Günümüzde sınıf mücadelesi esas olarak iki sınıf arasında, burjuvazi ve proletarya arasında sürmektedir. Komünist Partisi, bu savaşımda proletarya adına devrime önderlik ve öncülük edecek yegane örgüttür.
Her savaşın temel yasalarından bir tanesi inisiyatifin kimin elinde olduğudur. Bu başarmanın temellerindendir. Güçler dengesine bakılmaksızın inisiyatif bir kere kaybedildi mi başarının önü kapanmış demektir.
İki düşman arasında süren bu savaşımın ayrıca dost müttefikleri vardır. Her ülkenin sınıf mücadelesinin çelişkilerine bağlı olarak değişen bu müttefikler, devrimden çıkarı olan kesimler olarak tanımlanırlar. Ancak devrimden çıkarının olması aynı zamanda kendi çıkarları gereği egemen sınıflarla karşı karşıya gelmeyi, kendi politik yönelimini oluşturmayı zorunlu kılar. Bu politik yönelim kuşkusuz egemen sınıflar karşısında konumlanan katman, sınıf ya da kesimlerin rengini taşır. Proletaryanın rengini taşıyan ise Komünist Partisi’dir.
Komünist Partisi, sınıf mücadelesinde devrim cephesini genişletmek amacıyla bu katman, kesim ve tabakalarla çeşitli ittifaklar yapar. Ancak bu ittifaklara bir yandan kendi cephesini güçlendirmek, diğer yandan düşman cephesini zayıflatmak için başvurur. Mao yoldaşın yarı feodal, yarı sömürge ülkelerde birleşik cephe olarak formüle ettiği bu ittifak politikasının en temel kıstası ona kimin önderlik ettiğidir.
En demokratik taleplerin çözümünün dahi bir devrim sorunu olduğu bizim gibi yarı feodal, yarı sömürge ülkelerde devrim iddiasını kuşanan Komünist Partisi, tüm toplumsal çelişkilerin çözümü için bir görev yüklenmiş demektir. Bu anlamda ittifaklara neden olan çelişkilerin çözümünü de devrim sorunu olarak gören Komünist Partisi, bu ittifaklara kendi sınıf rengini vermediği oranda müttefiklerinin peşinden sürüklenen, kendi bağımsız politik yönelimini yitiren ve inisiyatifini kaybeden bir konumlanma içerisine girmiş demektir.
Bu nokta çok önemlidir. Zira kendi inisiyatifini kaybeden, bağımsızlığını koruyamayan bir Komünist Parti’nin devrim iddiası zayıflamış demektir. Nihayetinde sahip olduğu ideoloji gereği devrime önderlik edecek yegane örgüt Komünist Partisi’dir. Müttefiklerin çözüm yöntemi ise sonuna kadar devrimci bir özden ziyade, düzen içi çözümler ya da en iyi ihtimalle özünü küçük burjuvaziden alan yöntemler içerir.
Kendi gücüne güvenme ilkesinin temel sacayağı, taşıdığı iddiadır. Sınıfına, ideolojisine, ideolojinin yön verdiği politikaya ve bu politikayı hayata geçirecek örgütsel gücüne ama en başta devrim iddiasına sahip olmasıyla alakalıdır. Ancak bu sacayaklarına dair taşıdığı iddiası zayıf ise ittifaklar konusunda müttefiklere dayanma ilkesinin esas hale gelmesi kaçınılmaz olur ki bu devrim hedefinden bir sapmayı ifade eder.
Kaypakkaya yoldaşın da çok net olarak ifade ettiği gibi; “Marksist-Leninistler işçi-köylü ittifakını geliştirmeye çalışır, ona ağırlık verirler. (…) bu daha somut ifadesiyle şu demektir. Partinin ve ordunun inşasına birinci dereceden ağırlık verirler.” Bu yaklaşım esas olarak devrimi örgütleme anlamı taşımaktadır. Yani diğer bütün çalışmalar gibi ittifak politikası ve müttefiklerle ilişkilenmenin de temel halkası, devrimin örgütlenmesine hizmet etmek zorundadır. Bunun bugünkü somut karşılığı Halk Savaşının geliştirilmesi, güçlendirilmesi demektir.
Zira müttefiklerle ilişkilenme, daha doğru tanımla Cephe meselesi, Halk Savaşının verildiği ülkelerde devrimin Parti ve Ordu ile beraber üç silahından birisi olarak Mao yoldaş tarafından formüle edilmiştir. Ancak bu üçüncü silahın kullanımı da yine Komünist Parti’nin inisiyatifinde, onun politik önderliğinde olmak zorundadır. Aksi takdirde hedefte sapma olur.
Bunun tersi her yaklaşım sınıf mücadelesinde başka sınıf ve tabakaların peşinden sürüklenmeyi tarif eder ki devrimin öncü ve örgütlü gücü olması itibariyle Komünist Parti’nin konumlanmasına aykırı olan bu durum, devrimi örgütlemede kendi görevlerinden imtina etmek anlamına gelir.
Komünist Parti, tarihsel rolünü proletaryanın sınıf çıkarlarına uygun olarak yerine getirir. Konumlanmasını bu temelde ele alır. Buna hizmet edecek bir devrimci faaliyet göreviyle yükümlüdür. Buna gölge düşürecek her şey onun bu tarihsel rolünden uzaklaşması, öncü ve önder rolünü basitleştirmesi anlamına gelir.
O halde esas alınması gereken halka, Proletarya Partisi’nin savaşı geliştirme, savaş içerisinde kendisini, kendisiyle beraber kitleleri örgütlemesi olmak zorundadır. Bu anlamda devrimin üç silahından birisi olarak müttefiklerle ittifak sorunu öncelikle Parti ve ordunun inşası ile gerçek anlamını kazanır.