Bugün Hindistan’daki Halk Savaşı, dünyadaki en ileri devrimci mücadelelerden biri olarak kabul edilmektedir. Hindistan devleti tarafından Hindistan’ın en büyük iç güvenlik tehdidi olarak adlandırılan Hindistan Komünist Partisi (Maoist), doğal kaynakların özelleştirilmesi, emeğin sömürülmesi ve Modi’nin Hindutva gündeminin desteklenmesine karşı mücadele eden öncü bir güçtür.
Hindistan Komünist Partisi (Maoist) Merkez Komite Üyesi ve Uluslararası İlişkiler Sorumlusu, Parti Sözcüsü Amrut ile Hindistan’daki benzersiz koşullar, gerilla bölgelerinde yeni bir toplum inşa etme çabaları ve Çin’in karakteri ve yeni emperyalist güçlerin yükselişi de dahil olmak üzere dünya devrimci-komünist hareketin karşı karşıya olduğu acil sorunlara ilişkin perspektifleri hakkında thered.stream‘da yayınlanan röportajı okurlarımız için çevirdik.
7-15 Temmuz Kagaar Operasyonuyla Mücadele Haftası’na girerken Hindistan’daki Halk Savaşına ve gerici Hint devletinin politikalarına dair önemli veriler sunan bu röportajı ilginize sunuyoruz.
Soru: HKP (Maoist) Hindistan’da ne zamandır Halk Savaşı veriyor ve çatışmalar şu anda hangi aşamada?
Amrut: Bu, Hindistan devriminin temel sorusudur. Bu soruyu yanıtlamak için tarihte elli yıl geriye gitmeme izin verin. Hindistan’daki halk savaşının tarihi “çalkantılı on yıl” olarak bilinen ‘60’lı yıllara, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin (BPKD) tüm Dünya’da yankılandığı döneme dayanmaktadır. Bu dönem, Marksizm-Leninizm-Maoizm’i (MLM) Hindistan’ın somut koşullarına uygulayan ve Hindistan Komünist Partisi’nin (HKP) asırlık revizyonizmiyle, ardından HKP (Marksist) markasıyla peydahlanan yeni revizyonizmle mücadele ederek, teşhir edip onlardan kopan, akımımızın iki seçkin ve önde gelen liderinin, Yoldaş Charu Mazumdar ve Yoldaş Kanhai Chatterjee’nin sahneye çıktığı dönemdi.
Mayıs 1967’de, Charu Mazumdar yoldaşın önderliğindeki büyük Naxalbari isyanı, Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından “Hindistan Üzerinde Bahar Fırtınası” olarak selamlanmıştır, bu onun devrimciler için bir çağrı olduğunun kanıtıdır. Charu Mazumdar ve Kanhai Chatterjee yoldaşların devrimci önderliği altında binlerce kadro yeni revizyonist HKP (M)’den koparak onlara katıldı. Yoldaş Charu Mazumdar Hindistan Komünist Partisi’ni (Marksist-Leninist), Yoldaş Kanhai Chatterjee ise Maoist Komünist Merkezi’ni (MCC) kurdu. Bu iki büyük Marksist öğretmen Hindistan toplumunun sınıfsal analizini yapmış ve Hindistan Yeni Demokratik Devrimi için siyasi stratejiyi ortaya koymuşlardır.
Partimizin siyasi stratejisi silahlı toprak devrimi ve bölge çapında siyasi iktidarın ele geçirilmesidir. Partimizin askeri stratejisi ise Uzun Süreli Halk Savaşı’dır (USHS). Bu stratejiye göre, düşmanın nispeten zayıf olduğu kırları üs bölgelerimiz haline getirir ve ardından düşman güçlerinin kaleleri olan şehirleri kademeli olarak kuşatır ve ele geçiririz.
Yoldaş Mao’nun USHS teorisine göre, devlet iktidarını ele geçirmenin üç aşaması vardır. Şu anda Hindistan devrimi “Stratejik Savunma” aşamasındadır.
Soru: Hint devleti on yıllardır, özellikle de Yeşil Av Operasyonu ile HKP (Maoist)’i ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu askeri operasyonun son durumu nedı̇r?
Yeşil Av Operasyonu’nun başlamasından önceki on yıllarda da Hindistan devrimci hareketinin ciddi baskı ve sindirme kampanyalarıyla karşı karşıya olduğunu söylemek gerekir. Eski partilerimiz HKP(ML)(HS) ve MCCI, Büyük Naxalbari Silahlı Köylü Ayaklanmasının patlak vermesinden itibaren gerici Hint devletinin faşist baskısıyla karşı karşıya kaldılar. Ayaklanmaya karşı ilk kampanya olan “Steeplechase Operasyonu” 1970’lerde başladı, ‘80’ler ve ‘90’larda merkez ve eyalet hükümetleri tarafından çeşitli baskı kampanyaları yürütüldü. İki devrimci hareketin birleşmesiyle 2004 yılında yeni Partimiz HKP (Maoist) kuruldu. Hindistan Devleti onu en büyük iç güvenlik tehdidi olarak ilan etti. O zamandan beri Hindistan Devleti Salwa Judum, Sendra, Yeşil Av Operasyonu, SAMADHAN Operasyonu gibi uzun süreli karşı ayaklanma kampanyaları yürütmektedir. 2024 yılının başında Hindistan Devleti, gerici Surajkund Stratejik Karşı Saldırı Operasyon Planı’nın bir parçası olan “Kagaar Operasyonu” (Son Savaş) adlı yeni bir askeri saldırı harekâtı başlatmıştır. Tüm bu harekâtlar, ABD emperyalizminin Dünya çapında halk hareketlerini ezme stratejisi olan Düşük Yoğunluklu Çatışma stratejisinin bir parçasıdır. Polisin aralıksız cinayetlerine ve faşist baskı operasyonlarına karşı misillemelerde bugüne kadar Devrimci kitle örgütleri ve insanlar da dahil olmak üzere partimizin ve Halk Kurtuluş Gerilla Ordusu’nun (PLGA) tüm rütbe ve kademelerinden 15.000’den fazla yoldaşımız hayatını feda etmişlerdir.
Çok kutuplu Dünya düzeninde sosyal emperyalist Çin Dünya Ticaret Örgütü ve Uluslararası Para Fonu gibi emperyalist finans sı̇stemlerini kendi finans kurumlarıyla değiştirmek ı̇çı̇n yoğun çaba harcıyor.
Amrut – HKP (Maoist) Sözcüsü
Yeşil Av Operasyonu bu baskıcı kampanyaların bir devamı niteliğindedir. Son on yıllardan birkaç örnek vermek gerekirse, 21. yüzyılın ilk on yılında Chhattisgarh’da Salwa Judum, Jharkhand’da Sendra ve Odisha’da Barış Yürüyüşü düzenlendi. Bunların hepsi Hindistan Devleti tarafından organize edilen ve büyük şirketler tarafından finanse edilen beyaz terör kampanyalarıdır. Parti, PLGA, devrimci kitle örgütleri ve Devrimci Halk Komiteleri devrimci halkla birlikte, kahramanca direnişleri ve muazzam fedakârlıklarla bu kampanyaları yenilgiye uğrattılar. Hindistan devleti ülke çapında açıkça ilk kez Eylül 2009’da, OGH adında, topyekûn bir karşı ayaklanma kampanyasıyla ortaya çıktı. Hindistan Devleti böyle bir kampanyanın başlatıldığını hiçbir zaman kabul etmedi.
Yeşil Av Operasyonu 10 uzun yıl boyunca devam etti ve önemli sayıda Merkezi Silahlı Polis personelinin imha edildiği Minpa pususundan sonra değerlendirmeye alındı. Ardından Mayıs 2017’de SAMADHAN adlı yeni bir operasyon başladı. Hindistan devleti SAMADHAN’ı ülkedeki Maoistleri ortadan kaldırmak için beş yıllık bir süre öngörerek ilan etti. Ekim 2022’de SAMADHAN’ı gözden geçirdi ve tepkisel Surajkund stratejik saldırı operasyonu askeri planını (bizim adlandırdığımız gibi) uygulamaya koydu.
Şu anda İleri Operasyon Üsleri (FOB) kurulmakta ve devrimci hareketin olduğu bölgelerde güvenlik yoğunlaştırılmaktadır. Hindistan Ordusu da dahil olmak üzere silahlı kuvvetlerin konuşlanması Devlet güçleri kisvesi altında artmaktadır. Şu anda devrimci hareketin olduğu bölgelerde paramiliter, komando, eyalet ve bölge güçleri de dahil olmak üzere yaklaşık 700.000 hükümete bağlı silahlı güç bulunmaktadır. Merkezi paramiliter ve eyalet güçleri tarafından bir polis muhbir ağı oluşturulmaktadır. Baskıya insani bir görünüm kazandırmak için polis personeli tarafından Sivil Eylem Programları (sahte sosyal hizmet kurumları aracılığıyla) yürütülmektedir. Buna ek olarak Parti, PLGA ve devrimci halk komitelerine karşı olumsuz propaganda şeklinde yürütülen ve Hindistan devrimci hareketinin moralini bozmayı ve gayrimeşru göstermeyi amaçlayan psikolojik bir savaş söz konusudur.
Devlet Terörist ve Yıkıcı Faaliyetler Yasası (TADA), Terörizmi Önleme Yasası (POTA) ve 2018 yılında Merkezdeki Brahmanik Hindutva faşist iktidarı tarafından değiştirilen ve yasayı daha da acımasız hale getiren Yasadışı Faaliyetleri (Önleme) Yasası (UAPA) gibi birçok acımasız yasa çıkarmıştır. Bu yasa, faşist yönetime karşı muhalefet eden herkese dayatılmaktadır. Siyasi tutsakların kefaletle serbest bırakılması defalarca reddedildi. Devrimci hareketi ezmek için istihbarat teşkilatları önemli ölçüde güçlendirildi. Son yıllarda, merkezi hükümete bağlı bir birim olan Ulusal Soruşturma Ajansı’na (NIA) “terörle mücadele” kisvesi altında daha fazla yetki verildi. Şimdi de insan hakları savunucularına, sanatçılara, yazarlara, öğrencilere, öğretmenlere, demokratik ve ilerici güçlere karşı kışkırtma iddiasıyla kullanılıyor. Brahmanik Hindutva Faşizmi pençelerini insanların her yaşam alanına geçirirken, sömürülen, ezilen ve tacize uğrayan sınıf ve kesimler seslerini yükseltmekte ve faşist rejime karşı hareketler inşa etmektedir.
Hindistan devleti tüm bu mücadeleleri ezmek ve muhalif sesleri bastırmak için önce ” şehirli Maoist ” sonra da “eli kalem tutan Maoist ” diye yeni bir terim ortaya atarak bu güçlerin peşine düşmüştür. NIA bir “terörist faaliyetler” veri tabanı hazırlamaktadır. Sahte suçlar için sahte kanıtlar yaratmak üzere bir Ulusal Adli Bilimler Üniversitesi kurulmuştur. Bu, hukuk devletinin normu haline gelmiştir. Narendra Modi hükümetinin merkezdeki ikinci döneminden itibaren mücadele bölgelerindeki insanlara yönelik hava saldırıları artıyor. Polis güçlerinin gerilla üslerine hareketini kolaylaştırmak için büyük ölçekli yollar ve iletişim hatları döşeniyor. Daha önce de belirtildiği gibi, Hindistan Devleti tarafından önümüzdeki üç yılda Maoist hareketin liderliğini ortadan kaldırmak için Kagaar Operasyonu adıyla yeni bir karşı saldırı harekâtı başlatılmıştır. Bu amaçla Chhattisgarh eyaletindeki Bastar’ın Maad bölgesine binlerce ek kuvvet konuşlandırılıyor.
SORU: Narendra Modi hükümetinin önceki yönetimlerden farkı nedir? HKP (Maoist) ve PLGA’da Modi’nin liderliği döneminde nasıl değişiklikler yaşadı?
Amrut: Evet! Narendra Modi liderliğindeki mevcut rejim öncekilerden farklıdır. Partimiz Hint feodalizminin kast temelli bir feodalizm ve Brahmanizmin de onun ideolojisi olduğunu kabul etmektedir. Daha önceki tüm hükümetler ideolojileri Brahmanizmden başka bir şey olmayan feodalistler ve komprador burjuvaziden oluşan Hint egemen sınıflarının temsilcileriydi. Ancak Partimizin anlayışına göre Hindistan Devletinin mevcut biçimi Brahmanik Hindutva Faşizmidir. RSS ve BJP’nin liderliği altındadır. Şu anda Narendra Modi Hindutva Faşizminin kilit lideridir ve on yıldır Hindistan’ın başbakanıdır. Mevcut BJP hükümeti, komprador burjuva-feodal faşizminden başka bir şey olmayan “Yeni Hindistan” adına Hindistan’ı bir Hindu-Raştra’ya (Ulus) dönüştürmek istiyor. BJP hükümeti “resmi demokrasinin” işlemesine dahi izin vermemekte ve saldırılarını her geçen gün daha da yoğunlaştırmaktadır.
Kongre ve onun öncülük ettiği Birleşik İlerici İttifak liderliğindeki önceki hükümetler de halk karşıtı politikalar uygulamış ve kitle hareketlerini acımasızca ezmişlerdi. Tüm Hindistan egemen sınıf hükümetleri, egemen sınıflara ve onların emperyalist patronlarına muazzam faydalar sağlamıştır. Emperyalizm yanlısı politikaları Modi rejimi önceki hükümetlerden daha agresif bir şekilde uygulamaktadır. Aynı zamanda, bölücü Hindutva gündemini de agresif bir şekilde uygulamaktadır.
BJP 2014 yılında iktidara geldikten sonra partimize, PLGA’ya, Birleşik Cephe’ye ve devrimci kitlelere karşı saldırı programlarını yoğunlaştırdı. BJP hükümeti, partimizi ve devrimci hareketi ortadan kaldırmak için ülke genelinde, özellikle de mücadele alanlarımızda baskıcı politikalar yürütmektedir. İktidar, daha önce görülmemiş bir şekilde şirketleşmeyi ve militarizmi yeni bir norm haline getirmiştir. Devrimci mücadele alanlarına ve kabile köylerine yönelik drone saldırıları ve hava bombardımanları BJP rejiminin yeni normlarıdır. Pek çok iğrenç eylem güvenlik personeli tarafından devletin dokunulmazlığı altında gerçekleştiriliyor.
Bu nedenle, devrimin üç “sihirli silahı” olan Parti, PLGA ve Birleşik Cephe Brahmanik Hindutva Faşizmine direnmek için çeşitli taktik programlar yürütmektedir. Brahmanik Hindutva BJP hükümetinin politikalarına karşı devrimci mücadele alanlarında Partimizin rehberliği ve önderliğinde birçok kitle hareketi gelişmektedir. BJP merkezde iktidara geldikten sonra bile PLGA kızıl savaşçılarımız tarafından birçok kahramanca askeri eylem başarıyla gerçekleştirilmiştir. Son olarak, 16 Ocak 2024’te PLGA’dan yoldaşlarımız, yüzlerce devrimci kitlenin katılımıyla Hindistan Devleti tarafından başlatılan Kagaar Operasyonuna bir yanıt olarak Chhattisgarh’ın Bijapur bölgesindeki Dharmavaram kampına kahramanca bir baskın düzenledi. Bu baskında 35 güvenlik görevlisi öldürüldü ve 40 kadarı ağır yaralandı. Baskı ve kuşatmalar artarken buna karşı direniş de artıyor.
SORU: Modi yönetimindeki Hindistan’ın dini ve etnik azınlıklara hem fiziksel hem de ideolojik baskı uygulayan bı̇r geçmişi var. Partinizin bu konudaki duruşu nedir?
Amrut: Bu Hint şovenizmi değil Hindu şovenizmidir. Evet. Modi Hükümetinin dinî ve etnik azınlıkları aşağıladığı ve toplumu kutuplaştırdığı konusunda kesinlikle haklısınız. Partimiz dinî azınlıkların, özellikle de Müslüman toplulukların, kabilelerin, Dalitlerin ve kadınların ikincil vatandaşlar olarak yaşadıklarının ve özgürleşmeleri için Modi Hükümeti tarafından uygulanan Hindu şovenizmine karşı birleşmeleri gerektiğinin farkındadır. Partimiz, kurtuluşları için devam etmekte olan Halk Savaşında onları örgütlemeyi amaçlamaktadır. Mevcut hükümet Hindutva’nın kastçılık ve toplumsal dayanışmayı hedef alan politikalarını emperyalistlerin, komprador bürokratik burjuvazinin ve toprak ağalarının çıkarları doğrultusunda şirketleşme ile birleştirmektedir. BJP, iktidarda kalmak ve toplumda bölünmeler yaratmak için dini güçlü bir araç olarak kullanmaktadır. BJP bu dini araçlaştırarak kitleleri gerçek meselelerden uzaklaştırmaktadır. Ayodhya’daki Ram Tapınağının 22 Ocak 2024 tarihinde kutsanması, kitlelerin dikkatinin ülkemizin karşı karşıya olduğu ciddi siyasi, sosyal ve ekonomik krizlerden nasıl uzaklaştırıldığının mükemmel bir örneğidir.
Partimiz bu noktada laiklik ilkesini, din özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü savunmakta ve kültürlerin, dillerin, yemek alışkanlıklarının vb. çeşitliliğini gözetmektedir. Oysa Hindutva faşizmi tüm bu demokratik değerlere karşıdır.
Ataerkiliğe karşı mücadelede tam başarı sağlamak içı̇n uzun bı̇r yol olsa da devrimci hareket ve devrimci kadın hareketi gerilla üs bölgelerindeki kadınların durumunda önemli değişiklikler getirmiştir.
Amrut- HKP (Maoist) Sözcüsü
SORU: 1960’lardakı̇ Naxalbari Ayaklanması sırasında köylüler büyük toprak sahiplerini öldürmüş ve topraklarını ele geçirmişlerdi. HKP (Maoist) ve mevcut mücadelede köylülerin rolü nedir?
Amrut: Partimizin geçmişte savunduğu, Hindistan toprak devriminin başarısı için mümkün tek yolun “sınıf düşmanını yok etme” anlayışına dayanan sol maceracı çizginin uygulamalarını gündeme getirdiniz. Biz bu yanlış uygulamayı çoktan düzelttik. Marksist işçi-köylü birliği ilkesini savunuyoruz. Sorunuza gelelim. Hindistan tarıma dayalı bir ülkedir. Ülke nüfusunun çoğunluğunu köylüler oluşturuyor. Köylüler aynı zamanda Parti, PLGA, devrimci kitle örgütleri ve devrimci halk komitelerinde de çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu anlamda köylüler devam etmekte olan Halk Savaşının sosyal, siyasi, askeri ve ekonomik yönlerinin bir parçasıdır. Parti komitelerinin, milislerin ve yerel düzeyde halkın devlet iktidarının organlarının tüm başkanları köylülerden oluşmaktadır. Şu anda PLGA’da çoğunluk aşiret mensubu köylü yoldaşlardır ve müfrezelere, bölüklere ve taburlara liderlik etmektedirler.
Köylüler, toprağın köylüye dağıtılması gibi toprak devrimi programının her faaliyetinde yer almaktadır. Partimizin önderliğinde devrimci halk komiteleri, arazi düzeltimi, setlerin inşası, göletlerin ve köprülerin yapılması ve verimliliği artırmak için köy bağlantılarının geliştirilmesi gibi programları üstlenerek halkın refahı için çalışmaktadır. Kolektif kooperatif çalışma yöntemlerinin uygulanmasına özel önem veriyoruz. PLGA gerillalarımız ve parti kadrolarımız tüm üretim faaliyetlerinde kitlelerle birleşiyor.
SORU: HKP (Maoist) tarafından kontrol edilen bölgelerde toplum nasıl örgütleniyor ve partiniz hükümetten farklı olarak ne yapıyor?
Amrut: Partimizin devrim yapmak için izlediği yol, yukarıda belirtilen stratejiye göre, iç kabile bölgelerinden başlıyor, halkın devlet iktidarının organlarını oluşturarak düz alanlara uzanıyor ve nihayet düşmanın kalesi olan şehirlerde iktidarı ele geçirmeye doğru ilerliyor. Aşiret toplumu feodaldir ve köyün yöneticisi söz sahibidir. Devrimci hareketin getirdiği değişikliklerle birlikte köy yöneticileri artık güç sahibi değildir. Yoksul ve orta sınıf köylülerden oluşan yerel parti komitesi köyü yönetmektedir. Düzlük bölgelerde toplum ağırlıklı olarak Brahmanik Hindutva’dır ve diğer dinlerden azınlıklar vardır.
İktidardaki sömürücü hükümet halkın refahı hakkında çok konuşuyor ama hiçbir şey yapmıyor. Köylüler sulama, tohum ve tarım aletleri gibi tarım için gerekli asgari ihtiyaçlardan yoksundur. Devrimci halk komiteleri köylülerin ihtiyaçlarıyla ilgileniyor ve verimi artırmaya odaklanıyor. Sömürücü hükümet, kabile halkı için okul ve hastane işletmekle hiç ilgilenmiyor. Devrimci halk komiteleri yerel okullar işletiyor. Her yerel yönetimin bir sağlık departmanı ve bir doktoru var. İlgili parti komitesinin devrimci halk komiteleri tarafından işletilen okullar için bir bütçesi var. PLGA’dan doktorlar devrimci halk komitesi doktorlarına eğitim veriyor. Halkın orman ürünlerini satmasına ve pazardan günlük ihtiyaçlarını satın almasına yardımcı olmak üzere yazlık sanayi departmanı henüz aktif hale gelmedi.
Emperyalistler tarafından desteklenen, güçlü yarı-sömürge, yarı-feodal bir devlete karşı çalışıyoruz. Stratejimiz gereği, sömürücü hükümeti devirmeyi başardığımız her yerde devrimci halk komiteleri kuruyoruz. Böylece devlet iktidarının bölge çapında organlarını inşa ediyor, bunları kademeli olarak genişletiyor ve güçlendiriyoruz. Gerilla üsleri pek çok katliama, parti komitelerinin, milislerin, devrimci halk komitelerinin liderlerinin ve faaliyetçilerinin öldürülmesine ve kadınlara yönelik cinsel saldırılara rağmen varlığını sürdürüyor. Şu anda çok küçük bir düzeyde iktidarı elimizde tutuyoruz. Dolayısıyla, üstlendiğimiz kalkınma faaliyetleri sınırlıdır.
SORU: Özgürleştirdiğiniz bölgelerde kast sisteminin etkisi nedir? Parti feodal yapılara ve toplumsal tutumlara nasıl meydan okuyor?
Amrut: Şu ana kadar özgürleştirilmiş bir alan yok. Özel gerilla bölgelerinde birleştirmeye ve özgürleştirmeye çalıştığımız üs alanları var. Kast sistemi Hint toplumunun belirli bir özelliğidir ve komünalizm de bununla bağlantılı bir başka özelliktir. Brahmanik Hindutva’nın Chaturvarnya sisteminin bir parçasıdır ve mevcut toplumun hem temelinde hem de üst yapısında kök salmıştır ve her iki alanda da diyalektik olarak iç içe geçmiştir. Kast, emekçi sınıfların sömürülmesini ve ezilmesini kolaylaştırmak için insanları bölmeyi amaçlamaktadır. Onu ortadan kaldırmak kolay bir iş değildir. Yeni Demokratik Devrimin başarısı ve sosyalist devletin inşası ile bağlantılıdır. Kastı ortadan kaldırma mücadelesi partinin ve devrimci kitle örgütlerinin gündeminin bir parçasıdır. Kastı ortadan kaldırmak için hem tabanda hem de üst yapıda mücadele ediyoruz. Gerilla bölgelerine gelecek olursak, stratejimiz gereği kast bizim bulunduğumuz kabile toplumunda mevcut değildir. Ancak değişik kabilelerin statü farklılıklarının yansımaları söz konusu olmaktadır. İster aşiret ister ova, isterse kentlerde olsun insanları birleştirmek ana faaliyettir. Düşman sınıfları izole etmek için tüm emekçi kastları birleştirmeye çalışıyoruz.
SORU: Partiniz ataerkiyle nasıl mücadele ediyor?
Amrut: Ataerkilliğe karşı mücadelede başarıya ulaşmak için uzun bir yol olmasına rağmen, devrimci hareket ve devrimci kadın hareketi gerilla üs bölgelerindeki kadınların durumunda önemli değişiklikler getirdi. Aşiret toplumunda ataerkillik, zorla evlendirme, iki eşlilik, çok eşlilik ve kadına şiddet gibi çeşitli biçimlerde kendini gösterir. Parti ve kadın örgütleri, tüm bu ataerkil tutumların sadece kadınlar için olumsuz olmadığı, aynı zamanda bir bütün olarak toplumsal gelişmeyi de engellediği konusunda toplumu eğitmiştir. Kadınlar parti komitelerinde, PLGA’nın üç gücü olan ana, tali ve temel güçlerde (milisler anlamında), devrimci halk komitelerinde ve devrimci kitle örgütlerinde yer almaktadır. Kadınlar partinin inşası, askeri saldırılar, halkın refahı, iletişim ve silah üretimi gibi hareketin tüm faaliyet alanlarında yer almaktadır.
SORU: Modi hükümetı̇ Hı̇ndı̇stan’ın sosyoekonomı̇k koşullarını değı̇ştı̇rdı̇ mı̇? Bazıları Hindistan’ın artık emperyalist bir güç olduğunu öne sürüyor.
Amrut: Modi Hükümeti ülke halkının sosyoekonomik koşullarını daha da kötüleştirdi. Köylüler tarım arazilerini kaybediyor ve kabile halkı şirketler için ormanlarından ediliyor. Gıda krizi, işsizlik ve göçe zorlanma endişe verici bir hızla artıyor. Tarım, sanayi ve imalat sektörleri özelleştirildi. İnsanlar temel yaşam ihtiyaçlarından mahrum bırakılıyor. Sağlık hizmetleri yoksul sınıflar için neredeyse sıfır. Salgın hastalıklar çok sayıda yoksul insanın canını almaktadır. Halkın büyük çoğunluğu sefalet içinde. Ülkedeki halk mücadeleleri gerçek durumu ortaya koymaktadır.
Modi dini insanların dikkatini büyük çoğunluğun içinde bulunduğu koşullardan uzaklaştırmanın bir yolu olarak kullanıyor. Bunu yaparken de Hindutva adına ülkemizin çeşitliliğini sulandırıyor. Ülkeyi safranlaştırmak için, Hint halkına laik bir hükümet vadeden Hindistan Anayasasına saldırıyor. Modi’nin hükümeti Müslüman toplulukların evlerini buldozerlerle yıkıyor. “İnekleri koruma” adı altında Müslümanları, Dalitleri ve Adivasileri güpegündüz linç ediyor. Hükümet destekli ana akım medya kanalları aracılığıyla nefret söylemi yayılıyor.
Hindistan’ın “üçüncü büyük ekonomi” haline geldiği yönündeki tüm söylemler büyük bir aldatmacadan ibaret. Ülke işsizlikte büyüme yaşıyor. Hükümetin ekonomide “ilerleme” olduğunu iddia ettiği parametreler burjuva ekonomistleri tarafından bile kabul edilmiyor. Örneğin, ülkenin GSYİH’sindeki büyüme. Eleştiri, GSYİH’yı ölçmek için yabancı şirketlerin yatırımlarını dahil etmenin doğru olmadığı yönündedir. Hükümet Adani ve Ambani gibi komprador bürokratik burjuvazinin üyelerine yardım ediyor. Hint toplumu, yerli komprador sınıfa ve onun efendisi emperyalistlere hizmet etmek amacıyla din ve kast temelinde Brahmanik Hindutva’nın kasıtlı eylemleriyle toplumsal uyumda derin bir kırılmaya tanık olmaktadır. Ağır teknolojik gelişme emperyalistlere hizmet eden yandaş kapitalistlere fayda sağlarken nüfusun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Hindistan emperyalist sermayeye, teknoloji ithalatına ve sermaye mallarına bağımlıdır. Emperyalizmin hiçbir karakterine sahip değildir ve “emperyalist” olarak etiketlenemez. Hindistan hâlâ yarı sömürge, yarı feodal bir ülkedir.
SORU: Hindistan Şanghay İşbı̇rliği Örgütü’nün bı̇r üyesı̇dı̇r. Rusya, Çin, Brezilya ve Güney Afrika’nın yer aldığı bu iş birliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Amrut: 2006 yılında ikili ticaretin toplam değerinin 20 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyordu. Çin Orta Asya’daki komşularıyla yeni siyasi ilişki biçimleri geliştirdikçe hızla değişen jeopolitik ortamla başa çıkmada sınır ve ticaret konularındaki ikili görüşmelerin yetersiz kaldığı görüldü. Siyasal İslam Afganistan ve Tacikistan’da giderek daha etkili hale geldi ve Özbekistan ve Kırgızistan’ın yeni hükümetleri bunu otoritelerine karşı ciddi bir tehdit olarak gördüler. Tüm bölgesel güçler, aralarındaki büyük farklılıklara rağmen, bölgenin istikrarına bir tehdit olarak gördükleri bu yeni güçle mücadelede ortak bir çıkarları olduğunu algıladılar.
Büyük bir bölgesel gruplaşmaya dönüşecek olan bu oluşumun ilk toplantısı 1996 yılında Şangay’da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan dışişleri bakanlarının ortak kaygıları görüşmek üzere bir araya gelmesiyle gerçekleşti. Sınır güvenliği ve isyancı İslami güçlerle nasıl mücadele edileceği konuları etrafında bir gündem oluşturuldu. Düzenli olarak bir araya gelmeyi planlayan grup ilk olarak Şanghay Beşlisi olarak biliniyordu ancak daha sonra Haziran 2001’de Özbekistan’ın katılımıyla Şanghay İşbirliği Örgütü adını aldı. Yeni isim, başka üyelerin de kabul edilmesine olanak tanımak üzere esnekti. Üyelik için ciddi olarak düşünülen diğer tek devlet olan Pakistan’ın katılmasına izin verilmedi.
İngilizler Hindistan’dan ayrıldığından beri, Hindistan’ın egemen sınıfları tüm emperyalist ülkelere yakın olmaya çalışmaktadır. İngiltere’ye hizmet etmeye devam etti ve daha sonra ABD ile yakın ilişkiler geliştirdi. Sovyetler Birliği güçlüyken Hindistan ona yakındı. Şimdi Çin’e ve onun ittifakı olan Şangay İşbirliği’ne yakın. Aynı zamanda Çin ve Rusya’nın liderliğindeki BRICS’in de bir parçası. Hindistan muazzam doğal ve insan kaynaklarına ve Dünya’nın dört bir yanından kapitalistleri çeken devasa nüfusu nedeniyle büyük bir pazara sahiptir. Hindistan karakteristik olarak komprador bürokratik burjuvazi ve büyük toprak ağaları tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla ittifaka üyeliği, komprador çıkarlarına uygun bir dış politikanın parçasıdır. Hindistan egemen sınıfının yayılmacı tutumu da ittifaklara katılmasının bir nedenidir. Hindistan 2017 yılında yükselen emperyalist ittifak BRICS’e üye oldu. Bugün, çok kutuplu dünya düzeninde, sosyal-emperyalist Çin Dünya Ticaret Örgütü ve Uluslararası Para Fonu gibi egemen emperyalist finansal sistemlerin yerine kendi finansal kurumlarını geçirmek için büyük çaba sarf etmektedir. Hindistan BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü’nde ABD emperyalizminin afişi olmaktan başka bir şey değildir.
ABD emperyalizminin ezilen halkların ve ulusların birincil düşmanı olmaya devam ettiğini vurgulamak istiyorum. Ancak bu hiçbir şekilde sosyal-emperyalist Çin’e ve diğer emperyalist ülkelere tamamen karşı çıkılmaması gerektiği anlamına gelmez. Çin’in egemen sınıfı, Çin özelliklerine sahip emperyalizmden başka bir şey olmayan “Çin özelliklerine sahip sosyalizm” propagandasıyla meşgul olmuştur.
Hindistan’ın yayılmacılığı egemen sınıfın ulusal kurtuluş hareketini ezmesine yardım ettiği Sri Lanka’da, Hint komprador bürokratik burjuvazisinin turizm endüstrisine yatırım yaptığı Nepal’de, egemen sınıfın Rohingya Müslüman örgütlerini ezmesine yardım ettiği Myanmar’da ve diğer komşu ülkelerdeki benzer faaliyetlerde görülebilir.
Hindistan, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü’nde ABD emperyalizminin afişi olmaktan başka bı̇r şey değildir.
Amrut- HKP (Maoist) Sözcüsü
SORU: Çin hükümeti, aktivistler, partiler ve gazeteciler tarafından propagandası yapılan “sosyalist Çin” ve “Çin özelliklerine sahip sosyalizm” kavramları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Amrut: Çin 1970’lerin sonundan itibaren sosyalist bir ülke olmaktan çıktı. Partimiz Çin’in 2014 yılı civarında sosyal-emperyalist bir ülke haline geldiğini düşünmektedir. “Çin özelliklerine sahip sosyalizm” Çin’in mevcut emperyalist yönetici sınıfının yalandan ibaret bir iddiasından başka bir şey değildir. Bazı yoldaşlar, Çin’in kapitalizmin restorasyonundan bu yana geçen süreçte kazandığı emperyalist özellikler konusunda net değiller. Bu konuda partimiz 2017 yılında Çin’e ilişkin analizimizi açıklayan “Çin, Yeni Bir Sosyal-Emperyalist Güç: Dünya kapitalist-emperyalist sisteminin ayrılmaz bir parçası” başlıklı bir belge yayınladı. Olguları ve istatistikleri bir kenara bırakırsak Çin egemen sınıfının ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel politikaları açıkça emperyalisttir.
Dolayısıyla Çin ne sosyalist ne de komünist bir ülkedir, sosyal-emperyalist bir ülkedir. Bunu gösteren olgular, tekelci kapitalizmin ve mali oligarşinin yükselişte olmasıdır. Sermaye büyük bir şekilde birikmiştir. Finans kapital hüküm sürüyor. Çin Dünya’nın hemen her yerinde sermaye yatırımı yapıyor. Dünya hegemonyası için ABD ile mücadele ediyor. Hammadde ve pazarları sömürmek için Dünya’yı yeniden paylaşma girişiminde Rusya ile birlikte Şangay İşbirliği ve BRICS gibi ittifaklara öncülük ediyor.
SORU: Bugünün Çin’in Mao’nun zamanındaki Çin’den farkı ne?
Amrut: Mao, Çin Komünist Partisi’ne liderlik etti ve Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) aracılığıyla proletarya diktatörlüğü altında bile sosyalist devrimi yürütmeye devam etti. BPKD Mao’nun büyük bir katkısıdır. Bu, teorik bir siyasi mücadele ve devrimci kitlelerin büyük bir yükselişiydi. BPKD’nin amacı, sosyalist ekonomik sistemi komünist bir toplumun inşasına doğru ilerletmek için üstyapının tüm alanlarında devrimi sürdürmekti. Amacı, Yeni Demokratik Devrim’de devrilen sınıfların (emperyalizme hizmet eden büyük toprak ağası ve komprador bürokratik burjuva sınıfları) restorasyon olanaklarını tamamen ortadan kaldırmak ve düşman sınıfların kapitalizmi yeniden tesis etme girişimlerini engelleyerek proletarya diktatörlüğünü sürdürmekti.
BPKD’nin aynı zamanda revizyonizme son vermek, parti liderliğine ve parti örgütüne yerleşmiş kapitalist yol göstericileri temizlemek için kitle gücünü kitle çizgisine dayalı bir mücadelede kullanmak gibi acil bir amacı vardı. Bu, kapitalist yolculara karşı dolambaçlı bir sınıf mücadelesiydi ve modern revizyonizme karşı dünya çapındaki mücadelenin Çin’deki devamıydı. Kapitalizmin restorasyonunu 10 yıl boyunca kontrol altında tutabildi. Çoğunlukla iç ve birkaç dış faktör nedeniyle kapitalizm daha sonra restore edildi. Bugün Çin sosyal-emperyalist bir ülkedir.
SORU: Bazıları içinde bulunduğumuz anı küresel sol için kritik bır kavşak olarak tanımlıyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Amrut: İster Sovyetler Birliği’nde Stalin’in, ister Çin’de Mao’nun ölümünden sonraki dönemde olsun, ister Sovyet revizyonizminden ve Deng revizyonizminden etkilendiğinde olsun devrimci güçler hiçbir zaman bir yol ayrımında olmadı. Kruşçev ve revizyonist kliği 1950’lerin ortalarında Bolşevik parti ve Sovyet hükümetinde iktidarı ele geçirdiğinde, bu kapitalist restorasyon içindi. Çin ise o dönemde sosyalizmin inşasındaydı. Mao Zedong yoldaşın liderliğindeki Çin Komünist Partisi (ÇKP), Kruşçev’in modern revizyonizmine karşı Uluslararası Komünist Harekette “Büyük Tartışma” olarak bilinen teorik bir mücadeleye girişti.
Yugoslavya gibi Doğu Avrupa ülkeleri Kruşçev’in revizyonizmini benimsedi ve sosyalist inşa yolunu terk etti. Mao, Sovyetler Birliği’nin sosyalist inşada ilerleyememesinin nedenlerine dair de bir analiz de yapmış ve buradan çıkardığı dersleri Çin’de uygulamıştır. Onun rehberliğindeki ÇKP, kapitalist restorasyona on yıl boyunca meydan okuyan Büyük Proleter Kültür Devrimi çağrısında bulundu. Daha sonra Deng, ÇKP’nin ve Çin Halk Hükümetinin başına geçtiğinde, kapitalizmi restore etmek için bir karşı devrime öncülük etti. O zamandan beri dünyada sosyalist bir yönetim yok.
Her iki ülkede de kapitalizm restore edilebildi çünkü kapitalizm ve sosyalizm arasındaki çelişki çözülmemişti. Bu, toplumun feodalizmden kapitalizme, ardından sosyalizme ve nihayetinde komünizme doğru ilerlediği mücadele sürecidir. Başarılı bir devrim için dünyanın tüm ülkelerinin bu derslerden öğrenmesi gerekir. Bu anlayışı benimseyen proletarya partileri, ülkelerinin özgün koşullarında devrimi gerçekleştirmek için çalışıyorlar.
SORU: Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Amrut: Son olarak, devam eden halk savaşlarına, ulusal kurtuluş hareketlerine ve anti-emperyalist mücadelelere partimizin dayanışmasını ifade etmek istiyorum. Tüm bu güçleri, emperyalizmin kökünü yeryüzünden kazımak ve tüm Dünya’da sosyalizmi ve ardından komünizmi kurmak için bir araya gelmeye çağırıyorum. Zaman olgunlaşıyor. Cesurca hareket edelim. Zafere ulaşalım. Tüm ülkelerin işçileri, birleşin!