[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
İran’da Mahsa Amini adlı genç kadın başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle “ahlak polisleri” tarafından gözaltına alınmıştı. Genç kadın gözaltı esnasında gördüğü işkence sonucu yaşamını yitirdi. Bunun üzerine başkent Tahran ve Kürt illeri başta olmak üzere ülke genelinde eylemler başladı. İran’da genele yayılan bu tarz eylemler şaşırtıcı değil. İran devletine duyulan öfkenin birikmesi, cinsiyet ayrımcılığının ve ezilen uluslara yönelmiş baskıların artmasına koşut olarak ülkede bu gibi halk hareketleri gerçekleşmektedir. Birikmiş öfkenin bir yolunu bularak akacağı yatağı bulmasıyla halk sokaklara dökülmektedir. Çelişkilerin bu denli yoğun olduğu bir ülkede halkın isyana yatkın olması açıktır ki şaşırtıcı olamaz…
Mahsa Amini’nin ahlak polislerince katledilmesi eylemlerin hızlı ve şiddetli bir biçimde yaygınlaşmasında belirleyici oldu. Özellikle katledilen kadının Kürt olması eylemlerin Kürt illerinde daha fazla yankı bulmasının da bir sebebi… Kürt ulusu üzerindeki ulusal baskı ve ülkedeki başlıca çelişmelerin buralardaki yoğunluğuna ek bir Kürt genç kadının katledilmesi İran Kürdistanı’nı direniş alanına çevirdi. Direniş bu bölgede görece daha güçlü gerçekleşmektedir. İran Kürdistanı’nda toplumsal olaylara yönelik ilginin ulusal hareket ile de bağlantısı var. Kürt halkının daha kolay ve hızlı örgütlenebilmesinin olanakları yıllardır verilen mücadelenin sonucudur. Bunu yapılan çağrıların güçlü bir karşılık bulmasından, genel greve gidilmesinden, polisle yaşanan çatışmaların şiddetinden görebiliyoruz.
Şiddetli çatışmalar buralarda yaygınlaşmış olsa da iktidara yakın kesimlerin bulunduğu Meşhed ve Kum şehirlerinde de halk sokaklara çıktı. “İran İslam Devriminin” ardından faşist devletin baskıyı artırmasıyla yıllardır halkta büyüyen öfke ve değişim isteği eylemlerin şiddetlenmesinin öncelikli sebeplerinden olmuştur.
Bazı kentlerde karakollar, banka şubeleri ve polis araçları, hatta İran bayrakları ateşe verildi. Hamaney ve Humeyni’nin resimleri devlet binalarından indirildi. Halk bazı yerlerde saatlerce direnerek polislerin geri çekilmesini sağladı.
İŞKENCE RAPORLANDI
Polisler klasik bir tarzda 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin katledildiğini inkâr ettiler. Polislerin söyleminde Mahsa’nın ani kalp yetmezliğinden dolayı yaşamını yitirdiği ve bunun “talihsiz bir olay” olduğu belirtildi.
İran International’da yer alan habere göre tomografi taramasında, Mahsa’nın aldığı darbeler sonucu oluşan komplikasyonlar nedeniyle kafasının sağ tarafında kırık ve çatlakların oluştuğu gözlemlendi. Aynı zamanda ciğerlerinde sıvı birikmesi ve kafasına aldığı ağır darbelerin ardından komaya girdiği de raporda yer aldı. Amini’nin, zamanında müdahale edilmemesinden kaynaklı komaya girdiğini ve hayatını kaybettiğini belirten ailesinin beyanlarına rağmen İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi, Mahsa’nın tıbbi tedavisinin eksiksiz ve zamanında yapıldığında ısrar ederken İran devleti de Mahsa’nın çeşitli hastalıklarının olduğunu, herhangi bir darp izi olmadığını iddia etmişti. İran devletinin açıklamalarını genç kadının ailesi reddetti. Mahsa’nın babası Emcet Amini kızının otopsi raporunu görmesine izin verilmediğini, otopsi raporunu görmek istediğinde de doktorun kendisine “Ne istersem onu yazarım, seni ilgilendirmiyor.” yanıtını verdiğini aktardı. Ayrıca Emcet Amini vücut kameralarına bakmak istediğini söylemiş ancak polislerden “Kameranın pili bitti.” yanıtını almıştı. Anlaşılacağı üzere İran devleti tüm kurumlarıyla Mahsa’nın katledilmesini örtmeye soyundu.
KİMDİR BU AHLAK POLİSLERİ?
Mahsa Amini’yi katleden “ahlak polislerinin” kuruluşları yeni olmakla birlikte sicilleri pek parlak değil. Eylemlerde zorunlu başörtüsü uygulamasının kaldırılması talep edilirken ahlak polislerinin uygulamalarına da tepki gösteriliyor. Farsça “Geşti İrşad” yani İrşad Devriyesi olarak bilinen ahlak polisliği 2005 yılında Mahmud Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı döneminde kuruldu. Özel olarak kurulan ekip kılık kıyafet kurallarına aykırı giyinenleri alıkoyuyor ve karakola götürüyor. Bu ekibin kuruluş amacı “uygunsuz” giyinen kadınları karakola götürüp nasıl giyinmeleri ve örtünmeleri gerektiği konusunda onlara “eğitim” vermek. Kadınların karakola götürülmeleri esnasında ne tür bir şiddete maruz kaldıkları halkın geneli tarafından bilinmektedir. Çoğu kadın, polisler tarafından “uygunsuz” görüldükleri için işkenceye ve tacize uğradı. Uygulamanın yürürlülüğe girmesinden beri halkın yoğun bir tepki verdiği de bilinmektedir. Halk kendini korumak için ahlak polislerinin devriye gezdikleri yerleri deşifre eden bir mobil uygulama geliştirdi. Bu durum ahlak polisleri ile halk arasındaki çelişkinin keskinliğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Nitekim basına yansıyan görüntülerde bu başkaldırı esnasında ahlak polislerinin halk tarafından nasıl cezalandırıldığını görülüyor.
KADINLAR ÖZGÜRLEŞİYOR
Eylemlerde kadınlar ve gençler en ön saflarda direniyor. Kadınlar bir kadının işkence görmesine sebep olan başörtüsünü sokaklarda ateşe veriyor. “Saç Yoksa Günah Da Yok” diyen kadınlar saçlarını keserek tepki gösteriyor. Eylemlere başörtüsüz katılan kadınlar “Diktatöre Ölüm”, “Kardeşimi Kim Öldürürse Onu Öldürürüm”, “Sözde Güvenlik Güçleri, Sizler Bizim Katilimizsiniz”, “Jin, Jîyan Azadî” sloganlarını hep bir ağızdan yükseltiyor. Kadınların direnişin ön saflarında yer alması şaşırtıcı değil. Devletin tamamıyla kontrol etmek istediği kadınlar tüm öfkeleriyle mücadele ediyor. 1979 yılında Humeyni’nin kadınlara hediye olarak dağıttığı başörtüler artık sokaklarda yakılarak devlete meydan okumanın bir aracı haline geliyor.
Öğrenmeye yatkın ve dinamik olan gençlik ise üniversitelerde, sokaklarda taleplerini haykırıyor. Çoğu üniversitede Mahsa Amini için çeşitli eylemler düzenlendi. Bu eylemlerde öne çıkan Mahsa olsa da “Besic* Ellerin Gençlerimizin Kanıyla Lekelendi”, “Kürdistan Faşistlerin Mezarlığıdır”, “Öğrenciler Ölür Ama Zulme Boyun Eğmez” sloganlarında görüldüğü üzere biriken öfkenin patladığı anlara tanıklık ediyoruz.
*Besic: Humeyni tarafından Kasım 1979’da İran’da kurulan gönüllü milis teşkilatı ve İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun bir alt koludur.
KATLİAMLAR BİR GELENEK
Mahsa Amini’nin katledilmesinin ardından başlayan eylemlerde çok sayıda kişi gözaltına alınıp tutuklandı. İran İnsan Hakları Örgütü’ne göre şimdiye kadar 700’den fazla kişi yaralandı, en az 57 kişi katledildi. Polisler halkın üzerine ateş açtı. Birçok bölgede internete erişim kesildi ve sokaklara tankların konumlandırıldığı görüldü. İran gibi varlığını önemli ölçüde şiddete dayanarak sürdürmeye çalışan yarı sömürge bir ülkede böylesi durumlar artık olağanlaştı. Eylemlere katılan kadınlar “Polis vahşeti bizim günlük hayatının bir parçası. Biz 40 yılı aşkındır en temel haklarımızdan mahrum bırakılıyoruz.” diyerek nasıl bir baskı altında olduklarını aktarıyor.
İran devletinin hak arama talepli en küçük bir araya gelişlere saldırdığını önceki süreçlerden biliyoruz. Örnek verecek olursak 2019 yılında benzin zamlarına karşı düzenlenen eylemlerde resmi olmayan rakamlara göre 208 kişi katledilmişti. Yine bugünkü eylemlerde olduğu gibi 2019’da da internete erişim kesildiğinden katledilenlerin sayısı netleştirilememişti.
İran tarihi 1979’dan sonra birçok direnişe, eyleme ve isyana tanıklık etti. Bunun farklı olmasının sebebi kadınların başat aktör olması. Kadınlarla birlikte işçi sınıfı, gençlik ve halk kesimleri eylemlere katılım gösterdi.
Su kesintileri, benzin zamları, artan yaşam maliyetleri gibi nedenlerle yapılan daha önceki eylemlerde kadınların bu kadar aktif katılımı görülmemişti. Bugüne baktığımızda ise sokaklarda direnişe katılanlar arasında kadınların bunca yıllık çeşitli türden baskılara isyan edişini görüyoruz.
“DEVRİM” ARİFESİ KAPANDI
İran’da 1979 yılında gerçekleşen “devrimin” ayrıntılarını incelemeyeceğiz; ancak bugünün koşullarını yaratan faktörleri barındırdığından bu “devrime” kısaca değinmekte fayda var.
Muhammed Rıza Şah Pehlevi’nin devrilmesi için girişilen mücadeleye neredeyse halkın tüm kesimleri katılmıştı. Devrimci ve komünistlerin de güçlü olduğu bir dönemde Şah’a karşı mücadelede hareketin inisiyatifi çeşitli yetmezlikler sonucu Humeyni’ye kaptırılmıştı. “Emperyalizme ve kapitalizme karşı dini değerleri esas alarak eşit ve adil bir yaşam vaat eden” İran İslam Devrimi Humeyni önderliğinde gerçekleşmişti. “Devrim” sonrası komünistler, devrimciler büyük bir kırımdan geçirildiler. Devrimciler, özellikle de komünistler burada tarihi yenilgiye imza attılar.
Devrim naralarıyla kandırılan Kürtler, komünistler, devrimciler ve bununla beraber halk kendileri için aydınlık bir çağın açıldığına inanarak destek vermişlerdi. Günümüze kadar gelen süreçte bunların koca birer yalan olduğu devletin attığı her adımda ortaya çıktı. Bütün özgürlüklerin kıskaca alınması, kadınlara getirilen yasaklar, Kürtlere yönelik politikalar “devrim” sürecinde vaat edilenlerle hiçbir biçimde örtüşmüyor. İran bu süreçte kadın düşmanı, şoven, faşist devlet yapılanmasını geliştirdi. Demokratik soslara bulanmış vaatler eşliğinde halkın ilerici kesimleri zindanlara tıkıldı, katledildi. Halkın bunun farkına varmasıyla devlete duyulan güvensizlik ve öfke arttı. İran’ın şiddetli eylemlere ev sahipliği yapması ve eylemlerde devletin saldırılarının daha fazla olmasının sebeplerinden biri de geçmişte bu yaşananlardır. Umutsuzluğa sürüklenen ve baskılanan halkın bilincinde gerçeklerin açığa çıkması, bunun egemenlere yöneleceği korkusu egemenleri tek çareyi daha fazla baskı ve saldırıya itmiştir. Halkı, yalan vaatlerle arkasına alan devlet resmen mezar kazıcılarını da yaratmıştır. Amini’nin katledilmesine yönelik eylemlerde hep bir ağızdan söylenen “Ölüm Olsun Zalime İster Şah Olsun İster Molla” sloganında İran devletine duyulan öfkeyi görebiliriz.
Egemen sınıflar halk isyanlarını engellemek için türlü yöntemlere başvurmaktadır. Halkın meşru taleplerle sokakları doldurmasından rahatsız olan egemenler “emperyalizm” vurgusu ile halk kesimlerini bölmeye çalışmaktadır. “Anti emperyalist” söylemlerle iktidara gelen Humeyni’nin devamcıları halk isyanlarını emperyalizmin oyunu olarak görmekte, yandaşlarını da buna göre şekillendirmektedir. Geçtiğimiz hafta Hamaney taraftarları sokaklara dökülerek Mahsa’nın katledilmesine yönelik eylemlere katılanlar için idam çağrısı yapmıştı. “Din düşmanları”, “emperyalizm” gibi vurgular Hamaney’in söylemlerinde sıkça yer bulduğundan onun etkisinde olan kitleler de buna göre şekillenmişti.
Tabii ki emperyalizmin dahil olmadığı bir alan bulmak oldukça zordur; ancak bu isyanda karşımıza çıkan en önemli şey halkın öfkesinin artık sokaklara taşmasıdır. Eylemlere katılan kişilerin “Mahsa Amini’nin katledilişi bardağı taşıran son damlaydı.” demesi isyanın niteliğini açıkça göstermektedir. Egemenlerin “emperyalizm” vurgusunu kendi ülkemizde de gördük. Gezi İsyanı’nda karşılaştığımız gibi “emperyalistlerin oyunu”, “camide içki içtiler” gibi söylemler halk isyanlarını önlemede egemenlerin dilinde pelesenk olmuştur.
İran devletinin halkı bölmek için uyguladığı şoven politikalar, kadınları kendi hâkimiyetine aldığı uygulamalar, derinden hissedilen yoksulluk ve daha birçok sebep bu bölgede ateşin sönmeyeceğinin işaretidir. Arapların, Farsların, Gileklerin, Beluçların, Kürtlerin ve Azerilerin devletin şoven politikalarına yanıt olarak sokaklara dökülmesi İran devletinin dinci-şoven politikalarının halktaki karşılığının azaldığını gösteriyor. Tebriz’de “Azerbaycan Uyanıktır, Kürdistan’ın Arkasındadır” sloganının yükseltilmesi buna önemli bir örnektir. Önderlikten yoksun olan eylemlerde halkın birliğinin sağlanması ve öfkenin tümden faşist düzene yöneltilmesi gerekliliği karşımıza çıkmaktadır. Eylemlerin kendiliğinden biçimiyle neyi hedef alacağı bilinmemektedir. Ne zaman çelişkiler kavranır ve MLM biliminin güzergâhında örgütlenme gerçekleştirilebilirse işte o zaman isyanlar devrime dönüşebilir. İran halkının meşru direniş hakkını kullanması kadar onun kurtuluşu için mücadelenin meşrulaşacağı günler gelecektedir. Bir kez daha görüyoruz ki gelecek halkın ellerindedir…