Her büyük önderin ancak yaşadığı koşullarda kavranabileceği genel bir doğrudur. İbrahim yoldaşın da büyük komünist önder kimliğinde yaşadığı koşulların tüm izleri vardır. Sosyalist Sovyetleri kapitalizme yönelten SBKP merkezli revizyonizme karşı Başkan Mao’da somutlaşan komünist çizgiyi (Mao Zedung Düşüncesi’ni) savunması, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ilkelerini komünist çizginin yeni seviyesi olarak bayraklaştırması ve komünist partinin temel ilham kaynağı olduğunu vurgulaması, Çin Devrimi’nin derslerini Türkiye devriminde geliştirmesi, bürokratik burjuva sınıfın karakterini olabilecek en uygun fırsatta (Bolşevik Şnurov’un ‘Türkiye Proletaryası’ adlı araştırmasını okuduğunda) kavraması ve Kemalizmin feodal ve faşist niteliğine karşı net bir komünist tavır takınması, ulusların kendi kaderini tayin hakkını proletaryanın sınıf çıkarları ve toplumsal gelişme bakımından yorumlaması ve Kürt ulusal hareketi somutunda sağlam bir devrimci rota çizmesi, dünyanın sömürge ve yarı sömürgelerinde büyük tek bir ateş gibi yanmaya başlayan halk savaşını benimsemesi, devrim için bu stratejinin zorunluluğuna tamamen inanması ve diğer görüşleri yaşadığı dönemin çarpıcı izlerini taşımaktadır. Bunlar ilk anda da fark edilebilen belirgin izlerdir. Bununla beraber İbrahim gibi komünistlerin kavranması için yaşadıkları koşulların önemi kadar MLM’nin bir bilim olmasından kaynaklanan, belli koşullardan öte gerçekler vardır. Bunlar düşünme yöntemi, felsefe, bakış açısı, gelecek öngörüsü ve komünistler için ayırt edici bir özellik olarak işçi sınıfının kurtuluşu olanağını doğuran ve dolayısıyla oraya dayanan sınıf kinidir. İbrahim’i andığımızda yaşadığı koşulların tüm izlerini de görür, ortaya koyar, değerlendiririz; ama bunların her birinde bir bilimin gerçekleştiğini, somutlaştığını, ete kemiğe büründüğünü fark etmezsek gerçek bir anmadan söz edemeyiz.
Bu nedenle onu anmak esasta bugünü onun gözünden kavrama çabasını ve bunun için çalışmayı içerir. İbrahim’in bugünün devrim hareketine yön veren çizgisini bayrak gibi dalgalandırmayı unutursak eğer aslında onu unutturmuş oluruz. Bunun tahammül edilemez bir burjuva tutum olduğunu kesin olarak vurgulamalı ve bilmeliyiz. Tahammül göstermeyeceğimiz şey İbrahim’i MLM’den, dolayısıyla onun her bir ilkesinden, temel anlayışından koparma girişimidir. İbrahim Marksist-Leninist-Maoisttir ve MLM günümüzün komünist bilincidir.
DEVRİMİMİZİN ÖNDERİNİ ANIYORUZ
İbrahim flamalarını sallamak, İbrahim’in sözlerini sloganlaştırmak, onun devrimci yaşamını okumak, görüşlerini, devrime dair tezlerini incelemek, silahlı devrim konusundaki netliğini ve dolayısıyla kararlılığını anlamak bugün, 18 Mayıs’ta, Türkiye Devrimine vurduğu darbeyi geçen bunca zamanda daha iyi gördüğümüz bugünde özenle, tam bir istekle yapmamız gereken devrimci bir görevdir. Elbette bir kişiyi anmak, bir insanın yaşamını ve tüm görüşlerini her şeyden üstünmüş gibi konu etmek, devrimi bir yaşamın anlamına indirgemek yadırganacak bir şeydir. Fakat herkes kabul etmelidir veya eder ki tarih kitlelerin eseridir; ve kitleler her zaman belli bir veya birkaç önderin öncülüğünde hareket etmişlerdir. Bu öncü kişiler belli anlarda ve hatta dönemlerde bütün bir kitlenin hareketini devrimci bilinçlerinde kavramış olurlar. Kitleleri devrim doğrultusunda yönlendirme yeteneklerinin gerisinde onların devrimci hareketini tüm yönleriyle kavramış olmaları vardır. Bu bakımdan komünist önderlerden söz edildiğinde aslında kitlelerin bütün hareketini kavrayan ve hatta bu hareketi yeniden ve devrim doğrultusunda üretebilen bir bilinçten söz edilmiş olur. İbrahim’i anmak, tanımak, öğrenmek ve yeniden üretmeye çalışmak sonuç olarak Türkiye Devrimini tanımak, öğrenmek, anlamak ve gerçekleştirmek anlamına gelir. 18 Mayıs’ta 1 kişiyi anmıyoruz sadece, bütün bir Türkiye devrimini ve dolayısıyla dünya devriminin önünü açan, onu bir parçada gerçekleştiren bir hareketi anıyoruz. Bu büyük bir devrimci cürettir; bu karşı devrimi rahat dünyasında olağanüstü huzursuz edecek bir çığlıktır; geçmişte kaldığını umdukları oysa tam aksine geleceklerini karartacak bir ayağa kalkın çağrısıdır….
Tarihin gördüğü en yoğun sömürünün, ama özellikle talanın ürünü ve kurucusu olan emperyalistlerin zorunlu nedenlerle artan saldırıları karşısında tüm dünya halkları devrimci teorinin kılavuzluğunu arıyor. Bu arayış sanıldığı gibi veya aklı evvel bir beklenti olarak doğrudan bir devrim isteği halinde veya bir devrim hareketi biçiminde belirmiyor. Aksine kitlelerde kendiliğinden beliren bu arayış daha çok düzen içidir; var olanla sınırlı savrulmalar halindedir. Kimi yerde kukla rejimlere öfke seli içinde nostaljik/romantik akımların etkisine giren ezilenler kimi yerde faşizme sarılabilmektedir. Bakmamız gereken nokta kitlelerin hangi akımlarla birlikte oldukları değil, kendi çıkarlarını egemen olanda göremeyip sürekli tercih değiştirmeleridir. Bu anlamda devrimci teorinin kılavuzluğunu aramak dediğimiz şey kitlelerdeki kurtulma eğilimi, isteği, umududur. Devrimci teori işte bunu bir güce, maddi bir harekete, gerçek bir kurtuluş olanağına dönüştürecek olan şeydir. Kitleler onu ancak ortaya çıktığında, kendilerine çağrılar yaptığını gördüklerinde, yol gösterdiğini fark ettiklerinde kabul etmeye, anlamaya başlarlar. Yoksa hemen hiçbir zamanda ve yerde kurtuluş gereksinimini çıkarları doğrultusunda ortaya koyan kitlelerin devrimi başardıkları görülmemiştir. Bunun temel nedeni devrimin önce bir bilinç gereksinmesidir, ancak bir devrimci teori olabildiğinde devrim hareketi gerçek yolunu, yani kendi yolunu bulabilmektedir.
İbrahim tam bu noktada devrimci teoriyi temsil eden, ülkemizin ve dolayısıyla dünya komünist hareketinin baş temsilcisidir. İbrahim Dünya halklarının aradığı devrimci bilinci kendinde somutlaştırmış, dolayısıyla bugünü aydınlatan büyük meşalelerden biridir.
İbrahim Kaypakkaya’yı tanımak, anlamak ve öncülüğünü, daha genel anlamda öğretmenliğini yaşamlarımıza yansıtmak, onu bugün kendimizde var etmek ve hatta büyütmek devrimci teorinin belirleyici rolünü fark etmekle başlar. Onun başardığı şey devrimci teoriyi ayırt edip öğrenmesidir. İbrahim’in çok okuduğunu, öğrenmeye yoğun istekli olduğunu, özellikle bu alandaki çalışkanlığını hepimiz biliyoruz. Onu tanıyanlar, okumuş olanlar bu özelliğini ilk sıralara koyarlar. Ne var ki bu özellik kendi başına devrimci teorinin ayırt edilmesini sağlamaz.
ÖĞRENDİKÇE ÖĞRETEN BİLGE DAVRANIŞ
İbrahim kitlelerle ilişkilerinde de esasen öğrenmeye odaklıdır. Öğretmenin, bilinç taşımanın öğrenmekle ilgisi Marksizm-Leninizm-Maoizm’de temel bir ilişkidir; öznenin nesne ile ilişkisi nesnenin kavranmasını içerir, nesnesini bilmeyen özne onunla istediği hiçbir şeyi yapamaz. Teorinin devrimci olabilmesinin koşulu sadece geleceği hedeflemesi, üstün bilgilerle donanması, derin olması vb. değildir. Şüphesiz ki bunlar devrimci teorinin özelliklerindendir, devrimci teori için bu özellikler olmazsa olmazdır. Fakat devrimci teorinin asıl özelliği geleceği yaratabilme potansiyeli, bu anlamda gerçekleşebilme özelliğidir. Kitlelerle birleşmeyen bir teorinin devrimci özelliği güdüktür, dolayısıyla devrimci bir görünüm vermez. Bu nedenle devrim halindeki özne için hareketli, devrim halinde olmayan özne için durağandır denmiştir. Proletaryanın bakış açısı ile birleşmiş MLM’nin sonuna kadar tek devrimci teori olmasının nedeni proletaryanın kurtuluş sürecinin tüm sınıfların ortadan kalkmasını içermesinden ötürüdür; bu anlamda MLM sürekli hareket halindeki proletaryanın ideolojisi olarak sonuna kadar devrimci olmaya yazgılıdır. Bu yazgı bir gerçekliğin ürünüdür…
Devrimci teori, kitlelerdeki kurtuluş eğiliminin farkına varanların, ancak bu anlama gelmek üzere devrime inananların işi olabilirdi. İbrahim bu eğilimin içinde doğmuş ve bu eğiliminden hiçbir zaman kopmamış bir devrimcidir. Devrime inanmak bugün birçoklarına zor görünmektedir. Çünkü kitlelerdeki devrim arayışı birçoklarının beklediği türden belirgin veya güçlü değildir. İçinde olduğumuz toplumun hangi dinamikleriyle ilgilendiğimiz ve doğaldır ki devrimci teorinin kaynağı hakkındaki kavrayışımız burada belirleyicidir. Devrimi kim yapacaktır? Kuşkusuz kitleler. Ancak kitleler devrimi ancak devrimci teorinin kılavuzluğunda, dolayısıyla ancak bir siyasi öncünün yol göstericiliğinde yapabilecektir. Devrime inanmanın güç göründüğü bu zamanlarda devrime daha yoğun bir şekilde, İbrahim yoğunluğunda ve çalışkanlığında inanmanın temel koşulu devrimci teoriyi ayırt edebilmektir; onu bulup çıkarabilme ve bunu sürekli yapabilmektir. İçinde olduğumuz koşullar sürekli ve artan bir yoğunlukta emperyalizmin, feodal artık olmaktan başka bir şey olmayan büyük toprak sahiplerinin, gücünü bunlardan alan bürokrat burjuvaların ayakta kalabilmek için saldırılarıyla şekillenirken devrimci durumun geliştiğinin farkında olmamak, kitlelerdeki siyasi savrulmaların aslında bir devrimci arayışa denk geldiğini çözümleyemeyen, buna rağmen devrimci teorinin zayıflığında düzen içinde sıkışıp kalan kitlelere olan inancı sönen bir anlayış özde asla devrimci olamaz. Böyle zamanlarda devrimci teorinin kılavuzluğuna gereksinim duyulduğu anlaşılmalı ve kitlelere bunu taşıma sorumluluğu taşınmalıdır; İbrahim’in öğrettiği budur. Kendiliğindencilik ile aramıza koyacağımız mesafe olarak belirecek devrimci iradecilik, bu anlamda İbrahim’in tarzına yaklaşmamız bu temel koşulu sağlamanın yöntemidir.
DEVRİM İÇİN PARTİ
Örgütü olmayanın tamamen örgütlü ve üstelik silahlı, her bakımdan donanımlı karşı devrim karşısında şansı yoktur. Bu, devasa bir güç olduğu halde halk için de geçerlidir. Ordusu olmayan bir halkın kendisi için bir gelecek kurması olası bile değildir. İbrahim bu açıdan da bu gerçekliği en başından itibaren kavramış bir komünist önder olarak öğretici bir yaşama sahiptir. Örgüt bilincinin hemen her yerde dumura uğratıldığı koşullarda devrimci teorinin bu bilinci öncelikli ve en aktif ve en doğru biçimde üretmesi, yinelemesi olmazsa olmazdır. İbrahim devrimci yaşamının her anında örgütlü olmanın en ileri biçimlerini aramış, bulmuş veya yaratmıştır. Onun hiçbir eylemi örgütü dağıtmak, dumura uğratmak, işlemez kılmak niteliğinde olmamıştır. En azılı, en iflah olmaz oportünistlere, revizyonistlere, şovenlere karşı mücadele ederken de örgütlü olmanın, güçlü ve etkin bir örgüt olmak anlayışıyla hareket etmiştir. Onu bölücü olmakla suçlayanlara verdiği yanıtlar ve aldığı genel tutum bu bakımdan öğreticidir. O bir örgüt olmanın, bu anlama gelmek üzere bir merkezden yönetmenin dağınıklığa, kendiliğindenliğe ve bunların ürünü kaçınılmaz yenilgiye karşı doğru tek seçenek olduğunun daima farkında oldu.
Bununla birlikte İbrahim her komünist gibi safları belirginleştirmekte usta ve inatçıdır. Onu bölücülükle suçlayanlar kendi burjuva anlayışlarına karşı İbrahim’in safları berraklaştıran tutumuna saldırmışlardır. Komünistler birliği işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda tüm halkı birleştirecek çizgi etrafında saf tutmak olarak kavrarlar. Bu İbrahim yoldaşın temel özelliklerinden biridir; çünkü bir komünisttir, halkın çıkarlarını işçi sınıfının bakış açısı doğrultusunda tanımlar ve en büyük birliğin de bunun ürünü olacağını bilir. Bu içerikteki birliğe karşı hareket edenlerin gerçek bölücüler olduğunu bilir. İbrahim komünist safları belirgin kılmanın önemini tamamen kavramış, ustalardan miras eşsiz bir liderlik örneği sergilemiştir.
EN İLERİYİ ALAN BİR ÖNDER
Devrimci bilinci en ileri haliyle almak, anlamak, tartışmak ve uygulamak komünist hareketin temel bir niteliğidir. Bunun için hem kendi ülkesindeki ilerici aydınların ve genel halk hareketinin donanımına sahip olmak, bu anlama gelmek üzere kendiliğinden bilincin seviyesini bilmek, hem de uluslararası komünist hareketin düzeyini yakalamak gerekir. İbrahim bu bakımdan eşsiz bir liderlik sergilemiştir. Kuşkusuz dünyanın birçok ülkesinde komünist hareketler ve dolayısıyla onları temsil eden, bu hareketleri kendilerinde somutlaştırmayı başarmış komünistler de bu özelliğe sahiptir. İbrahim’i ayırmamızın, eşsiz görmemizin sebebi çok genç bir yaşta ve görece erken bir zamanda bu özelliği göstermiş olmasıdır. Devrimci teoriyi ayırt edebilme yeteneği onda da gördüğümüz nadir bir yetenektir. Elbette bu yetenek doğuştan gelmez; bu yeteneğin temeli sınıf bakış açısı ile harmanlanmış doğru düşünme tarzıdır. ‘Sonuna kadar devrimci olma’nın İbrahim’de rastladığımız biçimleri onun hayatını okuyan herkesin malumudur. Her türden düşman karşısında net, kararlı; ama aynı zamanda sürekli gelişen olmak İbrahim’in genç yaşta kazandığı bir komünist özelliğidir. Devrimi kavrayışı, devrimimizin 11 stratejik ilkesini belirgin bir biçimde ve en kararlı haliyle formüle etmedeki başarısı, her türden milliyetçiliği tanıma, ayırt etme ve devrim açısından tanımlama basireti, çalıştığı bölgeleri her yönüyle analiz etme çabasındaki doğallık ve gerçekçi tutum onun en ileri olanı görme becerisi ile ilgilidir. Hakeza Mao’nun komünist bilince katkıları karşısında hiçbir bocalama göstermemesi ve bu katkıları kendi ülkesindeki koşullarda geliştirme başarısı da aynı özelliğin bir sonucudur. Onu genç yaşın getirdiği acemilikle, acelecilikle vb. eleştirenlerin ölümünden sonraki gelişmelerin onun ‘çabuk’ olma, ‘hızlı davranma’ eğilimini tamamen haklı çıkardığını görmemeleri zayıf devrimci bilinçleriyle ilgili olmalıdır! İbrahim, zamanındaki devrimci gelişmeleri gerçekliğe en yakın düzeyde yakalayabilmiş, olasılıkları öngörebilmiş, hızla harekete geçmenin büyük önemini kavrayabilmiş eşsiz komünist bir önderdir o. Büyük devrimci cüretinin başarısızlıkla sonuçlanması onun hatalı öngörülerde bulunduğunu göstermez. Devrim yolunun düz bir yol olmadığını komünistler iyi bilirler, yolda takılmak, düşmek olasıdır. Partimiz İbrahim yoldaşın yakalanması ve katledilmesiyle bunlardan birini yaşamıştır. Bunun bir savaş olduğunu bildiğimiz için bu darbeyi, bu yenilgiyi yoldaki bir pürüz olarak gördük ve aynı yolda yürümekten vazgeçmedik. Savaşı kavramaktan uzak, yenilgileri büyük devrimci cüretlerin yanlış olduğu veya olacağı anlayışıyla ele alan oportünizmi reddederek bu yolda yürümeyi sürdüreceğiz.
YOKSULLUĞUN DEVRİMCİ GÜCÜ
Yoksul bir köylü aileden gelen İbrahim’in devrimci bilinç konusundaki üstün yeteneği bazen onun bu kökenine dayandırılır. Kuşkusuz kökeni onun yoksulluğu tanımasında, kavramasında, bunun tamamen farkında olmasında çok önemli bir etkendir. Fakat yoksulluğu bilmek her zaman aynı anlamı taşımaz. İbrahim’de yoksulluğu bilmek yoksul kitlelerdeki devrim ihtiyacını görmekle ilgilidir. Yoksulluğun devrimci bilince açıklığı ve bu bilinci üretme alanı olması İbrahim’in kökeni hakkındaki bilginin işlevi konusunda dikkate değerdir. İbrahim yoksulluğun ürettiği ve üreteceği devrime inanmıştır. O, kökeniyle bu içerikte bağ kurmuş ve bunu açığa vurmak için çok yoğun bir çaba içinde olmuştur. Onun tüm devrimci yaşamı bu çaba ile şekillenmiştir.
DEVRİM GÖREVİNDE YOĞUNLAŞAN BİR PRATİK YARATALIM
Şimdi ondan öğrenmek, onu anlamak, onu yaşamlarımızın temel ölçeği olarak kavramak için düşünürken, tartışırken, yazarken tüm bu yukarıda anlattıklarımızın ve daha fazlasının pratik karşılığını görmeyi istiyoruz. Proletarya partisi bunu aramakta, bunu yaratmakta, bunun için çalışmaktadır. Tüm yoldaşlarımızı, tüm kitlemizi, taraftarlarımızı bizi İbrahim kılavuzluğunda, onun yol göstericiliğinde sorgulaması temel gereksinimlerimizden biridir. Yoldan çıkmak her birimiz için bir olasılıktır; İbrahim’i izleyen bilinçli insanlarımız buna karşı temel silahlarımızdan biridir. Onlara inanmak ve onlara açık olmak proletarya partisinin temel anlayışlarından biridir veya biri olarak bilinmelidir.
Onu anmanın devrim bayrağını dalgalandırmakla aynı şey olduğunu bilmeliyiz. Devrim bayrağının ilkeleri bellidir. 11 temel ilke doğrultusunda İbrahim’i anacağız; her anmamızı onun kılavuzluğunda tanımlayacağız ve önümüze çıkan engelleri tanımadan ama devrimin yaratıcıları olan kitlelerle bağlarımızı sadece devrim için ve devrim doğrultusunda kurarak ilerleyeceğiz.
Önümüzdeki yıllar emperyalizmin, derin bunalımlar içinde büyük kaoslara sürükleneceği yıllar olacak. Hiç kuşkumuz olmamalıdır ki bu, emperyalizmin nefes alamayacak kadar bunalması, zayıflaması, iç karmaşa yaşaması, kendini yemesi gibi olayların gelişmesi demektir. Bu aynı zamanda dünyanın her yerinde sayıca en büyük kitle olan ezilenler üzerindeki baskının katlanılamaz noktaya varması ve bu katlanılamaz baskıya karşı kitlesel ayaklanmalar demektir. Tarih bize böylesi zamanların kaçınılmaz olduğunu ve belli derecelerdeki çürümenin, yozlaşmanın, gerilemelerin, akıl almaz sapmaların sonucunda belirdiklerini öğretmiştir. Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz tüm anormallikler böylesi bir zamanı işaret etmektedir. En son, salgın hastalık bahane edilerek hayata geçirilen uygulamalar bu bakımdan özellikle dikkate değerdir. Hemen bütün devletlerin temel politikası işçiler başta olmak üzere yoksul ve emekçi kesimleri sonuna kadar ve neredeyse tam korumasız çalıştırmak olmuştur. Bunun için onların rızasını almak için de hemen hiçbir şey yapmadılar… Ne kadar halk düşmanı olduklarını gösterdiler ve aynı zamanda kim için devlet olduklarını da saklamadan hareket ettiler. Bu devletleri yıkmak için halklar ayaklanmak zorunda. Bu zorunluluğu bilince çıkarmak, tam da bunun için İbrahim’i kendi yaşamımızda gerçekleştirmek bugün onu anmanın esas yoludur. Herkesi İbrahim’i öncelikle kendi kalbinde bayraklaştırmaya ve devamında bulunduğu her yerde anmaya çağırıyoruz.
Şan Olsun İbrahim Yoldaş!