İşçi sınıfının ve tüm çalışanların aldığı ücret düzeyini belirleyecek en büyük toplu iş sözleşmesi sayacağımız asgari ücret görüşmeleri başladı. Zorlu ve çetin geçecek bir maraton havası katmadan edemedikleri görüşmelerin nasıl hızla sonuca götürüleceği “mikrofon “kazasından” bilinmiyor değil. Neredeyse hükümet ve patron temsilcilerinden oluşan asgari ücret tespit komisyonunda işçi ve emekçilerin ücret talebi Türk-İş’in varlığıyla “temsil” ediliyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun bilinen tek görevi patronların istediği sefalet ücretini işçi sınıfına dayatmak ve bu yönde kararlar almaktır. İşçileri “temsilen” masaya oturan Türk-İş’in 2019 yılı boyunca altına imza attığı sözleşmeler ve kırıntıdan öteye geçmeyen ücret artışı asgari ücret görüşmelerinin nasıl sonuçlanacağını fazlasıyla özetliyor. Türk-İş’in hükümet ve patronlarla aynı masaya oturması işçi sınıfının “temsil” edildiği yanılgısını sürdürmekten, işçiler lehine beklenti oluşturarak gelişecek tepkiyi kontrol altında tutmaktan başka işlevi bulunmuyor. Sendikal bürokrasi iş ve emekçilerin sefalete sürüklenen yaşam ve geçim koşulları karşısında mücadeleyi örgütlemek şöyle dursun sureti haktan görünmek için sadece masayı terk ediyor. Protestoyla zevahirin kurtarılmaya çalışıldığı asgari ücret görüşmelerinin ardından her defasında milyonlarca işçi ve emekçinin yoksulluk ve sefalet göçü başlıyor. İşçi ve emekçilerin açlıktan ölmesini önlemek için kendisinden başka kavgaya tutuşacak olan kimse yoktur
İŞÇİLER YOKSULLUK VE SEFALET İÇİNDE YÜZÜYOR!
Komisyonda işçilerin “temsil edildiği yalanı gibi “yaşam maliyeti”, “refah payı”, “ekonomik koşullar”, “pandemi”, “fedakârlık”, “koşullar düzeldikçe…” vb. sıralanan sözler sıkça duyacaklarımız arasında olacaktır. Yoksulluk ve sefalet içerisinde yaşayan işçi ve emekçiler için bu yalanların hiçbir inandırıcılığı yoktur. Türk-İş’in 2020 Kasım ayı içerisinde açıkladığı (açlık sınırı) 2 bin 526 TL, (yoksulluk sınırı) 8 bin 917, 62 TL rakamlar işçi ve emekçilerin nasıl bir yoksulluk ve sefalet içerisinde yüzdüğünü göstermektedir. Asgari ücretin sefalet sınırında belirlendiği andan itibaren enflasyon rakamları karşısında erimeye başladığı, 365 günün 122 günün vergi ve kesintilerle çalındığı koşulla da işçi sınıfının elinde açlıkta geriye bir şey kalmıyor. Asgari ücretin fiilen kısa çalışma ve ücretsiz izin ödenekleri düzeyine “çekilmiş” olması ise işçi ve emekçiler açısından tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Kriz ve salgın koşullarında ücretler düşürülerek asgari ücretin altında çalışanların gövdesi genişliyor. 1.168 TL ödenekle zorunlu izne çıkarılanlar ise asgari ücretin yarısı kadar bir gelirle “yaşamaya” zorlanıyor.
Bu tablonun üzerine tüy dikecek şekilde hâkim sınıfı kliğinin sözcülüğünü yapmaktan aşağı kalmayan burjuva partiler asgari ücret rakamlarını açıklayarak işçi ve emekçileri mahkum edecekleri açlık ve sefalette mutabakat sağlamaktadır. AKP kliğinin çay-simit hesabını aratmayacak şekilde işçi ve emekçilere uygun gördükleri asgari geçim ücreti yoksulluk sınırının yarısı kadar bile değildir. CHP ise yerel yönetimler üzerinden önerdiği asgari ücreti vermeyi taahhüt ettiği için temsil ettiği sınıfların çıkarlarının öncelemenin yanı sıra kendisini patron yerine de koyuyor.
Asgari ücreti belirlemenin hedeflenen enflasyona kodlandığı düzenekte TÜİK’in işsizlik rakamları da dahil düşük gösterdiği enflasyon oranları imdada yetişiyor. TÜİK’e göre 11-14 bandında görünen enflasyon oranlarına rağmen 2021 yılı beklenen enflasyon rakamları yüzde 8 olarak açıklandı. Gerçek enflasyon oranlarının yüzde 40’lara dayadığı tabloda asgari ücrete yapılacak zam ise kargaları güldürecek türdendir. Beklenen enflasyon oranına göre belirlenecek asgari ücretin 2500 TL psikolojik sınırını bir miktar geçerek açıklanacağı da şimdiden anlaşılmaktadır. Ücretlerin düşürülmesini ekonomik büyüme olarak okuyan hakim sınıflar ucuz işgücü istihdamıyla karlarını katlamayı hedeflemektedir. Döviz seferine çıkarken ellerinde pazarlayacakları tek şey ise ucuz iş gücü olacaktır.
SALDIRILAR ÜCRETLE SINIRLI DEĞİL, MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!
İşçi sınıfının insanca yaşayacağı ücret hakkının elinden alınması en temel haklarına, sendikal hak ve örgütlenmelerine yönelen saldırılarla birlikte gelmektedir. Sınıfın gün gün hakları gasp edilerek en aza razı edilmesi hedeflenmektedir. İnsanca yaşayacak, temel gereksinimlerini karşılayacak ücret hakkının kazanılması da dahil temel hakları kazanmanın, korumanın yolu günlük fiili mücadeleden, direniş ve grevlerden geçmektedir. Hakim sınıfların dayattığı asgari yaşamın insanca yaşam ve geçim sınırlarına ulaştırılması işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle mümkün olacaktır. Bu nedenledir ki işçi sınıfının bedel ödeyerek, direniş ve mücadeleyle kazandığı asgari ücretin yükseltilmesi mücadelesi sınıfa yönelen saldırılara bir yanıt oluşturacaktır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 10 Aralık 2020 tarihli 76. sayısından alınmıştır.