Orta Doğu’da bir günde yaşanan suikastlar tüm dünya gündemini belirledi. 300 günü aşkın süredir Gazze’de katliam gerçekleştiren Siyonist İsrail Lübnan’da Hizbullah’ın kurucularından Fuad Şükür’ü, İran’ın başkenti Tahran’da Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’yi suikastla öldürdü. İsrail son bir haftada Hamas’ın askeri komutanlarını Batı Şeria’da, İranlı Şii milisleri de Suriye’de bombaladı. İsrail özellikle Tahran’da gerçekleştirdiği suikastla ABD emperyalizminin kendisini ne kadar desteklediğini ve bu çatışmalarda ne kadar ileri gidebileceğini bir kez daha gösterdi. ABD Kongresi’nde onlarca kez ayakta alkışlanan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail’e döner dönmez ABD’den aldığı desteğin boyutunu ve izinlerin neler olduğunu ortaya koydu.
7 Ekim’deki Aksa Tufanı’nın ardından Gazze’ye aralıksız bomba yağdıran ve karadan işgal operasyonlarını sürdüren İsrail “nihai” sonuca ulaşabilmiş değil. İsrail ne rehinelerini geri getirebildi ne de Filistin direnişinin ana ateş gücünü yok edebildi. Üstelik Yemen, Irak ve Lübnan cephesinden de İsrail’e dönük saldırılar artmaya başladı. Gazze’yi bir harabeye çeviren, 40 bini aşkın sivili katleden İsrail, Filistin halkının direniş gücünü kırabilmiş değil.
Gazze’yi insansızlaştırma operasyonları onca yıkıma rağmen hedefine ulaşamadı, halkın örgütlü silahlı gücü de direnmeyi sürdürüyor. Her türlü İHA, SİHA, emperyalistlerin son model savaş uçağı F-35 de dahil olmak üzere tüm hava araçları, denizden uçak gemileri, karadan İsrail’in Merkava tankları, emperyalist güçlerin istihbarat ağları kullanılsa da 1 sene önceki gibi Gazze’den İsrail’in işgal topraklarına füze atılabiliyor. İsrail’in katliamlarına rağmen yüz binlerce Filistinli hâlâ Gazze Şeridi’nde işgal ve imhaya karşı direniyor. Bu da Filistinli direniş gruplarının yenilmez olduğunu gösteriyor. Filistinlilerin tarihsel haklılığı, meşruluğu ve direnişi, hatta direnme zorunluluğu İsrail’in tüm teknolojik savaş araçları karşısında dimdik ayakta. Filistin halkının haklılığı ve “Nehirden Denize Özgür Filistin” şiarıyla savaşması bize ve tüm dünya halklarına Siyonist İsrail’in taktik zaferler dışında nihai bir zafere ulaşamayacağını gösteriyor.
HAMAS’IN DİPLOMATİK YÜZÜ HANİYE
İsrail’in Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’yi suikastle Tahran’da öldürmesi Gazze Şeridi’ne dönük saldırıların 300. gününe denk geldi. İsmail Haniye, 300 gündür İsrail, Mısır, ABD ve Katar arasında sürdürülen ateşkes-uzlaşma görüşmelerinde Hamas’ı temsil ediyordu. İsmail Haniye aynı zamanda Filistin direnişi ile Rusya ve Çin emperyalizmi arasındaki bağı kuran isimdi. İsrail yine 2 Ocak’ta Lübnan, TC ve Katar’la müzakere yürüten Hamas liderlerinden Salih el-Aruri’yi Lübnan’da suikastla öldürmüştü. Gazze’de, Batı Şeria’da tam olarak hâkimiyet sağlayamayan, askeri eylemleri durduramayan İsrail bu defa müzakerecisini, diplomatik sembollerini imha ederek Filistin direnişini zayıflatmayı hedefliyor. Bununla Aksa Tufanı ile girdiği yenilgi buhranını tersine çevirmeyi umsa da Gazze’de halkın direnmeye ve silahlı mücadeleye bir şekilde devam etmesi başarısız kalmaya devam ediyor. Öldürülen “fiilen savaşın içinde olmayan” müzakereci bir liderdi sadece. İran’da öldürülmesinin bu ülke devletinin acziyetini ortaya sermesi dışında direnişin dinamiğini büyük bir zarar verdiği dahi ikna edici değildir. Hamas’ın diplomatik simgelerinin öldürülmesi, Hamas’ın askeri gücünün zayıflamasının aksine uzlaşmacı kanadının zayıflamasına yol açar. Bunu Hamas’ın askeri kanadı el Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebu Ubeyde’nin açıklamalarında görüyoruz. Ubeyde Haniye’nin öldürülmesinin ardından “Haniye’ye gerçekleştirilen cani suikast, savaşı yeni boyutlara taşıyan ve tüm bölgede büyük yankıları olacak önemli ve tehlikeli bir olaydır” dedi. Ebu Ubeyde halen Gazze Şeridinde ve Siyonist İsrail’e karşı savaşı yönetiyor. Savaşın merkezi olan Gazze savaşın yeni boyutlara taşındığını ifade ediyor ve İsrail’in suikastlarının zafere olan inancı daha da artırdığını vurguluyor. İsrail Gazze Şeridi dışında emperyalistlerin sunduğu istihbaratlarla ne kadar suikast gerçekleştirse de direnişin askeri liderleri Ebu Ubeyde, Muhammed Deif ve Yahya Sinwar savaşı Gazze’den yönetmeye devam ediyor. Liderini suikastle kaybeden Hamas artık tamamen askeri kanadın inisiyatifinde daha da sivrileşecek ve savaş kapasitesini artıracak.
Haniye suikastının ardından gözler Lübnan ve İran’a çevrildi. İran ve Hizbullah lideri Nasrallah’tan peşi sıra açıklamalar geldi. Açıklamalarda vurgulanan nokta İsrail’e mutlak cevap verileceği ve İsrail’in kırmızı çizgileri aştığı yönündeydi. Her zamankinden farklı olarak “Direniş Cephesi” adı verilen Yemen, Hizbullah, Irak ve İran’daki güçlerin İsrail’e ortak bir saldırı düzenleyeceği belirtiliyor. İran’ın tehditlerinin gerçeklikten ne kadar uzak olduğuna her seferinde şahit oluyoruz. Emperyalist efendilerinin sözünden çıkmayan İran savaşı dengeli bir şekilde yürütmekten yana tavır alıyor. “Yıpratma savaşı”nın dozajını siyasal konjonktüre göre yükseltip azaltan İran, İsrail’e füze saldırısı gerçekleştirerek “Haniye’nin intikamını” almış olacak. İran bazen kendi yarattığı bazen İsrail’in yarattığı bu gündemlerle bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışıyor. Başarılı olduğunu da söyleyebiliriz. Kendi ülkesinde başta Kürt ulusu olmak üzere Kendi Kaderini Tayin Hakkını çiğneyen, yok sayan ve Kürtlerin yaşam alanlarını ilhak etmekte pervasız davranan İran Filistin’in de özgürlüğünü savunamaz. Onun özgürlük anlayışı apaçık bir gericilik olan Molla Rejimini, iş birlikçi ve asalak bir devleti Orta Doğu’da ayakta tutmaktan ibarettir. İran İslam Devriminin lideri Humeyni’nin, kovulduğu Irak’tan sonra Fransa’nın himayesine girdiği ve devrim günü Paris’ten İran’a döndüğü, Fransa’nın denetiminde bir lider olduğu gerçeği bile bunu anlamaya yeter! Bu ikiyüzlü, pragmatist politikaların ezilen halklar nezdinde bir karşılığı yoktur.
BÖLGESEL SAVAŞ MI? DENGELİ GERİLİM Mİ?
İsrail’in peş peşe gerçekleştirdiği suikastların ardından “bölgesel savaş çıkacak mı?” sorusu akıllara geliyor. Bu yazı yazılırken henüz İran ve Hizbullah İsrail’e “yanıt” vermemişken birçok ülke İsrail, İran ve Lübnan’a uçak seferlerini durdurdu. Başta ABD olmak üzere birçok ülke “Lübnan’ı terk edin” çağrısı yapıyor. Bilinir ki ABD ne zaman bu çağrıyı yapsa o ülkede ya halka dönük saldırılar gerçekleşiyor ya da bombalar patlıyor. ABD bir yandan da İsrail’i korumak için Orta Doğu’ya uçak gemisi, F-35 savaş uçağı filosu ve asker gönderiyor. Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır ile olan koordinasyonu güçlendiriyor, İsrail’e dönük saldırıda ortak tavır almayı hedefliyor. Netanyahu’yu ABD kongresinde ayakta alkışlatıp, sırtını sıvazlayıp saldırganlığını artırmasının arkasındaki güç olan ABD şimdi de “bölgesel savaş”tan endişe ettiğini duyuruyor. Bunlar olurken ABD ekonomisinin artık resmi olarak da “resesyona girdiğinin” duyurulması ve birçok ülkede “borsaların çökmesi” de dikkat çekici bir başka gelişme oldu… Halihazırda 300 gündür tüm tarafların kırmızı çizgileri aşıldı, tüm duvarlar yıkıldı. “Yıpratma savaşı”nın topyekûn bir savaşa dönüşmesini kimse istemiyor. Bölgesel güçler emperyalistler tarafından dizginleniyor. Çıkarlar doğrultusunda bu gerilim artırılıyor ya da azaltılıyor. Bugün dünyanın birçok noktasında irili ufaklı, yoksulluğa, krize ve emperyalizme karşı mücadele veriliyor.
Bu mücadelelerden biri de Gazze’de veriliyor. Hamas, FHKC, İslami Cihad gibi irili ufaklı örgütler Filistin halkının özgürlüğü için savaşıyorlar. Filistin halkıyla bütünleşen bu direniş, İsrail’in katliamları karşısında asla vazgeçmeyerek bağımsız bir Filistin’i istemektedir. Emperyalizme ve Siyonizm’e karşı mücadele eden Filistin’in özgürlük mücadelesini destekleyelim. Bu direnişi gölgelemek için suni gündemler yaratan emperyalist politikalara karşı direnişin yanında saf tutalım.