Erzincan’ın İliç ilçesi sınırındaki Çöpler köyünde, 2010 yılından beri faaliyette bulunan, ekoloji savunucularının kurulduğu ilk günden beri inşasına karşı mücadele yürüttükleri, Kanada menşeili, iktidara yakınlığı ile bilinen Çalık Holding tarafından yönetilen Anagold Madencilik’te geçtiğimiz günlerde siyanür borusunun patlamasıyla bir doğa tahribatı yaşandı. Devlet koruması altında olan, geçtiğimiz yıllarda sebep olduğu birçok tahribatın üstü örtülen Anagold Madencilik’in 21 Haziran gecesi yarattığı doğa katliamı gizlenemeyecek kadar büyük bir alana yayıldı. Madenin bulunduğu topraktan başlayarak Fırat’a akan zehrin çevreye ve halka karşı zararlı ciddi sonuçlar doğuracağı, hatta şimdiden bazı zararlar verdiği bilinmektedir. Bu sene içerisinde Paris İklim Anlaşması’nı maddi getirisi için imzalayan ve adına “İklim Değişikliği” sıfatını ekleyerek “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı” olan bakanlık söz konusu olay sonrası Anagold Madencilik’e 16 milyon 441 bin TL idari para cezası uygulamak zorunda kaldı.
Bugün Fırat’a akan siyanür zehri ile adından bahsettiren Anagold Madencilik, 2010 yılından beri ekoloji için büyük bir tehdit unsurudur. Bugün patlayan siyanür borusu ile birlikte toprakları talan eden, köy halkını baskıyla yerinden eden, emperyalizmin ülkemiz toprağındaki hâkimiyetini ve kapitalist sömürünün yerli işbirlikçilerini temsil eden bir şirket olarak karşımızdadır. Bu talancı, halka ve çevreye zararlı yüzü tüm özellikleriyle görünür kılmak esastır.
Erzincan, yıllardır talana uğradığı halde doğa katliamına karşı mücadelenin dayanışmadan da yoksun, bölge halkının mücadelesi ile sınırlı kaldığı bir bölgede yer almaktadır. Kapitalist emperyalist sömürü ve egemen sınıfların kendi lehine çevirdiği mevcut durum, ekolojik tahribatın kalıcılığı ve büyüklüğünü de doğrudan etkilemektedir.
YILLIK 122 BİN TON SÜLFÜRİK ASİT KULLANILIYOR
Resmi rakamlara göre bu sahada yıllık 122 bin ton sülfürik asit kullanılıyor. Denetim ve incelemelerin yetersiz olduğu da dile getirilen bir başka iddia. Yine uzmanlara göre güneşe maruz kalan atık maddeler buharlaşarak atmosfere ve bulutlara karışıyor. Siyanür borusunun patlamasıyla birlikte 20 ton siyanürün Fırat’a karıştığı belirtildi. Nehre karışan siyanürün ne kadar olduğuna dair net bir açıklama yapılmadı ancak jandarma tutanaklarında 20 ton siyanürün nehre karıştığı yansıdı. Dolayısıyla canlı yaşamı ve çevre tahribatı açısından çok ciddi sorunlar yaratacağı tahmin ediliyor. Çevre aktivistleri siyanür akıntısını “Dünyanın ikinci Çernobili” olarak değerlendiriyor.
FIRAT’TAN BASRA’YA UZANAN ZEHİR
Fırat Nehri Türkiye, Suriye ve Irak olmak üzere üç ülkeyi kapsayan bir uzunluğa sahip. Fırat’ın suyu etrafındaki yerleşim yerlerine hayat damarı olmaktadır. Türkiye açısından sorunun ne denli tehlikeli olduğuna dikkat çekmeliyiz. Elazığ, Dersim, Sivas ve Erzincan bölgesindeki çevre ilçeler ve köyler siyanürün Fırat’a karışmasıyla birlikte ciddi bir biçimde etkilenecektir. Keban ve Atatürk barajlarına doğrudan akan Fırat, siyanür taşımasıyla birlikte ciddi felaketlere yol açacaktır. Siyanürün suya karışmasıyla birlikte ekosistem üzerindeki etkisi ise ölümcül sonuçlar doğurabilir. Hayvanların temel yaşam kaynağını besleyen Fırat, aynı zamanda tarım için de büyük önem taşımaktadır. Eğer siyanür Fırat Nehrine karışırsa Türkiye ve bölge ülkeler açısından etkisi yıkıcı olacaktır. Fırat havzası Basra Körfezi’ne kadar uzanan, Suriye ve Irak’ta birçok yerleşim yerini besleyen ve tarımda kullanılan bir özelliğe sahiptir.
Türkiye’nin şu anlık siyanür sızıntısına yönelik bilgilendirmesi ise sınırlı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada altın madenin faaliyetleri durduruldu. Madenin geçici de olsa faaliyetlerinin durdurulmasından yaşanan felaketin ne kadar ciddi olduğunu anlamaktayız.
EMPERYALİST TALANA VE YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİNİN BASKILARINA KARŞI TOPYEKÛN DİRENİŞ
Yarı sömürge ülkelerde iktidarların siyasi varlıklarını sürdürebilmelerinin şartı kapitalist egemenliği beslemek ve kapitalizmin sömürü görevini yerine getiren emperyalizme sömüreceği, talan edeceği yeni olanaklar sağlamaktır. Bugün İliç örneği, yarı sömürgeciliğin neden olduğu emperyalist kuşatmanın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyük payın Kanadalı şirkete ait olduğu Anagold Madencilik, kendi ülkesinde var olan burjuva demokrasisinin yaptırımlarını engel olarak görmüş ve sömürge demokrasisinin “adaletine” güvenerek altın arayışını İliç’te yürütmeyi tercih etmiştir. Emperyalistlerin bu güveni boşa çıkmamıştır. Kurulduğu günden bugüne doğayı zehirleyen altın arayışı bir borunun patlak vermesi ile görünür hale gelebilmiştir. Şirketin maden sahası civarında yaşayan halkı göz boyamalarla sürgüne zorlaması, buna karşı çıkan köylülere Türk devleti aracılığıyla baskı uygulaması emperyalistler ile yerli işbirlikçilerinin arasındaki kuvvetli bağı kanıtlar niteliktedir. Kapitalizmin doğayı ve insanı kâr için metalaştırmasına, canlılık belirtisi kalmayana dek sömürmesine karşı her mücadele, hâkim sınıfların hegemonyasının korunması uğruna komprador burjuvazinin ve toprak ağalarının, dolayısıyla bunların devletinin yaptırımlarına, tehditlerine maruz kalmıştır.
İliç, emperyalist talanın yalnızca bir örneği olarak karşımıza çıkmıştır. Munzur’dan Kazdağlarına, Kazdağları’ndan Karadeniz’e ülkenin dört yanını saran emperyalist kuşatma ancak ülkenin dört bir yanında yaratılacak direniş pratiği ile engellenecektir. Kapitalist emperyalistlerin kâr için talan ettiği topraklar, sömürdüğü emek, zehirlediği nehir ve tahrip ettiği doğa için mücadeleyi yükseltmek, isyanı yaymak görevlerimizin bir parçasıdır.