İşçi ve emekçilerin yaşamı korku çemberiyle kuşatılmış durumdadır. Güvencesizlik, işsizlik, geleceksizlik, borç yükü, hayat pahalılığı, yaşam ve geçimin nasıl sürdürüleceği işçi ve emekçilerin en temel sorunları, “baş edilemeyen” korkuları arasındadır. İşçi ve emekçilerin, halkın bu korku ve kaygıyla yaşamadığı bir tek gün dahi yoktur! Özellikle kriz koşullarında bu korku salgın gibi yaygınlaştırılmaya çalışılır. İşçi ve emekçiler en temel haklarının uzağında, kölece bir boyun eğişe zorlanır. Burjuva feodal düzen de işsizlik, yoksulluk, sefalet gibi kaçınılamayacak sorunlar boyutlanmakla kalmaz işçi ve emekçiler üzerinde dolaylı bir kontrol düzeneği olarak işlemeye başlar. Bununla da yetinilmez! Hakim sınıflar, çeşitli burjuva kliklerle rol paylaşımına giderek devlet ve sendikal bürokrasi eliyle, işçi ve emekçi yığınları kontrol etmeye, mücadeleden uzak tutmaya, uyanışını geciktirmeye çalışır. İşçi sınıfının her türlü hak arama mücadelesi gelişme aşamasında azgın bir saldırıya uğrar. İşçilerin çeşitli sorunlar üzerinden bir araya gelişi, sendikal örgütlenme de dahil her türlü örgütlenme girişimi en başından boğulmaya çalışılır. Grev hakkı, gelişen direniş ve mücadeleler arkası kesilmeyen saldırılarla, yasaklarla baskı altında tutulur. Komprador burjuvazi her türlü işçi maliyetinden vergi yükünden kaçınırken işçi ve emekçi yığınlar ucuz işgücü olarak sömürü ağının içine atılır. Her yıl sefaleti kalıcılaştıran asgari ücretle köle pazarı yeniden kurulur! Ücretler düşürülerek ucuz işgücü güvence atına alınır. Halihazırda işçi düşmanı faşist yasalarla sınırları kesin biçimde çizilmiş olana rızalık göstermek dışında bir seçenek bırakılmaz. İşçi ve emekçilerin gelişen hiçbir mücadelesine tahammül gösterilmez. Her şey uluslararası burjuvazinin çıkarlarına uygun biçimde dizayn edilmeye, burjuva feodal düzenin geleceğini “güvenceleyecek”, onu ayakta tutacak sömürü ve baskının örgütlenmesine yöneliktir. İşçi ve emekçi yığınlarla sınırlı kalmayan bu saldırganlıktan toplumun bütün ezilen kesimleri payına düşeni fazlasıyla alır.
İşçi sınıfı örgütsüzlüğün kucağına itildikçe baskı ve sömürü hapishanesinin koşulları daha da ağırlaşıyor. İşçi ve emekçi yığınlar örgütsüz oluşlarıyla daha boyutlu saldırılara her gün daha da açık hale geliyor. İşçi ve emekçilerin haklarına, yaşamlarına ve emeğine yöneltilen saldırıların bir sınırı yoktur. Kazanılmış hakları muhafaza etmenin, sömürü ve baskıyı geriletmenin, yeni haklar kazanmanın yolu ancak ve ancak karşı koyuştan, mücadeleden ve bu yönde örgütlenmekten geçiyor. Örgütsüzlük örgütlülüğe çevrilmelidir. İşçi sınıfının kazanılmış haklarını güvenceleyecek, saldırılara set olacak tek şey işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir. Kriz ve salgın fırsatçılığıyla hakları elinden alınmış, işten atılmış, yoksulluk ve sefalet içinde yaşamaya mahkûm edilmiş olanlar gasp edilmiş tüm haklarını sadece mücadeleyle kazanabilir. Burjuva feodal düzende rafa kaldırılmış haklar sadece mücadeleyle döndürülebilir. Yeni haklar kazanmanın önü ancak mücadeleyle açılabilir. Patronlarla, devletle cenge havasında gerçekleşen her mücadele işçi sınıfının hak arama bilincini, pratiğini geliştirerek daha büyük büyük direnişlerin habercisi olur.
Komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları örgütlü mücadeleyle kazanılmış her hakkın politik iktidar bilinci uyandıracağını bilerek en küçük hak arama mücadelesini engellemeye, bastırmaya çalışır. Bunun için işçi sınıfının ve halkın çeşitli örgütlenmelere dayanan mücadelesi hep tehdit olarak görülür. Bu tehlikenin savuşturulması tesadüflere bırakılmaz. Ekonomik, demokratik haklar için örgütlenme çabası faşist yasalarla engellenir, kâğıt üzerinde olanlar ise kullandırılmaz. Bunlarla yetinmeyerek işçi sınıfının ekonomik, demokratik örgütleri olan sendikalar ele geçirilerek bürokratik sendikal çizgi hakim hale getirilir. Böylelikle işçi sınıf üzerinde yeni kontrol mekanizmaları oluşturulur. Hakim sınıflar, devlet, çeşitli burjuva klikler ve sendikal bürokrasi eliyle işçi sınıfının mücadelesi boğulmaya, örgütlülükleri toparlanamayacak biçimde dağıtılmaya çalışılır. Tüm bu saldırıların sınıfın gelişen mücadelesine engel olamadığı durumda ise katliamlara başvurmaktan geri durulmaz. Sendikaları hak arama örgütlülükleri olmaktan çıkarılmış, örgütlülükleri dağıtılmış, baskı ve katliamla sindirilmiş, kölece boyun eğişe sürüklenmiş bir “sınıf” yaratma isteği hiç sonlanmaz.
Ne ki, işçi sınıfına yöneltilen tüm bu kapsamlı saldırılara, sınıfın aleyhine ortaya çıkan kimi “sonuçlara” rağmen mücadele durmaz/durdurulamaz. Sömürüyü örgütleyen sınıflar, sömürüyle yaratılan insanlık dışı koşullar var olduğu sürece mücadele kaçınılmaz şekilde çeşitli biçimler kazanarak açığa çıkacaktır. Vahşi sömürüye, hak gasplarına, işten çıkarmalara, sendikal hakların engellenmesine, işsizliğe, yoksulluğa, sefalete karşı gelişen her direniş bir meydan okuyuş ve isyandır. Ekonomik ve demokratik talepler üzerinden gelişen her direniş, uzun ya da kısa süreli her mücadele, sınıf mücadelesinin açığa çıkmış halidir. Saldırılar mesafe kaydetmiş olsa da kaybedilmiş her şey direniş ve mücadeleyle geri döndürülecektir. Kazanımlar daha güçlü mücadele ve örgütlenmelerle “kalıcılaştırılacaktı.”
İşçi sınıfının içinde bulunduğu gerçeklik ve bu gerçekliği tersyüz edecek her gelişme herkesten önce bizlere görevler yüklemektedir. Bunun ilk elden anlattığı bahsini ettiğimiz gerçekliğin ve onu ters yüz edecek sınıf çalışmasının kavranması ve bilince çıkarılmasıdır. İşçi sınıfıyla temasımızın, sınıf içindeki çalışmalarımızın sınırlılığı bu kavrayışın ve bilincin gelişmesine engeldir. Tersi yönden sınıfla temasımızın artması, sınıf çalışmasının “yaygınlaşması” başlı başına sorunumuzu çözmeyecektir. Sınıf çalışmasının doğru ve bilimsel bir çizgi üzerine inşa olması, pratik hattının buna uygun biçimlenmeye başlaması önceliğimizdir.
Kuşkusuz özet halde söylediklerimiz işçi sınıfının içinde bulunduğu gerçekliği, sendikal hareketin durumunu, sınıf çalışmamızın niteliğini, düzeyini incelemeyi sonuçlar çıkarmayı gerektirmektedir. Bunu yapmalıyız. Başlangıç sayılacak bu yazının devamında ele almaya çalışacağımız konular sınıf çalışmasının önünü açacak gelişmelerin halkasını yakalamaya odaklanacaktır. Özellikle ileri işçiler, işyeri komiteleri, taban örgütlenmeleri, sınıf çalışmasının örgütleneceği öncelikli alanlar, asgari ücretliler yoğunlaşacağımız önemde olacaktır. Sınıf çalışmasının el yükseltmesi, iş yerlerinde, sendikalarda etkili olabilmesi onun örgütlü gelişmesiyle, ileri işçiler arasından sınıfa önderlik edecek yeni kadroların çıkarılmasıyla mümkündür. İşçi sınıfına yönelik her çalışma örgüte dayanmayı, örgüt yaratmayı esas hale getirmelidir. İşçi sınıfının örgütsüzlüğü en temel haklarını yitirmeyi beraberinde getirmiştir. Ancak örgütlü karşı koyuşlar saldırılara set olmayı “başarmıştır.” Sınıf çalışmamızın sendikalarla-mekanla sınırlı kavranışı elimizdeki mevzilerin kaybına yol açmıştır. Kendiğindencilik, örgütsüzlük, sınıf çalışmasından uzak şekillenişimiz kimi sendikalarda akıbetimizi belirleyen rol oynamıştır. Kuşkusuz her kötü ve olumsuz şeyin içinde iyi bir yön vardır. Yenilgilerimizden öğrenmesini, ders çıkarmasını başardığımızda kaybettiklerimizi kazanmanın kapısı aralanacaktır.
Dolayısıyla kazanımlar yaratmaya, sınıfı örgütlemeye, kolektif bir çalışma tarzına, sınıfın değişik bölüklerinden ileri işçileri bünyesine katan bir sınıf çalışmasına ihtiyacımız var. Dört bir yana yumruk sallayan, enerjisini boşa harcayan hiç değil, güç toplayan bir sınıf çalışmasına, işçi ve emekçilerle örgütlü “kopmaz” bir bağ kurmaya ihtiyacımız bulunuyor.