[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
III. Dünya (Tabandan) Kadın Konferansı’nda yüzde 50’den fazla oyla “Kadın Devrimi” başlığında teorik seminerler yapma kararı alınmış. Bu karar, Tunus’ta bir araya gelen kadın ve kadın örgütlerini tartışma ihtiyacını ortaya koymaktadır. Böyle bir seminerin karar altına alınması önemlidir; çünkü “kadın devrimi” konusunda yapılacak teorik seminer, kadınların gerçek kurtuluş yoluna tartışma alanı açmaktadır.
“Kadın devrimi” bir süredir kadın hareketlerinin gündeminde. Türkiye’de de birçok örgüt tarafından çeşitli anlamlarda “kadın devrimi” belirlemeleri yapılıyor. Rojava’da gerçekleşen kitlesel hareket ve öz yönetim anlayışına dayanan örgütlenmeler önde olmak üzere kadınların yer aldığı kitle eylemlerinin bir çoğu -İran’da gelişen kitle eylemleri gibi- “kadın devrimi” olarak tanımlanıyor. “Kadın devrimi” kadın kitle eylemlerinin erkek egemenliğine karşı devrimci niteliğini, cinsiyet özgürlükçü özelliğini ortaya koymak için kullanıldığı kadar kadınlar cephesinden kazanılan her gelişme için kullanılmaktadır. Örneğin bir örgüt içerisinde gerçekleşen kadınlar lehine her “yenilik” için de “kadın devrimi” denilebiliyor. Bununla birlikte “kadın devrimi”ni bir “toplumsal devrim teorisi”, “kadınların-hatta insanlığın-kurtuluş ve özgürleşme teorisi” olarak ortaya koyan anlayışlar da var. Bu açımlamalara ilişkin şunu söyleyebiliriz: nihayetinde devrim bir altüst oluş, eskinin yıkılması ve yeninin inşası olduğuna göre toplumun veya örgütün bilincinde sıçramaları ifade eden gelişmelere de mecazen devrim denebilir. Böyle bir anlamı tartışmak veya bu anlama bir itiraz geliştirmek niyetinde değiliz. İnsanın bilincinde büyük sıçramalara yol açan gelişmelere bağlı olarak çeşitli değişimleri devrim olarak açıklamak, insanın daha öncesinde bilgisinde, doğal olarak bilincinde olmayan yeni bir bilgi vesilesiyle dünyayı ve yaşamı anlamaya yöneltecek yeni gelişmeler böyle tanımlanabilir. Burjuva devrimler, atomun parçalanması, uzaya gönderilen James Webb Uzay Teleskobuyla evren hakkındaki ufkumuzun genişlemesi insan bilincindeki sıçramalı gelişmeler olarak tanımlanabilir. Bilim alanında devrim, uzayı keşfetmede ve evreni anlamada devrim gibi kavramlar olağandır. Kadınlar veya genel söylersek cinsiyet eşitsizliği konusunda da toplumsal bilinçte olmayanın geliştirilmesi bakımından büyük altüst oluşların devrim niteliğinde görülmesinde özel olarak bir sorun yoktur. Ancak bir toplumsal kurtuluş teorisi olarak “kadın devrimi” belirlemesi ya da MLM’nin toplumsal kurtuluş teorisinin yerine geçirilen “kadın devrimi” tanımlamalarına itiraz ediyoruz. Bu tartışmayı III. Dünya Kadın Konferansı sınırlarında yürüteceğimiz için çok çeşitli tanımlara değinmeyeceğiz. Tartışmamızı konferansta açılan yönleriyle sınırlı tutacağız.
DEVRİMİN NESNEL ZEMİNİ ÜRETİCİ GÜÇLER İLE ÜRETİM ARAÇLARI ARASINDAKİ ÇELİŞKİDİR!
III. Dünya Kadın Konferansında “Kadın Devrimi” hakkında bir atölye gerçekleştirilmiş. SKB’nin Kongra Star ile düzenlediği “Kadın Devrimi ve Rojava” konulu atölyede kadınların kurtuluşuna giden yol, Rojava deneyimi ışığında tartışılmış. Şunu söyleyelim ki atölye tartışmalarının içeriğine dair elimizde pek bir kaynak yok. Bu sınırlı bilgilendirmenin dezavantajını yazı boyunca yaşayacağız. Birkaç haber sitesindeki deneyim aktarımının ötesine geçmeyen belge ve bilgilerle bu tartışmayı derinleştirmek güç; ancak bu, tartışmamıza engel değil…
ETHA’da yapılan haberde A. Demir’in “Kadın, devrimin nesnel zeminidir” sözüyle duyurulan haber, başlığının dikkat çekici olması bir yana söyleneni yansıtmamaktadır. Haberinde Demir, bir çelişkiyi ortaya koymuştur ve bu çelişkiyi “kadın devrimi”nin nesnel zemini olarak açıklamıştır. Oysa başlık başka bir şey söylemektedir. Hem başlığa hem Demir’in söylediklerini değerlendirerek meramımızı anlatmaya çalışalım.
Özel mülkiyete dayalı kapitalist sistem insanlığı, tarihsel edimlerinden koparmakta, daha ileri düzeyde insanlaşma sürecini tıkamaktadır. Bu toplumsal yapıdan sadece kadınlar değil erkekler de etkilenmekte, erkeklerin de sorunları gelişmektedir. Elbette kadınların sorunu çok büyük, çok derin ve tarihseldir; ancak yine de devrim için nesnel zemin başka bir şey, bu zeminden kaynaklı sorun yaşayan kadın başka bir şeydir. Devrimin nesnel zemini her cinsiyet kimliğini farklı biçimlerde etkileyen ve belirleyen, insanın insan üzerindeki sömürüsüne dayanan toplumsal üretim ilişkileridir. Yani üretim araçlarıyla üretici güçler arasındaki çelişki devrimin nesnel zeminidir. Kadınlar, üretim içindeki konumlarına bağlı olarak bu çelişkiyi çok yönlü bir biçimde yaşamaktadır. Kadının ikinci cins olarak görülmesi bu toplumsal zeminden ileri gelmektedir. Bu zeminde erkek hâkim cinstir. Üretim ilişkileri içindeki konumu onu ayrıcalıklı kılmaktadır, egemenliği de bundan ötürüdür. Bu sebeple erkek egemenliği incelenmesi ve kavranması gereken temel konudur.
Erkek egemenliği, erkeğin kadın karşısında üstün olduğunu düşünen ve bu vesileyle erkeğe büyük ayrıcalıklar tanıyan toplumsal bir bilince dönüşmeden önce toplumsal alt yapı ilişkilerine dayanmaktadır. Bu alt yapıya dayalı olarak üst yapıda yani kültürde, yönetme biçiminde, inançta kurumsallaşmıştır ve bir toplumsal bilince dönüşmüştür. Bu bilinç tekil erkekte kendi cinsinin ayrıcalıklarını etkin şekilde, bulunduğu tüm yaşam alanlarında kullanma, koruma ve geliştirme biçiminde açığa çıkarken kadında da erkeğin ayrıcalıklarını tanıma, benimseme hatta koruma olarak gelişmektedir. Erkek egemen burjuva-feodal toplumda kadın ve erkek bu bilinçle vardır. Erkek egemenliği böyle tanımlandığında bu bilincin salt erkekteki bilinç olmadığı, aksine kadındaki bilinç de olduğu açık olacaktır. Kadını, devrimin nesnel zemini olarak kavramak iki bakımdan derin çelişkiler içerir. Birincisi, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi kadın bilinci toplumsal üretim zemininde inşa olan cinsiyet kimliğidir, erkeklik bilinci gibi… Eğer kadın nesnel zeminse erkek de kadın kadar nesnel zemin olmalıdır; çünkü o da inşa eden ve inşa olandır. İkincisi, eğer kadın devrim yapılacak veya yapan yer olarak kavrandığı için devrimin nesnel zemini olarak görülüyorsa bu da bir çelişki barındırır. Çünkü kadındaki devrim kadını içerir; bu, nihayetinde erkeği bir değişikliğe zorlasa da erkekte bir devrim değildir. Böyle olunca, erkeklerin tamamını ortadan kaldırma niyetinde değilsek eğer onu fiziksel olarak ortadan kaldırmadan bir değişiklik yaratmak zorunluluğu var demektir. Bu erkeği de devrimin zemini yapar. Üstelik bunu sınıfsal niteliklerine rağmen yapmak gerektiği gibi çok zorlu bir sorunsalla da karşı karşıya kalınır. Zemin ile zemin üzerine inşa olunan kimliklerin birbirine karıştırılmasından doğan söz konusu başlıktaki tespit, MLM’ye kökten yabancıdır. Bu yaklaşımda neden ile sonuç ilişkisi ters yüzdür. Türlü popülist söylemler devrimin zeminini karmaşıklaştırmaya, belirsizleştirmeye yol açtığı için kadının gerçek kurtuluşu sorunun da kavranmasını etkiler. Bu açıdan devrimin nesnel zemini tartışması doğru kavranmalıdır.
Demir aslında “Burjuvazi bir yandan kadının eve bağımlı konumunu süreklileştiren, hatta güçlendiren adımlar atarken, diğer yandan da kadını gerek iş gücü gerekse de beden sömürüsü ekseninde evin dışına çeker. Bu çelişki de kadın devriminin nesnel zeminidir.” belirlemesi yapmış. Burada Demir’in ne söylemek istediği daha iyi anlaşılıyor. Kadının bir yandan eve bağımlı konumu diğer yandan gerek iş gücü olarak gerekse beden sömürüsü için evin dışına çekilmesi toplumsal bir çelişkidir ve üretim ilişkilerinin gelişimine bağlı ilerlemektedir. Bu çelişki esas olarak burjuva devrimlerini tamamlamamış yarı sömürge, yarı feodal toplumlarda devam eden bir çelişkidir. Burjuva devrimini tamamlamış toplumlarda bu sorun belli yönleriyle çözülmüştür. Bunun için ayrıca bir “kadın devrimi” de gerçekleşmemiştir. Kadının eve bağımlılığı önemli ölçüde azalmıştır. Kapitalist sanayide kadın emeği yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ev içi kadın emeği sömürüsü sürse de bu geri toplumlar ile kıyaslanmayacak düzeydedir. Marks ve Engels’in dediği gibi kapitalist toplumda “yaş ve cinsiyet farklılıklarının işçi sınıfı için artık herhangi bir ayırıcı toplumsal gerçekliği yoktur. Bunların hepsi de bedelleri, yaşa ve cinse bağlı olarak değişen iş aletleridir.” Demir’in tespitinde parça bütün ilişkisi yoktur. “Bu çelişki de” diye bir sınırlandırmaya giderken ileri sürdüğü devrim stratejisinin küçük burjuva içeriğini gizleyememektedir. Bu çelişkinin diğer ve esas çelişkiyle ilişkisi bilinçli bir biçimde koparılmaktadır. İşçi sınıfının sistemle çelişkisi bütün olarak ortaya konmadan sınıfın parçası olan kadınlar açısından çelişkinin bu yönünün vurgulanması; sınıflı toplum içinde açığa çıkan her çelişkide parça bütünden kopartılarak her parça için ayrı devrim stratejisi, ayrı devrim gücü, ayrı devrim zemini, ayrı ittifak gücü, ayrı devrim partisi, ayrı devrim ordusu, ayrı iktidar perspektifi vb. tasavvurunu açık etmektedir. Evet, Demir öyle düşünüyor olmalıdır. Sınıfın yarısı olan kadınlar için böyle düşündüğü kesin. Demir özgün bir devrim stratejisini konu ederken bunun burjuva devrimlerle burjuva toplumlarda kazanılan haklardan ayrı neler içerdiğini açıklamamaktadır. Bu, Stalin’in deyimiyle kendi kendini yere seren bir teoridir. Demir’in “kadın devriminin zemini” olarak sunduğu zemin önemli ölçüde burjuva devrimlerinin zeminidir. Demir, “kadın devrimi”yle ne vaat ediyor? Kadınların burjuva sınırlara uzanan hakları konu ediliyor olmasın! Üstelik bunun, proleter devrimi aşan bir içerikte olduğu savunuluyor.
Proleter devrimlerin cinsiyet ayrımcılığını çözemeyeceği, kadınların bunun için ayrı bir devrim yapması gerektiği iddiası söz konusu mu? Yanıt atölye çalışmasından tutalım da SKM’nin kadın devrimi ile ilgili belgelerindeki sınıf körü, cinsiyet dayalı bakış açısını ortaya çıkarıyor. Bu konuda proletaryanın ne olduğunu hatırlatalım: “Gelişmiş proletaryada bütün insanlığın, hatta insanlığın bütün görünüşünün soyutlanması pratikte tamamlandığı için; bugünkü toplumun yaşam koşullarının tümü, en insanlık-dışı biçimleriyle proletaryanın yaşam koşullarında özetlendiği için; proletaryada insan kendini yitirdiği, ama aynı zamanda bu yitirişin teorik bilincini kazandığı ve artık sakınılamaz olan, örtbas edilemez olan, mutlak buyurucu yoksulluk -zorunluluğun dışa vurumu-, onu bu insanlık dışılığa karşı başkaldırmaya zorladığı için işte bu nedenlerle, proletarya kendi kendini kurtarabilir…”(Kutsal Aile, Marks-Engels, s.59)
ÇAĞIMIZ EMPERYALİZM VE PROLETER DEVRİMLER ÇAĞIDIR
Atölyede Demir’e “Neden bir kadın devrimi sürecindeyiz?” sorusu yöneltiliyor. Bu sorunun nedenini anlamak istiyoruz. Demir’in “kadın devrimi süreci” tespiti var mıdır yoksa soru genel söylemlerden, tartışmalardan yola çıkılarak mı sorulmuştur? Bunu bilemesek de “kadın devrimi süreci” tespitinin Leninizmle belirlenmiş çağ tespitini altüst eden bir içerik taşıdığı ortadadır. Bu soruda ve anlatımlarda “kadın devrimi süreci” savunusu olduğunu anlamak zor değil. Katılımcılar belli ki bu süreci anlamak istiyorlar. Sorunun Demir’e yöneltilmesi “kadın devrimi süreci” tespitini onun da savunduğunu gösterir. Bunu kesin olarak bilmesek de bu vesileyle MLM’nin en temel belirlemelerinden olan çağ tespitini savunmak açısından açığa çıkan bu fırsatı kaçırmak istemiyoruz.
Çağımız Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çağı olarak tanımlanmıştır. Çağımıza dair Lenin’in tespitlerini içeren bu tanımın bir eleştirisi varsa eğer biz bundan haberdar değiliz. Ne var ki Lenin’in tanımını aşan yeni türden gelişmelerin olmadığı düşüncesindeyiz.
Kadınlar devrimci mücadeleye güçlü şekilde katılmakta; “kadın partisi”, kadın ordusu gibi örgütler kurulmakta, kadınların binlerce yıllık zincirlerinden kurtulmaya başlamalarıyla birlikte devrim için ne kadar büyük bir güç olduğu görülmektedir. Ancak bunlar dünyada sürecin yönünü belirleyen olgular değildir. Hatta bu örgüt modellerinin daha çok var olan partilerdeki erkek egemenliğine karşı olduğu görülmektedir. Komünist iddiadaki örgütlerin kendi içlerindeki erkek egemenliğini parçalamak için kadın örgütleri kurup bu alandaki devrim ihtiyacını bu yapılara devretmeleri aslında trajik bir durumdur.
Lenin “Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” adlı eserinin önsözünde şu belirlemeyi yapmıştır: “Bu nesnel durumu ortaya koyabilmek için, tek tek örnek ya da veriler öne çıkarılmayıp (toplumsal yaşamın görüngülerinin bunca karmaşıklığı içinden, herhangi bir tezi desteklemek için sonsuz sayıda uygun örnek ya da veri gösterilebilir), bilakis mutlaka, tüm savaşan devletlerin ve tüm dünyanın iktisadi yaşamının temellerine ilişkin verilerin toplamı ele alınmalıdır.” (Seçme Eserler, c. 5, sf. 18. İnter yay.) Lenin’in öğütlediği gibi hareket ettiğimizde kadınların çağımızda hareketine ve tek tek ülkelerde gelişen ilerlemesine değil de “tüm savaşan güçleri” ve “bir bütün dünyanın ekonomik yaşamının temellerine dayanan verileri birlikte ele aldığımızda” karşımıza kadınların devrimci mücadeleye katılımı gelişse de çağımızın yeni bir çağ -kadın devrimi süreci- olmadığı gayet açık olacaktır. Bu somut bir gerçektir. Arkadaşlar “kadın devrimi süreci” derken proletaryanın yerine kadını koyduklarının kapitalist sistemin karşısına esas olarak kadınları diktiklerinin farkında değiller mi acaba! Popülist söylemlerin böyle baş döndürücü bir etkisi olabilir. Bunu kadınların devrimci gücünü küçümsediğimiz için değil proletaryanın ne olduğu ve bu oluşa uygun olarak, tarihsel olarak neyi yapmak zorunda olacağının bilgisini vurgulamak ve hatırlatmak için söylüyoruz.
FEMİNİZMİN SERİN SULARI
Aynı haberde şu belirlemeleri görüyoruz. “Erkek egemenliği maddi bir kurumdur,” “Tek tek kadınların özgürleşme eylemlerinin de karşısına salt bir zihniyet sorunu olarak değil, somut maddi bir iktidar olarak çıkar. Bu nedenle erkek egemenliğinin karşısına kadınların maddi bir kuvvet olarak çıkması gerekir.”
“Erkek egemenliği maddi bir kurumdur” belirlemesi genel olarak doğru olsa da bu maddi kurumun tekil erkeğin aile içerisindeki iktidarına indirgendiğine ve tartışmanın bu sularda kıyıya vurduğuna tanıklık ederiz. SKM’nin başka belgelerinden bu konudaki görüşlerini biliyoruz. Erkek egemen iktidar kurumlarının temsilcisi erkeklerdir, bu doğrudur. Burjuva feodal aile, kocalık, babalık kurumları erkek egemen kurumların başında gelmektedir. Ancak erkek egemen kurumlarda yalnızca erkekler görevli kılınmamıştır. Erkek egemenliğini koruma ve geliştirmede kadınların görevleri de azımsanmayacak niteliktedir. Annelik, kaynanalık, görümcelik gibi statülerde kadınlar erkek egemen toplumsal yapının sadece mağduru değil bilfiil üreticisi, koruyucusu konumunda ve sorumlu olarak görev icra ederler. Kadınların bu konumu erkek egemenliğinin cinsiyet eşitsizliği açısından anlaşılması ve kavranması bakımından çok kritik bir noktadır. Erkek egemen kurumların başında gelen aileden başlayarak diğer iktidar alanlarına bir bütün kadınlar erkek egemenliğinin bir parçasıdır. “Ezildikleri, sömürüldükleri bu yapının nasıl parçası olurlar, kadınlar bunu istemiyorlar ve buna karşılar” demenin gerçeklikle bir ilgisi yoktur. Bu ancak bir istek, bir idea olarak anlaşılabilir. Söylediklerimiz kadın kitlelerinin durumunu olumlu görmek anlamına gelmez. Bu, gerçeği olduğu gibi doğru ortaya koymakla ilgilidir. Mücadelemizin gelişmesiyle birlikte bir bütün dünyada kadın lehine toplumsal bilinç geçmişe kıyasla gelişmiş olsa da birçok noktada kadın kitlelerinin ezici çoğunluğu erkek egemen burjuva feodal toplumların temel koruyucu rollerini üstlenmeye devam etmektedir. Burjuva feodal düzen dediğimiz şey tam olarak budur. Cinsiyet eşitsizliği çelişkisinde çelişkinin farklı yönlerinde bulunan cinsiyet kimliklerinin bu konumlarının doğru anlaşılması özellikle önemlidir. Çünkü haklar konusunda öncelikle halktan kadınların bilincinde henüz istediğimiz düzlemde bir yıkım söz konusu olmamıştır. Çünkü bunu yaratacak toplumsal altüst oluş henüz gerçekleşmemiş, proleter devrimleri zafere taşıyan ülkelerde süreç tamamlanamamış, üstelik geriye dönüşler yaşanmıştır.
KADINLARIN KURTULUŞU İÇİN PROLETER DEVRİM
Kadın sorunu, kadının binlerce yıllık sömürülüşüne, kadın üzerindeki baskıya son verilmesi sorunu, cinsiyet eşitsizliği sorunu, erkek egemenliğini yıkma sorunu; tanımlamada hangisini seçersek seçelim kadınların kurtuluşu görevi bir devrim sorunudur. Ancak bu devrimin niteliği sorunu popülist söylemlerin gölgesine bırakılamaz. Komünistler kadının sorununda çoğunlukla burjuva ideologlar eliyle hedef tahtasına oturtulmakta, komünistlerin iktidarında kadınların özgürleşmesi konusunda gerekli adımların atılmadığı hatta komünistlerin bu sorunu devrim sonrasına erteleyen bir tutum içerisinde oldukları ileri sürülmektedir. Bu saldırılara yaslanarak kadınların kurtuluşu için komünist olmayan yol ve yöntem arayışları gündeme getirilmektedir. Bunların altında yatan temel amaç komünizmin kitleler nezdinde öcüleştirilmesidir. Kadınların kurtuluş yolu olarak kanıksatılmaya çalışılan feminizm ve “kadın bakış açısından” doğan yorumların buraya vardığı açıktır. Bir kısım küçük burjuva devrimci yapının bu etki ile mest olduğu gerçektir. Komünistlere yöneltilen kadın sorununun çözümünü devrim sonrasına ertelediği eleştirilerine artık bir nokta koymak gerekmektedir. Kadın sorunu bir devrim sorunudur ve evet bu belirlemede bir şart koşullanmaktadır. Ancak bu şart sadece kadın sorunu için değil devrimi zorunlu kılan tüm sorunlar için geçerlidir. Komünistler işçi sınıfının ve bütün insanlığın kurtuluşunu proleter devrimlerin gerçekleşmesine koşullarken işçi sınıfının ve bir bütün insanlığın kurtuluşunda nasıl ertelemeci olmuyorsa cinsiyet eşitsizliğine son vermek için de toplumsal devrimi şart koştuklarında da bunun için şimdiki mücadeleleri ertelemeci olmazlar. Komünistlerin cinsiyet eşitsizliği konusunda eleştirileceği nokta burası değildir. Eleştiri, komünizm idealini geçekleştirmek zorunda olan proleter devrimcilerin en basit görevden en zorlu göreve kadar MLM teoriyi somut gerçeğe uygulamaktaki yetmezliklerine yapılmalıdır. Bu yetmezlikler teoriyi doğru düzlemde kavrayamamaktan başlamaktadır. Kadın sorunu bağlamında da odaklanılması gereken temel çelişki bu noktadadır. Kadının emeğinin, bedeninin, kimliğinin binlerce yıllık sömürüsüne son verme eylemi proletaryanın tarihsel görevlerindendir. Burjuva toplumlarda sağlanan gelişmeler tıkanmıştır ve bundan sonra proletaryadan başka hiçbir sınıfın kurtuluşu gerçekleştirme özelliği kalmamıştır. Kadınlar, proletaryanın bir parçası olarak bu tarihsel eylemin öznesidir. Ancak kadında bu öznelik kadın olduğu için değil, proleter sınıfa ait olduğu oranda onda vardır.