebilmiştir. HDP kendisini besleyen o mekanizma olmaksızın neredeyse hiçbir şeydir. Legalden illegale sıçrama imkânsızdır, illegalden legale geçiş ise taktik bir hamledir. Legal alanın esasa alınması taktik bir hamle değil; ancak bir yenilgi olarak tanımlanır.
LEGAL ALAN KURUMSALLAŞTIRMAZ, TASFİYE EDER
İçinde bulunduğu açmazları kolaydan halletmeye çalışanlar, kitlelere ulaşmayı kolaylaştıran legal faaliyete sarılıyorlar. Oysaki kitlelere kendini anlatman yetmez. Kendi doğrunu düşmana dayatarak dosta anlatman gerekir. Bu pratik olmadan devrimci çizgide kalabilmek imkân dışıdır. İllegali esasa almayan bir hat, taviz gerektirir. Ülkemiz koşullarında etkili bir legal/demokratik alan faaliyeti bile illegal-silahlı mücadelenin yatağında gelişmektedir. Eğer tek başına legal alan kurumsallaştırabilseydi, Ovacık’taki “komünizm” 5 yıl sürmezdi. Eğer tek başına legal alan sıçrama yaptırsaydı, HDP’nin oyu katlanarak büyürdü. Eğer tek başına legal alan bir güç olmayı sağlasaydı, reformist sosyal şoven yapılar yüz binlerce üyeye sahip olurdu.
Bugün HDP’ye diplomasi yaptıran, onu kurumsallaştıran, yüzlerce, binlerce üyesi tutsak olmasına rağmen, belediyelerine kayyım atanmasına rağmen onu hâlâ ülkenin en büyük demokratik kurumu haline getiren bu birikimi yaratmış silahlı-illegal yapılanmadır. Böyle bir yapılanmayı esas almayan kendini güdük ittifaklarda bulur.
Haliç Kongre Merkezi’ndeki Halk Buluşması’nda gerçeğin bize anlattığı, “Beritan çizgisi”ni anlatan sloganlar, savaşan gerillaya duyulan saygı ve militan savaş çizgisiydi. Bugün, kimin kendini nereden var ettiği sorusunun cevabı, ezilen halkın yargı mekanizmasını oluşturacak yegâne ölçüttür.