[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Daha İleri Sendikalarla Daha İyisi Mümkün!
Türkiye’de sendikaların yetersizliklerini ve olumsuzluklarını tek bir nedene bağlı olarak açıklamak mümkün olmadığı gibi doğru da değildir. Türkiye’de sendikaların faaliyet gösterdiği sosyopolitik ve ekonomik iklimin yanı sıra sendikaların kendi yapı ve faaliyetlerinden kaynaklanan unsurlar bu olumsuz sendikal algıyı beslemektedir.
Demokrasinin olmazsa olmaz parçalarından birisi olan sendikaların sahip olduğu olumsuz imaj, aynı zamanda genel anlamda demokrasiyi de zedelemekte ve zayıflatmaktadır. Sendikaların güçlü ve güvenilir örgütler olması ülkedeki demokratik yapıyı güçlendirmektedir. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve diğer sivil toplum kuruluşları, demokrasinin en büyük güvencesi ve teminatıdır. Bu nedenle sendikaların kamuoyu ve üyeleri nezdinde sahip oldukları algı ve güven, örgütün kendisi için olduğu kadar demokrasi için de büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye’de sendikaların içinde bulunduğu iklim olumsuz sendikal algıyı güçlendirmektedir. Ancak sendikalar, bu durumun sorumlusunu dışarıda arama rahatlığı, kolaycılığı ve rehaveti içinde kalacak olurlarsa olumsuz algıyı düzeltmeleri, içinde bulundukları darlaşmayı ve güvensizliği gidermeleri mümkün değildir. Bu nedenle sendikalar kafalarını kuma gömmek yerine, öncelikle öz eleştiri yapmalıdır. Sendika yöneticileri, üyelerinin ve potansiyel üyelerinin sesine kulak vermeli ve onlara güvenmelidir. Bunun için de sendikaların aşağıdan yukarıya doğru olan iletişim kanallarını güçlendirmesi ve tabanına, özellikle örgütsüz kitleye doğrudan dokunması gerekmektedir.
Aktif ve genişlemeci bir örgütlenme stratejisi, bu noktada kilit önem taşımaktadır. Sendikaların çalışanların, kamuoyunun desteğini ve güvenini kazanabilmesi için Hyman’ın* dediği gibi “çözülmemiş sorunları, karşılanmamış ihtiyaçları ve gerçekleşmemiş özlemleri” saptayarak öne çıkarması gerekmektedir. (Hyman, 2001, s. 14) Bir başka deyişle, sendikaların sınıf kimliğini ve politikalarını samimiyetle yenilemesi ve güncellemelerine ihtiyaç vardır. Bunun gerçekleşmesi için de otokratik ve bürokratik sendikal yönetim yapısının kırılması büyük önem taşımaktadır. “Sendikal algı”, “sendikal güven” ve “sendikal kriz” kavramları birbiriyle ilişkili ve birbirini etkileyen kavramlardır. Bu nedenle sendikal algının düzelmesi, sendikalara duyulan güveni ve desteği artırarak sendikaların içinde bulundukları krizden çıkmalarına yardımcı olacaktır. Sendikaların yeniden güven kazanarak kendileri adına yeni bir dönem başlatmaları için dışarıdan uzanacak bir eli ve desteği beklemeden öz güçlerini kullanmaları gerekmektedir.
Güncel olarak hızlı bir dönüşümün içine giren çalışma hayatında emeğin temsilcileri olarak sendikaların belirli işlevleri olan, örgütsel sınırları içinde hareketsiz kalmış bürokratik mekanizmalar olarak kalmamaları için sendikalar, geleneksel yapılarını değiştirmek zorundadırlar. Sendikaların üye kayıpları dönülmez noktaya gelmeden önce mevcut gücünü koruma eğilimlerinden vazgeçerek örgütlenmeyi gündemlerinin merkezine taşımaları gerekmektedir. Örgütlenme sendikalar için stratejik, sistematik ve kesintisiz sürdürülmesi gereken hayati bir faaliyet olmalıdır. Sendikal örgütlenmenin gelişigüzel ve işçinin gelmesi beklenerek gerçekleşmesi mümkün değildir. Böyle bir modelin sürdürülebilir olmasını ummak ihmalkârlık ötesidir.
Sendikalar öncelikle kendi çevrelerini gözlemlemeli, güçlü, zayıf yönlerini, fırsatları ve tehditleri iyi analiz etmelidir. Sendika bünyesinde örgütlenmeyi sürekli bir faaliyet olarak yürütecek, stratejik ve sistematik örgütlenme kampanyaları hazırlayacak bir merkezin bulunması gerekmektedir. Sendikanın örgütlenme stratejilerini, güçlü ve taraf olan mekanizmalarla bir arada değerlendirmesi gerekmektedir. Çalışmada sendikal örgütlenmenin hukuki çerçevesi incelenmiş olup teoride yeterli görülse bile pratikte uygulama söz konusu olduğunda büyük eksiklikler yaşandığı açıktır. Bu bağlamda sendikanın halkla ilişkileri, sosyal diyaloğu, lobi faaliyetlerini de geliştirmesi pek bir önem taşımaktadır. Sendikalar kendi farkındalıklarının yanında, değişen çalışma koşullarını ve işçi profillerini de iyi analiz etmelidir. Ayrıca sendikalar hantal yapılarından kurtularak değişime hızlı cevap veren, üye beklentilerine göre stratejiler oluşturan, sistematik ve stratejik bir hareket özelliği kazanmalıdırlar. Sendikaların tüm bu özellikleri edinirken işçileri de mücadeleye dahil etmeleri ve onlara örgütlenmenin bir gereklilik olduğunu gösterebilmeleri kilit önemdedir.
İşçilerin eğitimi ve sendikal mücadeleyi içselleştirmeleri kalıcı örgütlenmenin ve örgütlenme kültürünün yayılabilmesinin temelidir. Nihayetinde sendikalar için örgütlenme -yeterli sayıya ulaşıldığında değil, işçi sınıfı sendikal bilince ulaştığında- tamamlanmış olacaktır. Bu anlayış çerçevesinde önceki yazılarda değindiğimiz sendikaların içinde olduğu durum, iç ve dış sorunlar ele alındığında bu sorunlardan çıkış arayışında belli başlı başlıklara değinmek önemlidir. “Nasıl ve kimin için bir sendika?” sorusuna yanıt olması bakımından da bu başlıklar daha toparlayıcıdır.
I- İşçisine, Temsilcisine, Üyesine Güven Veren ve Güven Duyan Bir Çizgi
Salt yasaların desteği ile ayakta duran bir sendikacılığın sağlıklı olamayacağı açıktır. Bu nedenledir ki işçilerin temsil gücünü, toplu pazarlık yetkisini hep yasalardan alan bir sendikacılığın iktidarda bulunan siyasal partilerin etkisinden kurtulması mümkün değildir. Ülke özgülünde sendikalarının gerçek anlamda özgür olabilmeleri için ilk yapmaları gereken iş, yasa desteği alışkanlıklarını terk etmeleridir. Sendikal örgütlenmeyi ve tüm faaliyet alanlarını, toplu pazarlık haklarını yasa ile düzenleme yöntemi siyasal iktidarların sendikalar üzerindeki hegemonyalarını sürdürme ihtiyacından doğmuştur. Sendikalardaki bürokratik çizgi de bu sistemin rahatlığına zamanla alışmışlardır. Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek zorunda olan sendikalar giderek etkinliklerini kaybederken yasa koyucudan sürekli olarak sorunlarının çözümünü istemişler ve yasaların yetersizliğinden şikâyet etmişlerdir. Sonuçta bugün sendikalar hem kamuoyunun hem de üyelerinin güvenini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Türkiye’deki sendikal hareket en azından 1963 sonrası dönemde elde ettiği deneyimlerle yasaların desteği olmasa da ayakta kalabilecek güce kavuşmuştur. Bundan sonra gücünü yasal destek yerine üyelerinin güven ve desteğinden almalıdır. Bunun için onlara fiili ve meşru olma hali ve öz güçleri ile neler yapabilecekleri kavratılmalıdır.
II- Demokrasicilik Oynayan Değil İçeride Demokrasiyi Benimseyen, Benimseten ve Yaşatan Bir Çizgi
Sendikalar nitelikleri gereği demokratik kuruluşlardır. Bunun anlamı sendikanın kuruluşundan işleyişine, hatta lağvedilmesine kadar söz sahibi olan tek gücün üyeler (işçiler) olmasıdır. Tüm organların oluşumunda olduğu kadar denetiminde de üyelerin eşit oy hakkına sahip olduğu Genel Kurul en önemli organdır. Genel kurulların olabildiğince sık toplanması ve üyelerin en etkin biçimde temsil edilmesi, işleyişinin demokratik kurallara uygun olması zorunludur. Mevcut yönetimin tüm icraatının Genel Kurul’da en etkin biçimde denetlenmesi de sendika içi demokrasinin vazgeçilmez bir öğesidir. Maalesef Türkiye’de bu esasa bağlı sendika parmak sayısından azdır. Hatta konfederasyon açısından “yok”tur. Bu özellik sadece şubeler bazında ve bağımsız sendikalarda yaşanan bir durumdur. Özellikle sendika şube genel kurullarına katılacak olan delegelerin seçiminde ciddi bir denetiminin olmaması önemli bir eksikliktir. Ayrıca 1963’ten beri, başlangıçta iki yılda bir yapılan genel kurulların önce üç, daha sonra dört yılda bir yapılması konuyu anlamak açısından iyi örneklerdir. Ayrıntıya girmeden denilebilir ki sendika içi demokrasiyi tüm yönleri ile benimsemiş bir sendikacılık kısa sürede gücünü üyelerinden alan bir harekete dönüşebilir.
III- Siyasal Faaliyeti Yadsımayan Sendikacılık Çizgisi
Ülke özgülünde sendikaların sıkça yaptıkları ve işçiler arasında ortak nokta bulma adına kullandıkları “sendikalar siyaset yapmaz” algısı koca bir emek düşmanı tavırdır. Yapılan her türlü siyasetin etki alanı düşünüldüğünde işçi sınıfının direkt muhatap olduğu saklanamaz bir gerçektir. Bu gerçeği oluşturan esas unsur burjuva-feodal siyasetin argümanıdır. Kabul edilecek bir yönü olmadığı gibi tüm sendikaların şiddetle karşısında durması gereken temel bir sınıf değeridir. Sendikalar siyaset yapar ve işçi sınıfının siyasal çıkarlarını da esas olarak kabul eder. Tabii sendikaların siyaset yapma tutumları kaba ve/veya bir siyasal partinin yaptığı tarzda olmaz, işçi sınıfının çıkarlarını ve sorunlarını esas alarak bir tarz belirlemelidir. Bu, sendikanın kimliğidir.
IV- Sendikalar Arası ve Sınıf Dostluğu Esasına Dayalı Dayanışmayı Önemseyen Bir Çizgi
Çoğulculuk özgür sendikacılığın vazgeçemeyeceği bir ilkedir. Hangi düzeyde olursa olsun sendikaların serbestçe kurulması ve faaliyet göstermesi çoğulculuğun bir gereğidir. Bu açıdan felsefi görüş ayrılıklarına dayalı sendika ve üst kuruluşların bulunması doğal olduğu kadar yararlıdır. Ancak bu durum sendikalar arasında sınıf dayanışmasına engel olmamalıdır. Aksi yöndeki davranışların sendikacılık hareketini zayıflatacağı unutulmamalıdır. Örneğin bazı sendikaların haklı birçok grev ve direniş için konfederasyonculuk yaparak destek vermemeleri, görmezden gelmeleri asla kabul edilemez. Aynı iş kolunda sendikaların birbirlerinin örgütlü alanlarına saldırmaları sınıf dayanışmasının eksikliğinin bir sonucudur. Bu eksiklik kutuplaşma ve ayrışmanın da temelini oluşturmaktadır. Sınıfı temsil eden başta sendikaların ve çeşitli örgütlerin arasında güçlü bir sınıf dayanışması olmaz ise olmazlardandır. Sınıf dayanışması ve birliği sendikaların esas kolonlarıdır. Sendikal çalışmanın diğer her şeyi bu kolonlar üstüne inşa edilir.
V- Uluslararası Sınıf Dayanışmasına Önem Veren Bir Çizgi
Sendikalar için dünyada, yumuşatılarak ve “herkes için olumlu” algısı oluşturmak amacıyla “küreselleşme” adı verilen yeni emperyalist saldırılar karşısında enternasyonal dayanışma bir zorunluluktur. “Küresel markalar”ın sömürüyü direkt olarak her bir ülkeye yaydıkları çarkları o ülkelerin sendikalarının da mücadele alanlarına girmektedir. Sendikaların hem örgütlenme hem kamuoyu oluşturma hem de gücünü enternasyonal platformlarda birleştirme olgusunu doğurmuştur. Bu, sendikaların gündemine zorunlu girmiş olsa da güncel açıdan birçok konfederasyonun enternasyonal dayanışma faaliyetlerinde rol aldığı, alması gerektiği görülmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken noktalar dayanışma gösterilecek sendikaların sınıf hareketine karşı tutumları ve birlikte hareket edilecek olguların niteliğidir. Sınıfsal dayanışmada ortak birçok gündem varken birleşmenin öne çıkarıldığı gerekçeler kararlarda etkin olmalıdır.
VI- Sendikal Hareketin Gelişmesi İçin İşçi Eğitimi, Araştırma Yönü Gelişmiş Bir Çizgi
Dünyada işçi sendikaları 1970’li yıllardan beri küresel bir saldırı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Serbest piyasa ekonomisinin yolunda işleyebilmesinin önünde en önemli engellerden birinin işçi sınıfı çizgisinde olan sendikaların varlığının olduğu bilinmektedir.
1990’lı yıllarda sendikacılığın toplumsal bir hareket olarak sona erdiği, hatta kimi burjuva-feodal ideologlar tarafından sadece tarihçesinin incelenebileceği iddia edilmişti. Ancak bu kehanetler günümüzde gerçekleşmemiştir. Sendikalar önemli üye kayıplarına uğramışlardır. Bu kayıplar bazı ülkelerde ciddi boyutlara varırken bazılarında beklenen çöküntü yaşanmamış, bazılarında ise sendikal yoğunluk daha da artmıştır. Bu durumun her ülkede özgül nedenleri vardır. Dikkat çekilmesi gereken konu ise sendikaların bu saldırı karşısında sendikal kültürün gelişmesine yönelik faaliyetler ile olan mesafeleri, bu konuda endişe duyup duymadıklarıdır.
Türkiye’deki sendikalarda bu alanda beklenen düzeyde bir canlanma görülmemektedir. Kimi yasal olanakları olsa bile eğitim faaliyeti yok denecek kadar azdır. Olanlar ise nitelik olarak çok düşük ve “işçiye eğitim verdik” demek için yapılan eğitimlerdir. Bu değeri önemseyen kimi sendikalar mevcuttur; ama onlar da yine şube düzeyinde kalmakta veya çok az sendika genel merkezi bunu dert edinmektedir. 1960’lı yıllarda ülkenin en önde gelen iktisatçı, hukukçu, sosyal politikacı uzmanlarını kadrolarına alarak ciddi araştırmalar yaptıran sendikalar bugün gıpta ile hatırlanmaktadır.
Türkiye sendikacılığı toplu pazarlık faaliyeti üzerinde yoğunlaşmıştır. Halbuki yasalar sendikalara toplu pazarlık dışında bir dizi faaliyet alanı bırakmış, hatta ekonomik faaliyetlere bile izin vermiştir. Sendikaların üyelerine yönelik faaliyetlerini çeşitlendirmek önemlidir. Üyelerinin günlük olarak karşılaştıkları her türlü sorunu çözmeye yönelmek, sadece fabrika sorunlarını değil başka yaşamsal sorunlarla ilgilenmek gibi… Örneğin kentsel dönüşümlerde işçilerin barınma hakkını cüretle sahiplenmelidir. “Bunlar sendikaların işi değil” düşünüşünden uzak olunmalıdır. Ayrıca genç işçilere, kadın işçilere yönelik bilgilendirme toplantıları düzenlemek, işçi sınıfının birçok sorununa yönelik araştırma, inceleme yapmak; işçi akademileri, okulları kurmak, istenirse koşulların el verdiği önemli çalışmalardır.
Sınıf teorisini almamış her işçi sadece bir dönemin iyi temsilcisi olmaktan öteye gidemez. Oysa bu uzun soluklu bir maratondur. Finali daha adil eşit, emek sömürüsünün yaşanmadığı sınırsız, sınıfsız toplum inşasıdır.
Sonuç Niyetine Kısaca
Sendikalar, yoğunlaşan sorunlarla daha başarılı bir biçimde baş edebilmek için, iç yapılarında, işleyişlerinde ve ilişkilerinde de değişikliklere gitmelidir. Sendikalar, iş yeri örgütlenmelerini geliştirmeli, iş yeri sendika temsilciliği kurumunu güçlendirmeli, iş yeri sendika temsilcilerinin meşru ve demokratik mücadelede önder olma özelliklerini desteklemelidir. Gerek görülen iş yerlerinde grevler sırasında oluşturulan iş yeri grev komiteleri gibi sendikal yapı ve disiplin içinde çalışacak iş yeri işçi komiteleri veya komisyonları oluşturulabilir. Kamusal nitelikteki iş yerlerinde işçi, memur ve sözleşmeli personel statülerinde çalışan ücretliler arasındaki iş birliği ve güç birliği geliştirilmelidir. Sendikaların yerel örgütlenmeleri güçlendirilmeli ve illerdeki şubeler ve iş yeri sendika temsilcileri arasındaki yatay iş birliği ve dayanışma geliştirmelidir. İl ve ilçelerde işçi ve kamu emekçileri sendikaları arasında etkin bir iş birliği örgütlenmelidir. Ulusal ve yerel düzeyde televizyon kanalları, radyolar ve basınla yakın bir ilişki kurulmalıdır. Sanal medya etkileşimlerinin tavan yaptığı 2023 yılı gözlemlendiğinde her bilgiyi işçinin avuçlarına bırakmak artık olanaklar dahilindedir. Sanal medyada propaganda ciddi anlamda önemlidir. Bu iletişim şekli görmezden gelinmeden sendikalar, sınıf dostları olan kimi kurumlarla bir araya gelerek çeşitli sanal mecralarda güçlü platformlarda aktif olmalıdır. Sendikalar, kapsam dışı personelin kapsam içine alınması, taşeronlaşma ve fason üreticilere karşı gerekli çabayı göstermelidir. Sendikalar, kadın emekçi birimleri, çocuk ve genç işçi birimleri oluşturmalıdır. Sendikalar, üyelerinin eşleri ve çocukları için birimler oluşturmalı, eğitimler, sosyal etkinlikler, kültürel çalışmalar ve faaliyetler düzenlemelidir. Konfederasyonlar, merkezi bir örgütlenme stratejisi çerçevesinde, örgütlenmede koordinasyon ve yönlendirme görevini yerine getirmelidir. Örgütlenme kampanyalarında sendikalar arasındaki iş birliği, dayanışma ve ortak davranış geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Sendikalar, üyelere doğrudan hizmeti gündeme getirmelidir. Sendikaların önderliğinde işçi dayanışma fonlarının kurulması teşvik edilmelidir.
Sendika eğitimleri, bilgi aktarılan toplantıların ötesinde, işçilerin yaşam alanlarında yani semt, mahalle, sokak vb. gibi alanlarda karşı karşıya kaldıkları birçok sorun için burada yaşanacak sorunların ele alındığı ve çözüm yollarının arandığı toplantılar haline getirilmelidir. Sendikaların eğitim faaliyetleri konusunda iş birliği yapılmalıdır. Bu yönde az olan değişikliğin daha da hızlandırılması ve güçlendirilmesi, karşı karşıya bulunulan sorunların aşılmasını kolaylaştıracaktır. Türkiye işçi sınıfı ve sendikacılık hareketi bu zorlukları da aşacak, emeğin kurtuluşu mücadelesine önemli katkılarda bulunacak, Dünyanın sömürüsüz, eşitlikçi, adaletli, insancıl, huzurlu ve mutlu geleceğini yaratmada belirleyici bir rol oynayacaktır. “Devrimci halkın içinde suda balık gibi olmalıdır” (Mao) ilkesi, bugün her çalışmada olduğu gibi sendikal faaliyet alanı için de kabul edilmelidir. Sınıfın içinde yüzmeyi öğrenmek, sınıfı sendikal ve kurtuluş mücadelesine sevk etmek ancak böyle yapılabilir.
Yararlanılan kaynaklar:
- Hyman, R. (2001); Avrupa Birliğini Anlamak: Pazar, Sınıf ve Toplum
- Petrol-İş Dünya Sendikal Hareketi Dosyası
- Selamoğlu, A. Örgütlenme Sorunu ve Sendikal Yapıda Değişim Arayışı
- Tokol, A. Sendikaların Üye Sayısında Azalma Nedenler ve Sendikaların İzlediği Yeni Politikalar
- İş-Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi
- Yıldırım, İ. S. (2007) Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi
- Akkaya, Y. (2019) “Yolun Neresindeyiz: 10(0) Yıl Önce 10(0) Sonra”, Kayaoğlu,
- Çelik, A. (2019) “Türkiye’de Kamu Çalışanları Sendikacılığı-KESK’in Yükselişi ve Düşüşü”
- Altıparmak, Ahmet. (2001); Türk Sendikacılığında Güven Bunalımı
- Emek Çalışmaları Topluluğu (2019) 2018 İşçi Sınıfı Eylem Eylemleri Raporu
(BİTTİ)