Hindistan’ın Adivasi Toplulukları Acımasız Baskılarla Karşı Karşıya

Gerici Hint devletinin Adivasilere ve Maoistlere dönük saldırılarına ilişkin insan hakları aktivisti, akademisyen Kurusam Shankar’ın “Hindistan’ın Adivasi Toplulukları Acımasız Baskılarla Karşı Karşıya” adlı yazısını okurlarımız için çevirdik. 

Hindistan’ın Adivasi Toplulukları Acımasız Baskılarla Karşı Karşıya- KURUSAM SHANKAR

Narendra Modi hükümeti, Hindistan’ın kabile kuşağındaki Adivasi topluluklarına karşı anayasayı hiçe sayan acımasız bir baskı başlattı. Amaç: Adivasi haklarını çiğneyerek kazançlı maden kaynaklarının sömürülmesinin önünü açmak.

Hindistan’ın Chhattisgarh eyaletindeki Bastar bölgesinin mineral zengini kalbinde, Adivasiler olarak bilinen yerli topluluklara karşı şiddetli bir saldırı yaşanıyor. Hindistan hükümeti, bölgedeki en büyük Adivasi topluluğu olan Madia’yı resmi olarak “özellikle savunmasız kabile grubu” olarak tanımaktadır. Bu tanıma rağmen, Adivasilere karşı devam eden devlet öncülüğündeki saldırı, binlerce hayatı tehlikeye atarak varlıkları için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Ortaya çıkan bu trajedinin temelinde Hindistan hükümetinin, İçişleri Bakanı Amit Shah’ın açıklamalarında da yankılanan, 2024 yılı sonuna kadar Maoist devrimcilerin kökünü kazıma yönündeki kararlı taahhüdü yatmaktadır. “Maoistlerden arındırılmış bir Hindistan” arayışında olan devlet güçleri 2024 yılında operasyonlarını yoğunlaştırdı. Geçtiğimiz dört ay içinde Adivasiler ve Maoistlerden 92 kişi öldürüldü. Sadece 16 Nisan’da güvenlik güçleri on beşi kadın olmak üzere yirmi dokuz Adivasi ve Maoisti öldürdü.

Hindistan devleti bu katliamı gerçekleştirmek için binlerce yerel polisin yanı sıra sınır güvenliği, paramiliter güçler ve özel kontrgerilla birimlerinden on binden fazla askeri görevlendirdi. Adivasi topraklarında onları terörize etmek ve ortadan kaldırmak için yüzlerce askeri kamp kurdular. Askeri ve polis kampları Bastar’ı doyurmak için üç ila beş kilometre aralıklarla stratejik olarak kurulmuştur. Chhattisgarh’da bu türden yaklaşık üç yüz kamp var ve sadece Bastar yaklaşık yüz tanesine ev sahipliği yapıyor. Her kampta ağır silahlarla donatılmış ve çeşitli büyüklükteki insansız hava araçlarıyla desteklenen beş yüz ila iki bin arasında personel bulunuyor. Ayrıca her kamp mayına karşı korumalı iki araç, arazi araçları ve savaş tanklarıyla donatılmış durumda. Dahası, devlet Adivasi bölgelerine bomba atmak için insansız hava araçlarına başvuruyor. Bu saldırganlık, Hindistan devletinin yerli halkını nasıl tehlikeye attığını göstermektedir. Geriye şu soru kalıyor: Neden?

Madenler ve Maoizm

Naxalitler olarak da bilinen Maoistler, elli yılı aşkın bir süredir sosyoekonomik adaleti ve insanların su, orman, toprak ve onurları üzerindeki haklarını savunarak devlete karşı amansız bir mücadele yürütüyor. Ancak Hindistan hükümeti bu devrimci hareketi büyük bir “iç güvenlik tehdidi” olarak görüyor ve ulus için bir “tehdit” olarak nitelendiriyor. Buna karşılık olarak Maoistlerin etkisi altındaki bölgeleri “arındırma” misyonuna girişmiştir.
Bastar bağlamında, ünlü yazar Arundhati Roy, çatışmanın karmaşık dinamiklerine üç ana faktör açısından bakarak değerli bilgiler sunmuştur: Maden kaynakları, Adivasi toplulukları ve Maoistler. Bu meselenin özünde bol miktarda maden rezervi yatmaktadır. Chhattisgarh eyaleti, kalay cevherinin yüzde 38’i, boksitin yüzde 20’si, demir cevherinin yüzde 18’i, kömürün yüzde 17’si ve elmasın yüzde 4’ü dahil olmak üzere Hindistan’ın maden rezervlerinin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Eyaletteki maden çıkarımı, Hindistan’ın toplam maden üretim değerinin neredeyse yüzde 13’üne katkıda bulunmaktadır.

Bastar bölgesi tek başına kömür, demir cevheri, boksit, dolomit, kireçtaşı, elmas ve manganez dahil olmak üzere çeşitli endüstriler için gerekli olan çeşitli minerallere sahiptir. Ayrıca niyobyum, seryum, itriyum, lityum ve tantal gibi nadir metal ve nadir toprak (RMRE) pegmatitleri de içermektedir. Bu maden kaynaklarının tahmini değeri şaşırtıcıdır.

Hindistan devletinin stratejisi, mevcut kamu sektörü madencilik faaliyetlerinin özelleştirilmesi ve şirketlere yeni madenler için ruhsat verilmesi etrafında dönmektedir. Bu girişim, madenlerin çıkarılması için belirlenmiş bölgeler oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu hedefe ulaşmak için devlet üç önemli adım atmıştır. İlk olarak, madencilik faaliyetlerinin özelleştirilmesi için elverişli bir politik ortamı yaratarak sektörde şirket katılımının artmasının önünü açmıştır. İkinci olarak, madenlerin çıkarılması ve taşınması da dahil olmak üzere şirket faaliyetlerini kolaylaştırmak için kapsamlı bir altyapı inşa edilmiştir. Bu altyapı gelişimi karayollarını, demiryollarını, havaalanlarını ve diğer lojistik destek sistemlerini içermektedir. Üçüncü olarak, tüm bölge, şirket çıkarlarına güvenlik sağlamak ve muhalefeti bastırmak amacıyla çok sayıda polis kampı kurularak askerileştirilmiştir. Adivasiler, özelleştirme, şirketleştirme ve askerileştirme yoluyla gerçekleştirilen bu acımasız saldırıları, varlıklarına ve kültürel miraslarına yönelik doğrudan bir tehdit olarak algılamaktadır.

Anayasal Hakların Gaspı

Adivasiler yüzyıllardır geçimleri ve kimlikleri için toprağa bel bağlamış, yaşam tarzları doğayla iç içe geçmiştir. Ancak, maden çıkarma konusundaki saldırgan tutum, Adivasileri sadece atalarının topraklarından etmekle kalmıyor, aynı zamanda yaşam biçimlerini ve sosyal dokularını da bozuyor.

Silahlı kuvvetlerin Adivasi bölgelerinde konuşlandırılması sadece korkuyu körüklemekle kalmıyor, aynı zamanda insan hakları ihlallerini de sürdürüyor. Bu eylemler, Hindistan Anayasası’nın 244. Maddesi uyarınca Beşinci Program’da öngörülen anayasal hükümlere doğrudan aykırıdır. Beşinci Program, Adivasi bölgelerindeki her türlü kalkınma girişiminin ancak Adivasi’lerin özgür, önceden ve bilgilendirilmiş rızası ile gerçekleştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Beşinci Program’da tanımlanan Planlanmış Bölgeler, önemli bir yerli nüfusa sahip bölgeleri kapsar ve on eyalette bulunur: Andhra Pradesh, Chhattisgarh, Gujarat, Himachal Pradesh, Jharkhand, Madhya Pradesh, Maharashtra, Odisha, Rajasthan ve Telangana. Beşinci Program, yönetimleri için özel hükümler getirerek, topraklarını ve kaynaklarını koruyarak ve kabile topraklarının rıza olmadan devredilmesini yasaklayarak Adivasileri güvence altına almaktadır.

Beşinci Program ayrıca, Planlanmış Bölgeler içinde özerk semt konseyleri ve bölge konseylerinin kurulmasını kolaylaştırmaktadır. Bu kuruluşlar, Adivasi toplulukları arasında özyönetimi teşvik etmek ve sosyoekonomik kalkınmayı desteklemekle görevlendirilmiştir. Ancak, bu anayasal güvencelerin varlığına rağmen, Adivasiler sürekli olarak sömürü ve baskının hedefi olmaya devam etmiş, bu da anayasal ilkeler ile bunların pratikte uygulanması arasında büyük bir uçurum olduğunu göstermiştir.

Chhattisgarh hükümeti 2003’ten 2018’e kadar yaklaşık 16,5 milyar dolarlık yatırım gerektiren 272 Mutabakat Zaptına (MoU) imza atmıştır. Ancak 158 Mutabakat Zaptı uygulamaya geçirilmediği için 2021 yılında feshedildi. Hükümet, 2019 ve 2021 yılları arasında toplam 6 milyar dolar tutarında 104 yeni Mutabakat Zaptı üzerinde anlaştı. Bu Mutabakat Zabıtlarını uygulamak ve kaynakları çıkarmak için devlet Adivasileri topraklarından etmeye çalışıyor. Ancak Adivasiler yalnız değil, zira Maoistler de onlarla dayanışma içinde. Birlikte, Roy’un “MoUistler” olarak adlandırdığı gruba karşı mücadele ediyorlar. Hindistan devleti Adivasileri ve Maoistleri temel hedefi olan Adivasi topraklarının altındaki maden zenginliğini sömürmenin önündeki engeller olarak görüyor. Devlet bu kaynaklar üzerindeki hakimiyetini pekiştirmek için, görünüşte Maoist devrimcilerle mücadele etmek amacıyla insansız hava araçlarıyla yapılan hava bombardımanları da dahil olmak üzere bir dizi yasadışı ve anayasaya aykırı yöntemler uygulamaktadır. Bu acımasız stratejiyle sadece Adivasi topluluklarının haklarını ve onurunu hiçe saymakla kalmıyor, aynı zamanda devletin şirket çıkarlarını halkının refahından üstün tutmaya hazır olduğunu da gösteriyor.

Devlet Baskısı

Yargısız infazlar, zorla yerinden etme ve toplumsal hakların ihlali gibi yaygın insan hakları ihlalleriyle karakterize edilen Hindistan hükümetinin zorba yaklaşımı yıllardır devam etmektedir.

Devlet, komünist hareketleri ortadan kaldırmayı amaçlayan “Yeni Köyler” ve “Stratejik Mezralar” kurulması gibi daha önce Malezya ve Vietnam’da kullanılan taktikleri anımsatan çeşitli kötü şöhretli karşı devrimci stratejiler uygulamaktadır. Bu stratejilerin temelinde yatan ilke, bireyleri topraklarından uzaklaştırmak ve sosyal ağlarını bozarak onları bilmedikleri bölgelere yerleştirmektir. Bu yabancılaştırma süreciyle devlet, halk üzerinde kontrol kurmayı ve devrimci davalara verdikleri desteği zayıflatmayı amaçlamaktadır.

1990-91 yılları arasında devlet, Jan Jagran Abhiyan (JJA ya da “Halkı Uyandırma Kampanyası”) adlı yasa dışı bir örgüt kurarak stratejik bir yaklaşımı hayata geçirdi. Bu örgütün adı halk arasında farkındalık yaratma niyetini akla getirse de eylemleri bu sözde amacı yalanlıyordu. JJA, toplumu aydınlatmak yerine, bireyleri Maoist hareketi terk etmeye zorlamak için baskıcı yöntemler kullandı.

Baskı yöntemleri arasında Maoist sempatizanı olduğundan şüphelenilen kişilerin hedef gözetilerek öldürülmesi, kadınlara yönelik cinsel şiddet ve kasten evlerin kundaklanarak tahrip edilmesi yer alıyordu. Bu tür yöntemlerin amacı korku aşılamak ve etkilenen topluluklar içinde Maoist davaya olan desteği bastırmaktı.

2005 yılında JJA kendisini Gondi dilinde “Arınma Avı” anlamına gelen Salwa Judum olarak yeniden markalaştırdı. Bu yeniden markalaşmış oluşumun birincil amacı Maoistlerin destek kitlesini dağıtmaktı. Baskıcı yöntemler kullanan Salwa Judum, Adivasileri kendi saflarına katılmaya zorladı ve otoritesine direnenleri acımasızca hedef alarak şiddet ve cinayetlere başvurdu. Salwa Judum’un terör faaliyetleri Adivasi evlerinin yağmalanmasına, köylerin tamamının yakılmasına ve kadınların tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerine maruz bırakılmasına kadar uzanmıştır. Seçici bir şekilde tek tek evleri hedef alan JJA’nın aksine, Salwa Judum daha gelişigüzel bir yaklaşım benimseyerek hedeflerine ulaşmak için tüm toplulukları yok etti.

Yeşil Av Operasyonu

Salwa Judum’u desteklemenin yanı sıra devlet, Özel Polis Memurları (SPO) olarak bilinen ve eski Maoistlerle birlikte yerel Adivasi ve Adivasi olmayan gençleri saflarına katan yardımcı bir birim kurdu. İşe alım sürecinde asgari yaş, eğitim nitelikleri veya eğitim önkoşulları gibi tanımlanmış kriterler yoktu. Bunun yerine bireyler yalnızca paramiliter güçleri ve Salwa Judum’u karşı devrimci operasyonlarında destekleme isteklerine göre seçiliyordu.

2007 yılında, bu anayasaya aykırı sisteme tepki olarak, insan hakları aktivistleri ve akademisyenler Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Yüksek Mahkeme 2011 yılında aldığı bir kararla Chhattisgarh hükümetine SPO gücünü dağıtmasını ve Maoist hareketi bastırmayı amaçlayan Salwa Judum gibi anayasa karşıtı faaliyetlere verilen tüm desteği durdurmasını emretti.

Ancak, bir ay içinde, mahkeme kararına uymak yerine hükümet Chhattisgarh Yardımcı Silahlı Polis Gücü (CRPF-ÇN) Yönetmeliğini yürürlüğe koydu. Bu adım, tanımlarını ve statülerini değiştirerek SPO’yu etkili bir şekilde meşrulaştırdı. Buna ek olarak, hükümet onlara daha gelişmiş silahlar sağladı ve maaşlarını artırdı.

Daha sonra, 2013 yılında hükümet kuvvetin adını Bölge Yedek Muhafızları olarak değiştirdi. İsimlendirmedeki bu değişikliklere rağmen, temelde yatan eylemler değişmedi ve aynı baskıcı uygulamaların devam ettiğini gösterdi. Bu ısrarlı suç faaliyetleri, anayasal bir cezalandırma mekanizmasının yokluğunun altını çizmektedir. Devletin terörü desteklemesi, Chhattisgarh üzerindeki hakimiyetini sağlam bir şekilde tesis etmiştir.

2009 yılında Hindistan devleti Maoistlere karşı “Yeşil Av Operasyonu” olarak bilinen ülke çapında koordineli bir saldırı başlattı. Bu operasyonda yerel polisin yanı sıra Merkezi Yedek Polis Gücü, Sınır Güvenlik Güçleri, Hint-Tibet Sınır Polisi ve Greyhounds gibi özel polis birimleri de dahil olmak üzere çeşitli güvenlik güçleri görevlendirildi. Bu operasyonun öncelikli amacı Maoistleri ortadan kaldırmaktı.

Modi’nin Stratejisi

Modi yönetimi 2014’ten bu yana baskıcı stratejilerini daha önce görülmemiş düzeylerde yoğunlaştırdı. Yeşil Av Operasyonunu 2017 yılına kadar güçlendirdi ve SAMADHAN kısaltmasıyla güçlü ama acımasız bir strateji daha ortaya koydu: Akıllı liderlik (Smart leadership) – Agresif strateji (Aggressive strategy) – Motivasyon ve eğitim (Motivation and training) – Eyleme geçirilebilir istihbarat (Actionable intelligence)- Gösterge tablosu (temel performans göstergelerine dayalı) (Dashboard) – Teknolojiden yararlanma (Harnessing technology)- Her bir saha için eylem planı (Action plan for each theater) – Maddi kaynaklara erişim engeli. (No access to financing.)

Bu operasyonların hiçbiri Maoistleri ortadan kaldırmayı ya da maden kaynaklarına erişim ve bunlardan faydalanmaya yönelik tüm Mutabakat Zabıtlarını uygulamayı başaramadı. Bu başarısızlığa yanıt olarak yeni bir savaş stratejisi geliştirildi. İçişleri Bakanı Amit Shah bu stratejiyi Ekim 2022’de Surajkand, Haryana’da düzenlenen bir toplantıda ilan etti.

Bu toplantıda Shah, ister kalem sahibi (halk aydınlarını ve insan hakları aktivistlerini kastediyor) ister silah sahibi (Maoistler) olsun, hükümetinin hiçbir “ulus karşıtı” gücü bağışlamayacağını belirtti. Yeni Delhi’de 11 Aralık 2022’de düzenlenen bir toplantıda 2024 yılına kadar ülkede Maoizmi sona erdirme hedefini yineledi.

Surajkand stratejisinin bir parçası olarak Modi yönetimi, Hindistan’ı bir Hindu devletine dönüştürme hedefini engelleyebilecek siyasi partiler de dahil olmak üzere her türlü muhalefeti sistematik olarak ortadan kaldırıyor. Bu hedef doğrultusunda hükümet yüzlerce aydın, yazar, sanatçı ve insan hakları aktivistini iftira davalarına dahil ederek hapse atmıştır. Bir yandan toplumun sesini bastıran Modi yönetimi, diğer yandan da Adivasi bölgelerini askerileştirerek Adivasilere karşı yürüttüğü kampanyayı tırmandırdı. Askeri kamplar Adivasilerin hareketlerine ciddi kısıtlamalar getirerek gece gündüz terör estiriyor. Son aylarda askeri güçlerin bu kamplardan çevredeki köyleri ve ormanları hedef alan roketler fırlatması özellikle endişe verici. Bu durum insanları panik içinde kaçmaya ve çaresizce güvenli bir yer aramaya zorluyor. Bu roketlerden çıkan mermiler kamptan beş kilometre uzağa kadar gidebiliyor ve yerleşim alanlarının on metrelik tehlikeli bir yarıçapında patlayabiliyor. Dehşete kapılan bölge sakinleri çocuklarını ve yaşlı aile üyelerini de yanlarına alarak ormanlara kaçıyor.

Hükümetin Nisan 2021’den bu yana insansız hava araçlarını bomba atmak için kullanması ve helikopterlerden ayrım gözetmeksizin ateş açması daha da endişe verici. O tarihten bu yana beş kez meydana gelen bu olayların halkı terörize etmeyi amaçladığı ve gelecekte Adivasi topluluklarına yönelik daha kapsamlı hava saldırılarının başlangıcı olabileceği açıktır.

Sessizliği Kırmak

Bu yılın Ocak ayından bu yana Modi hükümeti, Bastar’ı Maoistlerden “kurtarmak” için kararlı bir adım olduğunu ilan ettiği “Kagaar Operasyonu” kapsamındaki askeri operasyonlarını, yaklaşık otuz beş bin Madia Adivasis’in yaşadığı Abhuj Maad bölgesine yoğunlaşarak tırmandırdı. Bu operasyonlar sırasında doksan iki Maoist ve Adivasi öldürüldü.

1 Ocak’ta polis güçleri Mangli Sodi adlı altı aylık masum bir kız çocuğunun yaşadığı kulübeye ayrım gözetmeksizin ateş açtı. Kurşunlar isabet ettiğinde annesi onu besliyordu ve Mangli’nin trajik ölümüne ve ebeveynlerinin ağır yaralanmasına neden oldu. 2 Nisan’da yaşanan bir başka dehşet verici olayda ise polis, doğduğundan beri sağır ve dilsiz olan Kamli adındaki on iki yaşındaki bir kız çocuğunu alıp götürdü ve ona defalarca kurşun sıktı, daha sonra da Maoistlerle girdiği bir çatışmada öldüğünü iddia etti. Annesi Kamli’nin kurşun yaralarıyla dolu cansız bedenini güçlükle tanıyabildi. Bu iğrenç eylemler, Hindistan devletinin kendi halkına karşı yürüttüğü savaşın yıkıcı sonuçlarını özetliyor. Bastar’daki insani kriz endişe verici boyutlara ulaşmış olsa da ana akım medyanın sessizliği dikkat çekicidir.

Yerel medya kuruluşları terörize edilmekte ve durumla ilgili bilgileri diğer bölgelere yaymaları engellenmektedir. Medya çalışanları, polis yetkililerinin kontrolü altında, sadece polis tarafından yapılan açıklamaları yaymaya zorlanmaktadır. Adivasiler anayasal güvence altındaki haklarını ve atalarından kalma topraklarını korumak için çabalarken, Modi hükümeti şirket ve Hindutva gündemlerinin saldırgan bir destekçisi olmayı sürdürüyor. Oysa doğanın gerçek koruyucuları Adivasilerdir.

Uluslararası sivil toplumun, Hindistan devletinin topyekûn savaşına bir son vermesi için yüksek sesle destek vermesi bir zorunluluktur. Adivasiler ve toprakları için adalet ve barış ancak ortak bir uluslararası baskı ile sağlanabilir.

KATKIDA BULUNANLAR

Kurusam Shankar, Bastar merkezli bir Adivasi aktivist-bilim insanı ve Mulvasi Samskritik Kala Manch üyesidir.

Çeviri: Yeni Demokrasi