[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Halkın Çıkarları İçin
İşgal Saldırılarına ve Şovenizme Karşı Mücadeleye!
Ekonomik ve siyasi kriz içerisinde debelenen, krizden çıkış adına da acı fatura dışında vaadi olmayan Türk hâkim sınıfları ve dümenindeki AKP-MHP faşist bloku çareyi yine şovenizme sarılmakta arıyor. Sıkılaşma ve tasarruf vurgusuyla sunulan OVP (Orta Vadeli Program) krizin halka fatura edileceğinin açık olarak deklare edilmesiydi. Bu programla birlikte kitlesel işsizlik, zamlar, vergi yükünün artırılması gibi bir dizi uygulamayla krizden çıkış aranacak. Halk kitlelerinin mevcut tabloyu kabul etmesinin, reçeteye sessiz sedasız razı gelmesinin yollarını oluşturmada faşist diktatörlüğün her türlü aracı kullanacağını söylemiştik. Bu konuda oldukça deneyimli olan AKP-MHP faşist bloku Kürt Ulusal Mücadelesine dönük her saldırıyı mevcut krizi daha az görünür kılacak şovenizm kampanyaları eşliğinde sürdürüyor. Bu kampanyalar kimi zaman linç kampanyalarıyla da halk kitlelerine, devrimci, demokrat kesimlere dönük baskılara dönüşüyor. Bugün gene benzer bir kampanya örgütlenmektedir.
Ankara’da iki gerillanın İçişleri Bakanlığını hedef alan eyleminin sarsıcı etkisi kısa süre sonra yeni bir saldırı dalgasına dönüştü. TC, sekiz yıldır aralıksız sürdürdüğü imha odaklı saldırılarında projeksiyonu 800 kilometrelik bir alana genişletmişken başkentinde gerçekleşen eylem kuşkusuz afallatıcıydı. “Bitirdik” hamaseti ile milliyetçi tabanın desteğini köpürten AKP-MHP bloku çareyi saldırganlığın dozunu artırmakta aradı. Benzer eylemler sonrası bilindik kodlarıyla hareket eden faşist diktatörlük, devrimci, demokratik ilerici kesimleri hedefleyen geniş bir gözaltı-tutuklama furyası başlattı. HDP binaları, gazeteler basıldı. DKÖ temsilcileri, sendikacılar, gazeteciler gözaltına alındı. Irak Kürdistanı’ndaki gerilla alanlarına hava saldırıları düzenleyerek “güçlüyüz” mesajı verilmeye çalışıldı. Saldırganlığın dozunun Rojava’yla artırılacağı öngörülüyordu. Bu kez Erdoğan’ın aksine H. Fidan sazı eline alarak eylemcilerin Rojava’dan geldiğini ve bu eyleme “cevap” vereceklerini söyledi. TC, Fidan’ın ağzından ilk kez bu denli pervasızca silahsız halka ve Rojava’daki alt yapıya saldıracağını deklare etti: “Irak ve Suriye’de PKK/YPG’ye ait bütün altyapı, üstyapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın topyekûn meşru hedefidir. Üçüncü tarafların PKK/YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum.”
EMPERYALİZMİN SALDIRILARDAKİ ROLÜ
Rojava’ya dönük işgal tehditleri emperyalistlerin çizdiği çerçevede kalan TC, her durumu ve süreci işgal hevesinin bir parçası olarak kullanmaktan geri durmuyor. Peş peşe “zirveler”den işgal izni koparamayan TC suikastlarla, Deyr el Zor’daki isyancıların desteklenmesiyle buradaki kazanımları boğmaya dönük politikalarını sürdürüyor. Emperyalistler her ne kadar işgale yeşil ışık yakmasa da NATO’nun Vilnius toplantısında hava operasyonları ve karadan tank atışlarını da içeren operasyonlara “teröre karşı mücadele koordinatörlüğü” bağlamında izin vermişti. Böylece Rojava hava sahası TC’nin saldırıları için açık bırakılmıştı. TC’nin 5 Ekim’de başlattığı saldırılarda hizmet binaları, ekonomi, enerji istasyonları (petrol ve elektrik), su, askeri üsler, idari binalar ve silahsız halkın yaşadığı birçok köy bombalandı. Efrin’in güneyinde, Şehba bölgesinde, Minbic, Kobane, Eyn İsa, Til Temir, Zirgan, Hesekê, Qamişlo, Amude, Tirbespiye, Çilaxa ve Derik’in merkez ve köylerine hava saldırısı düzenlenirken bu saldırılarda 8’i silahsız halktan oluşan 15 kişi hayatını kaybetti. Emperyalistler, hava sahasını TC’ye açarak alt-yapıyı hedefleyen, silahsız halkı katleden saldırılara “olur” vermişlerdir. Emperyalistler ve yerli uşakları yaşanan son saldırılarla bir kez daha halk düşmanı karakterlerini gözler önüne sermişlerdir.
Saldırıların başladığı saatlerde ABD’nin Türk SİHA’sını düşürmesi ve sonrasında yaşananlar emperyalizm ve TC gerçeğini ortaya çıkarmıştır. H. Fidan’ın “üçüncü taraflar” olarak uyarı çektiği ABD ve koalisyon ilk saldırılarda üs bölgelerinin yakınına yönelen SİHA’yı düşürerek TC’nin uyarılarına karşı konumunu bir kez daha ifade etmiş oldu. TC, başta SİHA’nın kendilerine ait olmadığını söylese de ABD emperyalizminin savaş merkezi Pentagon’dan yapılan açıklama ile bu söylem boşa düştü. Sonrasında TC tarafından yapılan açıklamada “Operasyon esnasında üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle bir SİHA kaybedilmiştir. İlgili taraflarla çatışmasızlık mekanizmasının daha etkin işletilmesi yönünde gerekli tedbirler alınmaktadır” ifadeleriyle olay geçiştirmeye çalışıldı. Kuşkusuz bu hamle ile ABD emperyalizmi TC’nin duracağı sınırı bir kez daha çizmiş, duracağı yeri doğrudan SİHA’sını düşürerek göstermiştir. Yine koalisyon ve ABD emperyalizmi sadece kendilerine yönelen saldırılara ses çıkarmış, halka dönük saldırılara izin vererek Rojava’daki kazanımların değil kendi çıkarlarının esas olduğunu bir kez daha göstermiştir.
KÖPÜRTÜLEN ŞOVENİZM, KÜRT KARŞITLIĞINDA HİZALANAN FAŞİST “MUHALEFET”
AKP-MHP dışındaki faşist düzen partileri Rojava’ya dönük her saldırıda TC’nin kuruluş kodlarına sarılarak hizalanmış, faşistlikte ve şovenizmde AKP-MHP’den rol çalacak kadar pervasız söylemlerde ateşe odun taşımışlardır. Bu iktidardan kurtuluşta “umut” diye ortaya çıkan bu zebanilerinin ağzını köpürterek iktidarın arkasında hizalanmaları Türk hâkim sınıflarının çıkarları söz konusu olduğunda faşistlikte yarışmalarının sınırının olmadığını bir kez daha göstermiştir. Şovenizmin Türk hâkim sınıflarının krizi için her dönem kullanışlı argüman oldu. Ekonomik krizin, enflasyonun, ağır sömürü koşulları içerisinde ezilen kitlelerin bilincinin örgütlülüğe, eyleme ve harekete geçmesinin önünü almak ve kitleleri sisteme yedeklemek için bu saldırılarda da öne gene şovenizm çıkarıldı. Savaşa, bombaya ve silaha akıtılan paralar halkın sırtından, alın terinden çıkarılıyor. Yine bu saldırganlığın yarattığı ağır sömürü ve yoksullukla emekçi halk boğuşuyor.
Faşist diktatörlüğün çok yönlü kriz karşısında varlığını sürdürmek adına kitlelerin gücüne ve desteğine ihtiyacı vardır. Rojava’ya dönük saldırılarla kitleler, destek kazanmak, güç devşirmek adına özel olarak işlenerek kendi çıkarları bağlamında konsolide edilmeye çalışılmaktadır. Halkın yaşadığı yoksulluk, sefalet egemenlerin umurunda değildir. Tüm bu toz duman, köpürtülen şovenizm, linç kampanyaları bir avuç asalağın çıkarları içindir. “Milli güvenlik”, “terörizm tehdidi” vb. ifadelerle soslanan söylemler kitleleri uyutmanın argümanları olmaktan öte bir anlam taşımıyor. Gerçek anlamda halkın çıkarları ve kurtuluşu için mücadele eden komünistlerin görevi kitleleri zehirleyen, kendi kurtuluşları için mücadeleden alıkoyan şovenizme karşı etkin mücadele etmektir. Şoven kampanya ve politikalar kitlelerin bilincini bütünden koparıp tek bir parçada boğma noktasında egemenlerin her dönem kullanışlı bir aparatı olmuştur. Söz konusu politika aynı zamanda proletaryanın bağımsız eylemini örgütleyecek zemini de dinamitlemektedir. Bu bağlamda komünistlerin görevi bu bütünü görerek hareket etmek olmalıdır.