[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
İran’da Mahsa Jîna Eminî’nin ahlak polisleri tarafından katledilmesi üzerine başlayan isyan dalgası 50 günü aşkın bir süredir devam ediyor. Rejimin gözaltı, katliam, tutuklama ve işkencelerine rağmen halk sokakları terk etmiyor. İkinci ayına yaklaşan isyanda üç yüzden fazla kişi katledildi. Buna karşın halk ilk günkü kararlı direnişini sürdürüyor. Belucistan’tan, Tebrize, Rojhilat’tan Huziztan’a isyan dalga dalga yayılıyor. İran nezdindeki derin etnik ayrımlar eylemleri bölemedi, çeşitli milliyetlerden İran halkı ortak öfkesini sokaklara taşımasını bildi. Belucilerin “Kürtlerin yanındayız” sözlerine “Azerbaycan ayakta, Kürdistan’ın yanında” sloganları eşlik ediyor.
İsyan dalgası tüm İran’da devam etmesine rağmen İran Kürdistanı’ndaki eylemlerde zaman zaman devlet binaları ele geçiriliyor. Birçok kentte yönetimin halka geçtiğine dair haberler sıkça karşımıza çıkıyor. Bu anlamıyla Kürt örgütlerinin önemli bir kısmı süreci “devrim” olarak tanımlıyor. İran’daki eylemlerde isyanın önemli bir merkezini oluşturması bakımından özel olarak Rojhilat cephesindeki tabloyu aktarmak yararlı olacaktır.
KATALİZÖR İRAN KÜRDİSTANI
İran’daki isyanın Kürtlerle özdeşleşmiş olması İran Kürdistanı’nı özel bir konuma getiriyor. Kuşkusuz bunun belli başlı nedenleri var. İsyanı ateşleyen Jîna Eminî’nin Saqezli bir Kürt olması, tüm isyan eden bölgelerde Kürt ulusal mücadelesiyle özdeşleşen “Jin, Jîyan, Azadî” sloganının eylemlerde benimsenmesi önemli nedenler arasındayken belki de en önemli yan, İran Kürdistanı’nın Mahabat’tan bugüne bağımsızlık için sürdürdüğü mücadele hafızası ve birikimidir. 1946’da kurulan ve kısa bir süre sonra Şah rejimi tarafından varlığına son verilen Mahabat Cumhuriyet’inden bugüne İran Kürdistanı’ndaki halkın ulusal bağımsızlık özlemleri hiç dinmedi. Bu özlemler serhildanlara esin kaynağı olurken bu temelde örgütlenen politik yapılarla rejime karşı kesintili de olsa uzun soluklu bir silahlı mücadelenin de varlığı söz konusudur. Bu örgütsel varlığı ve Kürtlerin ulusal kolektif haklar mücadelesini tehdit olarak gördüğünü rejim bizzat İçişleri Bakanı’nın ağzından açıkladı. “Bu isyan, sabıkası berbat ayrılıkçı KOMALA, İKDP ve PJAK örgütlerince tertip edilmiştir” sözleriyle hedefe Kürt örgütlerini koydu. Bu açıklamanın yanı sıra İran, eylemlerin en şiddetli döneminde Irak Kürdistanı’nda bulunan İKDP, PAK ve KOMALA üslerini 72 balistik füze ve onlarca SİHA ile vurdu. 42 nokta hedef alındı. Birçok savaşçı ve silahsız halktan 16 kişi hayatını kaybetti. Irak Kürdistanı özerk yönetimi Tahran’a çağrılarak bu örgütlerin sınırlardan uzaklaştırılıp Süleymaniye’de bir kampta toplanması istendi. Kuşkusuz bu operasyon, eylemler silahlı bir direnişe evrilmeden verilen önemli bir mesaj olarak kayıtlara geçti.
SİYASİ GÜÇLERİN PARÇALI DURUMU
Mahabat Cumhuriyeti sonrası kurulan İKDP (İran Kürdistan Demokrat Partisi) kendini bu sürecin ve İran’daki ulusal mücadelenin biricik gücü ilan etmişti. 1969’da kurulan KOMALA daha sol ve sosyalist söylemlerle İKDP’ye alternatif olarak örgütlenerek çalışmalarına başladı. 1979’da İran’da yaşanan devrim Kürtler için önemli bir dönüm noktası oldu. O döneme kadar Şah rejimine karşı gerilla savaşını sürdüren Kürt güçlerini yeni rejimden de ulusal haklarını istediler. Bu taleplere karşı Humeyni gerici Kürt ağalarıyla iş birliği yaparak isyanı bir kez daha bastırdı.
İKDP, KOMALA, PAK ve PJAK’ın rejime yönelik istikrarlı bir silahlı mücadele pratiği yok. İKDP, 1996 yılında Irak’ın kuzeyi Kürtler’in denetimine girince silahlı mücadeleyi, “Irak Kürtlerinin zarar görmemesi” adına bıraktığını söyledi. C. Talabani ve M. Barzani tarafından bölgeye davet edilen İKDP, silahlı gücünü alarak Irak Kürt bölgesine yerleşti. PJAK Rojava’da yaşanan gelişmeler sonrası İran’a dönük uzun bir eylemsizlik dönemine geçti. KOMALA ve PAK için de benzer bir süreç söz konusu.
İKDP, KOMALA, PAK ve PJAK ulusal meselede benimsedikleri “çözüm” anlayışları üzerinden birbirinden programatik olarak da ayrışıyorlar. KOMALA bundan bağımsız kendi içerisinde de 6 parçaya bölünmüş durumda. Bu bağlamda İran Kürdistanı, yaşanan isyanın merkezi olmasına karşın sürece önderlik edecek güçlü bir politik yapıdan yoksun. Bu yapılar eylemleri başından sonuna kadar desteklediklerini açıklasa da isyan nezdinde somut talepler koyabilmiş değiller. PJAK İKDP, KOMALA ve PAK’tan ayrı olarak bir deklarasyon yayınlayarak isyana dair görüşlerini dile getirdi. “Partiler, siyasi güçler ve toplum devrimin başarıya ulaşması için devrimi tıkayacak tutumlardan uzak durmalı ve bunu açık bir şekilde ifade etmeliler. Devrimin önündeki her engeli aşmak tüm hareketlerin ve güçlerin sorumluluğundadır. Bu nedenle her parti ve güç, topluma programlarını, düşüncelerini ve tutumunu açık bir şekilde açıklamalıdır” ifadeleriyle de diğer güçleri sorumluluk olmaya çağırdı. Kuşkusuz bu çağrı isyana dair daha örgütlü bir tutum almaya dönük bir çağrı olarak değerlendirilebilir.
PJAK’ın “Yeni Devrim Süreci” olarak adlandırdığı sürece dönük deklarasyonunda milliyetçi, mezhepçi ve merkeziyetçi anlayıştan uzak durulması ve “öz yönetim” esasına dayalı bir mücadele yürütülmesi yaklaşımı öne çıkarken aynı zamanda ulusal birliğe dair “ulusal kongre” önerisiyle diğer Kürt örgütlerine çağrı yapıldı. Son olarak PJAK tüm Kürdistani güçlerin alacağı yeni bir karara dek Mahabad Cumhuriyeti’nin bayrağını ulusal bayrak ilan etti.
SİLİKLEŞEN ULUSAL TALEPLER
İKDP, KOMALA ve PAK’ın isyana ilişkin ulusal talepleri içeren somut politik tutumu olmasa da basına yansıyan demeçlerden bu yapıların ulusal meseleye yaklaşımda sorunlu bir anlayışa sahip oldukları açık. İran Kürdistanı’nda isyanın silahlı bir mücadeleye evrilmesi beklentisi ve öngörüsü varken İKDP lideri Mustafa Hicri, Kürtlere şiddetten uzak durmaları ve gösterilerin barışçıl olarak sürdürülmesi çağrısı yaptı. Benzer bir çağrı Kürdistan Komünist Partisi Örgütü (Komele) Üyesi Kani Kerempur’dan geldi. Kani Kerempur “İran rejim güçlerinin halka yönelik bir katliam gerçekleştirmemesi için herhangi bir gerekçe oluşturmaması konusunda uzlaşılmıştır” ifadeleriyle silahlı süreci dıştaladıklarını açıkça ifade ediyor. İsyana katılan silahsız halka karşı silah kullanarak katliamlar yapan rejime karşı meşru savunmayı bile reddeden bir anlayış söz konusu. Kuşkusuz bunda İran’ın 24 Eylül’de kamplara yaptığı bombardımanın rolü büyük.
PJAK’ın deklerasyonunda ise ulusal meselenin devrimci çözümünü içeren Özgürce Ayrılma Hakkı reddedilip bunun yerine özerklik talebi dile getirilmiştir. Özgürce ayrılma hakkını garantiye almayan, sözde demokratik çözümlere vurgu yapan programda talepler sıralanırken bunun nasıl gerçekleşebileceğine dair vurgular yok. Bu durum da isyana duran halkın önderlik sorununu ortadan kaldırmadığı gibi Kürt halkının taleplerine dair de muğlak ifadeler içeriyor.
İsyana duran çeşitli inanç ve milliyetlerden İran halkının en büyük eksiği kuşkusuz devrimci-komünist bir önderlikten yoksun oluşudur. Hareket halindeki kitlelerin söylemleri yıkıcıdır ve devrimci nüveler barındırmaktadır. Ancak yaşanan önderlik sorunu kitlelerin öfkesini devrime taşımasına engeldir. İsyanın seyrini ve geleceğini belirleyecek esas düğüm noktası da budur.