HABER MERKEZİ- İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu (İİSŞP) Ortadoğu’daki emperyalist müdahaleler sonucu yaşanan göçlere ve mültecilere dair açıklama yayımladı.
“Savaşlar emek sömürüsünün en kirli yüzüdür, mülteciler ucuz iş gücü değildir!” denilen İİSŞP açıklamasında “Aynı tezgâhta alın teri döküyoruz, aynı kişiler tarafından sömürülüyoruz. O halde tüm bu sömürü politikalarına karşı da birlikte mücadele etmek tek çaremizdir!” denilerek mücadele çağrısı yapıldı.
İİSŞP’nin açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Orta Doğunun yabancı olmadığı yeni bir mülteci sorunu daha gündemde. Onlarca kez yaşanan mülteci sorunu şimdi Afganistan’da tekerrür ediyor. Yeni bir insanlık dramı daha yaşanıyor. Yaklaşık 50 yıldır başta ABD olmak üzere Afgan topraklarını yağmalayanlar, bugün çıkarları uğruna yeni bir şiddet sarmalına Afgan halkını terk ettiler. Savaştan kaçan insanlar ise güvenli gördükleri ülkelere canları pahasına ulaşmaya çalışıyor.
Tıpkı Irak gibi ve savaşın halen sürdüğü emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin sömürge politikalarının devam ettiği Suriye gibi. Dünyayı silah, ilaç, petrol tekellerinin çıkarları uğruna yok olma eşiğine getirenler, şimdilerde yeni kaynak alanları için dünyayı yeniden paylaşmanın kavgasını veriyorlar. Ölen de öldüren de yoksul emekçi halklar, işçilerdir. Yoksulluğun, ucuz iş gücünün, sefaletin kol gezdiği savaş coğrafyasında, mülteciler bir dilim ekmeğe muhtaç iken hiper zenginler milyon dolarlık uzay gezileri yapıyor. Bir avuç zenginin daha lüks yaşaması için insanlığa ‘terörizm ile savaş veriyoruz’ diyenler gerçek düşmanı gizleyip başkaca suni sorunlar tartışıyor.
Her savaş kaçınılmaz göç dalgaları, mültecilikle ucuz iş gücü, sefalet, yoksulluk ve onlarca alanda bolca sorun yaratır. Mülteciler zaten sömürülüp gelecekleri olmadıkları yaşam alanlarında hayatta kalma isteği ile yeni yaşam alanları yaratırken karşılaştıkları daha fazla emek sömürüsü, ucuz iş gücü, güvencesiz çalışma gibi katmerli emek sömürüsüne maruz kalırlar. İşçi ve emekçiler için yokluğu yoksulluğu artırmaktadır.
Bugün ülkemizde sermaye temsilcileri resmi ağızlarla da açıklayarak ‘Göçmenler olmasa Türkiye ekonomisi batar’ diyerek göçmen emeğinin Türkiye sermayesi açışından bir ‘nimet’ olduğu itirafında bulunmakta, sermaye ve iktidar temsilcileri bunu saklama gereği bile duymamaktadır. Savaştan kaçıp ülkemize gelen işçilerin ucuz ve güvencesiz çalıştırılmasının önü açılmıştır. Ülkemizdeki yokluğun yoksulluğun yarattığı öfke de ne yazık ki göçmenlere yönelmektedir. ‘Suriyelilere suyu 10 katı pahalıya veririm’ diyen zihniyet de, işsizliği, yoksulluğu, savaşın gerçek sebeplerini saklayan da aynı patronlar ve onların temsilcileridir. Sosyal haklardan yoksun, kayıt dışı, uzun saatler ve çok ucuza çalıştırmak isteyen patronlar mülteci emeğinden faydalanma fırsatçılığını en ahlaksızca devam ettirmektedir. Bizleri yoksulluğa ve açlığa mahkûm edenler mülteci işçiler üzerinden daha fazla kar elde etme derdindedirler. Ayrıca daha fazla kar elde etmek uğruna yerli işçi ile mülteci işçiyi karşı karşıya getirerek rekabet ve düşmanlığı körükleyip ekmeğimizi küçültmeye çalışıyorlar.
Bu sömürü koşullarını değiştirmek için birlikte mücadele etmekten başka yolumuz yok. Aynı tezgâhta alın teri döküyoruz, aynı kişiler tarafından sömürülüyoruz. O halde tüm bu sömürü politikalarına karşı da birlikte mücadele etmek tek çaremizdir!
Savaştan kaçan işçi ve emekçiler değil, bizleri sömürenler düşmanımızdır. Gerçek düşman savaştan beslenenler, kadının hakkını yok sayanlar, karına kar katarken işçi ve emekçilerin haklarına göz koyanlardır.
Bu nedenle savaşa, yokluğa, yoksulluğa karşı yaşamı barış içerisinde birlikte örmek için mücadele etmeliyiz. Orta Doğu’yu kana bulayanlara, insanlığı savaş batağına sürükleyenlere karşı ortak mücadele etmeliyiz. Tüm farklılıklarımızla yan yana durarak savaşa hayır deyip barışı birlikte örmeliyiz.
Bu nedenle diyoruz ki mülteci işçilerin kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırılmasına son verilmelidir; bütün mültecilere çalışma izni hakkı tanınmalıdır; mülteci işçilerin sendikalara üye olması yasal güvence altına alınmalıdır!”